Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
12 C CHP İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek’le konuşuyoruz. Şimşek AKP hükümetini iç ve dış siyasette gaf yapmakla eleştiriyor, tam anlamıyla topa tutuyor. Hele de Başbakan Erdoğan’ın danışmanları Cüneyd Zapsu ve Şaban Dişli’nin Washington’da American Enterprise Institute’da (AEI) söylediklerine ateş püskürüyor. Erdoğan’ın ‘‘Silahı bırak, masaya otur,’’ çağrısını ‘‘büyük gaf’’ olarak niteliyor. Şimşek’in bir iddiası da AKP’yi ABD yönetiminin hükümete taşıdığı. Ciddi muhalefet yapan Şimşek boş muhalefetle kalmıyor, neler yapılması gerektiği konusunda da fikir üretiyor: Başbakan Erdoğan, son olarak,‘‘Silahı bırak, masaya otur,’’ biçiminde yaptığı çağrıyla yeniden ortalığı allak bullak etti. Bu çağrı sizce DTP’ye mi, yoksa PKK’ye mi yapıldı? ŞİMŞEK Ne yazık ki Sayın Başbakan’ın kendisi bile nereye çağrı yaptığını bilmiyor. Bana göre biraz daha gerilere gitmek gerekiyor. Bu, yedi ay önce başlayan serüven. haftanın konuğu 21 NİSAN 2006 CUMA ‘AKP belleğimizi değiştirmek istiyor’ CHP İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek: Bu ülkenin bir ulusu, bir bayrağı var ismi de Türkiye Cumhuriyetidir. Yani sizce Erdoğan GOP çerçevesinde bir aktör mü? Burada kitle kültürünü pekiştirmek istiyorum. Bush’un karşısında bacak bacak üstüne attı diye bizim Başbakan en büyük başbakan oldu. O bacak bacak üstüne attı, bizimki de attı. O sürecin içinde Irak Harekâtı meselesi vardı. Orada çoğulcu parlamenter sistem, CHP’nin öncülüğü ve kararlılığında 1 Mart tezkeresine ret kararı çıkardı. Çünkü,‘‘Hayır, ret çıkmayacak. Biz bunu genel kuruldan çıkarırız’’ sözü verilmişti. Sözü kim verdi? AKP tarafından Washington yönetimine verilmişti. Bana göre 1 Mart tezkeresi itibarıyla AKP, ABD’nin gözünde bitti. Daha sonrakiler vesaireler. ‘ABD’YE YALVARIYORLAR’ İyi de, Hamas’ın Filistin’de seçilmişi değil, Suriye’deki tetikçi fraksiyonu kabul edildi. Bu nasıl iş? İşleri yüzlerine gözlerine bulaştırdılar. Sonra da Cüneyd Zapsu’yu gönderip‘‘Ne olur bizi gözden çıkarmayın ‘’diye yalvarttılar. Benim için en büyük acı bu. O zaman da bu ülkede seni ABD iktidar yaptı gerçeği ortaya çıkıyor. Türkiye Cumhuriyeti devletine, yurttaşına, halkına verdiğin hizmetler mi senin iktidar olma sürecini devam ettirecek, yoksa Cüneyd Zapsu ve Şaban Dişli olarak ABD’ye yalvararak mı iktidarda kalacaksınız? Kendi yaptırdığınız anketlerle orada,‘‘Yüzde 42’lerdeyiz’’ diyeceksiniz. Bu araştırmaları Türkiye’de yaptırıyorsanız böyle bir şey yok. ABD’de yaptırdıysalar artık ABD’de de böyle bir sonuç çıkmıyor. Ama benim için en acısı,‘‘Bizi iktidarda bırakın. Bizi gözden çıkarmayın’’ sözlerini Türkiye halkına söylemesi gerekirken Bush’a yakın danışmanlar topluluğuna bunu söylüyorsan bu acze düşmenin de ötesinde bir anlayıştır. eyla Onun için bilet Şahin’in kesilmiştir. Yani one way ticket (dönüşü türban olmayan bilet). Bu bilet Cüneyd Zapsu başvurusunu ve Şaban Dişli’nin AİHM’nin eline verilmiştir. Biz reddetmesiyle ABD’ye ya da bir başkasına sırtımızı AB de yaslayarak bu ülkede iktidar olmayı kafalarında düşünmedik. Bunu bitti. yapmadığımız için de bedellerini 12 Mart’ta, 12 Eylül’de ödedik. Siz,‘‘Beni gönderme’’ diye kime yalvarırsınız? Sizi oraya getirene. Görünen o ki bu kişileri iktidara taşıyan maalesef ABD olmuştur. SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ BERHAN ŞİMŞEK AKP HÜKÜMETİNE AĞIR SUÇLAMALARDA BULUNDU ‘Bunlar tarikatlar koalisyonu...’ İMŞEK: Dünyanın hiçbir yerinde Kürt aydını, Türk aydını, İslamcı, Hıristiyan, Musevi aydın diye bir kavram yoktur. ş Yedi ay önce bir grup Türk aydın Başbakan’a giderek Güneydoğu’yla ilgili bir konuşma yaptı. Sadece söz söylediler. Sayın Başbakan, kendi tabiriyle ifade ediyorum, çabuk gaza gelen bir arkadaşımız olduğu için hemen gaza geldi ve ‘‘Kürt sorunu var,’’ dedi ve soluğu Diyarbakır’da aldı. Bir Başbakan’ın bu kadar çabuk, dayanaksız ve bilgisiz karar vermesi olmaz. Başbakan, Diyarbakır’da 600700 kişiye hitaben konuşabildi. O konuşmasından sonra Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir, ‘‘Ben isteseydim oraya bir milyon kişiyi getirirdim’’ dedi. İşte, meseleyi oradan bu tarafa doğru getirmek gerekiyor. Baydemir bu sözleriyle inisiyatifin kendi ellerinde olduğu mesajını verdi. Sayın Başbakan’ın bu şekilde tarihi, siyasi, genel bölgesel bilincinin ve bilgisinin olmadığını gördük. Bilgi olmayınca bilinç de oluşmuyor. ‘‘Ben giderim, Kürt sorunu var. Bu böyle biline. Elimi kaldırırım ve bu so run çözülür’’ edası içinde. Kasımpaşa delikanlısı olduğunu kendisi de söylüyor ya... Burada Kasımpaşalılara haksızlık etmeyelim. Kasımpaşalılık sosyal korumacılıktır. Kasımpaşalı mahallenin ağabeyidir, namusudur, ekonomisidir, dağıtıcısıdır. Kasımpaşa’da Sayın Başbakan’a benzeyen belki yüzde beş Kasımpaşalı vardır. Üstelik Kasımpaşa İstanbul’un en eski semtlerinden birisidir. Kasımpaşalılığı ön plana çıkararak kendi yanlışlarını, kabahatlerini, çizgi ötesiymiş gibi kendi davranışlarını bu biçimde nitelemesi, bana göre Kasımpaşalılara da hakaret ediyor. Daha önceki yıllarda ikinci Cumhuriyetçilere verdiği bir demeçte ikinci Cumhuriyetçi söylemiyle herkesi anlattı, ama Türk’ü anlatmadı. Burada karıştırdığı mesele bu ülkedeki ulus olma bilincinin nasıl oluştuğudur. Acaba Başbakan ulusçuluğa inanmıyor da ümmetçiliğe mi inanıyor? Sözünü ettiğim demecinde aynen ümmetten söz ediyor. Türk ulusu kavramının kendisinde çok da yer etmediğini o demecinden anlayabiliyoruz. Bizim anlayışımızdaki Türklük Türkçülük değil, ulus olma bilincidir. Mustafa Kemal’in ‘20’li yıllarda cumhuriyetin yapılanmasında işi hiç kolay olmamıştır. En önemli olayı da Birinci Meclis’in fotoğrafında görüyoruz. O fotoğrafta, Lazı, Çerkezi, Boşnağı, Kürt’ü, dua okuyan ağızlar, hepsi var. Orada ‘‘Ne mutlu Türküm diyene’’ var. Bugün, nereden çıktığı, ne olduğu anlaşılmadan,‘‘Masaya oturalım,’’ diyor. Yalnız, olay çok ciddi biçimde işleyen bir çıban görünümü almıyor mu? Bir Başbakan zafiyet içinde olursa, aklına geleni söylerse ya da attığı taşın nereye varacağını bilmezse ortalık da böyle karışır. İçi doldurulmamış, kulağa hoş gelebilecek söylemlerle bir yere varılamayacağı da ortaya çıktı. ‘‘Kürt sorunu var’’ diyorsun, ama bu sözün altını doldurmuyorsun. Yapılması gereken ortada. Ben sinema oyuncusu ve yönetmeniyim. Film çektik, Kürtçe türkü koyduk, olmadı. Yasaktı. Böyle yasakları kabul etmemiz mümkün değildir. Biz herkesin anadilini, geleneklerini öğrenmesinden, kültürünü yaşatma sından yanayız. Kültürel haklar sonsuza dek kalmalı. Bu zenginliktir, yoksulluk değildir. Anadil öğrenilmeli, ama bir ülkenin eğitim dili tektir. İşte, bunu karıştırmamak gerekiyor. Şunu söyleyeyim: Bu ülkenin bir ulusu, bir bayrağı var, ismi de Türkiye Cumhuriyeti. ‘TARİKAT KOALİSYONU’ Peki, DTP’de PKK unsurları yok mu? ‘‘Silahı bırakın, masaya oturalım’’ dediği muhatap DTP ise o zaman bu silahlı bir siyasi parti. Burada iki türlü yanlışı var. Akif Beki, ‘‘DTP’yle masaya oturalım, dedi’’ diyor. O zaman DTP silahlı bir parti mi? Bu büyük bir gaf. Cumhuriyetten 1950’ye kadar büyük bir hamle var. Ama ‘50’den sonra Güneydoğu’ya, Doğu’ya bir çivi çakılmamış. İnsanlar eğitilmemiş, istihdam sağlanmamış, nüfus planlaması yapılmamış. Günümüzde gördüğümüz bir gerçek var. Bir etnik yapılanma talebi açılmış ve sunulmaya başlanmışsa kültürel hakları verseniz, ekonomik olarak belirli bir doyuma ulaştırsanız, demokratikleşmeyi sonsuza kadar kullansanız da o yara kapanmıyor. ‘AKLINA GELENİ SÖYLÜYOR’ AB raporunda Alevi ve Kürtlerden azınlık olarak söz edilince ilk onlar itiraz edip ‘‘Biz bu ülkenin asli unsurlarıyız ‘’demediler mi? Çünkü öyleler. Özetle söylemek gerekirse, Sayın Başbakan aklına geleni söylüyor. Başbakan bu gidişle Seçimlerde masada tek başına kalacak. Her halde çevresindeki arkadaşlar çok fazla bilgi birikimi sahibi değiller ve bu ülkeyi tanımıyorlar. Siyaset bir vizyon koyma, bir projeksiyon koyma sanatıdır. İlk aklımıza geleni söyleme sanatı değildir. Devlet adamlığı sorumluluğu da burada yatar. Yani lümpen kültür mü? O zaman çok sertleştiririz. Bu kitle kültürü emeksiz bir kültür. Bu kitle kültürünün ürünleri çabuk tanrılaştırılır ve çabuk biterler. Ama bunu halk tercih etmiyor. Sistemin halka tercih ettirdiği bir kültür. Recep Tayip Erdoğan da bu kültürün hem ürünü, hem de temsilcisi. Türkiye’deki 1980 sonrası toplum mühendisliğiyle ortaya çıkan yapılanmada Erdoğan gerçeği vardı. Mazlum olarak görüldü. Biz mazlumu hep koruruz. Erdoğan bunu iyi kullandı. Kullandığı kadar da Erdoğan’a kullandırdılar. Yani Tayip Erdoğan, 1980 sonrası yapılanmanın bir rol modeliydi. 1991 Körfez Harekâtı’yla gelen Genişletilmiş Ortadoğu Projesi’nde (GOP) bir aktöre ihtiyaç vardı. L ‘AKP NE YAPACAĞINI BİLMİYOR’ Bir de ekonominin çok güçlendiği, büyüdüğü iddia ediliyor, ama bütün sektörler kan ağlıyor? Nasıl büyüme ve düzelme bu? Bunlar başta IMF’yi göndereceklerini söylediler. Ama altı ay hiçbir şey yapmadılar. Çünkü ne yapacaklarını bilmiyorlardı. Hiçbir hazırlıkları yoktu. Devlet yönetmek küçük, naylon faturalı şirket yönetmeye benzemez. Baktılar ki işin içinden çıkamayacaklar hiçbir şey yapmamaya karar verdiler. Çünkü hiçbir şey yapmayan hata yapmaz. Bugün ise gelinen nokta ortada. Ben üç buçuk yıl önce bir gazeteye bir demeç vermiş ve bir tahminde bulunmuştum. ‘AB DE KAFALARINDA BİTTİ’ Neydi o tahmin? AKP, Türkiye’nin belleğini değiştirmek istiyor, demiştim. Türkiye’yi kendine benzetmek istiyor. Kamu Yönetimi Kanunu Tasarısı bu amaçla yapılmıştı. AB’de ise bir yere geldiler. Leyla Şahin’in türban başvurusunu AİHM’nin reddetmesiyle AB de kafalarında bitti. Dava kabul görseydi türbanı da böyle halledeceklerdi. Ortaya çıkan şu: ABD üzerinden iktidar oldular, meselelerini de AB üzerinden halletmek istiyorlardı. ABD’yle olay bitti. AB ile de AİHM’nin verdiği kararla bitti. Yani bu ağızdan mı dolma? Haftada bir ağızdan dolduruyor. Pat diye patlayınca ses kaybolana kadar yankıları sürüyor. Norveç’te,‘‘Kürt sorunu vardır’’ diyor. Sonra buraya dönüyor,‘‘Kürt sorunu yoktur’’ diyor. ‘‘İsrail devlet terörü yapıyor’’ diyor. Sonra da ABD’ye gitmeden önce İsrail’den vize alıyor. ‘‘Doktor ithal ederiz’’ diyor. Her halde ithal ettiği doktorun yanına bir de tercüman koyacak. Biraz kaba olacak, ama deyim yerindeyse fil züccaciye dükkânında çok kaldı. Bütün malları kırıp döktü. Biz tabaktan çanaktan vazgeçtik de bir an önce duvarlar yıkılmadan fili dışarı çıkarmamız gerekiyor. BERHAN ŞİMŞEK Bayburt doğumlu. İlkokulu Bayburt’ta 1959, bitirdikten sonra İstanbul’a gitti. Ancak ekonomik koşullar nedeniyle eğitimine bir süre ara verdi. 13 yaşındayken Zeytinburnu’nda Türkiye’nin ilk gece ortaokulu olarak açılan Abdülhak Hâmit Ortaokulu’na girdi. Vefa Akşam Lisesi’ni bitirdi. İÜ İngiliz Filolojisi’ne girdi. Ancak devam edemedi. 1983’te Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi İşletme Bölümü sınavını kazandı. Mezuniyet için üç dersini vermesi gerekiyor. Rastlantı eseri sinema oyuncusu oldu. 36 filmde rol aldı. Bunun ardından sinema yönetmeni oldu. 1979’da CHP Gençlik Kolları’na girdi. Milliyet ve Günaydın gazetelerinde yazılar yazdı. 2002 seçimlerinde İstanbul’dan milletvekili seçildi. MacaristanTürkiye Parlamentolar Arası Komisyon Başkanı. TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu üyesi. ‘Atatürk’ün devrimleri çok önemli’ b Yolsuzluk ve yoksulluğu ortadan kaldırmaya söz vererek seçildiler. Sonra ne oldu? Yolsuzluk ve yoksulluk yüzünden geldiler. Ama Ali Dibo meseleleriyle giderler. Bu da fıkra gibi. Adalet Bakanı Siyasi Şeffaflık ve Etik Yasası’yla ilgili açıklama yapıyor. Yanında da Hatay’da Ali Dibo olayına karışmış Grup Başkanvekili Sadullah Ergin oturuyor. Utanmak için de yüz ister. Bu olaylar o dönemlerde olsaydı Aziz Nesin’in yazdıklarını hiç u ülkenin değerleri kadar devrimleri çok önemli. Bir buçuk milyar nüfuslu İslam dünyasında tek laik devletiz. Biz hem Batı’ya, hem Doğu’ya örneğiz. Onun için de Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimleri çok önemli. kimse okumazdı. Bu arkadaşlar yolsuzluk ve yoksulluğu katmerli hale getirdiler. Dindar insanlarımız istismar edildi. Oy verirken bu insanlar, ‘‘Bunlar dürüst, Allah’ın emrini bilirler’’ diye düşündüler. Ama şekilcilikle Allah’ın emrini bilmek hiç kimsenin haddi değil. Halkla, yargıyla, akademisyenle, tüccarla, köylüyle kavgalısın. Kimle barışıksın? İyi de CHP sadece muhalefet yapmak, çözüm üretmemekle eleştiriliyor. CHP olarak nasıl bir proje sunacaksınız? Uzun süredir yaptığımız bir çalışma var. On iki temel sorun ve on iki temel çözüm. Yargıda, eğitimde, sağlıkta, ekonomide, işsizlikte, yoksullukta, ulaşımda, kültür sanatta Türkiye’nin gündemine sunacağımız bir yapılanma var. Liyakata değil, sadakata dayalı bir kadrolaşma var. Bu ülkenin değerleri kadar devrimleri çok önemli. Bir buçuk milyar nüfuslu İslam dünyasında tek laik devletiz. Biz hem Batı’ya, hem Doğu’ya örneğiz. Onun için de Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimleri çok önemli. Bunun yanı sıra eşitlik, özgürlük ve güven. Bu kavramların içini doldurmamız gerekiyor. İnsanlar bu ülkenin yurttaşı olma güvenini hissedebilmeli. İnsanlar güven kaybına uğradılar. Çok partili hayata geçiş çok hırsızlı hayata geçiş olmuştur. Biz iktidara geldiğimizde servet adamlığının yerini devlet adamlığı alacaktır. Sadece Genel Kurul’da güvenoyu değil, vicdanlarda da güvenoyu almak gereklidir. En önemlisi de Türkiye’nin çok ciddi bir nüfus planlamasına ihtiyacı olduğudur. Bir de hep bu hükümetin alternatifi olmadığı söyleniyor. Demokrasilerde böyle bir şey olabilir mi? Aslında AKP diye bir parti yok, AKP hükümeti var. Dördüncü yıl 600 katrilyona yakın bütçe yapıldı. Ne demek istediğim anlaşılıyordur. Demokraside hiçbir zaman alternatif olmadığı söylenemez. Bu söylenenler manipülasyondan kaynaklanıyor. Sen ne yaptın da senin alternatifin yok? Sadece kendi sermayedarlarını büyüttüler, yeni sermayedarlar yarattılar. Üniversiteleri, eğitimi ele geçirmek, başta da söylediğim gibi Türkiye’nin belleğini değiştirmeyi hedeflediler. Bunu isteyebilirler, ama bu onların kalibrelerini aşan bir iştir. Buna izin vermeyiz. Bu ülke ulusal kurtuluş mücadelesinden geliyor. Ama AKP’den kurtulmak ulusal kurtuluş mücadelesi verildiği dönemden daha önemli bir noktaya gelmiştir ve bu ülke bir ulusal kurtuluş mücadelesi daha verir.