07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

9 MART 2007 CUMA haberler SÖZ ÇİZGİNİN DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN POLİTİKA GÜNLÜĞÜ HİKMET ÇETİNKAYA C 3 Hilafetin İlgası ve ‘Yeniden İhyası’ Mart 1924 günü Büyük Millet Meclisi tarihinin en önemli oturumlarından birine sahne oldu. Bu oturumda, Urfa Mebusu Şeyh Saffet Efendi ve 53 arkadaşı tarafından BMM’ye üç takrir önerge sunuldu. Bunlardan birincisi hilafetin kaldırılması, ikincisi şeriye ve evkaf ve genelkurmay bakanlıklarının kaldırılması, üçüncüsü de Türk laikliğinin temel taşı olan Tevhidi Tedrisat (Eğitimin Birleştirilmesi) Yasası’yla ilgiliydi. Ayrıntılara geçmeden önce, bir noktayı anımsamamızda yarar var. Bilindiği gibi saltanat bu olaydan hemen hemen 1.5 yıl önce 1 2 Kasım 1922’de kaldırılmış, hilafetin Osmanlı Hanedanı’nda kalmasına karar verilmiş ve Meclis tarafından, Abdülmecid Efendi halife seçilmiştir. Hiç kuşku yok ki, saltanatın kaldırılması, din ve dünya işlerini ayırdığı için laiklik yönünde atılmış önemli bir adımdı; yeni halifenin Meclis, yani milli iradenin temsilcisi organ tarafından seçilmiş olması da hakeza... O gün verilen önergelerin üçü de yasalaşmıştır. Bunların içinde Tevhid–i Tedrisat (Eğitim Birliği) Türk laikliğinin temel taşı olmuştur. Ama dilerseniz Halife Abdülmecit Efendi’nin tavırları, İsmailiye Tarikatı Ağa Han ile Emir Ali’nin TC Hükümeti’ne gönderdikleri ve hükümetten önce muhalif İstanbul basınının eline geçen mektup olaylarının hızlandırdığı hilafetin kaldırılması konusuna biraz daha yakından bakalım. ??? Şeyh Saffet Efendi konuşmasında, Cumhuriyetin görevlerinden birinin de İslamın korunması olduğunu, hilafetin istinatgâhının (dayanağının) Meclis olduğunu söylemektedir. Nitekim hilafet kaldırılırken “Hilafet, Hükümet ve Cumhuriyet mana ve mefhumunda (anlam ve kavramında) esasen mündemiçtir” (içinde barındırmaktadır) demektedir. Prof. Dr. Bülent Tanör, “Kurtuluş ve Kuruluş” adlı yapıtında şu noktayı vurgulamaktadır: “Şeyh Saffet Efendi ile Seyyit Bey’in konuşmalarında İslam esaslarına yapılan yollamalar yadırganmamalıdır. Çünkü 1923 Anayasa değişikliğiyle, 1876 Anayasası’ndan beri var olan ‘devletin dini İslamdır’ hükmü yeniden anayasallaştırılmıştı. Saltanatı kaldıran kararda da ‘Türkiye Devleti makamı hilafetin istinatgâhıdır’ denilmişti. Şimdi millet adına BMM bu makamın altından istinatgâhını (dayanağını) çekip alıyordu.” Görüldüğü gibi, hilafetin, evkaf ve şeriye vekâletlerinin kaldırılması ve Eğitim Birliği Yasası, aynı anda parlamentodan geçirilmişti. Ama o sırada daha ‘devletin dini İslamdır’ hükmü yürürlükteydi. Laikliğe aykırı düşen hükümlerin anayasadan çıkarılması ve laikliğin anayasal bir kural haline gelmesi ise Nisan 1928’de olmuştur. Ama o günden bu yana hilafetin yeniden ihyası, bir olay hariç, hiçbir şekilde gündeme gelmemiştir. ??? Doğrusu söz konusu olay da, doğrudan hilafet ile ilgili değildir. 1955 yılı Kasımı’nda, iktidarda bulunan ve partisi ile grubunu o güne değin, disiplin içinde denetlemeyi beceren Adnan Menderes, 29 Kasım günü yapılan parti meclisi toplantısında, milletvekillerinin kendisine bayrak açtıklarını görünce ne yapacağını şaşırmış, bakanlarından, sonradan ikisi kendisiyle birlikte ne yazık ki darağacına gidecek Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan ile bunlara ek olarak bir de Sıtkı Yırcalı’yı, galeyana gelmiş, milletvekillerinin önüne kurban olarak atmış, üçünün de istifalarını istemiş, kendi durumunu ancak böyle kurtarabilmişti. İşte o toplantıda Adnan Menderes, grubunu yatıştırmak isterken şu tarihi sözleri söylemişti: Siz isterseniz hilafeti bile geri getirebilirsiniz... Bu sözlere ilk ve en sert tepki de Osman Bölükbaşı’dan gelmişti. Ama bu olaya karşın Cumhuriyet tarihinde hiç kimse, hilafetin yeniden geri getirilmesini öneremedi, hiç değilse günümüze kadar. Yıldönümünü şu günlerde yaşadığımız bu tarihi olayı yeniden anımsayıp buraya taşımamın nedeni ise tarihçi, gazeteci Murat Bardakçı’nın pazar günkü Sabah’ta yayımlanan “Hilafet, acaba hâlâ Türkiye’de mi” yazısı oldu. Bardakçı, hilafetin kaldırılmasını sağlayan yasanın gerekçesinde bulunan ibarelerle Şeyh Saffet Efendi’nin konuşmaları üzerine, biraz da ironik bir biçimde bu soruyu soruyordu. Sanırım, bu yazı ve Prof. Dr. Bülent Tanör’ün satırları konuya açıklık getirmeye yaramıştır. Fethullah’ın Hurafeleri Var mı?.. Ekim 2004’te İhlas Haber 18 Ajansı Elazığ’dan şu haberi geçmişti: “Edinilen bilgiye göre, olay Elazığ’ın Baskil ilçesine bağlı Altınkuşak Köyü’nde dün meydana geldi. Televizyonda yayımlanan ‘Sırlar Dünyası’ adlı filmden etkilenen Muhammed Karaman (9) adlı çocuk, evlerinin yanındaki ahırda kendini asarak intihar etti. Gece geç saatlerde izlediği filmin etkisinde kalan Muhammed Karaman uzun süre eve gelmeyince aile şüphelendi. Küçük çocuklarının tavanda asılı olan cansız bedenini gören aile fertleri sinir krizleri geçirdi. Olayla ilgili soruşturma devam ediyor.” 5 Mart 2007... Radikal gazetesinin manşeti: “Hurafe dizileri 12 yaşındaki Hatice’nin sonu oldu... Cinli perili diziye inandı, kendini astı... ‘Sıradan insanların yaşadığı sıra dışı olayları’ anlatan cinli perili dizi, Şanlıurfalı 12 yaşındaki Hatice Demir’in canına mal oldu. Seyrettiği dizilerden etkilenen Hatice, kardeşi Gülbahar ve kuzeni Feride’yle otururken çok etkilendiği bölümlerden birini anlattı. Anlattığı dizide, kendini asan biri tekrar diriliyordu. ‘Ben de yeniden canlanacağım’ diyen Hatice, minderlerin üzerine çıktı ve eşarpla kendini pencereye astı. Hatice’nin ayağının altından minderler kayınca, diğer kızlar hemen evdekilere haber verdi. Amca, Hatice’yi hemen indirdi ve ambulans çağırdı, ama iş işten geçmişti. ‘Biz onun numara yaptığını sanıyorduk’ diyen kardeşi Gülbahar gözyaşlarına boğuldu. Osmaniye’de bir düğüne giden Hatice’nin ailesi ise acı haberi öğrenince yıkıldı.” ??? Samanyolu TV ve Zaman gazetesi Fethullah Gülen’e yakınlığıyla tanınır ve kamuoyunda “Fethullahçı” olarak bilinir... Samanyolu’nda ilginç diziler vardır: Beşinci Boyut, Büyük Buluşma, Sırlar Dünyası, Tarık ve Diğerleri, Yağmurdan Sonra ve Yeşeren Düşler... Kanal 7’de ise İnadına İnat ve Kalp Gözü... Dün sabah Zaman’a baktım... Savunmaya geçmiş, küçük Hatice’nin Show TV’deki “Yaralı Yürek” dizisinden etkilenerek intihar ettiğini öne sürüyordu... Bakın, Hatice’nin amcası ne demiş Fethullah Gülen’in boy boy fotoğraflarını yayımlayan, kitaplarını dağıtan Zaman’a: “Töre içerikli diziler çekilmese yeğenim yaşıyor olacaktı...” Haberde, Şanlıurfa’da 30 kişilik topluluğun “Yaralı Yürek” filminin yönetmeni Özer Kızıltan ile Celal Çimen’i dövmelerini örnek olarak göstermesi de ilginçti... Akşam’ın manşetine baktım daha sonra... “RTÜK sırlara fetva istedi...” Akşam’ın haberine göre “Kurtlar Vadisi”ni yasaklayan düşünce, Samanyolu’nda yayımlanan “Sırlar Dünyası” için Diyanet’ten alacağı fetvaya göre karar verecekmiş... Alın size bir Türkiye fotoğrafı işte... Türkiye’nin son beş yılda nereden nereye geldiğini gösteren bir ibret belgesi... AKP’ye yakın gazeteler, Yeni Şafak, Star, Zaman, “Hatice filmlerden etkilendi” diye haber veriyor; lümpen dinci başka gazete, haberi görmüyor... Cumhuriyet’in dünkü manşetini gördünüz: “Cumhuriyet reklamlarını yasaklamaya çalışan RTÜK, hurafe dolu dinci kanalları izlemiyor...” Arkadaşımız Fırat Kozok, araştırıp yazmıştı haberi... Gerçekten Fethullah Gülen’in hurafeleri mi vardı? Bilemem!.. Bildiğim, Kâbe’de sivrisinekler tüm hacıları soktuğu halde Fethullah’ı sokmazdı!.. ??? Cumhuriyet gazetesinin Cumhuriyete, laikliğe ve demokrasiye sahip çıkması birilerini çok rahatsız etmişti... Evet... Tehlikenin farkında mısınız? CHP’li Berhan Şimşek ve Ahmet Küçük, Cumhuriyet’i susturmak isteyenlere karşı bir soru önergesi vermişlerdi... Şimşek ve Küçük ikinci bir soru önergesi verebilirler... “Fethullah Gülen’in hurafeleri var mı? Varsa dokunulmazlıkları da var mı?” Bir de şu Fethullahçı okullar, yurtlar, dershaneler... Denetleme yapılıyor mu? Zaman gazetesi ücretsiz olarak mı dağıtılıyor? Fethullah ABD’de nasıl yaşıyor? Villalar nasıl alındı ABD’de? Daha sayayım mı?.. hikmet.cetinkaya?cumhuriyet.com.tr Faks numaramız: +90 0212/ 343 72 69 3 Kadına şiddet doludizgin BURAK ALİÇAVUŞOĞLU MEHLİKA AKGÜN ürkiye’de örgütlü kadın hareketinin her T geçen gün güçlenerek artması, kadın hakları alanında önemli gelişmelere neden oldu. Birçok kadın derneği, hayatın her alanında örgütlenerek kadınlara yardımcı olurken, birçok kadının da yasal haklarını bilmediği ortaya çıktı. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kapsamında görüşlerine başvurduğumuz sivil toplum kuruluşları başkan ve yöneticileri, kadın haklarına yönelik çeşitli sorularımızı yanıtladılar. Bahçeşehir Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Nilüfer Narlı, örgütlü feminist hareketin Türkiye’de kadınları bilinçlendirme konusunda son 15 yılda büyük adımlar attığını, namus cinayetlerinin Türkiye’nin her bölgesinde yaşandığını ancak bu cinayetlerin Doğu bölgelerinde daha fazla görüldüğüne dikkat çekti. Narlı, “ ‘Namusuma halel gelmesin’ anlayışı ile 12, 13 yaşındaki genç kızlar tecavüz ya da basit bir iftira nedeniyle aile meclisinin kararı ile öldürülebiliyor. Doğu bölgelerinde namus söz konusu olduğunda aile meclisi tecavüze uğrayan kadını cezalandırırken, Batı’da tecavüzü yapan erkek de cezalandırılıyor” dedi. Kadınların kendilerine uygulanan şiddete eskisi kadar sessiz kalmadığını da belirten Narlı, “Medya, töre konusunda olumlu adımlar atmaya başladı. Türkiye’de ‘namus’ kavramına önem verilmesine karşın son yıllarda yapılan konferanslarla kadınlar daha çok bilinçlendi” diye konuştu. İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği Başkanı Prof. Dr. Nazan Moroğlu da, “Kadınların büyük çoğunluğu yasal haklarını bilmiyor, bilen de çoğu kez hakkını kullanmakta çekimser” dedi. sal haklarını bilmediğini belirten Moroğlu, “Yüzde 20 civarındaki kadın ise nereye başvuracağını bildiği halde haklarını kullanmaya cesaret edemiyor. Kadınların yalnızca yüzde 10’u hem haklarını biliyor ve hem de kullanıyor” dedi. Erkeğin toplum içinde kadına nazaran üstün konumda olduğu düşüncesinin egemen olduğunu kaydeden Prof. Moroğlu, ataerkil anlayışın, hukuk kuralları, din, gelenek, örf ve âdetle daha da yerleşmiş olduğu göz önünde tutulduğunda, bugün gelinen noktada bu görüşün “insan hakları”kavramına, “eşitlik ve ayrımcılık yasağı” ilkelerine açıkça aykırı olduğunun görüldüğünü dile getirdi. Prof. Moroğlu sözlerini şöyle sürdürdü: “En son, İstanbul Küçükçekmece 8. Asliye Ceza Mahkemesi Hâkimi İnsaf Gündüz’ün uğradığı saldırı adalete yönelik bir saldırı olduğu kadar ‘kadına’ karşı yapılmış bir saldırıdır. Gözaltına alınan zanlı, kadın hâkim için, ‘Gitsin evinde otursun, çocuk doğursun, yemek yapsın’ sözlerini sarf etti. Bu olay toplumumuzun kadının konumuna ilişkin zihniyetini yansıtmaktadır. Bu anlayış devam ettiği sürece, ne demokrasiden, ne hukukun üstünlüğünden ne de çağdaş uygarlık yolunda ilerlemekten söz etmek mümkün olabilir.” YASAL HAKLAR BİLİNMİYOR Şiddet mağduru kadınların yüzde 70’inin ya Dünyanın çatısında telaş Dış Haberler Servisi Küresel ısınmadan en fazla etkilenen bölgeler arasında yer alan kutuplarda, 60’tan fazla ülkeden yaklaşık 50 bin araştırmacının katıldığı son 50 yılın en büyük bilimsel araştırması için Paris’te düğmeye basıldı. Uluslararası Kutup Yılı kapsamında Kuzey ve Güney Kutbu’nda başlatılan, 228 projenin yer alacağı ve iki yıl sürecek araştırmanın 1.5 milyar dolara mal olacağı bildirildi. Birleşmiş Milletler tarafından desteklenen Uluslararası Kutup Yılı Programı Başkanı David Carlson, kutup bölgelerinin uzun süredir ihmal edildiğini ve bu bölgedeki sorunlara daha fazla dikkat çekmek gerektiğini söyledi. ERLİ KÜLTÜR VE HAYVANLAR... Dünya Meteoroloji Örgütü Genel Sekreteri Michel Jarraud Uluslararası Kutup Yılı’nın dünyanın geleceği açısından kritik bir döneme denk geldiğini belirterek kutupların sıcaklık artışlarına en açık bölge olduğunun altını çizdi. Bilim insanları, Kuzey Kutbu’nda buzulların erimesi nedeniyle yerli kültürünün ve hayvanların tehdit altında olduğunu vurguluyorlar. Araştırmalar son yirmi yılda sıcaklık artışlarının en hızlı olduğu üç bölgenin Alaska, Sibirya ve Antarktika olduğunu ve Kuzey Kutbu’nda hava sıcaklığının son yüz yılda yaşanan ortalama artışın iki katına çıktığını gösteriyor. Ocak ayında yapılan Hükümetlerarası İklim Değişiklikleri Paneli’nde kutuplardaki buzulların tamamen çökmesi halinde okyanus seviyesinin 77 metre kadar yükselebileceği ve bunun büyük bir felakete yol açabileceği uyarısı yapılmıştı. Gelecek yüzyıllarda Grönland ve Antarktika’daki buzulların erimesine bağlı olarak deniz seviyesindeki yükselmenin Tokyo ve New York’u tehdit edeceği tahmin ediliyor. Küresel ısınmanın her iki kutupta da belirgin hale gelmesinden sonraki ilk Uluslararası Kutup Yılı dolayısıyla dünyanın pek çok ülkesinde çeşitli etkinlikler düzenleniyor. 1882’den sonra 3 Kutup Yılı daha düzenlenmişti. renkli ilan Y asirmen?cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle