Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
12 MAYIS 2006 CUMA gazetemizin 83. yıldönümü YORUMLAR İSMİNİ ATATÜRK’ÜN KOYDUĞU CUMHURİYET GAZETESİ, 83 YILDIR ÇIZGİSİNDEN ÖDÜN VERMEDİ C Beslediler ve Beslendiler Dinci siyasete ABD başta olmak üzere büyük devletlerin akıttığı milyarlarca doların hesabı bilinmiyor. Sadece CIA kaynaklarının Sovyetler Birliği’ne karşı Afganistan’daki mücahitlere 10 yıldan az bir sürede 3 milyar dolar aktardığı biliniyor. Sadece CIA... Diğerleri, kuşkusuz bu tutarı solda sıfır bırakacak kadar güçlüdür. Zbigniew Brzezinski, 1998 yılının ocak ayında yayımlanan ünlü Fransız haber dergisi “Le Nouvel Observateuer”e açıkça söyledi: Afganistan’a Kızıl Ordu girdikten sonra değil, tersine girmesi için ve girmeden 6 ay önce mücahitlere destek yağmaya başlamıştı. Washington, bu yardımla Moskova’yı pusuya düşürmüş oluyordu. Eski ABD Başkanı Carter’in gericilikte eline herkesin kolay kolay su dökemeyeceği bu atılımcı danışmanı, Moskova’ya zokayı kendisinin yutturduğunu, mücahitlerin desteklenmesinin de bu yolda küçük bir bedel olduğunu savunuyordu. Brzezinski, sanki “Tarih beni haklı çıkardı!” diye bağırmaktadır. Şimdilik işi bozan, Latin Amerika’dır. Castro, Chavez ve en son da Morales, açıkça “Kazın ayağı öyle değil!” diyebilenler. Neresinden bakılırsa bakılsın insanlık, nitel denebilecek ölçülerde bir gerileme içine düşürüldü. ??? Bütün bunları başkaları da ileri sürebilir. Bizim eklemek istediğimiz iki nokta var. 1. Bu canavarı yaratanlar, onun sonunu hazırlayamaz. Böyle bir güçleri yok, öngörüleri ve senaryoları da yok. Doğu’yu kasıp kavuran dincilik ateşi, Hıristiyan köktenciliği halinde Batı’yı da sarıyor, artık birbirlerini besleyip boğazlaşarak insanlığın imhasını kolaylaştırabilirler. Bunun için insanlığın evrensel değerlerini dinin içinde boğmaları gerekiyor. 2. Aydınlanma, bir kategori olarak Batı’yı taşıdı. Ama Batı, aydınlanmayı taşımaz, taşıyamaz; çürütür. Sadece sol veya sosyalizm, aydınlanmanın evrensel değerlerini taşır ve aşar: Biz, ona “emeğin iktidar yolu” da diyoruz ve yeni ortaçağın böyle bir yolun yokluğuna doğabildiğini hatırlıyor, hatırlatıyoruz. 7 Baskı ve tehditler yıldırmadı lemekteydi. Gazeteciliğe 1900’de ‘Malumat’ gazetesinde başlayan; 1901 yılında 2. Abdülhamit’e karşı ‘‘gizli bir derneğe girmekle’’ suçlanarak Midilli Kalesi’nde üç yıl hapse ve sürgün cezasına mahkum edilen; 1908’de 2. Meşrutiyet’in ilanından sonra İstanbul’a gelen; İkdam ve Tasviri Efkâr gazetelerinde yeniden yazmaya başlayan; daha sonra İttihat ve Terakki Fırkası’nın yayımladığı ‘‘Rumeli’’ gazetesinde başyazar olan Yunus Nadi, işte bu ortamda İstanbul’da 1918 yılında Yeni Gün gazetesini çıkarmaya başladı. Ulusal direniş hareketini destekleyen Yeni Gün gazetesi, baskı ve zor koşullar altında çıkarılıyordu. Nadi, 2 Nisan 1920’de gizlice İstanbul’dan ayrılarak Ankara’ya geçti. Matbaa da gizlice Ankara’ya taşındı. Kurtuluş Savaşı’nı desteklemek, Mustafa Kemal’in yanında yer almak için Anadolu’ya geçen Nadi, 23 Nisan 1920’de Meclis’e milletvekili olarak girdi. İzmir Milletvekili olarak Ankara’da bulunan Nadi, Sakarya Savaşı öncesinde önlem olarak gazeteyi Kayseri’ye taşıdı. Ancak Yunus Nadi Ankara’da kaldı. Gazetenin Yazıişleri Müdürü Kemal Salih’e (Sel) verdiği 18 sayfalık talimatnamede de, Yeni Gün’ün siyasal çizgisini kesin ve keskin bir çerçeve içine aldı. Yeni Gün, Ulusal Bağımsızlık Savaşı’nı destekleyecekti ama eleştiriden de kaçınmayacaktı... İSMİNİ BÜYÜK ÖNDER KOYDU Ulusal Mücadele tüm dünyaya örnek olacak Kurtuluş Savaşı’yla kazanılmıştı. Ancak Büyük Önder’e göre ‘‘asıl mücadele’’ yeni başlamaktaydı. Yunus Nadi, 1923’ten sonraki büyük mücadelede de Büyük Önder’in yanında yer alacaktır. Cumhuriyet; laiklikten; aydınlanmadan; bağımsızlıktan yana taraf olan Yunus Nadi’nin yeni rejimi halka anlatması, geniş kitleleri Cumhuriyetin aydınlık yüzüyle buluşturması gerekiyordu. Nadi, işgalcilerin çekildiği İstanbul’da yeni bir gazete çıkarmayı planlamaktaydı. Mekân seçilmişti... Nadi’ye en büyük desteği Gazi Mustafa Kemal verecekti. İttihat ve Terakki’nin Merkezi Umumisi, İstanbul işgal altındayken İngiliz İşgal Komutanlığı’nın yerleştiği ‘‘Pembe Konak’’, Gazi Paşa’nın isteğiyle, Nadi’nin çıkaracağı yeni gazeteye tahsis edildi. Gazetenin adını da yine Kemal Paşa koyacaktı: ‘‘Cumhuriyet...’’ Cumhuriyet gazetesi, Cumhuriyetin ilanından yedi ay sonra yayın hayatına başladı. ‘‘Bir gün İstanbul’a yeniden ve zaferle döneceğine’’ inanan Yunus Nadi, 83 yıl önce ‘‘7 Mayıs 1924’’te, gazetesinin ilk sayısında bu sevincini okurlarıyla paylaştı. Bunu paylaşırken de, gazetenin vazgeçilmez varlık nedenini ve yayın politikasını ortaya koydu: 1928’DE HARF DEVRİMİYLE CESUR ADIMLAR ATILDI... ‘‘Cumhuriyet’in siyasi programı isminden belli olduğu gibi, onu yayımlayanların siyasi hayatları da bellidir. Cumhuriyet, Türkiye’de büyük kavgalarla elde edilmiş tarihi bir sonuçtur. Biz elde edilen bu amaç uğrunda fiilen çalışmış insanlarız. Memlekette bu muzaffer ve galip fikrin çok kuvvetli tarafları vardır. Cumhuriyet memlekete mal olmuş bir fikirdir. Biz onun temsilcisi ve koruyucusuyuz. Bu temel düşünce göz önünde tutulduktan sonra kesin olarak söyleriz ki gazetemiz ne hükümet gazetesi ne de parti gazetesidir. Cumhuriyet sadece Cumhuriyetin, bilimsel ve yaygın ifadesiyle demokrasinin savunucusudur. Cumhuriyet ve demokrasi fikir ve esaslarını yıkan ve yıkmaya çalışan her kuvvetle mücadele edecektir. Memlekette her anlamı ile gerçek bir demokrasi kurulması için gazetemiz bütün varlığı ile çalışacaktır. Memlekette halkın halk tarafından halk için idaresi bizim idealimizdir. Ve biz yalnız bu idealin esiriyiz. Başka bir kuvvetin değil.’’ 3 Kasım 1928’te harf devrimiyle cesur bir adım daha atıldı. 1 Aralık 1928’den itibaren gazetelerin sadece Latin harfleri ile çıkmasına karar verildi. OSMAN ÇUTSAY F Batı’da bir örneği var mıdır? lusal direniş hareketini destekleyen Yeni Gün gazetesi, baskı ve zor koşullar altında çıkarılıyordu. Gazetenin Yazıişleri Müdürü Kemal Salih’e (Sel) verdiği 18 sayfalık talimatnamede de, Yeni Gün’ün siyasal çizgisini kesin ve keskin bir çerçeve içine aldı. Yeni Gün, Ulusal Bağımsızlık Savaşı’nı destekleyecekti ama eleştiriden de kaçınmayacaktı. U Gazetemiz İmtiyaz Sahibi ve Yayın Kurulu Başkanı İlhan Selçuk, 1984’te Cumhuriyet’in 60. yılı nedeniyle yayımlanan yazısında Nadir Nadi’yi şöyle anlatıyordu: ‘‘Nadir Nadi, yarım yüzyıllık gazetecilik yaşamında yazarlığının yanı sıra kırk yılı aşkın bir süreden beri Cumhuriyet’in sorumluluğu ve yönetimini de taşımaktadır. Dünya basın tarihinde bile bu bir rekor olmalıdır. Batı’da bir örneği var mıdır? Bilmiyorum. Ama böyle bir olayın Türkiye’de yaşanmasının ayrı bir anlamı olsa gerektir. Çünkü bizde bir lokantanın, kahvehanenin, bakkal dükkânının bile ömrü kısa oluyor. Siyasal yaşamında zaman zaman en güçlü kurumları yok eden zorlu fırtınalar geçirmiş toplumumuzda ilk günden beri belirlenmiş ilkeleri savunarak kurumsallaşmış bir Cumhuriyet gazetesi olağanüstü bir olaydır. Yunus Nadi’nin işi hem çok güçtü hem de çok kolaydı. Güçtü, çünkü devrimleri karşıdevrimcilere, çağdışılığa karşı savunuyordu. Kolaydı, çünkü arkasında devlet kurucusu koca Atatürk vardı. Nadir Nadi’nin böyle bir talihi olmamıştır.’’ H aber Merkezi Laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti’yle yaşıt Cumhuriyet gazetesi yayın hayatına başlayışının 83. yılını geride bırakıyor. Ulusal Kurtuluş Mücadelesi’nde ‘‘Yeni Gün’’ gazetesiyle Anadolu’ya destek veren gazetemiz kurucusu Yunus Nadi, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün adını verdiği gazetemiz ‘‘Cumhuriyet’’le ‘‘aydınlanma’’ savaşımı verdi. Gazetemiz, ilk sayısını çıkardığı ‘‘7 Mayıs 1924’’ten günümüze değin geçen 83 yılda laik ve demokratik çizgisinden ödün vermeden yayın hayatını sürdürdü. Cumhuriyet gazetesinin ‘‘gericiliğe’’ savaş açan, fikirlerinden ödün vermeyen yazarları, köktendinci örgütlerin hedefi oldu; Uğur Mumcu, Onat Kutlar, Ahmet Taner Kışlalı, Cavit Orhan Tütengil, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok şeriatçı örgütlerin saldırıları sonucu katledildi. Ancak Cumhuriyet gazetesi ilk günden bugüne değin hiç değişmeyen ‘‘Gazetemiz ne hükümet gazetesi ne de parti gazetesidir. Cumhuriyet yalnızca Cumhuriyetin, bilimsel ve yaygın ifadesiyle demokrasinin savunucusudur. Cumhuriyet ve demokrasi fikir ve esaslarını yıkan ve yıkmaya çalışan her kuvvetle mücadele edecektir’’ yayın ilkesi doğrultusunda okurlarının bugün de verdiği büyük destekle yoluna devam ediyor... MİLLİ MÜCADELE VE YENİ GÜN Yukarıda bir bölümünü alıntıladığımız yayın ilkesini Cumhuriyet’in yayımlandığı ilk gün gazetenin sütunlarından ilan eden Yunus Nadi, Bağımsızlık Savaşı’nın en zorlu dönemlerinde Anadolu’ya geçerek Gazi Mustafa Kemal’in yanında yer alacaktı. Ölümkalım savaşı veren Anadolu halkı açtı, çıplaktı!.. Anadolu hem ateşi ve hem de ihaneti görmekteydi. Mazlum milletler de gözlerini, kulaklarını Anadolu’ya çevirmiş, iyi haber bek azla mı iddialı oldu? Yani, Doğu’daki her türlü gericiliğin, bir başka ifadeyle eşitlik ve özgürleşme düşmanlığının kaynağını önce Batı’da aramamız gerektiği, çok mu haksız ve temelsiz bir iddiadır. Haddimizi aşmış mı oluyoruz? Türkiye’nin Batı’nın gözünde çoktan ipinin çekildiğini söylerken, “uçmuş” mu sayılmalıyız? Bu tür “toptancı etiketleri”, sıradan ve cahilce bir düşmanlık olarak mı damgalanmalı? Toptancılık, bir ortaçağ kolaycılığıdır ve en berbat tezahürü, solun da içine her nasılsa sokuşturulmuş “totaliterlik” denilen şu ucuz kategori olmalı. Böyle bir “açıklayıcı kavramla” ancak sürü yaratılabileceğini biliyorduk. Öyle de oldu. Biz, bugüne gelelim: “Taleban Afganistanı”nı yaratan herhalde yarım akıllı, en zekisi taş devrine yakışan şeriatçı katiller değildi. Onlar vardı, kuşkusuz bugün de varlar, her zaman olurlar; önemli olan, bunları maddi ve vurucu bir güç haline getirmekti: Ellerine silah vermek, beslemek ve korumak... Özgürlük savaşçısı diye de satmak... İşte bunların hepsi Batı’da yapıldı. Batı demokrasileri, son 10 yıldır Balkanlar üzerinden Avrupa’ya girip bu kıtayı da yakmaya başlayan şeriatçı barbarlığı besledi. Yönetenler, senaryoya sadece halkı değil, “aydını”, daha doğrusu aydın adaylarını bile ortak edebildiler. Başarısız olduklarını kim söyleyebilir? Doğu’daki bir mikroptan, dinci siyasetten yani, katliama susamış binlerce bomba çıkarıp resmen insanlığın kucağına bıraktılar. ??? Bu çabanın tek nedeni vardı: Çalışan sınıfların yöneten bir sınıf haline gelmesi yolunda atılan adımlar. Buna son vermek gerekiyordu. İlerici, eşitlikçi, maddi kazanç hırsı dışındaki bir sorumluluk üzerinde yükselen toplum biçimleri, bilimin ışığında soran bir insan, istemiyorlardı. Çünkü bu, Doğu’dan önce, Batı’nın sonu anlamına geliyordu. O nedenle Usame bin Ladin, Zarkavi türünden canavarlar yaratıldı. Bunlar, şimdi efendilerine de saldırıyorlar. Denetim mekanizmalarını kırıyorlar. İş sarpa sarıyor. Yapılan yatırım geri dönmüyor. “Besle kargayı, oysun gözünü” türünden kanlı bir maskaralıkla karşı karşıyayız. cutsay?gmx.net Nadir Nadi’den tarihi uyarı Demokrat Parti 14 Mayıs 1950’de seçimleri kazandı. Demokrat Parti listesinden Meclis’e girmiş bağımsız bir milletvekili olmasına karşın Nadir Nadi’nin 7 Haziran’daki ‘‘Ezan’’ başlıklı yazısı bir uyarı niteliğindedir: ‘‘Din işlerini dünya işlerinden fiilen ayırmadıkça cemiyetimizi zaman zaman rahatsız eden birtakım sürçmeleri önlemekte güçlük çekeceğiz. Yok eğer sahiden laik bir cemiyet seviyesine ulaştığımızdan şüphemiz varsa, Atatürk yasaklarından bir tekine olsun dokunmaya kendimizde hak görmemeliyiz. Çünkü ancak o yasaklar sayesindedir ki gerçek vicdan hürriyeti bu memlekette kök salabilecektir.’’ Aydınlanma savaşı sürüyor İstanbul Haber Servisi Gazetemiz Cumhuriyet, 83. yaşını İstanbul, Ankara, İzmir ve Adana’da siyaset, sanat, spor, iş dünyasının temsilcileri ve okurlarımızın katıldığı gecede kutladı. ‘‘Cumhuriyet’e yönelik bombalı saldırının, gazetemizi savunduğu değerlerden vazgeçiremeyeceğine’’ dikkat çekilen gecede, gazetemiz İmtiyaz Sahibi İlhan Selçuk, Türkiye’nin İslam dünyasında Aydınlanma devrimini ilk gerçekleştiren ülke olduğunu, Atatürk’ün talimatıyla kurulan Cumhuriyet gazetesinin de bu anlayışın bir uzantısı olduğunu söyledi. Gazetemizin kuruluşunun 83. yılı kapsamında önceki akşam İbrahim Paşa Sarayı’nda geleneksel kutlama gecesi düzenlendi. Gecenin açılış konuşmasını yapan İlhan Selçuk, Cumhuriyet okurlarına ‘‘Biliyorsunuz ki sizler bu gazetenin sahibisiniz’’ diye hitap etti. BASIN TARİHİNDE BİR İLK Bu durumun dünya basın tarihinde ilk kez yaşandığını vurgulayan Selçuk, Türkiye Cumhuriyeti’nin dünyada tek olduğunu, hiç kimsenin bunun bir propaganda ya da nutuk lafı olduğunu düşünmemesi gerektiğini dile getirdi. Selçuk, ‘‘Çünkü dünya tarihinde bir Aydınlanma dönemi var; aklın egemenliği, insan hakları ve yepyeni bir hukuk... Bunu 1.5 milyarlık İslam dünyasında ilk kez Atatürk yapıyor. O, Milli Kurtuluş Savaşı’nda hem emperyalistlere karşı savaşıyor hem de uygarlığın bütün sonuçlarını derliyor ve onları benimsiyor. Ne kadar büyük bir adam! Hem Çanakkale’de Anzaklara karşı savaşarak onları yeniyor hem de onlara, ‘Siz burda öldürülüp bu topraklara katıldınız, artık bizim kardeşimiz oldunuz’ diyor. İşte dünya tarihinde böyle bir şey yok. Cumhuriyet gazetesi de bunun uzantısı’’ dedi. ANKARA Gazetemizin 83. kuruluş yıldönümü nedeniyle Ankara Büromuzun teras katında kokteyl düzenlendi. Resepsiyona, Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürü Sermet Atacanlı, Adalet Bakanı Cemil Çiçek, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, CHP Genel Sekreteri Önder Sav, CHP Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Özyürek, MYK üyeleri Fuat Çay ve Yılmaz Ateş, DSP Genel Başkanı Zeki Sezer, DSP Genel Sekreteri Ahmet Tan, İsrail Büyükelçisi Pinhas Avivi, Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Namık Tan, Dışişleri Bakanlığı Basın Enformasyon Daire Başkanı Murat Özçelik, Fransa, Ukrayna, Rusya ve AB temsilcilerinin yanı sıra çok sayıda emekli büyükelçi katıldı. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Nuri Ok, Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ömer Faruk Eminağaoğlu, Yargıtay üyeleri Ali Suat Ertosun, Muharrem Coşkun ve Hamdi Yaver Aktan, ODTÜ Rektörü Prof. Dr. Ural Akbulut, Gazi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kadri Yamaç, Eski Jandarma Genel Komutanı emekli Orgeneral Şener Eruygur, Eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Hurşit Tolon, 28 Şubat döneminde Necmettin Erbakan’ı hedef alan sözleriyle gündeme gelen emekli Jandarma Tümgeneral Osman Özbek, Hacıbektaş Belediye Başkanı Emekli Tuğgeneral Ali Rıza Selmanpakoğlu ve ATO Başkanı Sinan Aygün de kokteylin konukları arasındaydı. Etkinliğe okurlarımızdan da yoğun katılım oldu. İZMİR Gazetemizin 83. kuruluş yıldönümü nedeniyle önceki akşam Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi avlusunda gerçekleştirilen kokteyle yoğun katılım oldu. Kuruluş yıldönümünde Gazetemiz Yayın Kurulu Üyesi ve Yazarı Hikmet Çetinkaya, CHP İzmir Milletvekilleri Hakkı Ülkü, Türkan Miçooğulları, Erdal Karademir ve Sedat Uzunbay’ın yanı sıra İzmir Valisi Oğuz Kağan Köksal, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun yanı sıra, yerel yöneticiler, meslek odaları, sivil toplum kuruluşları, iş dünyası ve siyasi parti temsilcileri ile çok sayıda Cumhuriyet dostu da yer aldı. Nadir Nadi ve Berin Nadi. dam ağır sıklet boks şampiyonu gibi, iri yapılı, güçlü kuvvetli, işin tekniğini de biliyor. Dövdüğü yeni yetme genç, cılız, çelimsiz, dövüşmeyi de bilmiyor. Yapabildiği tek şey bağırmak: ‘‘Yetişin! İmdat! Adam öldürüyorlar!.. Yardım eden yok mu!’’ Adam bir yandan tekme sille dövüyor, öte yandan fısıldıyor: ‘‘Bağırma, ayıp oluyor. Herkes bize bakıyor. Gel uzlaşalım. Ben seni döveyim ama sen bağırma. Böylece dikkati çekmeyiz. Ayıplanmaktan kurtuluruz. Artık uzlaşalım.’’ ??? İster mecaz deyin, ister metafor; ister teşbih deyin, ister alegori; ister benzetme deyin, ister gönderme: İriyarı, ağır sıklet boksör görünümlü adam AKP iktidarıdır. Gözü morarmış, dudağı patlamış, sürekli dayak yiyen yeni yetme genç ise demokratik rejimimiz. ??? Gerçekleri saptırmak, düşünceye ambargo koymak, ‘‘laikliği’’ ve ‘‘laikleri’’ yıpratmak, onu da bir ‘‘inanç’’ A AYDINLANMA EMRE KONGAR ‘Uzlaşalım: Hem Dayak Ye Hem Sus’ lerini yıkadılar; şimdi aynı işi tüm eğitimde yapıyorlar. Merkezi ve yerel yönetimleri egemenlikleri altına aldılar. Yetkilerini ve kaynaklarını kendi kadrolarını güçlendirmek, toplumun yaşam biçimini etkilemek için kullanıyorlar. Adalete sızdılar; tümüyle egemenlikleri altına almaları yakındır. ??? Başbakan halkı ‘‘dindarlar’’ ‘‘dindar olmayanlar’’ diye bölüyor. Meclis Başkanı, kamu alanını inançlardan koruyan laikliğe karşı çıkıyor. Yine başbakan, demokratik rejimin, anayasada değiştirilemez olarak belirlenen temel ilkelerinin değiştirilebilir hale getirilmesini öneriyor. gibi göstermek ve radikal İslamla uzlaştırmak için, önce yeni bir terminoloji icat ettiler: ‘‘Devlet laik olabilir, insan laik olamaz’’ dediler. ‘‘Jakoben (tepeden inmeci) laiklik yanlıştır’’ dediler. ‘‘Laiklere, laikçi’’ dediler sonra da eklediler ‘‘Laikçiler, dinciler gibi kötüdür.’’ ‘‘Bu da bir izme dönüştü, laisizm kötüdür’’ diye ilave ettiler. Şimdi de ‘‘İslamcılar ile laikçiler uzlaşsın, laikçiler ses çıkarmasın, bu kavga bitsin’’ diyorlar. ??? Eğitime önce sızdılar, şimdi tümüyle el koydular. Kuran kursları ve imam hatip okulları ile çocukların ve gençlerin beyin Belediye başkanları ‘‘Karılarınızı iz bırakmadan dövebilirsiniz, kızlar dokuz yaşında evlenebilir’’ diye broşürler dağıtıyor. Okullarda 23 Nisan’ı hilafetin kaldırıldığı kara gün ilan eden bildiriler okutuluyor. Kaymakamlar kitap toplatıyor, okullarda kep giyme törenlerini ‘‘geleneklerimizde yok’’ diye yasaklıyor. Parti kongrelerine öğrenciler üniformalarıyla getiriliyor, kadınlar ayrı yerlere oturtuluyor ve bütün bunlar, ‘‘oturma özgürlüğü, kongre izleme serbestisi’’ biçiminde savunuluyor. Demokratik rejim sürekli dayak yiyor. ??? Bütün bu saldırıları dile getirenlere ise, ‘‘Sus, ayıp oluyor. Bağırma. Gerginliği arttırmayalım. Gel, uzlaşalım’’ deniyor. Hiç merak etmesinler; demokratik rejimin nakavt olup tümüyle sesinin kesilmesi yakındır. ekongar?cumhuriyet.com.tr; www.kongar.org