07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

9 MART 2007 CUMA tarihçe BRÜKSEL GÜNLÜĞÜ ELÇİN POYRAZLAR Müslümanlar Halife’ye Erdoğan AYDIN Kendi muhalefetini hızla büyüten Osman’ın iktidarı 656 yılında artık sonuna gelmişti. Fetihlerin, dolayısıyla fetih gelirlerinin azalmasıyla başlayan iktisadi güçlükler, Ümmeyeoğullarından yana suiistimallerin daha da göze batmasını getiriyordu. Siyasal dışlanma, keyfilik ve ekonomik eşitsizliklerdeki artış, “İslam’ın eşitlikçi bir ilişki öngördüğü, ama Osman döneminde bunun ihlal edildiğini” düşünenlerin sayısı arttırmıştır. Özetle bütün iktidar ve zenginliklerin belli bir kabilede toplanması bunların dışında kalan her sınıftan tüm Araplarda haklı bir tepki yaratmıştır. Kuşkusuz hak eksenli bu sorgulama ve tepkiler, Arapların diğer halkların egemenlik ve mallarına yönelik tecavüzleri kapsamıyordu. Aksine onlar dinen meşru görülüyordu. Kavga, başkalarından ele geçirilen zenginlik ve egemenlik alanının Araplar arası paylaşımı sürecinde patlamaktaydı. Öteki halk ve inançlara karşı genişlemede birlik olanlar, bunun paylaşımı ve yönetimin niteliği konusunda birbirleriyle kavga ediyorlardı. İşte bu paylaşım ve yönetim kavgasının içinde Osman, Emevi ailesi dışında kalan bütün eski dostlarını ve saygınlığını kaybedecekti. Öyle ki Peygamberin dulu Ayşe, Osman’a muhalefette ön safta yer alanlardan biri olacaktı: “Hz. Resul’ün (sm) ayakkabılarını, elbisesini halka göstererek: Bunlar daha eskimedi (ama) Osman Onun dinini eskitti, yıprattı” diyerek halkı coşturmada, “Öldürün Nasel’i (erkek sırtlan, ahmak ihtiyar manasında), Allah öldürsün Nasel’i” diyerek halkı ona karşı kışkırtmaktaydı. (A. Gölpınarlı, Sosyal Açıdan İslam Tarihi, s.342) DAMLARIMI ÇAĞIRIRSAM HEMEN GELİRLER Ebu Zerr sürgünü hem Medine’de hem de diğer şehirlerde büyük bir tepki nedeni olacaktır. Peygamber nezdinde büyük saygınlığa sahip, üstelik diğer kabile şeflerinden ayrımla sadece toplumsal adalet talebi olan Ebu Zerr’i sürgün ederken, Peygamberin sürgün ettiği Hakem ve oğlu Mervan’ı getirtip Müslümanların başına yönetici yapması Osman’ın saygınlığını iyice yokeden önemli bir neden olacaktır. Sürgün sırasında Mervan ile Ali arasında geçen tartışma üzerine Osman’ın, Mervan’ı sahiplenerek, Ali’ye, “Sen benim yanımda Mervan’dan daha faziletli değilsin” deyişi de işin tuzu biberi olacaktır. Ardından Kufe’li muhalifleri sürgün etmesi de, tepkileri arttıran bir diğer neden olacaktı. Halkın yükselen tepkilerine kulak vereceğine, kabilesine daha da sıkı sarılan Osman, Medine halkına, “Allah’a yemin olsun ki, taraftarlarımın sayısı sizden daha çoktur. C 13 AB’ye ABD Koruması başkaldırıyor Adamlarımı çağırırsam onlar hemen gelirler. Bu nedenle bana dil uzatmayın ve valilerimi ta’n etmeyin (eleştirmeyin)” diye tehditkâr hitaplarda bulunmaya başlayacaktı. Diğer yandan dövme, sürme, görevden alma, aşağılama gibi uygulamalar da azalacağına giderek sıradanlaşıyordu. İlk Müslümanlardan olup annesi de Mekke egemenlerince bu nedenle öldürülmüş olan Ammar’ın, halkın şikayetlerini iletmek için Osman’a çıktığında karşılaşacağı davranış da, bayıltıncaya kadar dövülmek ve o halde sokağa atılmak olacaktı. Bu olay halk ile Osman arasındaki ipleri koparacaktı. Toplum tam anlamıyla ikiye bölünmüştür ve bu durum karşısında basireti iyice bağlanmış olan Osman, sorunu çözeceğine yangına körükle gitmektedir. Yangını daha da körükleyen bir diğer yönetici ise, Medine’deki İslam öncülerine, “Ey sahabe topluluğu, bu ihtiyar hakkında size hayır tavsiye ederim. Eğer O sizin aranızda öldürülürse, Allah’a yemin ederim ki, burayı size karşı atlılarımla doldururum” diye tehditler savuran Şam Valisi Muaviye olacaktır. (İbn Şebbe’den akt. A. Apak, Hz. Osman Dönemi Devlet Siyaseti, s.166) A Kullarını köle, dini oyuncak yapmak Osman dönemini anlatan şu anekdot oldukça çarpıcıdır: Osman, Ebu Zerr’i sürgüne göndermezden önce yanına çağırarak sorar: “Sen Resullullah (sav), ‘Beni Ümmeye üç kişiye ulaştığında, Allah’ın beldelerini kendilerine devlet, Allah’ın kullarını köle ve Allah’ın dinini oyuncak edinirler’ şeklinde bir hadis rivayet ediyormuşsun, doğru mu?” diye sorduğunda “evet” cevabı aldı. Halife daha sonra Hz. Ali’yi çağırarak, kendisinin böyle bir hadis duyup duymadığını sordu. Hz. Ali de, Hz. Peygamber’in (sav) “yeşillikler, Ebu Zerr’den daha doğru sözlü bir kişiyi gölgelememiştir. Yeryüzü Ebu Zerr’den daha doğru sözlü bir kişiyi üstünde taşımamıştır” şeklindeki hadisi hatırlatarak, dolaylı şekilde onun sözünün doğruluğuna şahitlik etti. (Yakubi’den akt. A. Apak, Hz. Osman Dönemi Devlet Siyaseti, s.155) Gerçi Sünni ulema bu hadisin zayıf olduğu iddiasındadır; ancak Emevi dönemi tablosuyla tamamen örtüşmektedir. T Yolda yakalanan mektup üm bu ve benzeri birikimlerin birbirine eklenmesi sonucunda nihayet isyan kıvılcımı Kufe’de parlayacak ve Kufeliler ayaklanıp Osman’ın valisini şehirden atacaklardı. Ardından Mısırlılar, valiyi alma koşuluyla Osman’ın kapısına dikileceklerdi. Basralılar benzer tepkiyle başkaldırıp temsilcilerini Medine’ye göndereceklerdi. Ayaklanmacılarla Osman arasında gerçekleşen ilk pazarlıkta, Ali, Talha ve Zübeyr’in de araya girmesiyle barış sağlanacaktı. “Asilerin bütün isteklerini kabul ederek, daha önce alınmış tüm tedbirleri kaldıracağını ve valileri değiştireceğini vaadeden Halifenin mütevazı ve bağışlayıcı tavrı karşısında...” (İslam Ansiklopedisi, 9. cilt, s.430) isyancılar da uzlaşma yoluna gidecekti. İşlerin düzeleceği, valilerin görevden alınacağı, adaletin geleceği inancıyla memleketlerine geri dönüyorlardı ki, alAriş konak yerinde yakaladıkları resmi bir habercinin üzerinden, Osman’ın Mısır valisi Abdullah b Sad’a hitaben yazdığı ve isyancı liderlerinin dönüşte öldürülmeleri talebini belirten mektubunu yakaladılar. Osman’ın gerçek niyetinin uzlaşma değil, kendilerin öldürmek olduğunu öğrenmenin ve aldatılmışlığın öfkesiyle Medine’ye geri döndüler. Ali tekrar araya girecek ve Osman’ı açıklamaya davet edecekti. Osman ise, “bu benim aleyhime bir delildir. Ancak Allah’a yemin ederim ki, ben bu mektubu yazmadığım gibi başkasına da yazdırmadım” (İbn Kesir, Büyük İslam Tarihi, c.7, s.288) diyecekti. Asiler ise, “Nasıl olur da birisi kalkar ve senin köleni, senin zekat mallarından bir deve üzerine bindirip, bir mektup verir ve mektubu senin mührünle mühürleyip valine gönderirken senin haberin olmaz. Şayet yalan söylüyorsan, haksız yere bizim öldürülmemizi emrettiğin için görevden ayrılman gerekir. Şayet doğru söylüyorsan, zaaf göstermenden ve böyle işler çevirenler karşı gaflet içinde olmandan dolayı istifa etmen gerekir” diyeceklerdir. (Taberi’den akt. A. Apak, Hz. Osman Dönemi Devlet Siyaseti, s.170) vrupa Birliği ABD’nin askeri korumasına muhtaç mı? Şu sıralar AB içinde bu konuşuluyor. Polonya ve Çek Cumhuriyeti’ne füze kalkan sistemi yerleştirilmesi yönünde teklifte bulunan Amerikalılar AB’nin geri kalan üyelerini anlaşılan hazırlıksız yakaladılar. Ortak dış ve savunma politikasından yoksun AB bir kez daha kendini yanıtlayamayacağı sorular karşısında buldu. Avrupa olası füze saldırılarına karşı Amerika’nın korumasını kabul etmeli mi? ??? ABD’nin Ortadoğu’da emelleri malum. Özellikle de İran’a yaptırımlar konusunda sert bir tutum içine giren ABD, Batı basınını İran’a olası bir askeri müdahale fikrine çoktan alıştırdı. Kamuoyu bunu duya duya, İran’a sert müdahaleyi bir süre sonra gayet doğal bulmaya başlayacak. Bunun diğer bir yolu da kamuoyunu korkutmaktan geçiyor. ABD’nin Avrupa ülkelerine İran’dan gelecek füzelere karşı bir kalkan yerleştirme teklifi saldırıların bir zaman Avrupa’ya yöneleceği görüşünü besler nitelikte. ABD doğal olarak bu teklifi AB kurumlarına yapmıyor. Biliyor ki AB içinde bunu desteklemeyecek pek çok ülke var. Oysa Rusya ile hafif kavgalı ülkeler İran bahanesiyle Rusya’ya karşı savunma alanında da belli bir tavır içine girmek isteyebilir. ABD’nin kafasında ilk etapta bu var gibi görünüyor. ??? AB savunma bakanları tarafından geçen hafta ele alınan bu konu kısa bir süre sonra AB dışişleri bakanları toplantısına da taşındı. Polonya ve Çek Cumhuriyeti dışişleri bakanları diğer AB üyelerini ABD’nin önerisi üzerinde bilgilendirdikten sonra henüz karara varmadıklarını açıkladılar. AB’nin genelinde Amerika’nın bu önerisi A nin pek de olumlu karşılanmadığı söyleniyor. Özellikle Avusturya ve Lüksemburg Rusya ile ilişkilerin bozulacağı endişesiyle bu öneriyi açık bir dille eleştirmiş. Polonya ve Çek Cumhuriyeti bu konuda bir karara varmadan önce AB üyelerine danışacaklarını söyleseler bile öneriye sıcak baktıklarını da saklamıyorlar. ??? Rusya ile ilişkilere büyük önem veren AB Dönem Başkanı Almanya ise birlik içindeki bölünmeleri daha derinleştirmemek için konunun AB çatısında değil NATO içinde konuşulması gerektiği yönünde telkinde bulunuyor. Böylelikle füze kalkanı tartışmalarını NATORusya Konseyi kapsamında ele alarak olası bir krizi engellemeyi hedefliyor. AB Konseyi Yüksek Temsilcisi Javier Solana ise öneriye temkinli yaklaşıyor. “Avrupa’nın ABD’den bu yönde bir talebi olmadı” diyen Solana, anlaşılan Rusya ile enerji konusunda yaşanan güvensizliğin ardından savunma alanında da yaşanmasından kaçınma taraftarı. ??? AB içinde ABD’ye güvenlik ve savunma konularında açık destek veren ve Amerikan çizgisine yakın bir grup ülke var. Bu ülkeler Irak savaşı konusunda olduğu gibi Ortadoğu sorunu ve İran’ın nükleer dosyası konularında da ABD siyasetini desteklemeyi sürdürecekler. Öte yandan daha Avrupa merkezli bir siyaseti hedefleyen, ABD ile iyi ilişkilerin yanı sıra Rusya ile sıkı bağlara önem veren üyeler de var. Ortak dış ve savunma politikasını henüz yaratamamış bir AB içinde bu tür görüş ayrılıklarının olması kaçınılmaz. Bu noktada tek dileğimiz savunma konusunda en azından AB içinde mini bir soğuk savaş çıkmaması. elcpoy?yahoo.fr Kimse Osman’ı korumuyor ncak Osman, halifeliği bırakması ve Mervan’ı kendilerine teslim etmesi isteklerini kabul etmeyecek, isyancılar da sarayında Onu kuşatma altına alacaklardı. İsyancılar bu şekilde 40 gün boyunca Osman’ın istifası ve Mervan’ı kendilerine teslim etmesini bekleyecek, ancak bir gelişme sağlanamayınca 17 Haziran 656’da saldırıya geçeceklerdir. Bu kuşatma sürecinde Medineliler Osman’ı koruma kaygısı yaşamamıştır. Esasen Osman o denli tecrit olmuş durumdaydı ki ilk Müslümanlardan (Muhacirun ve Ensar) neredeyse kimse onu savunmayacaktı. Daha sonra garip bir şekilde Osman’ın kan hesabına girecek olan Ayşe bile, ona karşı keskin bir muhalefet yürüttükten sonra Medine’yi terk etmiştir. Ali, Talha, Zübeyr gibi etkili şahsiyetler onun öldürülmesine karşı olsalar bile onu savunma yönelimine girmeyeceklerdir. Dahası onu seçtiren Abdurrahman b. Avf bile ona tavır alacaktı. Ayşe’nin kardeşi Ebubekir’in oğlu Muhammed ise, bizzat ayaklanmanın başında ve Osman’a ilk kılıç sallayan kişidir. “Hz. Peygamberin ashabından onbin kişinin yaşadığı, eli silah tutan yirmi binden fazla Müslümanın bulunduğu Medine’de toplu isyan sonucu öldürülen halifenin cenaze namazına katılanların sayısı, Müslümanların Hz. Osman’a duydukları nefreti ortaya koymakta ve bu durum, aynı zamanda, Medine halkının büyük bir çoğunluğunun Hz. Osman’ın öldürülmesini tasvip ettikleri manasına gelmektedir.” (A. Akbulut, Sahabe Devri Siyasi Hadiselerinin Kelami Problemlere Etkileri, s.191) Daha garip olan durum ise, 40 gün gibi çok uzun bir zaman süren kuşatma boyunca Osman’ın sürekli yardım taleplerine rağmen, diğer valiler bir yana, bölgesinde çok güçlü olan Muaviye’nin de yardım göndermemiş olmasıdır. Adeta onun üzerinden hilafet iddiasında bulunmak için Osman’ın ölümünü özellikle isteyen bir tutum söz konusudur. Ümmeyeoğulları, kendilerini İslam devletinin biricik hâkimi yapmış olan Halifeyi ölümünde yalnız bırakacaklardı. Zeytin ağacının ölümü Ayça AKPEK Zeytin ağacı pek çok meziyeti nedeniyle olsa gerek tarih boyunca hep barışın ve bereketin simgesi olmuş. Öyle ki, Mısır’ın firavunu III. Ramses “Senin şehrin Heliopolis’i zeytin ağaçlarıyla süsledim”, diyerek zeytini, Güneş tanrısı Ra’ya hediye etmiş. Hatta diğer ağaçlar da zeytinin üstünlüğü kabul edip, rivayete göre; “sen bizim kralımız ol” demişler. Zeytin ağacı kral olmayı kabul etmeyince karaçalı ağaçların kralı olmuş, o gün bugündür de karaçalı ağaçlar ülkesinin kralıdır. Zeytin ağacı bu tarihsel misyonunu bugün de farklı bir vesileyle sürdürüyor. İtalya’da kıl payı da olsa 2006 seçimlerini kazanan Prodi liderliğindeki sol ittifakın adı da “zeytin ağacı koalisyonu”. Bu ittifakın görece seçim başarısı ülkemizi de oldukça etkilemiş; hem solda, hem de sağda birliktelik arayışlarına örnek olarak İtalyan “zeytin ağacı” modeli gösterilmişti. Aslında zeytin ağacı koalisyonu 1996’da İtalyan solcuları iktidara taşıyan koalisyonunun adıydı. 2006 seçimlerine girerken bu koalisyona Sol Demokratlar, Demokratik Sosyalistler, Yeşiller, Radikaller, İtalya Değerleri, Sosyalistler gibi irili ufaklı partiler katılarak “Birlik”i oluşturdular ve ortak bir program hazırlayarak iktidara geldiler. Hazırladıkları programda daha fazla adalet, daha iyi bir devlet, siyasi harcamaları azaltmak, daha fazla ev, daha düşük kira, gençler için birikim, çocuklar için kaynak gibi genel ama İtalyan halkının yaşamını kısa vadede doğrudan etkileyecek vaatlere yer verdiler. Bu vaatlerin yanı sıra Prodi’nin karizmatik kimliği ve birleştirici rolü seçim başarısının zeminini hazırladı. Türk halkının Başbakan Tayyip Erdoğan ile “bir türlü açılamayan” Bolu Tüneli’ne yaptığı geziyle anımsayacağı Prodi, karizmatik kişiliği yanı sıra geçmişi de tartışmalı bir siyasetçi. Prodi’nin geçmişini tartışmalı yapan en önemli konu 1978’de Kızıl Tugaylar tarafından kaçırılan daha sonra da öldürülen İtalya Başbakanı Aldo Moro. 1978 Nisanında Bologna Üniversitesi’nde görev yapan Prodi, kaçırılan başbakanın Roma yakınlarında bulunan Gradoli kentinde olduğunu iddia etmişti. Kendisine bilgi kaynağı sorulduğunda ise “öte dünyayla temas kuran” Hristiyan Demokratlar’ın bu bilgiyi kendisine verdiğini söylemişti. Bu olayın ardından üretilen komplo teorilerinin en önemlisi de aslında Gradoli’nin bir şifre olduğu ve “Gladio”yu temsil ettiği idi. Soğuk savaş sırasında NATO bağlantılı olduğu iddia edilen ve pek çok ülkede faaliyet gösterdiğine inanılan Gladio tartışması o günlerde İtalya’da da yaygın bir tartışmaydı. Tarihi çalkantılarla dolu olan İtalya, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra referandumla cumhuriyeti seçti. “Birinci Cumhuriyet” denilen bu dönemde elli hükümet işbaşına geldi. 1990’larda “Temiz Eller” operasyonu ile “İkinci Cumhuriyet” dönemine geçirilirken İtalya siyaseti paramparça olmuştu. Bu dağınık siyasi yapı sağda Berlusconi’nin “Özgürlükler Evi”, solda da “Zeytin Ağacı” ittifakı ile toparlanmaya çalışıldı. 2001’de iktidara gelen Berlusconi koalisyonu 2006’da yenilse de 5 yıl iktidarda kalmayı başarabilmişti. Ancak aynı istikrarı sol gösteremedi. Seçim zaferinin ardından başlayan sonu bitmez tartışmalar, sol koalisyonda yer alan partilerin hükümete karşı yürüyüşler içinde yer almaları gerginliği iyice arttırdı. Ve Prodi önderliğindeki koalisyon hükümeti, geçtiğimiz günlerde senatodan Afganistan ve dış politika konusunda hazırladığı önergeye onay alamayınca Prodi istifasını sundu, böylece “Zeytin Ağacı” koalisyonunun 281 günlük iktidarı sona yaklaştı gibi görünüyor. Üstelik bu Prodi koalisyonunun ilk yenilgisi de değil. Daha önce de “Zeytin Ağacı” 1996’da iktidara yine Prodi önderliğinde gelmiş, ancak Komünist Yeniden Oluşum Partisi’nin koalisyondan desteğini çekmesi üzerine Prodi istifasını sunmuştu. Ki, kimilerine göre eski komünist lider Massimo D’Alema, Prodi yerine başbakan olmak için o zamanki koalisyonun yıkımını hazırlamıştı. Anlaşıldığı üzere ne İtalya’da ne de buralarda sol bir türlü huzura kavuşamıyor, uzlaşı kültürünü geliştiremiyor. Bu koalisyonun hazin sonu seçim arifesinde ülkemizdeki tartışmaları nasıl etkiler bilinmez. Ama şimdilik görünen o ki zeytin ağacı yalnızca yemek kültürünü Akdeniz’de egemen kılabilmiş. Tüm iyimserliğine karşın zeytin ağacı, temsil ettiği barış kültürünü anavatanı Akdeniz’e yayamamış gibi görünüyor. Yani Akdeniz coğrafyasında karaçalı hükümdarlığını sürdürmeye devam ediyor. A Adem Apak’ın Hz. Osman Dönemi Devlet Siyaseti adlı kitabının kapağı Haydi Muaviye gelsin de seni kurtarsın u ölüm günlerinde Osman’ı yalnızca köle askerleri savunacaktır. Ayaklanmacılar, sayıları 500 civarında olan bu korumalarla oda oda salon salon çarpışa çarpışa nihayet Osman’ın saklandığı odaya ulaşmayı başarırlar. Başlarında bulunan Ebu Bekir’in oğlu Muhammed, Osman’ın sakalını yakalayarak, “Ey Nasel haydi Muaviye ve diğer adamların gelsin de seni kurtarsın” diyecektir. Buna karşı Osman, “kardeşimin oğlu, sakalımı bırak, baban görseydi buna razı olur muydu” diye tepki verince, Muhammed b. Ebu Bekir, “babam sağ olsaydı o yapışırdı sakalına” diyerek elindeki okla başına vuracaktı. Bu sırada diğer isyancılar B Osman’ı öldüreceklerdi. (A. Gölpınarlı, Sosyal Açıdan İslam Tarihi, s.348) Osman’ın ölüsü ancak 3 gün sonra ve sadece (Osman’ı korumaya çalışırken parmakları kesilen) eşi Naile ve 3 (veya 7) kişi tarafından kılınan namazla ve Yahudilerin gömüldüğü Haşi Kevkeb mezarlığına gömülecekti. Onun Müslümanların gömülü olduğu mezarlığa gömülmesine izin verilmeyeceği gibi, ölüsünün taşlanması da ancak Ali tarafından engellenecektir. Onun gömüldüğü mezarlık, ancak Muaviye’nin halifeliği sırasında Müslüman Baki Mezarlığına katılacaktı. (N. Çağatay, İslam Tarihi, s.387) 10. yüzyıl önemli Arap tarihçilerinden elMesudi, “Halife Osman’ın öldürüldüğü gün özel varlığının yüzbin dinar (Roma ve Bizans altını) ve bir milyon dirhem (Pers gümüş sikkesi) olduğunu, mülklerinin de yüzbin dinar hesaplandığını ve pek çok at ile deve bıraktığını söyler.” (Bkz. Lewis, s.66) İlahi sözü sakatlamak Osman’a karşı yükselen tepkilerde, onun Kuran’ı toplayıp, bu resmi Kuran’ın dışındaki farklı nüshaları yaktırmasının da önemli bir rolü olduğu düşünülmektedir. Kuran hafızları ve aynı zamanda tefsir edicilerinin (Kurra) kitleler üzerindeki etkisi merkezi iktidarın etki alanını daraltıyordu. Bu durumda Osman, bu yerel iktidar olanaklarını ortadan kaldırarak her şeyi merkezileştirmenin temel bir gereği olarak Kur’an’ı tekleştirip farklı nüshaları yaktırıp imha ederken gerçekte yerel iktidar (ademi merkeziyet) olanaklarını da sona erdirmeye yönelmiş oluyordu. Böylece “ilahi vahyin yegane muhafızı olarak çıkmak suretiyle, hükümet birliğini tahakkuk ettirmek ve devlet üzerinde mutlak iktidarını teessüs etmek eğilimini gösteriyordu; fakat bu eğilime muhalefet, Halifeyi, ‘ilahi sözü sakatlamak ve tahrip etmekle’ itham etmesi” şeklinde yanıt verecekti.” (İslam Ansiklopedisi, 9. cilt, s.429) Gerçekten de Osman’ın düzenlediği Kur’an, başta Kur’an’ın en öndeki uzmanı Abdullah b. Mesut olmak üzere şiddetli tenkitlere uğrayacaktı. “O, Osman’ı, tahrif edilmiş ve Emeviler aleyhindeki bütün ayetleri silen bir metin tespit etmekle itham etti.” (R. Matran, İslam’ın Yayılış Tarihi, s.98)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle