07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

KASIM CUMA SÖZ ÇİZGİNİN haberler TURHAN SELÇUK DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN POLİTİKA GÜNLÜĞÜ C 3 HİKMET ÇETİNKAYA Onları Asalım mı? Tehlikenin Farkında mısınız? stanbul’da her yer bayraklarla donatıldı... E5’te çevre yoluna çıktım, elektrik direklerinde Büyükşehir Belediyesi’nin mavi bayraklarının yanında, ay yıldızlı Türk bayrağımız dalgalanıyor... AKP’nin bu bayrak sevgisi bu yıl neden arttı? AKP, yükselen milliyetçiliğin avuçlarının içinden kaçtığını mı gördü? Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı dinliyorum televizyonda... Cuma namazını Denizli’nin Çivril ilçesinde kılan Başbakan daha sonra ‘‘milliyetçiliğin’’ ne olduğunu anlatmış... IMF ve Dünya Bankası’na göbekten bağlı Türkiye’de kendilerinin milliyetçi olduğunu söyleyip eklemiş: ‘‘Biz paramızın onurunu kurtardık. Sizden olsa olsa saman milliyetçisi olur.’’ Başbakan keşke Çivril’de üreticilerle konuşup onların sorunlarını dinleseydi... Yaşamları nasıl, ürünlerinin karşılığını alabiliyorlar mı, ne yiyip içiyorlar? Her neyse!.. Cumhuriyetimizin 83. yılını kutluyoruz... Tarikatların egemen olduğu Türkiye’de laikliğin altı oyuluyor, halkı dolandıran YİMPAŞ’ın yöneticileri AKP iktidarı tarafından korunup kollanıyor... YİMPAŞ’la AKP yıllardır iç içe, ama medya nedense bu gerçeği okurlarına yansıtmıyor!.. Türkiye ‘‘İslam Devleti’’ne doğru adım adım ilerlerken AKP’liler Cumhuriyet Bayramı’nda her yeri bayraklarla donatıyor... Oysa Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘‘Türk Devrimi’’, bu coğrafyada yaşayan etnik, dinsel ve mezhepsel kimlikleri bir arada toplayan, onlardan çağdaş ve uygar bir toplum yaratma eylemidir. Amacı halkın egemenliğini, özgürlüğünü, kamu yararının temelini oluşturmaya yöneliktir... ??? Ümmet toplumunu ulus sürecine taşıyan laikliği yaşam biçimi olarak gören ‘‘Türk Devrimi’’ Cumhuriyet mi, demokrasi mi tartışmasıyla yozlaştırılıp, tarikatların yapılanmasına son 40 yıllık süreçte gericifaşist iktidarlarca katkı sağlanmıştır... Eğitim sisteminin tarikatların eline geçmesi, ABD, AB, IMF ve Dünya Bankası’nın Türkiye’de egemenlik kurması, Arap sermayesinin ülkeyi dört bir yandan kuşatması rastlantı değildir... Bugün emperyalist güçler TürkKürt çatışmasını kışkırtıyor; binlerce yıllık tarihimiz, kültürümüz yok sayılıp; şeyhler, şıhlar, ağalar Güneydoğu’da yoksul halkı sömürüyor... Güneydoğu’daki ‘‘kan gölü’’nde çıkar sağlamak isteyenler, o bölgedeki Kürt kökenli insanlarımızın tümünü potansiyel terörist olarak gören bir düşünceyi toplumda egemen kılmaya çalışıyor... Güneydoğu’da insanlarımız yoksul... Güneydoğu’da binlerce çocuk sokaklarda aç ve sefil... Güneydoğu’da töre cinayetlerinde karar vericiler şeyhler ve şıhlar... Güneydoğu’da insanlar yarınlarından umutsuz... Artık kardeşlik, birliktelik zamanıdır, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’ni görme dönemidir... Irak’ı, ‘‘barış ve demokrasi’’ getirmek için işgal eden ABD burnumuzun dibinde ‘‘Kürt Devleti’’ kurarken Türkiye, aynı sevinci ve acıyı yaşamış, aynı tarihe ve kültüre ortak olmuş Kürt kökenli Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarımızı kucaklamaktan kaçınıyor... ??? 29 Ekim 2006... Uygarlığı, çağdaşlığı bir kenara itip, tarikat şeyhlerine, şıhlarına güvenen, onların izinde yürüyen, imamları ‘‘Kültür Müdürü’’ yapan bir düşünceye teslim olmak ne demektir? Ey medya patronları, banka sahipleri, gençler, Koç’lar, Sabancı’lar, Eczacıbaşı’lar, aydınlar, yazarlar, çizerler, bilim insanları, işçiler, memurlar, işsizler bu ‘‘imamlardan’’ hoşnut musunuz, değil misiniz.. açık açık söyleyin!.. O güzelim kıyılarımız, koylarımız. büklerimiz Arap şeyhlerine, Dubai prenslerine peşkeş çekiliyor, İstanbul’un orta yerine ‘‘kadınlar parkı’’ kuruluyor, alkollü içkilerde ÖTV’ye ayda bir bindirme yapılıyor... Rüşvetin, talanın, soygunun adresi belli... İrticanın adresi belli... Fethullahçı sermaye 5 milyar doları aştı, Nakşi sermaye 4 milyar dolarla ikinci... Ey medya patronları, Koç’lar, Sabancı’lar, Eczacıbaşı’lar, OYAK, İş Bankası, Akbank, Garanti Bankası ve ‘‘Atatürkçüyüz’’ diyen herkese soruyorum: ‘‘Tehlikenin farkında mısınız?’’ S evgili, Bundan 35 yıl önce, 12 Eylül döneminde, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamları gündeme geldiğinde başlatılan ölüm cezasına karşı kampanyaya katkı olması için Albert Camus ve Arthur Koestler’in en büyük cezaya karşı yazılarından oluşan bir kitap çevirmiştim. “İdam” adlı yapıttaki yazısına Camus, babasının Cezayir’de, pek aşağılık bir cinayet işlemiş olan birinin ölüm cezasının infazını görmeye gitmesini ve döndükten sonra, günlerce kendine gelemeyip yemek yiyememesini anlatır. Ünlü yazarın unutmadığı bu anısı, aynı zamanda idam karşıtlığını başlatan olaydır. Kitabı ve yazarını buraya aktarmamın nedeni, bayram sırasında meydana gelen seri cinayetlerin failleri. Katillerden Mehmet Karahasan’ın babası haykırıyor: Oğlum Mehmet ve arkadaşı Yiğit’in asılmasını istiyorum. Bu haberin yayımlandığı Vatan gazetesi, 25 Ekim Çarşamba günü, sürmanşetinde boydan boya şöyle diyordu: “Amerika’da olsa doğru gaz odası”. Herhangi bir sağcı ya da gerici gazete olsa bu kadar yadırgamayacağım başlık beni çok düşündürdü. Ama kimsenin hakkını yemeyeyim, gazetenin başyazarı Güngör Mengi, dengeli bir yazıyla konuya açıklık getirmişti aynı gün. Yine bir itirafta da bulunayım; doğrusu benim de ilk tepkim ilkeldi. Bunları itlaf (yok etmek, öldürmek) etmeli, demiştim. Demek ki ilkel kısas ilkesi ilk anda hepimizde su yüzüne çıkabiliyor. ??? Vatan gazetesinin de belirttiği gibi, ABD’nin tümünde değilse bile birçok eyaletinde, ölüm cezası hâlâ yürürlükte. Ama suimisal emsal teşkil etmeyeceğine göre, bu bize örnek olmamalı, olsa olsa ABD’nin uygar olmayan yanını göstermeli. Lafı fazla uzatmayalım. İdamdan beklenen toplumsal yarar nedir? Kısas ilkelliğini aşmış olanlar, kimi çağdaş kriminolog ve ceza hukukçuları, bunun bir ibret oluşturduğunu, böylelikle ibret yoluyla caydırıcı rolü olduğunu söylerler. Yukarıda sözünü ettiğim kitapta Koestler, İngiltere’de geçmişte, insanların ölümlerine neden olan domuzların bile meydanlarda idam edildiklerini anlatır. Bir domuzun idamının öbür domuzlar üzerinde caydırıcı rol oynamasını bekleyenlerin ne denli gülünç olduklarını düşünebiliyor musun? Yine Koestler, çok uzak olmayan bir geçmişte aynı İngiltere’de yankesicilerin de kent meydanında idam edildiklerini anlattıktan sonra, en fazla yankesicilik olayına da bu infaz törenleri sırasında rastlandığını belirtir. Cezadan beklenen toplumsal yarar, ıslah ve caydırıcılıktır. Birçok uzman, cezaların suçluyu düzelteceği konusunda kuşkularını belirtiyor. Yukarıdaki örnekler de, ölüm cezasının ibret olarak insanları caydırmayacağını açıkça gösteriyor. ??? Uzmanlar, Sevgili, cezaların caydırıcılığının, kişilerde, yasaların mutlaka uygulanacağı, suçlunun yakalanması olasılığının çok yüksek olduğu inancının yerleşmesiyle mümkün olduğunu belirtiyorlar. İ EMPERYALİSTLER “OLMAK YA DA OLMAMAK ” YILLIK BİR ÖZLEM SONA ERIYOR Ahmet Haşim yeniden Frankfurt’ta FRANKFURT (Cumhuriyet Bürosu) – Birçok çevrede, modern Türk şiirinin Yahya Kemal ve Nâzım Hikmet ile birlikte üç kurucu isminden biri kabul edilen Ahmet Haşim ve ünlü yapıtı “Frankfurt Seyahatnamesi” Alman okuruyla buluşuyor. Frankfurt Belediyesi bünyesindeki “Institut für Stadtgeschichte” (Kent Tarihi Enstitüsü) tarafından düzenlenen bir okuma akşamında, Haşim tanıtılacak ve yapıtlarından bölümler okunacak. Önümüzdeki yıl Ahmet Haşim’in şiirleri ve bu kitabının, bütün olarak basılacağına dikkat çeken Literaturca Verlag’ın yönetici, yazar ve çevirmen Beatrix Caner, 6 Kasım 2006 pazartesi günü yapılacak bir okuma akşamıyla, büyük şairin ilk kez Frankfurt ile ilgili görüşlerinin Almanca olarak sunulacağını bildirdi. Okuma akşamında Hessen Radyosu’ndan Selma Üşük tarafından sunulacak metinleri seçerek çeviren ve yorumlarıyla da geceye katkıda bulunacak olan Beatrix Caner, Ahmet Haşim ve Frankfurt konusunda şöyle konuştu: “Bu seyahatname Almanlar için özellikle önemli. Ahmet Haşim, bir yandan bir estetin gözüyle Frankfurt’taki izlenimlerini anlatmış, diğer yandan da yaklaşan faşizmin göstergelerini bir sanatçı duyarlılığıyla algılamıştı. Şehre kendi düşünce ve duygu ağından bakarken, değişik bir portre ortaya çıkarmıştır. Yayınevimiz önümüzdeki yıl ‘Frankfurt Seyahatnamesi’nin yanı sıra şairin de geniş bir portresini seçilmiş şiirleriyle eşliğinde Almanca olarak basacaktır. Böylece büyük bir eksikliği gidermiş olacağız.” Okuma akşamı, Frankfurt, Münzgasse 9 adresindeki Karmeliterkloster’de saat 19.00’da başlayacak. İklim mültecileri Çeviri Servisi İklim değişikliğinin, çevreyi, dolayısıyla da insanoğlunun geleceğini ciddi anlamda tehdit eden sonuçlarının başında gelen küresel ısınmanın su sorununu körükleyeceğine ilişkin raporlara bir yenisi daha eklendi. Rapor, gelişmekte olan ülkelerin kalkınması için çalışmalar yapan sivil toplum örgütü ‘‘Tearfund’’ açıkladı. Örgütün Oxford Üniversitesi akademisyenlerinden Norman Myers’in verilerine dayanarak yayımladığı rapora göre, önlem alınmazsa 2050’de kuraklık yaşanan toprak parçasının yüzölçümü günümüzdekine oranla beşe katlanacak. BBC’nin internetteki sitesinde yayımlanan habere göre, aşırı derecede kuraklığın yaşandığı toprak parçası, günümüzde dünya yüzölçümünün yüzde 2’sini oluşturuyor. İklim değişikliğine dizgin vurulamazsa bu oran 2050’de yüzde 10’a çıkacak. Ağırlıklı olarak Afrika’da yaşanacak kuraklık nedeniyle milyonlarca kişi susuz kalacak. Susuzluk 200 milyon kişiye yurtlarını terk ettirip göçe zorlayacak. Başka deyişle kuraklık ve susuzluk göç literatürüne yeni bir boyut getirerek ‘‘iklim mültecileri’’ terimini sokacak. İnsanlar 2040’lı, 2050’li yıllarda iç savaş, baskı rejimi ve parasızlık nedeniyle değil iklim değişikliği nedeniyle göç edecek. BATI’YA BASKI UYGULUYORLAR Raporu 6 Kasım’da düzenlenecek BM İklim Doruğu’ndan önce açıklayan Tearfund yetkilileri, Batılı ülkeleri acilen soruna çözüm aramaya, yoksullukla boğuşan ülkelere yardım için fon ayırmaya çağırdı. Nijer’deki birçok araziye konulan alçak, taştan setler sayesinde su kaybının önlendiğine dikkat çeken yetkililer, bu tür önlemler için ciddi miktarda fona ihtiyaç olduğunun altını çizdiler. Başka derneklerin de benzeri araştırma sonuçlarını Kenya’nın başkenti Nairobi’de düzenlenecek doruk öncesi açıklayarak Batılı ülkeler üzerinde baskı oluşturması bekleniyor. Ortadaki somut gerçekler ve oluşturulan baskının yararı olur mu bilinmez.. ama olmazsa günümüzden 4050 yıl sonra iklim nedeniyle mülteci akınında yeni bir dönemin başlayacağı kesin gibi görünüyor. ilan renkli hikmet.cetinkaya?cumhuriyet.com.tr Faks numaramız: +90 0212/ 343 72 69
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle