23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

9 MART 2007 CUMA haberler AYDINLANMA EMRE KONGAR RTÜK görmüyor... Gazetemizin reklamlarına ilişkin rapor hazırlayan kurul, bir çocuğun ölümüne neden olan dinci kanallardaki hurafe dolu programları ise görmezden geliyor Fırat KOZOK ANKARA Gazetemizin reklamlarının televizyonlarda yayımlanmasının hemen ardından konuyla ilgili rapor hazırlayan RTÜK İzleme Dairesi Başkanı Nurullah Öztürk, bir çocuğun ölümüne neden olan, Fethullah Gülen’e yakınlığıyla bilinen STV’deki hurafe dolu programları “görmedi”. RTÜK üyesi Şaban Sevinç, “Bu programa karşı görevimizi yapmazsak, suç işlemiş oluruz ve bir kamu otoritesi olarak görevini yapmamış duruma düşeriz” dedi. Gazetemizin “Tehlikenin farkında mısınız?” sloganıyla yayımlanan ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerini konu alan televizyon reklamlarının başlamasının ardından reklamı yayımlayan televizyon kanallarıyla ilgili rapor hazırlayan RTÜK İzleme Dairesi Başkanı Nurullah Öztürk, Şanlıurfa’da bir çocuğun ölümüne neden olan televizyon programını ise görmezden geldi. İntihar eden bir kişinin tekrar dirilmesiyle ilgili konuları işleyen “Hayattan Kesitler”, “Sırlar Dünyası” ve “Vicdan Aynası” adlı programları izleyen çocuklardan H.D, üst üste koyduğu minderlerin üzerine çıkarak boynuna doladığı eşarpla kendini pencereye astı. Hastaneye kaldırılan küçük çocuk kurtarılamadı. Ancak, daha önce Gülen’le ilgili programları nedeniyle bazı televizyon kanallarının cezalandırılması talebiyle rapor hazırlayan RTÜK Daire Başkanı, bu olayda bir girişimde bulunmadı. Nurullah Öztürk’ün, bundan sonra dinci kanalın eğitiminin genel amaçlarının, temel ilkelerinin ve milli kültürün geliştirilmesi” hükümleri yer alıyor. ÖREVİMIZİ YAPMAZSAK SUÇ İŞLEMİŞ OLURUZ’ Konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunan RTÜK Üyesi Şaban Sevinç, “Kanaatimce, belli televizyonlarda çağdaş yaşamla uyuşmayan ve İslamiyet sömürüsü yapan bu tür saçma sapan diziler yoğunlukla görülüyor” dedi. Bu tür yayınların hem anayasanın laiklik ve hukuk devleti ilkelerine hem de RTÜK Yasası’nın yayın ilkelerine aykırı olduğunu söyleyen Sevinç, şöyle konuştu: “İnsanlarımızı yanlış bir İslamiyet anlayışına sürükleyen bu tür filmler, maalesef gazetelerde gördüğümüz kadarıyla bir çocuğumuzun ölümüne de neden oldu. RTÜK olarak, acil bir şekilde bu tür dizileri inceleyip gerekeni yapacağız. Bu tür yayınlar, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin temel niteliği olan laiklik ilkesine açıkça aykırı. Buna karşı görevimizi yapmazsak, suç işlemiş oluruz.” Rejimi Sivil Politikacılar Korur C 5 ‘G yayınlarıyla ilgili nasıl bir tutum takınacağı merak edilirken RTÜK Yasası’nın konuyla ilgili yaptırımları açık. Yasanın “Yayın İlkeleri” başlıklı 4. maddesinin “a” bendinde “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin varlık ve bağımsızlığına, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Atatürk ilke ve inkılaplarına aykırı yayın yapılmaması”, “g” bendinde de “Türk milli Hollanda’dan sert mesajlar Kraliçe Beatrix’e eşlik eden Dışişleri Bakanı Verhagen, ‘Ermeni soykırımı iddialarının siyasi yönü de var. 301’i değiştirin, limanlar konusunda üzerinize düşeni yapın’ görüşlerini iletti Bahadır Selim DİLEK ANKARA Hollanda Kraliçesi Beatrix’in Ankara temaslarında, konuk Dışişleri Bakanı Maxime Verhagen’in Türkiye’ye sert eleştiriler yönelttiği ortaya çıktı. Verhagen, sözde Ermeni soykırımı iddialarının siyasi yönü de bulunduğunu belirtirken TCY’nin 301. maddesinin değiştirilmesini istedi. Türkiye’nin AB’ye ilişkin yükümlülüklerini yerine getirmesi gerektiğini anlatan Verhagen, limanlar konusunda da Ankara’nın üzerine düşenleri yapmadığını bildirdi. Kraliçenin bütün temaslarının protokoler olmasına karşın her yurtdışı ziyaretinde kendisine eşlik eden Verhagen, hem Kraliçe hem de hükümeti adına Ankara’ya sert mesajlar verdi. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’le gerçekleşen görüşmede Verhagen, “Kraliçe’nin siyaseten söyleyemediklerini” dile getirdi. Verhagen, sözde Ermeni soykırımına ilişkin Türkiye’nin tutumu konusunda “Biz, bu iddiaların sadece tarihi yönü olduğunu düşünmüyoruz. Bunun bir de siyasi yönü var. Türk ve Ermeni hükümetleri bir araya gelip açık yüreklilikle tartışabilmeli” değerlendirmesini yaptı.Türkiye’nin AB üyelik sürecinin geleceği açısından TCY’nin 301. maddesinin değiştirilmesi, maddede yer alan “Türklük” kavramının çıkarılmasını beklediklerini kaydeden Verhagen, “Türkiye’nin, yükümlülüklerini yerine getirdikten sonra AB’ye üye olmasını destekliyoruz” dedi. Verhagen, limanların açılması konusunda da sert mesajlar verdi. AB’nin, Türkiye ile 8 başlıkta müzakereleri dondurma kararının yarattığı “düş kırıklığının” farkında olduklarını söyleyen Verhagen, “Ancak Türkiye de üzerine düşeni yapmalı, verdiği sözleri yerine getirmeli” dedi. Anlamlı hediye Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Türkiye’ye resmi ziyarette bulunan Hollanda Kraliçesi Beatrix’e, Çankaya Köşkü’nde verdiği yemekte, doğumu sırasında Atatürk’ün, büyükannesi Kraliçe Wilhelmina’ya gönderdiği tebrik mesajının tıpkıbasımını hediye etti. Atatürk, 31 Ocak 1938’de dünyaya gelen Beatrix’in doğumu nedeniyle, büyükannesi Kraliçe Wilhelmina’ya tebrik mesajı göndermişti. Sezer, Beatrix’e ayrıca, Türk motifli ipekli bir halı ile yine Türk motifleri ile bezenmiş bir cam kâse de hediye etti. Sezer eşi Semra Sezer’le, Kraliçe Beatrix’in Çırağan Kempinski Oteli’nde verdiği yemeğe katıldı. (AA) umhuriyet’i kim korur? Başbakan, “Cumhur korur” diyor. Ne yazık ki yanılıyor. Hiçbir ülkede, hiçbir düzende rejimi, halk ya da kalabalıklar korumaz. Her ülkede, her düzende her rejimi, başta anayasa olmak kaydıyla yasalar korur. Anayasayı ve yasaları da politikacılar korur. Zaten anayasayı da, yasaları da politikacılar yapmıştır. ??? Türkiye’deki çarpıklık, Çok Partili Demokrasi’den yararlanarak iktidara gelen Demokrat Parti’ nin, rejimin temellerini oyması ve bu nedenle askerler tarafından 27 Mayıs 1960 tarihinde bir darbe ile iktidardan uzaklaştırılmasından kaynaklanır. Çok Partili Demokrasi’yi kuran CHP ve onun lideri İsmet İnönü, bu yeni rejimin işleyişi sırasında 1950’de yapılan genel seçimlerde muhalefete düştüğü için, rejimi koruyamamıştır. Buradaki trajik olay, Çok Partili Demokrasi’den yararlanarak iktidara gelen Demokrat Parti’nin, kendini iktidara getiren süreci ve rejimi iyi kavrayamaması, o rejimin temellerini sarsarak bir askeri darbeye yol açmış olmasıdır. Demokrat Parti’nin bu hatayı yapmasının üç nedeni vardı: 1) Toplumun sınıfsal yapısı Çok Partili Demokrasi’yi destekleyecek bir niteliğe ulaşmamış, çağdaş bir burjuvazi ve bir işçi sınıfı henüz oluşmamıştı. 2) Demokrat Parti’nin yöneticileri, Celal Bayar ve Adnan Menderes Tek Parti yönetiminden geldikleri için, Çok Partili Demokrasi’nin kurallarını ve kurumlarını içselleştirememişlerdi. 3) Soğuk Savaş bağlamında Türkiye’nin katıldığı Batı Dünyası, ABD’nin önderliğindeki “Antikomünist” ideoloji nedeniyle, demokrasiye ve laikliğe değil, dinciliğe, milliyetçiliğe prim veriyor; gerçek demokrasi yerine dincilik ve milliyetçilik ideolojisine dayalı Antikomünist nitelik taşıyan “çoğunluk diktatörlüğü” yaklaşımını destekliyordu. ??? Neydi Demokrat Parti’nin yaptığı hatalar: 1) “Sandıktan çoğunluğu kazanarak çıktım, ne yapsam C meşrudur” (yani Cumhuriyeti Cumhur korur) anlayışı içinde rejimin temellerini oyma hakkını kendinde gördü. 2) Muhalefet hakkını sınırladı ve kısıtladı. 3) Basın özgürlüğünü sınırladı ve kısıtladı. 4) Türk Silahlı Kuvvetleri’ni karşısına aldı. 5) Üniversiteleri karşısına aldı. 6) Laikliği zedeleyen biçimde dini politikaya alet etti. 7)Bütün bunları yaparken, demokrasinin temel hak ve özgürlükleri güvenceye alan bir çoğunluk rejimi olduğunu göz ardı etti; ona sadece “demokrasi eşittir çoğunluk diktatörlüğü” anlayışı içinde baktı. ??? Şimdi tam Cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçimler öncesinde, son günlerde birdenbire gerilen siyasal tansiyonun ardında yatan olaylara bakalım: 1) Başbakan hiç gereği ve mantığı yokken Genelkurmay Başkanı’nın açıklamasını bahane ederek, zaten arasının açık olduğu Silahlı Kuvvetler’e çatıyor. 2) Yeni kurulacak üniversiteleri bahane ederek, yine YÖK’e, yani üniversitelere çatıyor. 3) Anlaşılmaz biçimde, Milliyet’in Ankara Temsilcisi Fikret Bila ’nın olağan bir haberini “Vatan Hainliği” olarak niteliyor. 4) Adalet Bakanı, Türk aydınını ikiyüzlülükle suçluyor. 5) Muhalif Kanaltürk televizyonu ve orada program yapan gazeteciler için mali soruşturma başlatılıyor. 6) Cumhuriyet Gazetesi’nin Cumhurbaşkanlığı seçimi hakkındaki ilanları için Başbakan tavır koyuyor, RTÜK baskı uygulamaya başlıyor. ??? Başbakan ve AKP, kendilerini bu rejimin iktidar yaptığını unutarak, Demokrat Parti’nin yaptığı aynı hataları yapıyor. Bu, ya DP modelini bilinçli olarak uygulamaya getirerek askeri darbe ile iktidardan uzaklaştırılan mazlum rolü oynamak ve onun primini toplamak için yapılıyor (ki ben bu görüşteyim) ya da DP ile aynı cehaletten ve aynı dışa bağımlılık hatasından. Her iki halde de oyun, çok ama çok tehlikeli. Başbakan ve AKP bu oyunu derhal, ama derhal durdurmalıdır. ekongar?cumhuriyet. com.tr; www.kongar.org Karikatür sürgününe yargı engeli Fırat KOZOK ANKARA Danimarka’daki bir gazetede yayımlanan ve büyük tepki çeken Hazreti Muhammet karikatürlerini elektronik posta yoluyla alarak bilgisayarında tuttuğu için önce aylıktan kesme, sonra da sürgünle cezalandırılan Milli Eğitim Şube Müdürü hakkındaki kararlar yargıdan döndü. Karikatür krizinin gündeme gelmesinin ardından tüm dünyada internet ortamından milyonlarca kişiye ulaşan Hazreti Muhammet’in karikatürleri, Kastamonu’nun İhsangazi ilçesinde görev yapan Milli Eğitim Şube Müdürü Orhan Durur’un başına Aziz Nesin’lik olaylar gelmesine neden olmuştu. Karikatürleri elektronik posta yoluyla alan Durur, görüntüleri o sırada yanında olan arkadaşlarına göstermişti. Bunun üzerine, Durur ile uzun süredir ters düşen İlçe Milli Eğitim Müdürü Kenan Dereli, bazı yurttaşların “İlçemize hiçbir faydası olmayan bu Danimarkalının burada görev yapmasını istemiyoruz’’ yazan dilekçeleri üzerine Durur hakkında soruşturma başlatmıştı. Durur’un telefon faturasını yatırmaya çıktığı bir sırada odasına giren yetkililer, Durur’un bilgisayarını inceleyerek durumu İlçe Milli Eğitim Müdürü Dereli’ye aktarmıştı. İlçe Milli Eğitim Müdürü Dereli ise kendisine ulaşan bilgileri raporlaştırarak Kaymakamlık’a göndermişti. Dereli’nin raporunu değerlendiren Kaymakamlık ise Durur’a 1/30 oranında aylıktan kesme cezası vermişti. Durur, birkaç gün sonra da Çankırı İl Milli Eğitim Müdürlüğü emrine sınıf öğretmeni olarak atanmıştı. Durur, Kızılırmak ilçesine bağlı Bostanlı köyündeki birleştirilmiş sınıflı ilköğretim okuluna öğretmen olarak gönderilmişti. adakat Sadakat Sadakat!” İnanılmaz bir olay mıydı AKP’lilerin liderlerine sundukları üç cümlelik “doğum günü hediyesi”? Şüphesiz, AKP içinde Erdoğan’ın “demirel”i biliniyordu. Ancak Cumhurbaşkanlığı seçimlerine 1.5 ay kala (ve arkasından genel seçimler) AKP milletvekillerinin zikir törenlerini çağrıştıran gösterisi, pervasızlığın dibe vuruşuydu. Peki hangi pervasızlığın? Tapınmanın... Seçimler nedeniyle büyük bir yaltakçılığın... Önemli sayıda milletvekili kişiliklerinin, bizim siyasi hayatımızda aslında ne olduğu ve ne anlama geldiğinin... Siyasi partilerin antidemokratik yapılarının ve kişiye tapınmaya vardıran otokratikdiktatoryel yapısının... Ve bu “tapınma töreni”, ülkemizde bir türlü kurulamayan gerçek demokrasinin önündeki en büyük engellerin ne olduğunu yıldırım çarpmış gibi aydınlattı: Bir türlü sivilleşemeyen siyasi partiler... ??? Şimdi 2. Cumhuriyetçiler ve AKP’lilerle taktik veya stratejik olarak bütünleşen gazete yazarıakademisyenleri düşünün. Bu “çevre” ülkemizde demokrasinin temel meselesi olarak “askerin inine tıkılması”nı görüyor. Genelkurmay Başkanı mı konuştu? Vayyyy demokrasilerde “S CUMA YAZILARI ORHAN BURSALI Heil Führer! (Kim Sivilleşmeli?) çekti! Hemen parti tüzüğünü değiştirdi ve otokratik lider yönetimi kurdu. AKP’nin merkezi ve yerel, neredeyse bütün yasa ve uygulamalarının hepsi tepeden inme karakteri taşır. “Kitle örgütleri liderleri ve yazar takımı” ile yaptıkları toplantıların hepsi de göstermelikti ve bunların hepsi de Erdoğan’ın etekleri dibine yaklaşanlara atılmış birer büyük “kazık” ve “halkla ilişkiler çalışması”ndan başka bir şey değildi. ??? Bugün, Erdoğan, hem Çankaya’dan hem Başbakanlık’tan, “çifte demir sarmal” içinde, ülkeyi demir eldivenle yönetme hazırlığı içinde. Son bazı yasalar bu “otokratik” yönetimin kesin habercileridir! “Ekonomik haberci”, İhale Yasası’nda yaptıkları son değişikliklikler. Yeni İhale Yasası tasarısı, ekonomiyi kesin AKP’lileştirme özelliğini taşıyor. İhalelere büyük bir siyasi denetim getiriyor. İhale yolsuzluklarının soruşturulmasını zora sürüyor. Bu iki anlama gelir: asker mi konuşurmuş... Asker konuştukça demokrasi kurulamazmış... Demokrasi ve insan hak ve özgürlüklerinde eksikliklerin nedeni askerler mi, yoksa siyasiler mi? Bunu anlamak için toplumun esas hayatının yoğrulduğu “siyasi ilişkiler”in yapısına, niteliğine, partiyi, devleti, hükümeti, ülkeyi yönetim biçimine bakmak yeterlidir! Daha çok ve daha iyi demokrasinin “gözündeki mertek” olarak askeri gören, ama bundan çok daha önemlisi siyasi liderleri ve siyasal yapıyı görmeyen bir “araştırma” ve bu tür araştırmaların arkasındaki “akademisyen” unvanların bilimsel iddiası sıfırdır! ??? Ülkemizde şu anda “en büyük (siyasi) asker” kimdir? Söyleyeyim: Erdoğan! Erdoğan, partisini derleme toparlama ve iktidara gelme aşamasında “demokratik”, “meşveretçi”, “katılımcı” bir lider pozundaydı! Ancak, köprüyü geçtikten sonra bu giysisini attı ve gerçek giysisini üzerine 1) İkinci beş yıllık büyük bir vurgun dönemine hazırlık; 2) Bu denetimle bütün ekonomik hayatı (ve dolayısıyla büyük basını) sürekli olarak bir cendere içinde (ve kendi yanında) tutma... (Boğma ipi veya İngiliz sicimi efekti!) İkinci önemli haberci, yeni hazırladıkları “devlet sırrı” yasa taslağıdır! Bu yasa, ülkede terör estirme hazırlığının, saydam olmayan antidemokratik bir yönetimin altyapısını oluşturacaktır! Erdoğan, AKP’leşenlere bile kısa zamanda dehşet rüyaları gördürecek bir “devlet benim” anlayışına hızla sürükleniyor! ??? Erdoğan demokratik bir lider olamaz. Hamuru çamuru buna uygun değil. Geldiği kültürel çevre, Erbakan gibi, lider diktatörlüğünün tepe yaptığı, sadık köleci anlayışlar ürettiği bir çevredir. Üstüne üstlük, demokrasiyle ilgisi olmayan, cemaat ve cemaat içinde lidere tapınma ilişkilerinin ürettiği bir anlayış var karşımızda... Böyle bir “kültürel çevre”nin siyasi hayata taşınmasının anlamını kavrayabilmek için “okumuş olmak” gerekmiyor! Müritleri, lidere istediği ve arzu ettiği en büyük hediyeyi verdi: “Sadakat Sadakat Sadakat!” Yani... Almancası ile, Heil Führer! YARGI ‘DUR’ DEDİ Yaşanan süreci yargıya taşıyan Durur hakkında Kastamonu İdare Mahkemesi iptal kararı verdi. Mahkeme, Durur’un Çankırı ili emrine sınıf öğretmeni olarak atanmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanlığı işlemi ile, Kızılırmak ilçesi Bostanlı Köyü İlköğretim Okulu’na sınıf öğretmeni olarak atanmasına ilişkin valilik işlemini iptal etti. Buna karşın mahkeme, Durur ile Dereli arasında kişisel sürtüşme bulunduğu gerekçesiyle, şube müdürü Durur’un, yeniden aynı göreve atanmasının çeşitli olumsuzluklar doğuracağına işaret etti. Mahkeme kararında şunlar kaydedildi: “Davacının il dışına atanmak üzere İhsangazi İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü Şube Müdürü görevinden alınmasında kamu yararı ve hizmet gerekleri ile hukuka aykırılık bulunmamakla birlikte, davacının bulunduğu şube müdürlüğü görevine eşdeğer bir görev olmayan Çankırı ili emrine sınıf öğretmeni ve buradan da Kızılırmak ilçesi Bostanlı Köyü İlköğretim Okulu’na sınıf öğretmeni olarak atanmasında, kamu yararı ve hizmet gerekleri ile hukuka uyarlık bulunmamaktadır.” obursali?cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle