07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

KASIM CUMA bilim/vaziyet IQ’ya değil yüksek verimli çalışmana güven! SEZEN BURCU ER Yağmur Ekim C Son Ekim Nereye çekerlerse oraya sürükleniyoruz. Ilımlı İslam diyorlar; barajlarımızın elektriği ile petrol kaynaklarımızı istiyorlar; federasyon planları yapıyorlar; soykırımla suçluyorlar, başımıza çuval geçiriyorlar; ulusal kaynaklarımızı satıyorlar, peşkeş çekiyorlar, yok ediyorlar. Çalıyorlar, çırpıyorlar; kara paralarına servet katıyorlar ve hem bu hırsızlık sermayesi ile hem de devlet kurumlarını kullanarak ümmet düzenine uygun yeni bir kuşak yetiştirmeye çalışıyorlar. İnanmıyorsun değil mi? Sana, Milli Eğitim Bakanlığı’nın hazırlattığı ve ilköğretim okullarındaki öğrencilere bedava dağıttığı 4. sınıf Türkçe Kısırdöngülerden bıktım, kendime dönüyorum! altına almıyor diye dozunu arttırmaya kalkmayın ilacınız erken biter ve biriki gün ilaç alamayabilirsiniz. Siz nöbet geçirin; yeter ki devletimiz ilaç paralarından tasarruf etsin. Bir de Bakanlık her ilaç grubunda (ilacın etkin maddesine göre) bir taban ve tavan fiyat belirliyor. Senin aldığın ilaç bağlı bulunduğu grubun tavan fiyatından yüksek ise farkını ödemek zorunda kalıyorsun. Bu arada pek çok ilaç firmasının içinde aynı etkin madde olan iki farklı ilacının olduğunu da belirteyim. Şunu sorduğunuzu duyar gibiyim İçinde aynı etkin madde var ise neden iki farklı ilaç üretiyorlar? Cevabı şu; bunlardan bir tanesi daha ucuz ve kana daha çabuk karışır. Ötekisinin ise kana karışması çok daha uzun bir zaman alıyor ve fiyatı tavan fiyatın üzerinde. Doktor da hastasının nöbet durumuna göre bunlardan birini seçiyor. Ama otomasyon, etkin maddesi aynı diye bu ikinci grup ilacı alanlara fark çıkarıyor. Fakat şu işe bakın ki halkının sağlık giderleri üzerinden tasarruf yapmaya kalkanlar hastane kapılarında ölümlerden dönüyorlar. İçimden şunu söylemek geliyor: Allah’ın sopası yok!” Evet yok... Bazen balyoz da aynı işi görüyor! 17 Deprem tehdidi sürüyormuş. Bize tehditler vız gelir! N asıl dâhi olunabileceğinin bir yolu yöntemi var mı? Başarılı bir insansanız, nasıl başarıya ulaştığınızı bir düşünün.. Doğuştan büyük yetenekleriniz var mıydı? Peki, sadece bu yeteneğinize güvenerek mi başarılı oldunuz? Yoksa, ortalama bir IQ ile, ama yüksek başarımlı bir çalışma temposuyla ve seçtiğiniz bir alanda uzmanlaşarak bu bulunduğunuz ve yüzbinlerce insanın gıpta ettiği yere gelebildiniz? Eğer dünyanın işleri doğuştan dahilere kalsaydı, insanlık hapı yutmuştu! Israrlı bir çalışma, akıllı seçimler ve bulduğunuz kendinize özgü yol yöntemle ve yenilikçi kararlarınızla da dâhilik düzeyinde işler başarmanız mümkün.. Örneğin, New Scientist dergisinden David Dobbs nasıl dâhi olunabileceğinin yanıtını aramış. David’in bu yanıtı ararken çıkış noktası ise kendisi olmuş. Annesi onu, çizgi film karakteri Ayı Yogi’nin diğer ayılardan daha sevimli olduğuna ikna etmiş. David bir gün en sevdiği çizgi film karakteri Ayı Yogi’yi neden bu kadar çok sevdiğini fark etmiş: Yogi, akıllıymış ve aklı sayesinde diğer sıradan ayılardan ayrılmaktaymış. Öyle görünüyor ki başarılarımız aslında bizim yeteneklerimizden meydana gelir ve yeteneklerimiz de bize doğuştan atfedilmiş olan yetilerdir. Biz doğuştan gelen bu yetileri, disiplinli bir şekilde üstünde durarak geliştiririz. Bu yeni anlayış psikolojinin ve bilişselliğin karışımı uzmanların görüşlerinden oluşan yeni bir el kitabının basılmasında etkili oldu. "Cambridge Uzmanlık ve Uzman Performansı´’’ adındaki bu kitap Cambridge Üniversitesi yayınlarından bu sene çıktı. Kitap bize aslında ‘dâhilik’, ‘yetenek’ veya ‘yetenek" gibi dehalık çağrışımı yapabilecek ve insanın doğasıyla ilgili olan terimlerin hemen hepsini unutmamızı öneriyor. Bunun yerine Amerikalı kaşif Thomas Edison’un görüşüne yer veriyor: "Dâhiliğin yüzde 99’u çabadır, yüzde biri ise nefes almadır. Çabanın ise yüzde 29’u veriye ulaşmamızı sağlayacak altyapı ve cesarettir ve yüzde yetmişi ise terlemedir. Mozart, Newton, Einstein, Stravinsky örneklerine bakarak dahiliğin doğumla elde edinilen değil de sonradan kazanılan bir yeti olduğunu anlarız.’’ OLAĞANÜSTÜ ÇABA Bu kitabın basımında katkısı olan Tallahassee’de bulunan Florida Devlet Üniversitesi profesörlerinden Anders Ericsson, dehalığın ve uzmanlığın nasıl meydana geldiğini ve neden nadir görüldüğünün açıklanmasının zor olduğunu söyledi. Ericsson’a göre, tabii ki bu sihirle olmaz; zeki bir kişi hakim olmak istediği konunun kilit noktalarını bulur, başından sonuna kadar bütün eforunu bu konu üstünde yoğunlaştırırsa olağanüstü bir başarıya erişmesi kaçınılmazdır. Bu durumdaki kişilerin özellikle yüksek bir IQ seviyesine sahip olması şart değildir. Ama hemen hepsinin bir yol göstericisine ve işlerini kolaylıkla gerçekleştirebilecek bir çalışma alanına sahip olmaları ve en önemlisi de başarıya ulaşana kadar inanılmaz bir efor sarf etmeleri şarttır. Ericsson’ı düşündüren diğer bir konu ise insanların var olan ve bulunmuş şeyleri, tekrar tekrar deneyerek kendilerini kanıtlama çabasında olmalarıdır. Yeni bir şeyler üretmeden sadece var olan üzerinde çalışmaları onları başarıya ulaştırmaz; köreltir. HALKIN ZEKÂ DÜZEYİ Olağanüstü performans çalışmalarını ölçmek için çeşitli testlere ihtiyaç vardır: Bellek testleri, IQ değerlendirmeleri, beyin tarayıcıları, yetenek testleri vb. Ancak, performans değerlendirmelerinde yalnızca IQ gibi doğuştan gelen temel zekâ baz alınmamalı. Diğer bir deyişle sadece IQ’ya bakılarak bir kimsenin başarılı olup olmadığını söyleyemeyiz. SEVGİLİ Ata’m. Bugün, senin “en büyük bayram” dediğin Cumhuriyet Bayramı’nın 83. yılını kutluyoruz. Kutlamak, mutluluk ve sevinçtir. Lafta herkes kutluyor. Kurduğun cumhuriyeti yürekten kutlayanları sorarsan; ne sen sor ne ben söyleyeyim. Kaç kişi kaldık bilmiyorum! Zaten kurduğun ve devrimlerle yücelttiğin cumhuriyetten geriye pek bir şey kalmadı. Ulusal egemenlik yok. Tam bağımsızlık yok. Laiklik hakeza. Şeyhlerin ve şıhların eline düştük. Meczuplar baş tacı ediliyor. Ulusal onur diyenlerle alay ediyorlar, ulus devlet diyenleri aşağılıyorlar. Ülkemiz, emperyalistlerin ve yerli işbirlikçilerinin oyuncağı durumunda. Dizginlerden biri Amerika’nın elinde; öteki Avrupa Birliği’nin. kitabının 49. sayfasındaki “Cumhuriyet Sevgisi” şiirinden bir dize okuyayım: “Hiç kimseye değil; Allah’a kuluz!” Takıyye üzerine takıyye yapıyorlar ve Türkiye Cumhuriyeti’nin canına okuyorlar Ata’m! Herkesin ağzında bir “demokrasi” lafı, sakız gibi çiğniyorlar; laik, demokratik cumhuriyeti yıkmak için demokrasiyi araç olarak kullanıyorlar. Kadınların kafalarında türban; erkeklerin kafalarında İslam devleti, her gün bir adım daha ilerliyorlar. Bu 29 Ekim belki de son 29 Ekim. Çankaya’yı kirletmeye hazırlanıyorlar Ata’m. Kutlama demeçlerine kulak asma; kurduğun cumhuriyeti koruyamadık, affet bizi Ata’m! Dehalığın ve disiplinli çalışmanın kazandırdıklarına yeni bir bakış... Başarım (performans) değerlendirmelerinde yalnızca IQ gibi doğuştan gelen temel zekâ baz alınmıyor artık. Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Kumar Türker Ercan: “Kumarhaneler kenti Las Vegas’ta ‘Ermeni soykırımı anıtı’ dikilecekmiş. Adamlar kumar oynamayı ve ne zaman, nerede oynayacaklarını çok iyi biliyorlar!” Balyoz İZMİR’DE oturuyor. Bir kamu çalışanı. 34 yaşında. Epilepsi hastası. Hürriyet gazetesinden Ertuğrul Özkök, baygınlık geçiren Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın epilepsi hastası olmadığını kesin bir ifadeyle açıklayınca, İzmir’deki epilepsi hastası da bir şeyler açıklama gereği duyuyor: “Epilepsi rahatsızlığım nedeniyle sürekli olarak ilaç tedavisi görmekteyim. Bundan dolayı da devlet hastanesinden aldığım ilaç muafiyeti raporlarım var… Yani aldığım her ilaçta maaşımdan kesilecek olan yüzde 20’lik bedelin, bu rahatsızlığım nedeniyle alınacak ilaçlarda benden kesilmemesini sağlayacak raporum var. Bu hükümetin Maliye Bakanlığı yaklaşık bir yıl önce bir tebliğ yayımladı. ‘Tedavi Yardımına İlişkin Uygulama Tebliği’ uyarınca; ilacın bitmeden yeniden ilaç alamıyorsun. Bunu nasıl takip ediyorlar demeyin. Eczanede ilacı alırken, eczacılar kullandıkları otomasyona ilacın hangi gün alındığını, günde kaç tane kullandığınızı giriyor ve otomasyon, ilacı bir daha ne zaman alabileceğinizi otomatik olarak hesaplıyor. Yani maazallah ilacın bir ikisini elinizden düşürmeye görün. Yahut ilaç nöbetlerinizi kontrol Kilo Erdal Kökçe: “Bilmece değişti: 1 kilo pamuk mu ağıdır, 1 kilo Nobel mi?” Okul yıllarına geldiğinde ise, iyi notlar alarak üç farklı öğretmenin dikkatini çekmiş ve yazı yazmaya çok özel bir yeteneği olduğu fark edilmiş. Yazı yazmaya olan yeteneği ise onu sıradan öğrencilerden ayırmış. Yazı yazma alanındaki asıl atılımı ise 30’lu yaşların ilk yıllarına rastlamış. Yazdığı yazılar 20’li yaşların sonuna kadar sadece okulla sınırlıymış. 30’lu yaşların başında ise bu konunda, sadece yetenekli olmadığını aynı zamanda önemli derecede bilgi sahibi olduğunu fark etmiş. Zaman ilerledikçe bu alanda bir burs kazanmış ve elde ettiği başarısını korumak için dahi ciddi ve dikkatli bir çalışma temposuna girmiş. Hortum İzzet Özdamar: “Banka hortumcularının hortumunu kesmekle övünenler din hortumcularının hortumuna yenilerini ekliyorlar!” En az bir kez aferin Satranç şampiyonları, bilim adamları, başarılı şarkıcılar ve sanatçılar üzerinde yapılan bir araştırma, bu kişilerin IQ’sunun vasatın üstünde olduğunu (115 ve 130 civarında) göstermiş. Halkın da yüzde 14’nün bu IQ düzeyine sahip olduğunu ama aynı başarıyı nadiren gösterdiği bu araştırma sonucunda ortaya çıkmıştır. Kısacası IQ her zaman üstünlüğü garantilemez. Bu alanda New York Şehir Orta Okulu mezunları ele alınarak bir araştırma yapıldı: Halkın yüzde birinin sahip olabileceği 130 IQ derecesi ve yine 5000’de bir görülen ve ‘dâhilik’ olarak nitelendirilen 157 IQ dereceleri baz alındı. Mezunlar arasında 130 ve 157 arası IQ seviyesine sahip olan hiçbir öğrenci bulunmamasına rağmen, öğrencilerin büyük bir kısmı hem başarılı hem de hayatlarından son derece memnundular. O halde dâhiliği ve üstün yeteneği yaratan nedir? Amerikalı müzisyenlerin bu konuyla ilgili eski bir tabiri vardır. Birbirlerine sorarlar: "Buradan Carnegie Hall’a nasıl gidersin?" Cevap bellidir: En yüksek performansla doğru yolu izlerim.’’ Burada anlatılmak istenen ise, kimse diğerinden daha atletik ya da daha akıllı değildir. Psikolog Stephan Hawking’in deyişiyle: "IQ’suna güvenenler aslında kaybedenlerdir.’’ 10 YILLIK ADANMA Büyük başarılara imza atmış kişileri dinlediğimizde, hayatlarının en az 10 yıllık bir bölümünü başarılı oldukları işe adayarak geçirdiklerini öğreniyoruz. 1985 yılında Chicago Üniversitesi’nden psikolog Benjamin Bloom’un, aralarında atlet, artist, biyokimyacı ve matematikçi bulunan 120 kişi üzerinde yaptığı bir araştırma, uluslararası arenada başarı kazanabilmek için en az 10 yıl bu alanda var gücümüzle çalışmamız gerektiğini kanıtladı. Mozart 3 yaşından itibaren keman çalmaya başlamış ve müziğe başladığından beri son derece dikkatli ve düzenli çalıştı. 7 yaşında beste yapmaya ve senfoni yazmaya başladı. Ama 10’lu yaşlara kadar onu bir dev yapacak olan başarısına erişemedi. Aynı durum Amerika’nın ünlü golf oyuncularından Tiger Woods için de geçerli. Onun golf sahalarında ki başarısı bir efsane olmuştur ama o daha yürümeyi öğrenmeden sahada golf sopası sallıyordu. Çocukluğundan beri golfe olan ilgisi, onu düzenli olarak golf çalışmaya ve rakipleriyle mücadele etmeye itmişti. Onun bu alandaki başarısı tesadüf değildi. Yeteneğini emekle şekillendirerek başarıyı yakalamıştı. ÇEVRE FAKTÖRÜ Bloom’un bir diğer çalışması yer ve zamanın yani çevre faktörünün de verimli bir performans açısından, başarıda önemli bir rol oynadığını göstermektedir. Bloom, sıra dışı çocuklar ve sıra dışı şartlar birleştiğinde başarı kaçınılmaz olur, diyor. Bloom çalışmasında, önce çocuklara herhangi bir motivasyon verilmeden ilgi alanları olabilecek konularda çalışmalar yaptırılıyor. Çalışmanın sonunda, çok parlak bir başarı elde edemiyorlar. İkinci aşamada ise çocuklar, öğrenme ve keşfetme konusunda cesaretlendiriliyor ve çocukların hoşlandıkları alanda çalıştıkları esnada başarılı oldukları gözleniyor. Sonuçta, büyük başarılara ulaşan kişiler hayatlarında en az bir kez değerli yol göstericileri tarafından bir ‘aferin’ almıştır. New York Kent Üniversitesi psikologlarından Rena Subotenik New York’un seçkin okullarından Juilliard Okulu’nun müzik bölümü öğrencilerini incelemiş ve bu okulda başarılı öğrenci sayısının fazla olduğunu gözlemlemiş. Bunun nedeni ise burada öğrencilerin öğretmenleriyle teke tek çalışması ve okul bittikten sonra bile beraber çalışmaya devam etmeleridir. Westinghouse Bilim Yeteneği Araştırma Merkezi’ni kazanan öğrencilerin ise başarısızlığının nedeni araştırılmış ve burada öğrencilerin öğretmenle teke tek ilişki de olmadığı ve buna bağlı olarak yeteneklerini geliştirecek bir rehber bulamadıkları gözlemlendi. Peki yol gösterici ile çalışan çocuklar, yol göstericilerinden ne sağlayarak bu kadar başarılı olabiliyorlar? Onları dâhi yapan nedir? Birinci neden, gruptakilerin detayları ve kavramları tekrardan hatırlayabilme yeteneğidir. Bu yeteneği geliştirmede satranç çok etkili bir örnektir. Bir satranç dehasına sadece 5 saniyede gelişen bir oyun gösterdiğinizde deha, oyunu kafasında tekrardan canlandıracak ve bir saat sonra en az 20 taşın yerini değiştirecektir. Acemi satranç oyuncuları ise 1 saatte ancak 4 ya da 5 tane taşın yerini değiştirebilir. Ama satranç oynayanların çok iyi bir hafızaya sahip olması şart değil. Onların bu yeteneği satranç tahtasında başlar ve satranç tahtasında biter. Acemi oyuncuya 1’den 20’ye kadar rasgele sayı dizinleri gösterdiğimizde 5 dakika sonra hiçbiri 7 veya 8 sayıdan sonra gösterilen sayıları sırasıyla hatırlamayacaktır. Ama satranç ustaları bu sayı dizinlerini 4’erli ve 5’erli gruplar halinde hafızalarına kaydettiklerinde sonradan sayıları sırasıyla hatırlayabileceklerdir. Aslında biz bu gruplama yöntemiyle bilgileri hafızaya kaydetme yeteneğini okuyarak da geliştirebiliriz. Okumayı öğrenmek, harf ve kelime gruplarının tanınması demektir. Daha sonra bu kelime grupları, tamlama ve cümle olarak karşımıza çıkar. Hafızamızda kalan bu cümleler sayesinde paragrafın genelini anlarız. Kümeleme yöntemiyle hafıza kaydı yapabilen kişiler, bilginin tekrardan kullanılabilmesi için farklı zamanlarda, çalışan hafızaya bilgi parçacıkları kaydedebilirler. Farklı zamanlarda ve rasgele dizileri hafızaya kaydetmek bu kişilerin zihnini güncelleştirir ve hafızanın canlı kalmasını sağalar. Roger Federer’in bizi hem teniste hem de pingpongda yeneceğini biliriz, ama diğer alanlarda bizi yenemeyebilirler. Yani uzmanlık alanlarının dışına çıktıklarında başarılı olamayabilirler. Michael Jordan’ın dünyanın en iyi sporcularından biri olduğu düşünülür. Hem basketbol hem de beyzbolda şaşırtıcı derecede başarılıdır. Ama Kasparov ile poker oynasaydı büyük ihtimalle basketbolde ve beyzbolda gösterdiği başarıyı sergileyemeyerek yenilecekti. Yüksek performans çalışmalarına baktığımızda, nörobilimin de bu alanda önemli bir rol oynadığını görmekteyiz. New York’ta bulunan Kolombiya Üniversitesi araştırmacılarından Eric Kandel, hafızanın ve öğrenmenin sinirsel temeli üzerinde yaptığı çalışmayla 2000 yılında Nobel ödülünü kazandı. Yaptığı çalışma ile sinir bağlantılarının sayısı ve gücünün hafızayı güçlendirdiği ve yeteneği arttırdığını kanıtlamıştır. Sayı ve güç ise olayı uygulayış sıklığımıza ve o anki ruh halimize bağlıdır. Ciddi ve belli aralıklarla yapılan çalışmalar uzmanlık sağlayan sinir ağlarını yapılandırır. Genetik yapı sadece bir kişide başka bir kişiye oranla sinapsislerin daha hızlı olmasını sağlayabilir. 16 Eylül 2006 New Scientist Nöbet Gülhan Elmas: “İbadetin yerini çalışmak dahil hiçbir şey tutmuyorsa, Başbakan ibadet ederken korumalar niye nöbet tutuyor?” Müdahil Çeviri Işık İşgüden: Sadettin “Orhan Öztürk: Pamuk’un “Orhan Pamuk kitaplarını Türklere söverek, Ermenileri anlayabilmek için rehber kitap çıkmış. överek Nobel’i kaptığına göre, Bir gayret; Türkçe’ye de çevirseler.” ha gayret Elif Şafak!” Elif Savaş Ünlü: “IMF’nin yerini AB almış olacak ki, vergilere de müdahale başladı.” Eski eserler araştırması S ultanahmet Meydanı’nda Londra Müzesi namına asarı atika (eski eserler) taharri edilecekse de (araştırılacaksa da), bulunacak eserler tamamen memleketimizde kalacaktır. At Meydanı’nda İngiltere Akademisi namına asarı atika hafriyatına (kazısına) müsaade edildiğini yazmıştık. Dün müze müdürü Halil Bey, bir muharririmize şu izahatı vermiştir; “At Meydanı denilen mahal, Bizanslılar zamanında koşu meydanıydı ve buraya Hipodrom namı verilirdi. Bu mahal şimdi 56 metre kadar dolmuştur. Londra Müzesi, bu meydanda bazı hafriyat yapmak istemektedir. At Meydanı’nın ortasında ve oradaki taşlar istikametinde, geçmiş zamanlarda bir yüksek duvar vardı. Hatta dikili taşlar da o duvarın üzerinde dururdu. Bu duvara Espina namı vermişlerdi. Koşularda, arabalarla duvarın etrafında yarışlar yapılırdı. Halil Bey (sağda), bir meslektaşıyla. Bizans zamanında, bu duvarın üzerinde birçok asarı atika bulunduğu malum ise de, bunlar çok zamandan beri ortadan kaybolmuşlardı. Meydanda esaslı hafriyat yapılırsa, ihtimal ki bu eserlerin bazı kısımlarına ve kırıklarına tesadüf olunabilir. Mamafih, Bizanslılar, bir zaman bütün esnamı (putları) ve heykelleri kırdıkları için, orada kırılmamış ve tam parçalara tesadüf edilmesi şüphelidir. Konstantin, Mısır, Yunanistan ve İtalya'dan kıymetli heykeller getirtmişti. Hafriyat bunları bulmak için yapılacaktır. Londra Müzesi'nin yapacağı hafriyat neticesinde bulunacak şeyler, kanunu mahsus mucibince kaffeten (tümüyle) memleketimizde kalacaktır. Londra Müzesi'nin bu hafriyatı, ilmi bir mahiyeti haizdir ve sırf asarı atikayı meydana çıkararak ilme faydalı olmak içindir.” Şehrimizin diğer mahallerinde de hafriyat yapılacak mıdır? “Bayezıd’da Simkeşhane Hanı havalisinde, evvelce hafriyat yaparak mimariye ait bazı eserler ve direkler meydana çıkardık. Bu hafriyat iki aydır tatil edilmişti. Şimdi burada yeniden hafriyata başlayacağız. İstanbul'da başka hafriyat yoktur.” 18 Ekim 1926 Pazartesi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle