Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
16 TURHAN SELÇUK, ‘DÜRÜST TABİATLI İSTANBUL BEYEFENDİSİNİN’ HAKLARINI DEVREDİYOR C kültür LONDRA’DAN MUSTAFA K. ERDEMOL 12 MAYIS 2006 CUMA Abdülcanbaz nereye koşuyor? MİYASE İLKNUR bdülcanbaz, Türk karikatür tarihinde ilk olmanın yanında tektir de... İlk ve en uzun süreli bant karikatür ya da yeni deyimle çizgi roman Abdülcanbaz’la kaç kuşak büyüdü!.. Kuşakları eskitti, ama o eskimedi. Abdülcanbaz, Gözlüklü Sami, Karanfil Hoca ve diğerleri her devirde rastlanan tipler. Şair Eşref’in ‘‘Benim şiirlerim numarasız gözlük gibidir, herkese uyar’’ sözleri Abdülcanbaz’daki tiplemeler için de geçerli. Yazacak Duvar Çok... rileri ya da değerlendirmeleri, karşıtlarının yapacakları değerlendirmelerden çok daha anlamlıdır. ??? Bu nedenle yabancı dostu, ırkçılık karşıtı sosyalist Fransız gençlerin Paris’te duvarlara yazdıkları, “Yabancılar, bizi Fransızlarla baş başa bırakmayın” sloganına hayran kaldım. Paris’te yaşamıyor da olsam bir yabancı olarak, slogandaki çağrının muhataplarından biri de elbette benim. Yabancıların, bulundukları ülkelerin ekonomik, sosyal, kültürel yaşamına yaptıkları katkılara, yarattıkları etnik renkliliğe bu sloganda gizlenmiş “minnet” duygusuyla nasıl değer verildiği görülmüyor mu? Bu kendi ulusunu eleştirebilme erdeminin sağladığı bir özelliktir. Ülkesinde sadece Fransızlarla baş başa kalmak isteyen birine bu sloganı sevdiremezsiniz. Yabancının Fransa’dan çekip gitmesi, elbette yabancılardan da kaynaklanan bir dizi sorunun ortadan kalkmasına da yol açar, ama giden aynı zamanda ucuz işgücü, kültürel zenginliktir de. Arapların yemeği, Afrikalıların dansı olmadan Fransızlarla baş başa kalmanın cazip olamayacağını bilen genç Fransız’dır o duvardaki sloganın sahibi. İngiltere’de, kraliçelerinin bile saf kan İngiliz olmadığı bilindiği halde ülkeyi yabancılardan “temizlemeye” kararlı neofaşist/ırkçı Britanya Ulusal Partisi (BNP) Londra’nın yabancıların yoğun yaşadığı Barking ile Dagenham bölgelerinde belediye meclislerine üyelerini sokabildi. BNP’nin tüm derdi Britanya’da sadece İngilizlerle baş başa kalmak. Oysa emperyal bir devlet olarak dünyanın başka coğrafyalarında, başka halkları kendileriyle “baş başa” kalmaktan alıkoyan İngiltere olmadı mı? Hindistanlıların, İngiliz sömürüsünden kurtulup, kendileriyle “baş başa” kalmaları tam iki yüz yıllarını aldı. BNP şimdi kendini Beyaz İngiltere’yi yaratmakla görevli saydığı için, benzeri partiler gibi “renk körü” bir partidir. Ne mutlu ki, Londra’da da duvarlara “Yabancılar, bizi İngilizlerle baş başa bırakmayın!” diye yazacak binlerce ırkçılık karşıtı insan var. BNP o duvarın altına kalabilir. Tarih, faşistlerle “baş başa” kalmanın kimi uluslara neler kaybettirdiğinin örnekleriyle doludur. A ABDÜLCANBAZ ARTIK ÇİZİLMİYOR Türkiye’nin ilk ve en uzun çizgi romanı Abdülcanbaz artık çizilmiyor. Tiryakileri Abdülcanbaz’ın yeniden yayımlanacağı günleri umutla beklerken Abdülcanbaz’ın yaratıcısı Turhan Selçuk, günlük karikatürlerinin yanında Batı’da bir ekip çalışması Turhan Selçuk nı gerektiren Abdülcanbaz gibi bir çizgi romanı da her gün sürdürmenin zorluğu nedeniyle kestiğini söylüyor. Abdülcanbaz’ı bant karikatür olarak bir daha göremeyeceğiz belki ama yakında karşımıza çizgi filmleri, romanları ile yeniden çıkabilir. Çünkü Turhan Selçuk, Abdülcanbaz’ın tüm kullanım haklarını devretmeye hazırlanıyor. Turhan Selçuk’la Abdülcanbaz’ın ortaya çıkışından günümüze kadar olan serüvenini konuştuk. Müptelaları Abdülcanbaz’ı artık göremiyor neden? SELÇUK Abdülcanbaz gibi günlük çizgi romanları Batı’da sendikalar hazırlıyor. Tek başına bir çizerin yapacağı iş değil. Biz yıllardır tek başımıza sürdürmeye çalışıyoruz. Dışarıda bunların ressamları, yazarları, fotoğrafçıları var. Bu türden çizgi romanlar bir ekip çalışmasını gerektiriyor. Ben hem günlük karikatürü hem de Ab dülcanbaz’ı yıllardan beri tek başıma sürdürüyorum. Takdir edersiniz ki bir ekibin yapacağı bir işi tek başına yapmak oldukça zor bir uğraş. Onun için bir süredir çizmiyorum. Bir anlamda kendimi dinlenceye aldım. TİRYAKİLERİ OLUŞTU Peki bitti mi Abdülcanbaz? SELÇUK Her gün bir karikatür çiziyorum, bunun yanında bir de Abdülcanbaz’ı sürdürmeye kalksam çok zorlanacağım. Baktım bu yoğun çalışma temposu beni yoruyor. O nedenle sürdürmeme kararı aldım. Abdülcanbaz 1957 yılında başladı. Demek ki 49 yıldır çiziyorum Abdülcanbaz’ı. Karikatürü de 65 yıldan beri çiziyorum. Abdülcanbaz’ın okurları içinde birkaç kuşak var. Artık yaşını başını almış insanlar. Tiryakileri oluştu. Kitapları çıktı. Y T ürkiye’nin ilk bant karikatürü Abdülcanbaz’ı 50 yıla yakın süredir hem çizen hem de metinlerini yazan Turhan Selçuk, her gün günlük karikatürün yanında Batı’da bir ekip çalışmasıyla ortaya çıkan Abdülcanbaz gibi bir çizgi romanı, sürdürmenin zorluğu nedeniyle kestiğini söylüyor. Abdülcanbaz’ı bir daha göremeyeceği için Abdülcanbaz tutkunları mahzun. Ancak Turhan Selçuk, Abdülcanbaz’ın tüm kullanım haklarını devretmeye hazırlanıyor. Eğer anlaşma sağlanabilirse Abdülcanbaz bu kez çizgi film, roman ve değişik alanlarda karşımıza çıkacak. Rüya gören karakter değişiyor Abdülcanbaz’ın kullanım haklarının devredileceğine dair bir duyum aldık doğru mu? SELÇUK Evet doğru. Görüşmeler sürüyor. Eğer koşullarda anlaşabilirsek Abdülcanbaz’ın tüm kullanım haklarını devredeceğim. BEN ÇİZİYORUM, AZİZ NESİN YAZIYOR... Türkiye’de Abdülcanbaz kadar uzun süren bir çizgi roman oldu mu? SELÇUK Yok, olmadı. İlk defa bu kadar uzun süreli bir bant karikatür oldu. 1957 yılında birgün Abdi İpekçi ile masanın başında oturuyoruz. O zaman Milliyet’te tam sayfa çizgi romanlar çıkıyor, ama hepsi yabancı. Abdi, ‘Ya Turhan bunların hepsi kültür emperyalizmi yaratıyor. Sen yerli bir çizgi roman çizer misin’ dedi. Ben de ‘Abdiciğim ben karikatüristim, çizgi romancı değilim ki’ dedim. O ısrar edince aklıma bir fikir geldi. ‘Ben çizeyim yazıları Aziz Nesin yazsın’ önerisinde bulundum. Aziz Nesin o zaman sakıncalı. Kendi adıyla bir şey yazamıyor. Abdi İpekçi’nin de aklına yattı bu öneri. Aziz Nesin de olumlu buldu önerimi. Abdülcanbaz böylece başladı. Ben çiziyorum, Aziz Nesin yazıyor. Ama Abdülcanbaz’ın altında benim imzam var sadece. Aziz’in sakıncalı olduğu için ismi yer almıyor. Telif ücretini de yarı yarıya bölüşüyoruz. Tabii isminin çıkmaması nedeniyle Aziz Nesin pek mutlu değildi. O nedenle üç ay sonra yazmayı kesti. Ben de bırakmayı düşündüm. Ama Abdi İpekçi, ‘Olmaz çok tuttu bu Abdülcanbaz, sürdürmelisin’ diye ısrar etti. Bu kez Rıfat Ilgaz’la konuştum. O da Dolmuş’ta çalışıyor o zaman. Bu kez Rıfat Ilgaz yazmaya başladı. Abdülcanbaz da o zaman üçkâğıtçı, fırıldak bir adam. Bugünkü karekterinde değil. Rıfat da aynı minvalde gitmeye başladı. Ben iş konusunda çok titizim. Günlük gazetenin çalışma temposuna alışığım. Ama dergici olan Rıfat Ilgaz yazıları geç getiriyor, ben kıvranıyorum. Birkaç gün yazılar geç gelince oturup yazıları kendim yazdım. O UYUDU AMA BAŞKALARINI UYANDIRDI... Rıfat alındı tabii. O da bıraktı. İş başa düştü. Baktım ki oluyor. Abdülcanbaz’ın karakterini değiştirdim. Bu değişikliği de Abdülcanbaz’ı uykuya yatırarak gördüğü bir rüya üzerine gerçekleştirdim. Şimdiki karekterine büründü. Arkasından karşıtları oluştu. Gözlüklü Sami’ler, Karanfil Hocalar falan. Böylece sürüp gitti yıllarca. Abdülcanbaz bir uykuya daldı ve bir daha uyanmadı. SELÇUK Evet uyanmadı. Yıllarca onu uyuttuk. O uyudu ama başkalarını uyandırdı. ıllarca yaşadığı Londra’dan İsrail’e kesin dönüş yapan, ancak bir süre sonra Londra’ya yeniden gelen bir Yahudi tanıdığımıza “neden döndün?” diye sorduğumuzda yanıtı çok kısa olmuştu:“İsrail’de çok Yahudi var”. Antisemitizm gibi bir insanlık ayıbını işleyenlerin çok arttığı şu günlerde birileri, tanıdığımızın bu yanıtından, onun bile kendi milletinden memnun olmadığı sonucunu çıkarabilir pekala. Oysa, ne kendi ulusundan ne de başka bir ulustan rahatsız olması mümkün olmayan sosyalist biridir adı geçen. Düşünceleri aynı, kaygıları aynı, ibadetleri aynı bir toplumun tekdüzeliğini anlatmak istiyor diye anlamıştım ben bunu. Hangimiz zaman zaman yapmayız ki buna benzer, küçük çapta değerlendirme içeren esprileri? Bana, üstelik ilahiyat okuyan bir arkadaşım anlatmıştı şunu: Anadolu’nun küçük bir kazasında yıllardır dostça geçinen biri Türk diğeri de Ermeni iki teyze vardır. Ermeni teyze bir gün gözyaşları içinde Müslüman komşusunun evine gelir. Müslüman teyze neye ağladığını sorduğunda “Sorma bir tek oğlum vardı, o da Müslüman oldu, ona ağlıyorum” deyince, bizimki de başlar ağlamaya. Ermeni teyze sorar bu kez “Peki sen niye ağlıyorsun?”. Öteki teyze cevap verir: “Benim beş oğlum var, beşi de Müslüman, ben niye ağlamayayım?” Bu muhtemelen bir yakıştırmadır, ama hiç yaşanılmayacak bir olay da değildir. Eleştirilerinde, değerlendirmelerinde insanın kendine, ait olduğu ulusa ufaktan da olsa “dokundurması” neden fena olsun? Elbette bir olgunluktur, kendiyle barışık olma halidir bu. Ama bunları biz yaparsak hoş olur. Başkalarının, üstelik ses tonlarına bile yansımış küçümser niyetlerini fark ettiğimizde, bir espriyle değil, ırkçı bir tavırla karşı karşıya olduğumuzu düşünürüz. Dolayısıyla o Yahudi dostumuza, bir başkası, “İsrail’de çok Yahudi vardı ondan döndü” demiş olsaydı, milliyetçi bir tepkiyle değil, ama ırkçılık karşıtı bir tavırla herhalde ağzının payını alırdı. Kendisini özne yapıp değerlendirme geliştirenlerin kendilerine yönelik tutumları, açık olmasa da bir özeleştiri taşıyor olabilir. O nedenle, bir Türk’ün, Kürt’ün, İngiliz’in, Fransız’ın kendisine yönelik esp ‘YARIM KALMIŞ MUCİZE’ ALMANYA’DA Köy Enstitüleri için sergi ve panel ESSEN (Cumhuriyet) – Birçok çevreye göre Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en önemli eğitim kalkışması olan Köy Enstitüleri, Almanya’nın Essen şehrinde yapılacak bir sergi ve toplantı çerçevesinde tartışmaya açılacak. 13 Mayıs 2006 cumartesi günü saat 11.00’de Girardetstr. 238 adresindeki “Katakomben Theater”de açılacak olan “Yarım Kalmış Mucize: Köy Enstitüleri” başlıklı sergiden sonra, aynı gün bir de panel düzenlenecek. Almanya Türk Öğretmen Dernekleri Federasyonu (ATÖF) Başkanı Mete Atay’ın yöneteceği panelde, Türkiye Araştırmalar Merkezi Direktörü Prof. Dr. Faruk Şen ile Dokuz Eylül Üniversitesi’nden Prof. Dr. Kemal Kocabaş ve Prof. Dr. Oğuz Makal da söz alacak. “Yeni Kuşak Köy Enstitüleri” ile ortaklaşa düzenlenen “AB sürecinde Türk ve Alman eğitim sistemlerinde karşılıklı etkileşimler ve Türkiye’deki Köy Enstitüleri deneyimi” başlıklı panel, saat 15.00’te, Holiday Inn, Essen City Centre, Frohnhaueser Str. 6 adresinde yapılacak. Abdi İpekçi ÖNCÜ YAZAR VE YAYIMCI ERDAL ÖZ SON YOLCULUĞUNA UĞURLADIK ‘Yıldız olsun bize yağsın’ Kültür Servisi 6 Mayıs gecesi tedavi gördüğü hastanede yaşama veda eden yazar ve yayımcı Erdal Öz, Yeni Melek Gösteri Merkezi’nde yapılan törenden sonra Teşvikiye Camii’nden alkışlarla Şile Kızılcaköy Mezarlığı’na, son yolculuğuna uğurlandı. Eşi Samiye Öz ile oğlu Can Öz, kızları Senem Öz ve Zeynep Öz’ün yanında, aralarında Doğan Hızlan, Ahmet Cemal, Ataol Behramoğlu, Nebil Özgentürk, Haydar Ergülen, Aydın Boysan, Öner Ciravoğlu, Turhan Günay, Zeynep Oral, Ayfer Tunç, Sennur Sezer, Özcan Sapan, Ömer Faruk, Mustafa Köz, Mehmet Zaman Saçlıoğlu, Hasan Özkılıç, Kemal Özer, Osman Şahin, Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, İstanbul Barosu Başkanı Kazım Kolcuoğlu, avukat Akın Atalay, TYS Başkanı Enver Ercan, Güldal Okuducu, Faruk Şüyun, Bedri Baykam, Zülfü Livaneli, İsa Çelik, Vecdi Sayar, Cem Erciyes, Filiz Aygündüz, Tevfik Taş, Semih Gümüş, Özen Yula, Rıdvan Budak, Mahir Öztaş, Güler Kazmacı, Nilüfer Açıkalın, Buket Dereoğlu, Suna Selen, Fatma Oran, Kaya Özsezgin, Ali Tutal, Ali Kırca, Sali Turan, Suavi, Aydın Cumalı, İrfan Okan, Müjdat Gezen, Semih Poroy, Tan Oral, Musa Kart, Oral Çalışlar, İpek Çalışlar, Hürriyet Yaşar, Rahmi Saltuk, Hacı Tonak’ın da olduğu yüzlerce okuru, yazar ve sanatçı dostu Erdal Öz için oradaydılar. Törende Deniz Kavukçuoğlu orada bulunanlara seslenirken Öz’le geçirdiği günlerden bahsederek ‘‘İnsanların daha mutlu, eşit, özgür olacakları bir dünyaya özlemi vardı’’ sözleriyle onun yaşamı boyunca sürdürdüğü mücadelesini özetliyordu. Celal Üster de 1950 kuşağından söze başladı, o kuşağın ‘‘dil duyarlığıyla modern edebiyatımıza katkılarından’’ ve Öz’ün bunun yanında Sergi Kitabevi’yle, Can Yayınları’yla verdiği büyük hizmeti vurguladı. Öz’ün çok sevdiği bir sözle konuşmasını tamamladı Üster: ‘‘Tanrı toprağına yıldız yağdırsın’’, daha iyisi ‘‘yıldız olsun bize yağsın’’... Törenin konuklarından biri de Öz’ün Tokat Lisesi’ndeki öğretmeni İlhan Başgöz’dü. Pınar Kür, Çetin Tüzün, Ahmet Altan, Çetin Öner, Oya Baydar, Orhan Pamuk, Tahsin Yücel, İlyas Salman da törende söz aldılar. Yaşar Kemal, Erdal Öz’ün bir yayımcı olarak çocuk edebiyatı da dahil olmak üzere Türk yazarlarının kitaplarını yayımlayarak ne denli önemli bir iş yaptığını anlattı ve ‘‘Her işte olduğu gibi, bu işlerde de lekesiz kalmak zordur. Erdal, kendi içinde lekesiz ve çok namuslu bir insandı’’ dedi. Taner’e saygı gecesi İSTANBUL (AA) Tiyatro oyunu, deneme ve öykü yazarı Haldun Taner, Devlet Tiyatroları Taksim Sahne’sinde ölümünün 20. yılında düzenlenen ‘Haldun Taner’e Saygı Gecesi’yle anıldı. Gecede Haldun Taner’in ‘Keşanlı Ali Destanı’, ‘Zilli Zarife’, ‘Günün Adamı’, ‘Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım’ adlı oyunlarından bölümler, Zeliha Berksoy, Gülriz Sururi, Savaş Dinçel gibi, Taner’in oyunlarında oynayan sanatçılar ile Devlet Tiyatrosu oyuncuları tarafından sahnelendi. Erdal Öz