Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
18 AÇI C haberlerin devamı Kanaltürk ve Cumhuriyet’e yönelik baskılarla ilgili araştırma önergesi AKP oylarıyla reddedildi 9 MART 2007 CUMA MÜMTAZ SOYSAL Çap ve Devlet UMHURBAŞKANI, Anayasa’nın deyimleriyle “Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Türk Milletinin birliğini temsil eder”. Dolayısıyla, o göreve aday olma niyeti besleyenlerin bu yüce kavramları temsile ehil olup olmadıklarını tartışmak, bütün vatandaşların hem hakkı hem de görevidir. Sayın Erdoğan’ın böyle bir niyet beslediği artık gün gibi âşikâr. O konuda yapılan tartışmalarda hep işin “ideolojik” yönü öne çıkıyor. Yani, başına geçmek istediği cumhuriyetin temel niteliklerine ilişkin görüşleri, laikliği yorumlayış tarzı falan. Zaten daha önceleri çok örselenmiş olan Kemalist cumhuriyeti bütün bölgeye örnek olacak “ılımlı İslam devleti”ne dönüştürmekle hem ABD’ye yardım etmek, hem de şimdiye kadar Mustafa Kemal’i dinsizlikle suçlamış olan Müslüman çevrelerin gözüne girmek istediği de biliniyor. Ancak, konunun bunlar dışında pratik olarak tartışılması gereken bir boyutu var ki, onun üzerinde pek durulmamakta: Kişideki “çap”ın devlet başkanlığı için yeterli olup olmadığı. Son günlerde yaşanan çok basit birkaç örnek hayli düşündürücü. Örneğin, bir MGK toplantısında konuşulmuş bir konuyu haber yaptı diye gazeteci Fikret Bila için “vatan hainliği”nden söz etmesi... Devlet adamının, bir duruma böylesine kızsa bile, bunu belli etmekle haberi doğrulayarak “sızma”ya ortaklık etmiş olacağını düşünmesi gerekmez miydi? Üstelik, PKK’ce yapılanların görsel biçimde yansıtıldığına ilişkin bir habere bu denli kızmak niye? Bir başka örnek: Bayan Rice’ın “Kürdistan” sözüne ne diyeceği sorulduğunda, bunu önemsiz sayarcasına, “Kim ne derse desin, benim için önemli olan Irak’ta her gün 6070 kişinin ölmesidir” gibi bir sözde ulusal endişe yerine ümmetçi duygunun ağır basışı yok mu? Türkiye devletine başkanlık etme hevesi taşıyan kişide toplumun nabzını iyi tutup gerektiğinde dışa karşı oluşan tepkiyi zamanında dile getirme yeteneği de aranmaz mı? Örneğin Kıbrıs Rumlarının Fransa’ya adada üs verişine karşı. Devletin diplomasi kanadı elbet buna gerekli tepkiyi gösterir ve göstermiştir de. Ama Başbakan’ın da Rumlara ve Fransa’ya daha sert bir tepkiyle seslenmesi beklenirdi. Ya da Irak’ta direnişçi üç kadının idamı konusunda Türk halkındaki isyanı haykırması. Bunları düşünememiş bir Başbakan’ın Cumhurbaşkanlığı’na gelmesi cumhuru rahatsız etmeyecek midir? ‘Neden alınıyorsunuz?’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP’nin Kanaltürk ve gazetemize yönelik baskılarla ilgili araştırma önergesinin gündeme alınması önerisi AKP oylarıyla reddedildi. Koç, gazetemizin reklam kampanyasında “Tehlikenin farkında mısınız? Cumhuriyet’inize sahip çıkın” sloganlarının kullanıldığına dikkat çekerken “Niye alınıyorsunuz? Siz Cumhuriyet’e sahip çıkmıyor musunuz? Cumhuriyet’e sahip çıkanlara neden bu kadar kin besliyorsunuz” dedi. CHP’lilerin medyaya yönelik baskılarla ilgili araştırma önergelerinin genel kurulda öne alınarak görüşülmesine ilişkin danışma kurulu önerisi genel kurulda tartışıldı. CHP Yozgat Milletvekili Emin Koç, medyaticaretsiyaset ilişkilerinin vardığı boyuta dikkat çekerken Star gazetesindeki gelişmeleri özetledi. Koç, “TMSF el koymadan önce bu gazete muhalif bir yayın politikası izliyordu. TMSF’ye geçince yayın politikası değişti. Bu gazete Cem Uzan’dan Recep Tayyip Erdoğan’a geçti. İktidarın yardakçısı oldu” dedi. Bunun üzerine AKP milletvekili Asım Aykan “Yardakçı ne demek, düzelt” diye tepki gösterdi. GÜNDEM MUSTAFA BALBAY C TBMM Genel Kurulu’ndaki görüşmelerde konuşan CHP Yozgat Milletvekili Emin Koç, gazetemizin reklam kampanyasında “Cumhuriyet’inize sahip çıkın” sloganını kullandığına dikkat çekerek “Niye alınıyorsunuz? Siz Cumhuriyet’e sahip çıkmıyor musunuz? Cumhuriyet’e sahip çıkanlara neden bu kadar kin besliyorsunuz” dedi. CHP’li Milletvekili Koç, gazetemizin reklam kampanyasında “Tehlikenin farkında mısınız? Cumhuriyet’inize sahip çıkın” sloganlarının kullanıldığına dikkat çekerken “Niye alınıyorsunuz? Siz Cumhuriyet’e sahip çıkmıyor musunuz? Cumhuriyet’e sahip çıkanlara neden bu kadar kin besliyorsunuz” dedi. AKP’li Zeki Karabayır “Cumhuriyet’in bekçiliğini size vermiyor, kendinize görev vermeyin” diye laf attı. Koç sözlerini, “Hep yanak okşayanların düşüncesiyle gidelim istiyorsunuz ama olmayacak. Kanaltürk ve diğer bazı medya kuruluşlarına yapılan sansürden öte acımasız bir yıldırma ve susturma politikasıdır. Zulümle iktidar olunmaz. Cüneyt Arcayürek’i, Tuncay Özkan’ı, Kanaltürk’ü, Emin Çölaşan’ı, Bekir Coşkun’u susturarak iktidarınızı yürütemezsiniz” diye noktaladı. CUMHURİYET’E SALDIRDI AKP Grup Başkanvekili İrfan Gündüz ise konuşmasında isim vermeden gazetemizi hedef alarak “Elindeki mikrofonu ya da kalemi kara bir kampanya başlatarak iftiraya alet edenler, benimsemediği düşünceleri idama mahkum edenlerin girişimlerini düşünce özgürlüğüyle nasıl bağdaştırıyorsunuz?” dedi. ANAP Grup Başkanvekili Ömer Abuşoğlu da araştırma önergesinin içeriğinin yeterli olmadığını, daha geniş kapsamlı bir araştırma yapılması gerektiğini belirterek Maliye Bakanlığı müfettişlerinin vergi denetimi yaptıklarını, ancak Kanaltürk’le ilgili incelemenin normal olmadığının görüldüğünü bildirdi. Konuşmaların ardından yapılan oylamada öneri AKP’lilerin oylarıyla reddedildi. ÜLENT ARINÇ’TAN ‘SANSÜR’ TALİMATI Öte yandan Kanaltürk haber kameramanının Meclis’te röportaj yapma isteği TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın talimatıyla engellenirken BAREM dergisinin de Meclis’te dağıtımı yasaklandı. BAREM’in Meclis’te dağıtımının yasaklanmasına ilişkin değerlendirmelerde bulunan CHP Konya Milletvekili Atilla Kart, “Adnan Oktar’ın kitaplarının dağıtımının engellenmesi gerekirken bir derginin dağıtımının engellenmesi Meclis Başkanlığı’nın keyfi bir davranışı” diye konuştu. Ve Kıbrıs’ta Peynir Gemisi Yola Çıktı! ıbrıs’ta petrol aramaydı, doğrudan ticaret tüzüğüydü derken, şimdi yeni bir krizimiz daha oldu: Hellim peyniri! Kıbrıs’ta iki taraf birbirine karşı öylesine derinden güven duyuyor ki, birinin ürettiği ürünü öteki sahip çıkıp kendileştirmeye çalışıyor. Hellim peyniri Kıbrıs deyince ilk akla gelen ürünlerden. Yazı aramızda; tuzludur ama, fena meze de değildir! Rum kardeşlerimiz şöyle düşünmüş olmalı: “AB sürecine Türkleri çok meze yaptık ama, bunun tuzu biraz eksik. Onu da hellim peyniriyle karşılayalım. Hellime hallumi deyip AB’ye tescil ettirelim.” İşleme başlamışlar bile... KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat hâlâ o müthiş iyi niyeti ile Rumlara sesleniyor: “Bu bizim ortak ürünümüz. Sadece kendinize mal etmeye kalkarsanız, biz bu ürünü Türkiye’ye dahi satamayız...” Başbakan Ferdi Sabit Soyer de “Yılda 30 milyon dolarlık hellim ihraç ediyoruz. Arap ülkelerinden de istekler gelmeye başladı. Eğer Rumlar bunu yaparsa, ihracatımız zorlaşır...” diyor. Rumların Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanı Fotis Fotiu, Kıbrıslı Türklerin hellim ihracatını yasadışı ilan etmiş çıkmış. Düşünün, Türklerin kendi içinde ürettikleri hellim peynirini dahi AB üzerinden yasaklamaya çalışan Rumlardan, KKTC’nin doğrudan ticaret yapmasına izin verecek ticaret tüzüğünü veto etmemesini istiyoruz! ??? Peynir atağına girişen Rumların, Akdeniz’de petrol aramalarıyla ilgili olarak da AB’yi arkalarına almaya hazırlandıkları haberleri geliyor. Rumlar, AB’ye şunu demeye hazırlanıyorlar: “Arkadaşlar, siz Kıbrıs’ı AB’ye alarak Doğu Akdeniz’e kadar uzanmış oldunuz. Bu sadece coğrafi ve siyasi bir kavram değil, aynı zamanda ekonomik bir olanak. Biz Akdeniz’de petrol aramalarına girişirken, bu konuda Mısır’la, Lübnan’la anlaşmalar yaparken sadece kendi çıkarlarımızı korumuyoruz, AB’nin çıkarlarını da koruyoruz. Burası sadece bizim değil, sizin de münhasır ekonomik bölgenizdir...” AB, doğal olarak bu öneriye şu yanıtı verecektir: “İstemem, masama koy!” Akdeniz’deki bu tablo yakında Ege’de karşımıza çıkacak. Yunanistan, şimdilik Kıbrıs konularının tümünün çözümünü beklediği için ağırdan alıyor. Onlar bitince Yunanistan AB’ye diyecek ki: “Arkadaşlar biz Ege’ye hasırı sererken, AB’nin münhasır ekonomik bölgesi diye seriyoruz... Haberiniz olsun!” ??? Geçen hafta iç sorunların gölgesinde kalan bir başka Kıbrıs konusu ise şuydu: Fransa ile Kıbrıs Rum Kesimi arasında Savunma İşbirliği Antlaşması imzalandı. Buna göre Baf Askeri Üssü’nü Fransızların da kullanması kesinlik kazandı. Geçtiğimiz sonbaharda, Fransa’nın Lübnan’a asker gönderme kararı ile öne çıkan konu böylece antlaşmaya da bağlanmış oldu. Türkiye, o dönem Kıbrıs’la ilgili 1960 antlaşmalarını anımsattı. Fransa ile Kıbrıs Rum Kesimi’nin askeri bir antlaşma yapmasının kaygı verici olduğunu dile getirdi. Elbette dinlemediler... Anlaşmanın özeti şu: 1. Fransızlar Baf’taki Andreas Papandreu Askeri Üssü’nü ve Rum limanlarını kullanabilecek. 2. Fransa, Rumların Avrupa ordusuna girişine destek verecek. 3. Fransa, Rum ordusunun güçlenmesi için silah yardımında ve modernizasyon desteğinde bulunacak. 4. Rum subaylar Paris’te eğitim görecek. İşte size Fransa’nın adaya barış getirme çabalarından tüyler ürpertici, affedersiniz göz yaşartıcı bir örnek. AKP’nin Kıbrıs politikası neydi: Rumlar kaç adım atarsa, bir fazlası bizden! İşte adım adım geldiğimiz nokta... Demek ki, lafla sadece peynir gemisi değil, Kıbrıs politikası da yürümüyormuş! K B GAZETEMİZİN REKLAMLARI AKP iktidarının politikalarına muhalif bir yayın politikası izleyen Kanaltürk’ün “demokratik laik cumhuriyete sahip çıktığını, vatansever bir politika izlediğini” kaydeden Koç, “Maliye Bakanlığı tetikçi olarak kullanılarak bu kanala karşı baskılar yürütüldüğünü” vurguladı. İsviçreli ve İsviçre’de sürekli görevli yabancı gazeteciler ile bir grup Ermeninin Lozan Adliye Sarayı’ndaki duruşma salonuna girmesine izin veren polis, Türk gazetecileri ve Talat Paşa Komitesi üyelerini engelledi. Perinçek’e destek vermek için Lozan’a gelen KKTC 1. Cumhurbaşkanı Denktaş, adliye binasının önünde toplanan Türklerle selamlaştı. (Fotoğraflar: AP) mumtazsoysal@gmail.com Tehlikenin Farkındayız... Baştarafı 1. Sayfada 3) Olaya salt sayısal açıdan veya çoğunluk ya da azınlık hesabıyla bakmak da yanlıştır. AKP’nin kimliğinde “takıyye partisi” olmak şaibesi de bulunmaktadır. Hükümetten sonra devleti de Çankaya’ya çıkarak ele geçirebilecek azınlık partisinin, daha önce çok söylendiği üzre “sivil darbe”si amacına ulaşmış olacaktır. 4) Bu sürecin başında Sayın Tayyip Erdoğan’ın bulunması, soru işaretlerini büsbütün beslemektedir. Çünkü Başbakan’ın geçmişi, kuşkuları yoğunlaştıran sözler ve eylemleriyle doludur. Çankaya’ya aday olduğu ileri sürülen kişi bu alanda hiçbir özeleştiri yapmamıştır, takıyye şaibesini tüm koyuluğuyla kimliğinde taşımaktadır. 5) Ayrıca Sayın Erdoğan sırtında takıyye şaibesiyle birlikte yolsuzluk dosyalarını da taşımakta, dokunulmazlık zırhının arkasında korunmaktadır. Çankaya’nın kapıları ilk kez yolsuzluklarla zanlı bir kişiye açılacaktır. 6) İktidarın başı Sayın Erdoğan bugün Cumhurbaşkanlığı, ordu, yargı ve üniversitelerle sert bir çatışma içindedir. Çankaya’ya çıktıktan sonra elindeki bütün devlet yetkilerini bu kurumlar aleyhine kullanması eşyanın tabiatı icabıdır. ? Hükümetten sonra devleti de tek başına ele geçirmekte AKP yönetiminin tutumu, ısrarı ve muhalefetle inatlaşması, iktidar partisinin üstündeki takıyye suçlamasının doğruluğunu besleyen ve kanıtlayan bir gösterge sayılıyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, tarihinde görülmemiş bir tehlike tehdidiyle karşı karşıyadır. Tehlikenin farkındayız. Ermeni soykırımının emperyalist bir yalan olduğunu söylediği için hakkında dava açılan İşçi Partisi lideri Perinçek’in Lozan’daki duruşması başladı. Tanık olarak gelen Amerikalı tarihçi Prof. McCharty’nin de aralarında bulunduğu çok sayıda tarihçi, hukukçu ve bilim insanı ile Türk gazeteciler içeriye alınmadı. Yabancı basına ve diyasporaya ise izin verildi. Perinçek İsviçre’de yargılanıyor Baştarafı 1. Sayfada Adliye Sarayı’nın güvenliğinden sorumlu bir sivil görevli, önceden yazılı akreditasyon yapılmadığı gerekçesiyle Türk gazetecileri ve aralarında çok sayıda tarihçi, hukukçu ve bilim insanı bulunan Talat Paşa Komitesi üyelerinin salona girmelerine izin verilmeyeceğini açıkladı. Bununla birlikte, güvenlik görevlileri, İsviçreli ve İsviçre’de sürekli görevli yabancı gaze teciler ile İsviçre’de yaşayan bir grup Ermeninin salona girmesine izin verdi. Duruşmaya tanık olarak gelen Amerikalı tarihçi Prof. Justin McCharty de İsviçre polisinin güvenlik duvarına takıldı. Başlangıçta Prof. McCharty’nin salona girmesine karşı çıkan Lozan polisi, İşçi Partililerin ısrarlı itirazları sonunda salona girmesine bir süreliğine izin verdi. Tarihçi McCharty ve Alman araştırmacı Hofman duruşmada tanık olarak dinlendi. Duruşmanın öğlenki oturumu öncesinde, Lozan Adliye Sarayı’nın girişinde Agos gazetesinin Fransızca baskısı dağıtıldı. Perinçek’e destek olmak üzere İsviçre’ye gelen Talat Paşa Komitesi üyeleri arasında KKTC 1. Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş da yer aldı. Talat Paşa Komitesi Sekreteri Ferit İlsever, İP İstanbul İl Örgütü’nde basın toplantısında, “duruşmaya gazeteciler ve avukatlar alınmazken Ermeni diyasporasından kişiler salonu doldurdu. Avrupa’nın birçok ülkesinden Perinçek’e destek için Lozan’a gitmeye çalışan Türkler 4 saat sınırda bekletildi. Avrupa’nın göbeğindeki bu Ortadoğu temsilcileri Türkiye’ye demokrasi ve fikir özgürlüğü dersi vermekten geri durmazlar. Perinçek ve onu desteklemek için Türkiye’den giden öncüler İsviçre’ye ve Batı’ya bir kez daha insanlık ve özgürlük dersi verdiler” dedi. RTÜK’ün hurafe sevgisi Fırat KOZOK ANKARA Fethullah Gülen’e yakınlığıyla bilinen STV’de yayımlanan ve bir çocuğun ölümüne neden olan “Sırlar Dünyası” adlı diziyle ilgili hiçbir önlem almayan RTÜK’ün, kendi uzmanları tarafından hazırlanan raporları da yok saydığı öğrenildi. RTÜK Daire Başkanı Dr. Cengiz Özdiker tarafından geçmişte hazırlanarak kurula sunulan raporda, yayınlarda kaynağı ve amacı ne olursa olsun, gerçeklerden uzak, amaçsız, dayanaksız ve “hurafe” niteliğindeki olgulara kesinlikle yer verilmemesi gerektiği vurgulanmıştı. Özdiker’in Kamuoyu ve Yayın Araştırmaları Dairesi Başkanı olarak hazırladığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın dergisinde de yayımlanan raporunda, Atatürk’ün TBMM’deki bir konuşmasından alıntılar yapılmıştı. Raporda ana hatlarıyla şu saptamalara yer verilmişti: ? Dini konuların tartışılmasında ölçü; bilimsellik, akılcılık ve toplumsal duyarlılık sınırı kesinlikle aşılmamalıdır. Haber ve yorumlarda kulla RTÜK Daire Başkanı Dr. Cengiz Özdiker tarafından geçmişte hazırlanarak kurula sunulan raporda, gerçeklerden uzak, amaçsız, dayanaksız ve “hurafe” niteliğindeki olgulara kesinlikle yer verilmemesi gerektiği vurgulanmıştı. RTÜK, kendi uzmanının raporuna rağmen, özellikle dini içerikli yayınlar yapan TV’lerde yayımlanan bu tür programları engellemek için hiçbir girişimde bulunmadı. nılan terminoloji özenle oluşturulmalı, haber değeri tartışmalı ve nadiren görülen bir olay toplumun genel davranışlarına uyarlanmamalı, tüm inananları üzecek veya rencide edecek şekilde verilmemelidir. ? Yayıncılar ait oldukları toplumun genel yapısı, örgüsü, anlayış ve kabullerine uygun ve toplum beklentileriyle paralel dini haber, yorum ve programları gerektiği ölçüde vermeli ve dini programlarda bilimselliği esas almalı, konu ve katılımcılar düzeyinde ciddiyet sağlamalıdırlar. Dini konular, sansasyonel bir biçimde ele alınmamalı, bilgisiz ve duygusal insanların kışkırtılmamasına özen gösterilmelidir. ? Gerçek hayatta var olan ve yayın yoluyla evlerimize kadar girerek birey ve toplum sağlığımızı olumsuz etkileyen aşırı şiddet içeren söz ve görüntüler, intiharlar, ölüm ve öldürme aksiyonları izleyicilerde büyük üzüntüler doğurmakta, duygusal çöküntüye neden olabilmekte, geçmişte yaşanan yıkıcıbölücü ve irticai terör olaylarının yeni yaşanıyor gibi sık tekrarlar ile verilmesi insanlarda korkuya yol açmaktadır. ? Bilerek veya bilmeyerek yanlışı doğru gibi sunma gafletine düşen, sözde din adamlarına gerçek anlamda aydınlanma ihtiyacı içerisinde C olan halkın kafasının karıştırılmaması için ekranlarda yer verilmemelidir. ? Kaynağı ve amacı ne olursa olsun, gerçeklerden uzak, amaçsız, dayanaksız ve “hurafe” niteliğindeki olgulara kesinlikle yer verilmemeli, infial yaratacak ölçüde (türbelerde kesik baş, kesik kol gibi), özellikle çocukların etkileneceği sansasyonel haberlerle haberşovlarda dikkatli olunmalıdır. ? Hangi amaca yönelik olursa olsun, yayın yoluyla dinin, dini duyguların veya dince kutsal sayılan değerlerin istismar edilmesi kabul edilemez bir gerçek ve yayıncılık olgusudur. Yayın kuruluşları, anayasa hükümlerine ve kanun ile yönetmeliklerde öngörülen yayın ilkelerine uygun yayın yapmakla yükümlüdürler. RTÜK’ün, yayınlarında bu çerçevenin dışına çıkan kuruluşlar hakkında yasal yaptırımları etkin olarak uygulaması, başta kamu kurum ve kuruluşları olmak üzere ilgili sivil toplum kuruluşları, bilim çevreleri ve vatandaşların yönlendirmeleriyle daha rasyonel sonuçların alınmasına katkı sağlayacaktır. ankcum?cumhuriyet.com.tr