07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 NATO zirvesinde pek çok ülke, askerinin güneye gönderilmesine yeşil ışık yakmadı C haberler SÖZDEN YAZIYA GÜRAY ÖZ 8 ARALIK 2006 CUMA Türkiye’den ek asker yok RİGA (Ajanslar) NATO üyesi ülkelerin önemli bir bölümü, ABD’nin baskılarına karşın Riga zirvesinde Afganistan’ın güneyine asker yollama konusunda taahhütte bulunmadı. Letonya’nın başkenti Riga’da yapılan ve Türkiye’yi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ve Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün temsil ettiği iki günlük zirve sonunda NATO yetkilileri, ittifak üyesi bazı ülkelerin, Afganistan’daki güçlerine yönelik sınırlamaları “esnetmeyi” kabul ettiğini açıkladılar. Ancak Almanya, Fransa, İtalya ve İspanya, askerlerinin çatışmaların yoğun olduğu güneye konuşlandırılmasına karşı çıktı. Bu ülkelerin acil bir ihtiyaç doğduğu takdirde yardım edebileceklerini dile getirdiği, ama bunun sembo Aykırı Bir Çehre: Gustave Flourens ternasyonalizm değil, küreselleşme olarak “tecelli eden” bu durum bizim şimdiki “yazgımızın” da bir resmi değil midir? ??? Gustave Flourens İstanbul’da, aradığı, “kendini anlayan ve Batı’ya anlatabilen, kendi geleceği hakkında tek başına karar verebilecek, ülkesinin çıkarlarını düşünen kamuoyunu” bulamadı. L’avenir de bu kamuoyunu tahmin edilebileceği gibi yaratamadı. Flourens, İstanbul’dan Paris’e döndü. Paris Komünü’nün kahramanları arasına katıldı. Paris’i işgal ederek Komünarları bir bir yok eden işgalciler ve işbirlikçileri onu da öldürdüler. Jenny Marx, Dr. L. Kugelmann’a yolladığı mektupta “Yiğitler yiğidi Flourens’ın ölümü hepimizi derinden yaraladı” diye yazdı. ??? Gustave Flourens’in durumu nesnel bir şekilde ortaya koyan “küreselleşme” tanımı, “ulusal çıkarları” dikkate almayı gerektiriyordu. T. Timur’un sözleriyle söylersek Flourens “Osmanlılar’a, Paris’le uğraşırken, vatanımızı unutmayalım, diyordu”, “Ona göre ‘ülke çıkarlarına ikinci planda yer veren ya da bunları yabancıların açısından ele alan bir gazete iğrenç bir gazete’ idi.” Şimdi dönüp etrafınıza bakın. Onlardan epeyce var. Türkiye’nin Avrupa Birliği macerasını düşünün. Kendini tanıyamayan bir “kamuoyu” ve sürekli bize bizi anlatan, neler yapılması gerektiğini dikte eden “konsoloslar” göreceksiniz. ??? Taner Timur’un son kitabında yer alan çalışmalar daha öncekiler gibi uyarıcı ve düşündürücüdür. Eserin önsözünde yer alan uyarısı da öyledir. Timur incelemelerini, “milliyetçiliğin ve ‘öteki’yi dışlamanın arttığı bir dönemde, Aydınlanmacı, yani akılcı ve evrenselci düşünceye mütevazı bir katkı” olarak sunuyor. Tevazu T. Timur’a yakışıyor, onun önemini arttırıyor. Seyredenlere yakışan ise... Neyse, şu sıralarda onlara pek bir şey yakışmıyor. [email protected] NATO yetkilileri, bazı ülkelerin, sınırları esnetmeyi kabul ettiğini açıkladı. Ancak Almanya, Fransa, İtalya ve İspanya’yla birlikte Türkiye’nin de Afganistan’daki güçlerinin, Taliban’la çatışmaların yoğun olduğu güney bölgelerine konuşlandırılmasına karşı çıktığı belirtiliyor. lik bir jest olduğu belirtiliyor. Güneye asker göndermeyi kabul eden ülkeler arasında Hollanda, Romanya, Slovenya ve Lüksemburg’un adı geçiyor. Türkiye’nin de Afganistan’a ek asker gönderme konusunda hiçbir taahhütte bulunmadığı belirtildi. Avrupa Müttefik Kuvvetler Komutanı’nın isteğine rağmen Türkiye, Afganistan’daki askerlerinin kullanımı konusunda coğrafi sınırlamasını da kaldırmadı. Türk askerlerinin görev bölgesi Kâbil ile sınırlı kalmaya devam edecek. NATO’nun görev alanının Taliban ve El Kaide’nin yoğun olduğu güneye doğru genişlemesi, şiddetli çatışmaları beraberinde getirirken Afganistan’da NATO kapsamında görev yapan Kanadalı, ABD’li ve İngiliz birliklerin verdi ği kayıpların da artmasına yol açtı. CIL MUKABELE GÜCÜ OPERASYONEL Riga zirvesinde Acil Mukabele Gücü (NRF) “tam operasyonel” ilan edildi. NRF bünyesindeki eksiklerin “ortak finansman” yoluyla giderileceği bildiriliyor. 2004 yılında 6 bin dolayında askerle göreve başlayan NRF, dünyanın herhangi bir yerindeki “bir kriz halinde” 15 ila 30 gün içinde harekete geçirilebilecek yetenekte bulunuyor. NRF’nin Kara Kuvvetleri Komutanlığı, 2007 başından itibaren 6 ay için Türkiye tarafından yönetilecek. Türk Silahlı Kuvvetleri, bu süreçte, 3 bin kadar askerden oluşacak kara gücünü NRF için sürekli hazır bulunduracak. Zirvede Türkiye’nin, 300 asker ve helikopter ile askeri destek sunmayı da taahhüt ettiği bildirildi. Türkiye’nin desteğiyle NATO’nun acil müdahale gücünün tam olarak operasyonel hale geldiği belirtildi. ÜRESEL JANDARMA ROLÜ İttifakın “gelecek 10 ila 15 yıl süresinde” izleyeceği stratejilerin ele alındığı ve NATO’nun “küreselleşme” iradesini yansıttığı belirtilen “Kapsamlı Siyasi Yönerge” de Riga’da açıklandı. Başta Fransa olmak üzere NATO’nun küreselleşmesine, “dünya jandarmalığına” soyunmasına karşı çıkan bazı müttefiklere güvence vermek amacıyla temkinli ifadelerin yer aldığı belgede, NATO’nun müdahalelerinin her seferinde ayrı ayrı ve müttefikler arasında oybirliği ile kararlaştırılacağı, ulusal tavır ve kararlara öncelik verileceği belirtiliyor. Yönergede, barışı koruma ve güvenlik alanlarında BM Güvenlik Konseyi’nin sorumluluğu üzerinde de duruluyor. Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac, ittifakın “BM ile rakip hale gelinmemesi” gereğinden söz ederek bu konuda duyduğu kaygıları Riga’da dile getirmiş oldu. ABD’nin Japonya, Güney Kore, Avustralya ve Yeni Zelanda gibi ülkelerle “küresel işbirliği” önerisine karşı da tavır alan Chirac, NATO’nun, başka uluslararası kurumların yerini doldurmaması gereğinden de söz etti. A vrupalılar ‘bizi’ hiç ta“A nımıyorlar.” “Okuyun gazetelerini göreceksiniz. Bütün bilgilerini ansiklopedilerden, ajan konsoloslardan alıyorlar. Zaten isteseler de tanıyamazlar. Kamuoyunun, açık konuşmanın olmadığı, büyük bir çekingenliğin hüküm sürdüğü bir ülkede isteseler de gerçeğe ulaşamazlar.” Kendisini büyük bir “empatiyle” Türklerin, daha doğrusu Osmanlılar’ın yerine koyan Gustave Flourens böyle yazıyordu. Bu heyecanlı delikanlı bunları, 1866 yılında İstanbul’da yayımladığı L’avenir (Gelecek) adlı kendisi gibi heyecanlı gazetesinde yazdı. Gustave Flourens’in ilginç, ilginç olduğu kadar da öğretici öyküsünü Taner Timur’un “Yakın Osmanlı Tarihinde Aykırı Sesler” adlı son çalışmasından okudum. ??? Collège de France üyesi bu genç bilim adamının çağıyla, çağının Türkiyesi, İstanbulu ile ilgili düşünceleri pek çok açıdan ilginçtir: “Dönem artık, tekellerin, seyahat ve ticaret özgürlüklerine konan yasakların dönemi değil!.. Bilim sayesinde ulaşım araçları sınırsız bir kolaylık sağladılar. Halklar birbirini ayıran duvarları, karşılıklı cehalet ve düşmanlık duvarlarını yıkarak birleşiyorlar.” Flourens’in farklı bir yaklaşımla, pek de yeni bir olgu olmadığını artık öğrendiğimiz küreselleşmeyi enternasyonalizm olarak okuma çabası, kuşkusuz günümüze de ışık tutar. Zaten onun o yıllarda henüz tanımadığı arkadaşları Marx ve Engels de ünlü Manifesto’larında benzer şeyleri yazmamışlar mıydı? “Ulusların ve bölgelerin birbirlerinden kopuklukları ortadan kalkıyor ve bunun yerine evrensel ilişkiler ve toplumların karşılıklı bağımlılıkları olgusu gelişiyor. Ve maddi üretimde olan şey aynen kültürel üretimde de gerçekleşiyor. Bir ulusun entelektüel ürünleri tüm ulusların ortak mülkiyeti oluyor. Ulusal dar görüşlülükler ve dışlamalar gitgide olanaksızlaşıyor.” Hem doğrulanan hem de büyük bir sosyal bencillikle uluslararası sermaye tarafından yönetildiği ve yönlendirildiği için tek taraflı işleyen, bu nedenle de en PUTİN, KATILMADAN GÜNDEMİ BELİRLEDİ NATO üyesi 26 ülkenin devlet ve hükümet başkanlarını bir araya getiren Riga Zirvesi devam ederken, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Riga’ya gelmeyi önermesi çeşitli itiraz ve tartışmalara konu oldu. Fransa delegasyonunun Putin’in “Cumhurbaşkanı Jacques Chirac’ın yaşgününü kutlamak üzere, gayri resmi olarak Riga’ya gelmek istediğini’’ duyurmasından sonra, Kremlin Putin’in Riga ziyaretinin “maalesef gerçekleşemeyeceğini’’ açıkladı. Fransız yetkililer projenin “pratik ve lojistik nedenlerle’’ gerçekleşemediğini belirttiler. Kaynaklar, Putin’in Riga’ya gelme fikrinden en fazla Letonya yönetiminin rahatsız olduğunu, ABD’nin de olaya “sıcak bakmadığını’’, “sönük Riga Zirvesi’nde Putin şov’’ istenmediğini ifade ediyor. Rus sınırına 200 kilometre mesafedeki Riga’da bazı basın organları, “Chirac ve Putin zirvemizi rezil etmek istiyor’’ başlıklı yazılara yer verdi. K İKİLİ GÖRÜŞMELER Zirveye katılan Erdoğan, İngiltere Başbakanı Tony Blair, İtalya Başbakanı Romano Prodi ve Fransa Cumhurbaşkanı Chirac ile de bir araya geldi. Kokteylde ABD Başkanı Bush ile bir süre görüşen Erdoğan, aile fotoğrafının çekilmesi sırasında, Almanya Başbakanı Angela Merkel ile bir süre ayakta sohbet etti. Gül de meslektaşı Rice ile görüştü. İrtica duyarlılığı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Yüksek Askeri Şura’nın (YAŞ) bu yıl içinde yapılan ikinci olağan toplantısında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) irtica duyarlılığı ilk kez YAŞ bildirisine yansıdı. İrtica ile mücadele ve alınması gereken önlemler konusundaki üst düzey vurgu dikkat çekti. Ağustos ayındaki YAŞ toplantısında ihraç nedeni, bildiriye “irticai faaliyet” olarak yansırken bu kez “irticai tutum ve davranış” olarak yer aldı. AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından bu yana toplam 162 personel TSK’den ihraç edildi. 2007’nin ikinci olağan YAŞ toplantısından sonra yayımlanan bildiri dikkat çekti. Daha önce yer verilmeyen ifadeler bildiride yer aldı. YAŞ’ta irtica nedeniyle ihraç edilenlerin gerekçeleri de değişti. Geçen ağustos ayında yapılan YAŞ’ta ihraç nedenleri, “TSK’nin itibarını sarsacak şekilde ahlak dışı hareketlerde bulunmak, hizmetin gerektirdiği şekilde tavır ve hareketlerini ikazlara rağmen düzenlememek veya irticai faaliyetlerde bulunmak” şeklinde sıralanmıştı. Bu YAŞ toplantısının ardından ihraçların nedeni ise “TSK’nin itibarını sarsacak şekilde disiplin bozucu hareketlerde bulunmak ve irticai tutum ve davranışlar” diye ifade edildi. YAŞ’ta rutin olarak iç ve dış tehditler değerlendirmesi de yapıldı. İç ve dış tehdit konusunda yapılan sunum bölümünün daha önceki toplantılara göre uzun sürdüğü öğrenildi. Toplantıda, irticai faaliyetler ve bölücü örgütün faaliyetleri tüm ayrıntılarıyla değerlendirildi. Son toplantıya kadar bu konuları da kapsayan geniş brifingler verilmesine karşın önlem önerileri YAŞ bildirilerine yansımamıştı. 28 Şubat sürecinde bu tür vurgular daha çok Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantılarından sonra yayımlanan bildirilerde yer aldı. Necmettin Erbakan dönemindeki 28 Şubat MGK toplantısından sonra açıklanan bildiriye “yaptırım” koşulu getirilmişti. KADROLAŞMA VURGUSU Son YAŞ toplantısında da irticai çevrelerin kamudaki kadrolaşma çabaları, geldikleri aşama, son hedeflerine ilişkin ayrıntılı tespitler yapıldı. İrticai çevrelerin devlet kurumlarındaki örgütlenmelerinden örnekler de verildi. İç tehdit olarak değerlendirilen bölücü örgüt faaliyetlerine ilişkin de kapsamlı değerlendirmeler yapıldı. PKK terör örgütünün geçen mayıs ayından bu yana ilan ettiği sözde ateşkesle neleri hedeflediği madde madde sıralandı. Örgütün en önemli hedefinin muhatap alınmak ve siyasallaşmak olduğuna dikkat çekilen sunumda, yurtiçinden çeşitli söylemlerle verilen destekler anımsatıldı. Örgütün sözde ateşkes ilan etmesinin bir anlamı olmadığı, devletin terörle mücadele niteliğinin, “dağda tek bir silahlı militan kalmayıncaya kadar mücadele” olduğu bir kez daha yinelendi. Örgütün faaliyetleri Irak’ın kuzeyi bağlamında da değerlendirildi. Örgütün Irak’ta oluşan otorite boşluğundan yararlanma arayışına gittiği tespitleri yapılırken Türkiye, ABD ve Irak arasında oluşturulan mekanizmaların sonuçlarına da değinildi. AKP’nin iktidara geldiği 2002’den bu yana TSK’den toplam 162 kişi ihraç edildi. Başbakan olduğu dönemde Abdullah Gül, daha sonra Recep Tayyip Erdoğan ve Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün, anayasaya aykırı olmasına karşın şerh koyduğu ihraçların yıllara göre dağılımı şöyle: 2002’de 53 ihraç, 2003’te 20 ihraç, 2004 ‘te 20 ihraç, 2005’te 15 ihraç ve 2006’da ise 54 ihraç. Sırada takvim koşulu var ELÇİN POYRAZLAR BRÜKSEL Avrupa Birliği (AB) Komisyonu’nun Türkiye’nin müzakerelerinin kısmi askıya alınması önerisinin, ek protokole yönelik takvim koşulunun eklenerek ağırlaştırılması olasılığı üzerinde duruluyor. Kıbrıs Rum Kesimi’nin yanı sıra Fransa, Hollanda, Danimarka, Yunanistan, Almanya ve Avusturya’nın Türkiye’nin Güney Kıbrıs’a limanlarını açmasına yönelik bir tarih belirlenmesini talep ettiklerini ileten diplomatik kaynaklar, bu ülkelerin limanlar konusunda 2008 yılında yeni bir değerlendirme yapılmasını istediklerini kaydettiler. AB içinde 11 Aralık’taki AB Dışişleri Bakanları toplantısı öncesinde bu konuya yönelik tartışmaların yaşanacağına dikkat çeken AB kaynakları, Türkiye’ye takvim verilmesine İngiltere, İtalya, İspanya ve İsveç’in şiddetle kaşı çıktığını dile getirdiler. AB’nin Türkiye’ye ilişkin alacağı kararda limanlarını açmasına yönelik bir takvim belirlenmesini “en kötü senaryo” şeklinde niteleyen yetkililer, “ciddi” bir durumla karşı karşıya olduklarını söylediler. nel eğilimin Komisyon önerilerinin iyileşmekten çok, daha da sertleşmesi yönünde olduğunu söyleyen kaynaklar, öneriye Kıbrıs Rum Kesimi’yle ilişkilerin normalleştirilmesi gibi ifadelerin eklenebileceğinden söz ediyorlar. AB içinde Türkiye’nin üyelik sürecini destekleyen ülkelerin Komisyon’un önerisini şaşkınlıkla karşıladıkları öğrenildi. Komisyon’un “bu kadar sert” bir öneri yapmasını beklemediklerini bildiren kaynaklar, “Komisyon, önerisinde çok ileriye gitti” ifadesini kullandılar. Özellikle, askıya alınan 8 başlık dışındaki başlıkların ek protokol uygulanmadan kapatılmamasını olumsuz bulan yetkililer, müzakerelerin genelinin bundan etkilendiğine dikkat çektiler. Kaynaklar Komisyon’un önerisinden memnun olmadıklarını ve önümüzdeki haftalarda bu yönde tutum belirleyeceklerini bildirdiler. Öte yandan Fransa, Hollanda, Danimarka ve Almanya gibi ülkelerde Komisyon’un önerisinin AB’nin 21 Eylül 2005 tarihli deklarasyonuyla uyumlu olduğu görüşü hâkim. Birlik içinde Komisyon’un önerisine yönelik ulusal tutumların büyük farklılık gösterdiğine dikkat çeken AB diplomatları, 11 Aralık’ta AB Dışişleri Bakanları’nın bir uzlaşıya varması olasılığının düşük olduğunu vurguladılar. Komisyon önerisinin AB’yi böldüğünü söyleyen kaynaklar, Türkiye’ye yönelik son kararın 1415 Aralık’taki AB doruğunda alınacağı yönünde görüş bildirdiler. Komisyon’un önerisi önce AB Daimi Temsilcileri düzeyinde (COREPER) ardından 11 Aralık’ta AB Dışişleri Bakanları düzeyinde görüşüldükten sonra 1415 Aralık’taki AB doruğunda karara bağlanacak. Dünya Özürlüler Günü… Geçen sene de özürlüler günüydü, önceki sene de… Tekerlekli sandalyede basketbol oynayan ya da özürlü olduğu halde herhangi bir alanda başarılı olan insanları alkışlamanın dışında özürlüler için bir şey yaptığımız söylenebilir mi? Türkiye’ye gelen yabancılar “Yahu Türkiye’de ne kadar az özürlü insan var” diye şaşkınlıklarını dile getiriyorlarmış. Sokakta fazla özürlü insan görmeyince o yabancıların şaşırmasından daha doğal ne olabilir? Adamlar, Türkiye’deki özürlü insanların sokağa çıkamadığını, evlerde hapis hayatı yaşadıklarını nereden bilsinler? Hareket edebilecekleri araçlar ve yollar mı var? Çalışabilecekleri işler mi var? Katılabilecekleri sosyal, kültürel etkinlikler mi var? Birkaç kuruluşun, sivil toplum örgütünün, gönüllü yurttaşın ya da iyiliksever işadamının hayranlık uyandıran çabalarının dışında GENİŞ AÇI HİKMET BİLA Özürlü Seferberliği 890 bini ortopedik özürlü. 380 bini işitme özürlü. 127 bini görme özürlü. 650 bininin sürekli hastalığı var. Özürlü çocuklarımızın sayısı 1 milyon 500 bin. 1.5 milyon özürlü çocuktan eğitim olanaklarından yararlanabilenlerin sayısı sadece 45 bin. Bu rakamlar, bu devirde yüz karasıdır. Dünya birinci liginde oynama iddiasını dilinden düşürmeyen bir ülke için utanç tablosundan başka bir şey değildir. İster ‘sakat’ diyelim, ister daha kibarlaştırarak ‘özürlü’ diyelim, ister da Türkiye’nin özürlüleri yine kaderlerine terk edilmişler. İnsan içine çıkamayan, çalışamayan, üretemeyen bu insanlar kendilerini ailelerine yük olarak hissediyorlar ve umutlarını her geçen gün biraz daha yitiriyorlar. Rakamlar ürkütücü: Türkiye nüfusunun yüzde 12’si özürlü. Bu yaklaşık 8 milyon insan demek. Dünyada birçok ülkenin nüfusundan fazla bir sayı. Bu insanların 2 milyon 250 bini konuşma özürlü. 1 milyon 270 bini eğitilebilir zekâ özürlü. ha da nazikleştirerek ‘engelli’ diyelim, yaşamsal işlevlerini gereği gibi yerine getiremeyen 8 milyon insanını saklayan ve o haliyle kaderine terk eden, yok sayan bir toplumun mensubu olmak çok da övünülecek bir durum olmasa gerek. Özürlüler için senede bir gün yetmez. Türkiye her güne özürlüler günü gibi yaklaşmak zorundadır. Özürlülerin sıkıntısını her gün içinde duyan, özürlülere karşı görevlerini her gün yerine getiren bir toplum olmak zorundadır. Evlerde saklanan özürlüler, sokaklarda, ulaşım araçlarında, işyerlerinde, alışveriş merkezlerinde, parklarda, tatil yerlerinde ne kadar fazla görünürse bir ülke o kadar uygardır. Özürlü insanlarımız büyük bir seferberliği hak etmiyorlar mı? Devletiyle, vatandaşıyla, özürlü, özürsüz herkesin katılacağı bir seferberlik… [email protected] ÇITA ÇOK YÜKSEK TUTULDU AB içinde Komisyon’un önerisi konusunda “derin” görüş ayrılıkları yaşandığına işaret eden kaynaklar, Komisyon’un “çıtayı çok yüksek” tuttuğunu ifade ettiler. Komisyon’un 8 başlıkta müzakereleri askıya alma ve diğer başlıkların ek protokol uygulanmadan kapatılmaması yönünde önerisini “çok sert” bulan AB kaynakları, “bu tür bir başlangıçla” geriye dönmenin çok zor olacağına işaret ettiler. AB içinde ge
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle