06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

14 ‘Türkiye enerji politikasını iyi tartışmalı’ Almanya Federal Çevre Bakanı Sigmar Gabriel çevre kirliliğiyle mücadele ve enerji konusunda iki ülke arasındaki ilişkileri değerlendirdi Ahmet Tevfik ORTAÇ BERLİN – Ekim ayı başında Türkiye’ye gelen ve burada çeşitli temaslarda bulunan Federal Almanya Çevre Bakanı Sigmar Gabriel, Türkiye’nin hangi enerji türüyle yola devam edeceğini çok iyi tartışması gerektiğini söyledi. Türkiye’yi yakından tanıyan ve Alman sosyal demokratlarının genç umutlarından kabul edilen Federal Çevre Bakanı Sigmar Gabriel, çevre kirliliği ile mücadele ve enerji türleri konusunda, iki ülke arasındaki ilişkileri gazetemize yorumladı. CUMHURİYET Sayın Bakan, siz bir süre önce Türkiye’ye resmi bir ziyaret gerçekleştirdiniz. Bu sizin, Federal Çevre Bakanı olarak bu ülkeye yaptığınız ilk ziyaretti. Sanıyorum bu, aynı zamanda, 1993’den bu yana Almanya’nın bir federal çevre bakanının yaptığı ilk ziyaretti... Sizi bu ziyareti yapmaya sevk eden nedenler neler idi? SİGMAR GABRİEL Haklısınız! Federal Çevre Bakanı kimliğiyle ilk kez Türkiye’ye gittim. Evvelce daha önceki politik görevlerimde ve tabii özel olarak da çok sık Türkiye’de oldum. Bu seyahatim her şeyden önce çevre alanında son yıllarda giderek gelişen AlmanTürk ortak çalışmalarının ışığında gerçekleşti. Bu, sıradan bir ziyaretin çok ötesindeydi. Konu, Türkiye’nin halihazırda başlamış bulunan AB adaylığı ve reform sürecinde Avrupa hukukunu adım adım benimsemesidir. Çok karışık olan “çevre hukuku” da bunun içindedir, bu müktesebata aittir. Ben her zaman şundan yana oldum: Ortak girişimleri geliştirip daha da ileriye götürebilmek için, siyasette, ekonomide ve bilimde geleneksel olarak iyi giden AlmanTürk ilişkileri şimdiye kadar olduğundan çok daha yoğun bir şekilde kullanılmalıdır. Örneğin, çevreyi korumada ve yenilenebilir enerjide... Biz, Türkiye’nin AB’ye giriş sürecini Almanya’da da bir şans olarak görmek zorundayız! mında veya toplu taşımacılıktaki gibi... CUMHURİYET Türk Çevre Bakanı, Türkiye’nin çevre altyapısının iyileştirilmesi için 2023’e dek yaklaşık 60 milyar avroya gereksinim olduğundan bahsediyor. Bu devasa tutarın bir kısmı Almanya’dan mı gelecek? GABRİEL Türkiye Çevre Bakanlığı, özellikle atık suların arıtılması ve katı atıkların da imhası alanındaki bu gerçekten dikkate değer tutarın büyük bölümünün Türkiye tarafından finanse edileceğinden yola çıkıyor. Benim için önemli olan, azgelişmişlere yardım politikası çerçevesinde çevre üzerine yoğunlaşmış mali ve teknik işbirliğidir. Alman kredi kuruluşu (Kreditanstalt für Wiederaufbau) Türkiye’de önemli bir rol oynamaktadır. CUMHURİYET – Türkiye’nin çevre altyapısını iyileştirmek için başka hangi işbirliği olanakları var ve bunlar çevre korumanın hangi dallarında bulunuyor? GABRİEL Şimdiki halde AlmanTürk çevre işbirliğinin merkezinde, havanın temiz tutulması, katı atık yönetimi ve doğanın korunmasına yönelik danışmanlık projeleri gibi bir dizi etkinlik var. Örneğin, buna, yeni oluşturulacak doğa koruma özel dairesi için danışmanlık hizmeti verilmesi ve uzmanların değiştokuşu da dahildir. Biz, bunların gelecekte Avrupa ve Alman destek programları ile iç içe geçmesini istiyoruz. ÜRKİYE ENERJİ BAKANI İLE BİRLİKTE ÇALIŞMAK İSTİYORUM’ CUMHURİYET Enerji alanında Türkiye’deki ikinci meslektaşınız Hilmi Güler ile “Yenilenebilir enerjinin genişletilmesine yönelik stratejik bir ortaklık“ ilan ettiniz. Bize biraz da bu stratejik ortaklık hakkında bilgi verir misiniz? GABRİEL – Türkiye, rüzgar ve güneş enerjisinin kullanım alanlarında çok büyük ve henüz geniş ölçüde hizmete girmemiş bir potansiyele sahip. Aynı şekilde biyomas ve jeotermalde de bu potansiyeli elinde bulundurmaktadır. Stratejik bir ortaklıkta, Türkiye’deki yenilenebilir enerjinin genişletilebilmesine yönelik destek vermek için siyaset, ekonomi ve bilimdeki işbirliği devam ettirilmelidir. Benim delegasyonumda Türkiye’ye angaje olmak isteyen yenilenebilir enerji girişimcisi firmaların temsilcileri de bulunuyordu. Aralık ortalarında bilim insanları ortak projeler üzerinde görüş alışverişinde bulunacaklar. Yenilenebilir enerji için Almanya ve Türkiye’de geçerli olan destek fonlarını karşılaştırmak ve birbirinden karşılıklı öğrenmek gibi birçok konu var ortada. Stratejik ortaklığa şekil vermek için ayrıntılar üzerine Türkiye Enerji Bakanı ile birlikte çalışmak istiyorum. CUMHURİYET Diğer tarafta Türkiye, Ecevit hükümetinin 2000 yılında SPDYeşiller hükümetinin baskıları üzerine bundan vazgeçmesine rağmen, gelecekte atom enerjisine girmek için girişimlerini sürdürüyor. İslamcı, laiklik karşıtı bir hükümetin toplumun diğer birçok alanında değiştirmeye çalıştığı gibi, Türk politikasındaki bu ikilemini nasıl görüyorsunuz? Türkiye atom enerjisinden vazgeçmiş değil, Almanya ise adım adım uzaklaşıyor. Böyle bir durumda, Türki C haber. YORUM ÖZTİN AKGÜÇ mperyal, yabancı güçlere hizmet, mandacılığı savunmak ülkemizde oldukça yaygındı, bundan çıkar, nema sağlayanlar da vardı. Son zamanlarda Atatürk’ü küçümseme de prim yapmanın, demokrat gözükmenin, sözde tabuları yıkmanın, liberal olmanın bir söylemi haline geldi. Atatürk niçin küçümsenir? Ya daha büyük başarılar kazanmış başka kişiler, liderler vardır, bu örneklerle karşılaştırıp Atatürk küçümsenir, eleştirilir. Ya büyüklük tutkusu ile bir tür megalomaniyle küçümsenir. “Ben kimim, Atatürk’ü bile aşağılıyorum” duygusuna kapılınır. Ya da bazı çevrelere göz kırpıp para toplamak, onların isteklerini yerine getirip hizmet karşılığını almak için. Bunlara kuşkusuz laiklik ve Cumhuriyet ilanı nedeniyle kuyruk acısı olanlar da eklenmelidir. Atatürk yalnız Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran bir önder değildir. Atatürk dünya için ulusal bağımsızlık savaşı veren, emperyalizme baş kaldırmış bir simgedir. Bunu abartmıyorum, yabancı ülkede eğitim gördüm, seminerlere, toplantılara katıldım, turist olarak gezdim. Güney Amerikalı, Afrikalı arkadaşlarım oldu. Türkiye hakkında fazla bilgileri yoktu, ama Atatürk’ü tanıyorlardı. Atatürk bir yerde onların da lideriydi. Bağımsızlık savaşı veren bir liderdi. Zaman zaman yineliyorum; 1960’lı yılların başlarında Türkiye KİT, Halkevleri, Köy Enstitüleri gibi uygulamaları ile akademik çevrelerde örnek olarak tartışılan bir ülkeydi. Turist olarak gezdiğim ülkelerde, emperyal ülkeler, sözde demokratik olarak tanıtılan ülkeler dışında, Atatürk adını taşıyan cadde, park, alan, Atatürk büstleri gördüm. Açık söyleyeyim Türkiye, çeşitli nedenlerle belki tarihi, belki dini ve özellikle de 1950’den sonra sergilediği uydu görüntüsü ile fazla itibar gören bir ülke değil. Türkiye’nin dışında, üstünde Atatürk’ün bir itibarı var. Bir liderin ülkesinin üstünde değeri olabilir mi? Olabileceği konusunda Atatürk örnek oluşturuyor. ??? Peki, Türkiye’de Atatürk’ün re 8 ARALIK 2006 CUMA Atatürk’ü Küçümseme simlerini, okullardaki büstlerini kaldıralım, bulvar ve caddelerin adlarını değiştirelim, dünyada bunu yapabilecek miyiz? Dünya yazınını değiştirebilecek miyiz, dünyadaki Atatürk büstlerini kaldırabilecek miyiz? Kafalar ve yüreklerdeki Atatürk hayranlığını, Atatürk sevgisini, Atatürk’e minnet duygusunu silebilecek miyiz? Emperyal güçlerin, ABD’nin ve AB sözcülerinin Atatürk düşmanlığını anlıyorum. Atatürk ve Kemalizmi kendi emelleri için en ciddi engel olarak görüyorlar. Bu amaçla, bazı yazarları, yorumcuları, sivil toplum örgütlerini; saldırı bilimsel gözüksün diye de akademik unvanlı kimi kişileri kullanıyorlar, yöntemler etik olmasa da, bir tür ahlaksız teklif gibi gözükse de bütün yollara başvuruyorlar. Gözlemlere dayanarak yıllardır yazıyorum. Yabancılar, kişisel zaafları olanları kullanırlar, onları da para, ün, statü, bir şekilde ödüllendirirler. Ayrıca bürokraside kişilik ve bilgi yoksunu olanlar da emperyal güçler için iyi avlardır. Ne yazık ki Milli Eğitim’de kişiliksiz, bilgi yoksunu bazı bürokratların, çıkar beklentisiyle mi, bazı çevrelere hoş görünmek amacıyla mı, kuyruk acılarıyla mı Atatürk’ü silmek gibi zavallıca girişimlerini okuyoruz. Kişilik zaafları olanların bu tür girişimlerine önem ve değer vermemek gerekir. İnsan değerli gördüğü kişilerin davranışlarından, yargılarından etkilenmeli. Aslında emperyalizmi, onun alalamalarını ilericilik; Kemalizmi gericilik gibi göstermeye yeltenenlere gülüp geçmek gerekiyor. Atatürk’ü koruma türünden yasaları da içime sindiremiyorum. Atatürk’ü küçültücü gibi geliyor. Bazı kişilerin yazdıkları, büstüne, heykeline yaptıkları saldırılar Atatürk’ün büyüklüğünü zedelemez. Bu nedenle saldırganları cezalandırmak, onlara değer vermek gibi geliyor. Ayrıca şanlı Atatürk özel kanunla korunmaya muhtaçmış gibi de bir izlenim yaratıyor. Fiili tecavüzler, kamu mallarına zarar vermekten, kamu düzenini bozmaktan cezalandırılır. Atatürk sevgisi Atatürk’ü korur. E ‘T ye’deki çevre politikalarını nasıl destekleyeceksiniz? GABRİEL Bana gerçekten birçok görüşmede “atom enerjisi” konusunda sorular geldi. Ben ise onlara Almanya’nın, daha etkili ve verimli bir enerji kullanımı ile enerji tasarrufunu, ayrıca yenilenebilir enerjinin genişletilmesine bağlı olarak da ele alınan atom enerjisinden adım adım ayrılışımızı açıkladım. Ben, atom enerjisini sürdürülebilir enerji türü olarak görmüyorum! Nükleer atıkların çözülemeyen sorunlarının yanı sıra nükleer malzemenin kontrolsüz yayılımında da sınırsız güvenlik riskleri var! Öte yandan, her devlet kendi egemenlik alanında enerji politikalarını kendisi belirler, karara bağlar. Bu, Avrupa Birliği içerisinde de böyledir. Türkiye atom santralıyla mı yoksa diğer enerji türleriyle mi yola devam edeceğini tartışmalıdır. Türkiye’de tartışılması gereken, bence budur. ‘İLGİNÇ VE SEMPATİK BİR ÖNERİ’ CUMHURİYET Federal Almanya’da 2,5 milyondan fazla Türk yaşıyor. Bu göçmenler burada 1990’lı yıllarda Türkçe olarak çevre ve doğa koruma alanlarında kısmen bilgilendirildiler. Almanya 1992’de Türkiye ile, iki çevre bakanlığının halkla ilişkiler şubelerinin işbirliğini de öngören bir antlaşma imzalamıştı. Bu işbirliği ama ne yazık ki pek gerçekleşmedi. Şimdi siz bu “Türk Almanları” ya da Almanya’daki Türk göçmenleri, böyle önemli bir alanda, yani çevre ve doğa koruma ile enerji konularında Türkçe olarak bilgilendirmek istiyor musunuz? Türkçe medyada çeşitli spotlar, ilanlar vb yollarla... GABRİEL İlginç ve sempatik bir öneri! Ne zaman ve nasıl bunu gerçekleştirebiliriz bilemiyorum, ama gözden geçireceğiz. Bana bağlı olan Federal Çevre Dairesi, gerçekten de 1990’larda Türkçe konuşan göçmenler için çevre alanındaki bilgileri derleyip yayımlamıştı. Bakacağız. Almanya Federal Çevre Bakanı Sigmar Gabriel CUMHURİYET Ankara’daki meslektaşınız Osman Pepe ile Türkiye’de iklimi korumaya yönelik ortak projeler yürütmek üzere bir anlaşmaya da imza attınız. Bu anlaşma neleri kapsıyor ve bu iki ülkeye hangi avantajları getiriyor? GABRİEL Bu anlaşmayla, iklim korumaya yönelik çok somut adımlar atıyoruz. Bu, Türkiye’de Alman desteğiyle gerçekleşecek somut pilot projelere bir çerçeve çizmektedir. İklimsel olaylar küresel olduğundan, Almanya, Türkiye’de açığa çıkmayacak olan her ton karbondioksitten yararlanacaktır. Model özelliği bulunan yatırım projelerini destekleyeceğiz. Bunların Türkiye’ye, ülkenin iklimiyle uyumlu ekonomik gelişiminde yardımları olacaktır. Yenilenebilir enerjiden yararlanılmasında, binalarda tasarruflu enerji kullanı Shell’e göre geleceğin yakıtı hidrojen Shell Hydrogen, hidrojen enerjisi üzerine yaptığı araştırmalar ile hidrojeni insan hayatının günlük yaşamı içine sokmayı hedefliyor. Önümüzdeki yıllarda, Shell Hydrogen çeşitli konsorsiyumlara katılarak geleceğin yakıtı hidrojenin güvenilir, pratik ve efektif yakıt haline getirip nihai tüketiciye ulaştırmayı amaçlıyor. Hidrojen kullanımı rafinerilerde ve petrokimya endüstrisinde çok yaygın. Shell 1998’den beri Avrupa, Kuzey Amerika ve Japonya’da hidrojen istasyonları kurarak pek çok önemli projeye imza attı. umhuriyet Halk Partisi, tarihinin en güç dönemeçlerinden birinde, belki de en zorlu “misyon”larıyla karşı karşıya… Ülkenin CHP’den çok önemli, acil beklentileri var. Her yerde konuşulanlar, açıkça ya da üstü örtülü yazılıp çizilenler bunlar. Ülke CHP’den açık, net, kesin kararlar almasını ve bunları topluma aynı açıklıkla, netlikle, kesinlikle açıklamasını ve uygulamaya geçilmesi yönünde kararlı adımlar atılmasını bekliyor… Bunlardan ilki, herkesin kolayca tahmin edeceği gibi, Nisan 2007’deki Cumhurbaşkanlığı seçimleri konusunda olandır. Bu seçimlerde bugünkü Başbakan’ın adayı olması (ki bu seçilmesi demektir) ülkede “sıkıntı” yaratmakla kalmaz. Bu, ülkenin felaketi olacaktır. Bir başka yazımın başlığı ile, Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olması Türkiye’yi iç savaşa sürükler. Hukukun en temel kavramlarından biri, yasaların “lafz”ı ve “ruh”una ilişkin olandır. Bugünkü Başbakan’ın cumhurbaşkanlığına aday olması ve seçilmesi, anayasanın lafzına uygun gibi görünse de, ruhuna tümüyle aykırıdır. Başta laiklik olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti’nin en temel ilkelerine en temelden karşı olan, ulusal kimlik konusunda kafası karmakarışık ve (Be C CUMARTESİ YAZILARI ATAOL BEHRAMOĞLU Ülkenin CHP’den Beklediği ibaret olmadığı konusunda dost da düşman da inandırılmalıdır… ??? Ülkenin CHP’den bir başka beklentisi solun ve ulusal güçlerin birlikteliğinde öncülük yapmasıdır. Sol darmadağın bir görünümdeyken, ulusal güçlerin birlikteliği çağrısı kimseye inandırıcı görünmüyor. Ulusal güçlerin birlikteliği isteniyorsa, ilk adım solun kendi içindeki birliği olmalıdır. Ülke CHP’den, sayın genel başkanından bu adımın atılmasını bekliyor. Samimiyetle istenirse, bunun bir çözümü mutlaka bulunacaktır. Birliktelik sağlanamazsa bile, buna kimin ne ölçüde isteksiz ya da engel olduğu görülecektir. Ülke bu birliktelik fotoğrafını görmek istiyor. İlk ve inandırıcı adımın, en güçlü, bugünkü konumuyla tek güçlü CHP’den gelmesi gerekiyor. Böyle bir girişim, sol güçlerin toplamının üstünde bir “sinerji” (artı güç) yaratacak ve böyle bir oluşum tüm ulusal güçlerin birlikteliğinin de en güçlü çekim mer kir Coşkun’un 1 Aralık tarihli enfes yazısındaki saptamasıyla) hiçbir konuda “samimiyet”ine güvenilemeyecek birinin Türkiye Cumhuriyeti’nin ve ulusunun temsilcisi olarak devletin en yüksek makamına oturması anayasanın ruhuna olduğu gibi ulusal vicdana da aykırıdır ve buna engel olunmasında CHP en kritik konumda bulunmaktadır. Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı olasılığına karşı halk tepkileri şimdiden örgütlenmeye başlanmalıdır. Burada görev kuşkusuz sadece Cumhuriyet Halk Partisi’nin değil bu olasılığa karşı olan başka partilerin ve sivil toplum örgütlerinindir de. Ancak, gücü ve konumu gereği, öncülüğün Cumhuriyet Halk Partisi’nde olması gerekiyor. Cumhuriyet Halk Partisi, bütün ülkede, Cumhuriyetin değerlerine sahip çıkma toplantılarını, mitinglerini başlatmakta gecikmemelidir… Ve en olumsuz olasılıklar karşısında da, “sinei millet” seçeneğinin sözden kezi olabilecektir. Özetle, birinin ötekine engel olmadığı; tersine, birinin ötekini daha ulaşılır kılacağı eşzamanlı iki birliktelik çabasıdır bu… Sol güçlerin birlikteliği ve ulusal güçlerin birlikteliği… ??? Ülkenin bugün bulunduğu noktada, ulusal değerlerin savunulmasıyla toplumsal adalet için savaşım, tıpkı sol güçlerin ve ulusal güçlerin birlikteliği gibi, birbirinden ayrılamaz bir bütünlüğü oluşturmaktadır. Emperyalist saldırganlığa karşı savaşım, günümüz Türkiye’sinde, hem ulusal değerlerimizin savunulması hem de toplumsal adalet için savaşım demektir. Bu alanda da öncülük CHP’ye düşüyor. Sadece parti açıklamalarıyla, basın toplantılarıyla değil. Halkın içine girerek, toplumun her kesimiyle toplantılar düzenleyerek. Bu alanlardaki çalışmalarını, önümüzdeki iki yaşamsal seçim süreçlerinde aralıksız sürdürerek… Ülkenin CHP’den beklediklerine CHP’nin vereceği yanıtlar, öncelikle CHP’nin geleceğinde, bu partinin kaderinde belirleyici olacak. Türkiye her durumda, en olumsuz koşullarda bile, çıkış yollarını bulabilecek güce, birikimlere, potansiyellere sahip bir ülkedir… Enerji güvenliğinde kilit ülke: Türkiye S hell’in ‘2025 Senaryoları’ başlıklı konferansında konuşan Shell’in Baş Politik Analisti Cho Khong, dünyanın “enerji güvenliği” endişesine çare olacak anahtar ülkelerden birinin Türkiye olduğunu söyledi. Khong, “Bugün enerji güvenliği, en önemli endişe konusu. Hem enerji üreticilerinin hem de onu tüketen ülkelerin arz, pazarlar, enerji kaynağı ve ulaşım güzergâhında alternatifler geliştirmesi gerekiyor. Türkiye bu bölge için önemli role sahip” diye konuştu. Khong, petrolün Ortadoğu’nun jeopolitiğinde büyük rolü olduğunu vurgulayarak “Ortadoğu’nun en düşük maliyetli ‘hidrokarbon’ üreticisi olmayı sürdüreceğini kabul etmemiz gerekiyor. Dolayısıyla bu bölge, global enerji ihtiyaçlarına anahtar rol oynamaya devam edecek” dedi. Dünyada şu anda kullandığımız geleneksel enerji türünde, petrol ve gaz bol ataolb?cumhuriyet.com.tr luğu olduğunu belirten Khong, “Önümüzdeki yıllarda gelişen teknoloji sayesinde yeni petrol kaynaklarına daha fazla ulaşabileceğiz. Ancak bu, petrol fiyatlarını yükseltecek” dedi. Cho Khong “Artan karbondioksit oranı tehlikeli boyutlara ulaştı. Daha çevreci enerji kaynaklarına ihtiyacımız var. Shell sürdürülebilir enerji kaynakları geliştirme çabasını sürdürüyor” dedi. Khong’a göre, iklim değişiklikleriyle ilgili kaygılarımız, önümüzdeki 20 yıl içindeki davranışlarımızı etkileyecek. Kyoto Anlaşması’nın bugün yetersiz kaldığına dikkat çeken Khong küresel ısınmayı durdurmak için daha sıkı tedbirler alınması gerektiğini öne sürdü. Shell’in 2025 senaryolarına göre Çin 20 yıl sonra, açık farkla ABD’nin önüne geçerek dünyanın en büyük ekonomisi haline gelecek, dünya genelinde enerji tüketimi iki katına çıkacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle