Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
24 KASIM 2006 CUMA haberler AYDINLANMA EMRE KONGAR Üye ülkeler, kaç başlığın ve hangi başlıkların askıya alınması gerektiğini konuşuyor AB’de Türkiye pazarlığı Elçin POYRAZLAR BRÜKSEL Avrupa Birliği içinde Dönem Başkanı Finlandiya’nın Kıbrıs anlaşmazlığını çözmesine yönelik ümitler tükenirken, üye ülkelerin Türkiye’nin müzakere sürecinde askıya alınacak başlıklara ilişkin tutumları netleşiyor. 1415 Aralık AB doruğundan önce bu konuyu geniş biçimde ele almak isteyen Fransa, Yunanistan, Avusturya ve Cumhurbaşkanını Bu Meclis Seçmemelidir oturmak için her haltı afiyetle yer... Üçkâğıtçı politikacıyla köşe dönmeci seçmen arasında imzalanan görünmez protokol Türkiye’de kırk yıldan bu yana cici demokrasi rejimini oluşturur...” ??? Başımıza ne geliyorsa, bunların sorumlusu politikacılardır: Yakındıkları yasaları yapanlar da onlardır, beğenmedikleri kadroları atayanlar da onlar. Demokrasilerde çözüm politikadadır: Ülkeyi hem adil hem de istikrarlı bir biçimde temsil edecek şeffaf kişileri, şeffaf mekanizmalarla şeffaf iktidara taşıması gereken politikada. ??? Bir seçim sistemi, kayıtlı seçmenlerin yarıdan çoğunun tercihlerini Meclis dışında bırakıyorsa… Bir seçim sistemi, kayıtlı seçmenlerin sadece dörtte birinin oyları ile iktidara Meclis’te üçte iki çoğunluk veriyorsa... O ülkede “Demokrasi işliyor” diyebilir misiniz? ??? Demokrasi, demokratik rejimin temellerini çökertmek için kullanılıyorsa, İlhan Selçuk’un yazdığı gibi: “Tövbe estağfurullah, Allah, Hazreti Peygamber, Kuranı Kerim, Müslümanlık, namaz, niyaz, tesettür, oruç, iftar, sahur ve de aklınıza gelebilecek kutsal ne varsa çok partili rejime giriyor, iktidar pazarlamasında kullanılıyorsa...” O ülkede “Demokrasi işliyor” diyebilir misiniz? ??? İşte İlhan Selçuk ’un “Cici demokrasi” diye eleştirdiği bu rejimin oluşturduğu bugünkü Meclis ile Cumhurbaşkanını seçmek, bu yoz sistemin devamından başka neye yarayacaktır? Yapılması gereken iş derhal yeni bir seçim yasası ve yeni bir siyasal partiler yasası oluşturup seçimlere gitmek ve rayına oturtulmuş bir demokratik süreç içinde rejimi de işler hale getirip Cumhurbaşkanı seçimini ondan sonra gerçekleştirmektir. C 5 Fransa, 810 başlığın askıya alınmasını istiyor. 8 Kasım öncesi tüm başlıklara “genel çekince” koyan Rum kesiminin AB doruğunda kısmi askıya alma kararı çıksa bile diğer başlıklarda müzakere sürecini tıkayabileceği olasılığından söz ediliyor. İngiltere, İtalya, İsveç, daha az başlığın askıya alınmasını isterken Almanya’nın arabuluculuk yapması bekleniyor. Kıbrıs Rum Kesimi, AB Komisyonu’nun İlerleme Raporu ve Strateji Belgesi’ni yayımlandığı 8 Kasım’da, Türkiye’nin Güney Kıbrıs’a limanlarını açmamış olmasıyla ilgili bir öneride bulunmamış olmasından rahatsızlık duyuyorlar. AB yetkilileri Türkiye’nin yıl sonuna kadar ek protokolü uygulamaması ve Fin girişiminin başarısızlıkla sonuçlanması duru munda müzakere sürecinde en az üç başlığın askıya alınmasının kaçınılmaz olduğunu dile getirdiler. AB Komisyonu’nun aralık ayı başında “kısmi askıya alma” yönünde bir öneri getireceğini belirten kaynaklar, AB içinde bundan sonraki süreçte “kaç adet ve hangi” başlıkların askıya alınacağıyla ilgili pazarlıkların yaşanacağını kaydediyorlar. 21 Eylül 2005 tarihli karşı deklarasyonunda yer alan Gümrük Birliği’ne yönelik “ilgili başlıkların” ne olacağı konusunu belirleyecek olan AB ülkelerinin tutumları şöyle: ? Fransa: AB’nin karşı deklarasyonuna bağlı kalınmasını isteyen Fransa, 810 başlığın askıya alınmasını istiyor. Fransa Fin önerilerine destek vermesine karşın Türkiye’nin ek protokolden doğan yükümlülüklerinin “yasal” olduğunu öne sürerek, konunun Kuzey Kıbrıs’ın izolasyonunun kaldırılmasıyla ilişkilendirilmesine karşı. Fin önerisinin başarısızlığı halinde bir B planı geliştirilmesini isteyen Fransa, sadece 3 başlığın askıya alınmasına sıcak bakmıyor. Fransa’nın Gümrük Birliği ile ilişkilendirdiği başlıklar arasında malların dolaşımı, ulaştırma, gümrük birliği, rekabet, fikir hakları mülkiyeti, tarım, mali kontrol ve dış ilişkiler bulunuyor. Avusturya, Yunanistan ve Danimarka Fransa’nın tutumunu benimsiyor. ? Kıbrıs Rum kesimi: Türkiye’nin mü zakere sürecinin durmaması gerektiği yönünde resmi açıklamalar yapan Güney Kıbrıs, iç toplantılarda müzakere sürecini tıkıyor. 8 Kasım öncesi tüm başlıklara “genel çekince” koyan Rum kesiminin, bu tutumunu AB doruğuna kadar sürdürmesi bekleniyor. Rum kesiminin AB doruğunda kısmi askıya alma kararı çıksa bile diğer başlıklarda Türkiye’nin müzakere sürecini tıkayabileceği olasılığından söz ediliyor. ? İngiltere: Finlandiya’nın çabalarına yıl sonuna kadar destek verecek olan İngiltere, en fazla 3 başlığın askıya alınmasını uygun görüyor. İngiltere, kararın dorukta alınmasını bekliyor. ? Almanya: Dönem başkanlığı görevini 1 Ocak’ta devralacak Almanya, Kıbrıs sorununun kendi dönemine taşınmasına karşı. Finlandiya’yı destekleyen Almanya, AB içindeki bölünmelerde tarafsız kalmaya çalışıyor. Türkiye’nin müzakere sürecinin devamı yönünde tutum sergileyen Almanya’nın İngiltere ile Fransa arasında “arabulucu” bir rol üstlenmesi bekleniyor. ? İtalya: Türkiye’nin müzakere sürecinde “mümkün olduğunca az başlığın” askıya alınması gerektiği görüşündeki İtalya, bu konuda İngiltere’nin tutumunu benimsiyor. ? İsveç: Türkiye’nin teknik müzakere sürecini Kıbrıs’la ilişkilendirmesini uygun bulmayan İsveç, sadece 2 başlığın askıya alınması gerektiği görüşünde. Eleftherotipia: Türkiye’ye AB ölçütleri için baskı yapan Yunanlılar, bu listeden ‘utanç’ duymalı Yunanistan’da gizli 301 uygulaması AFİŞ ASANLAR, ‘BÖLÜCÜLÜK YAPANLAR’, BROŞÜR DAĞITANLAR... yılında Batı Trakya Türklerine karşı uygulanan asimilasyon ve baskı politikaları hızlandırıldı. Bu yıl içinde kendini “Türk” olarak tanımlayan onlarca Batı Trakyalı kovuşturmaya uğrarken, saldırılarda İskeçe Müftüsü Mehmet Emin Aga linç edilmek istendi. Yüzlerce Türk’ün ev ve işyerleri yağmalanarak tahrip edildi. Türkiye’nin yaptığı girişimlerden sonuç alınamadı. 1992’de sol bir örgütün (OAKKE) 6 üyesi, “Vatanseverlere hayır. SlavoMakedonya’yı tanıyın” yazılı afişler astıkları için altı buçuk yıl hapis cezasına mahkum edildi. Mahkeme, bu 1990 Murat İLEM ATİNA Yunanistan’da, bugüne kadar hükümet yetkilileri tarafından kamuoyundan gizlenen ve Türkiye’deki 301. maddenin karşılığı olan yasa nedeniyle alınan cezaların kabarık olduğu ortaya çıktı. Eleftherotipia gazetesinde yer alan haberde, Türkiye’ye AB ölçütlerini ileri sürerek baskı yapan Yunanlıların, bu listeyi inceledikten sonra “utanç” duymaları gerektiği belirtiliyor. 19901993 yılları arasında meydana geldiği belirtilen “Yunanlığa hakaret” ve ifade özgürlüğü konusundaki mahkeme kararları, “demokrasi ve özgürlüğün anayurdu” olarak nitelendirilen Yunanistan’ı zor durumda bırakacak nitelikte. Bugün gizli olarak halen uygulandığı belirtilen soruşturma ve kovuşturmalara son verilmesi gerektiği belirtilen yorumda, AB ülkesi olan Yunanistan’a yakışmayacak çirkin davranış tanımlaması yapılıyor. Hapis cezalarına çarptırılanlar arasında Yunanlığı aşağılayanlar, ulusal konularda görüş belirtenler, afiş afişlerin devlete karşı hakaret olduğu hükmüne vardı. 1992 yılı Mayıs ayında “Komşularımız düşman değil. Milliyetçiliğe ve savaşa hayır” başlıklı broşürler dağıtan 4 kişi 19 ay hapse mahkum oldu. 1992 Aralık ayında, 17 yaşındaki Mihalis Papadakis, “Büyük İskender savaş suçlusudur. Makedonya Makedonyalılara (halkına) aittir” yazılı el ilanı dağıttığı için 1 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Mahkeme, bildirinin vatandaşlar arasında bölücülük yarattığı kararına vardı. 1993 yılı Mayıs ayında, Sosyalist Devrim Örgütü’nün (OSE) 5 üyesi, Yunanistan’ın uluslararası ilişkilerine zarar verebilecek yalancı haberler yaydıkları gerekçesiyle yargılandılar. Suçları, “Balkanlar’daki kriz: Makedonya konusu ve işçi sınıfı” başlıklı broşürün yayımlanmasıydı. 1993 yılı Mayıs ayında, iki SlavoMakedon (Yunan vatandaşı) siyasi eylemci “kendilerini Makedon hissettikleri” ve Yunanistan’da 1 milyon “Makedon”un bulunduğunu iddia ettikleri için, 5 ay hapis ve 100 bin drahmi para cezasına çarptırıldılar. Mahkeme, 2 sanığın “Makedonya’nın Helen olmadığı” ve Yunanistan’da “Makedon azınlığın” bulunduğuna ilişkin yalan haberler yaydıklarına karar verdi. eçenlerde bir büyük gazetenin önemli yazarlarından biri “Hem demokrasiden yana olduğunuzu söylüyorsunuz, hem de politikacıları ve siyasal partileri eleştiriyorsunuz. Bu nasıl iş?” diye aklı sıra bir çelişkiye işaret ediyordu. Herhalde bu yazarın aklı çok karışık. Ya da kendi aklı berrak ama, okurlarının akıllarını karıştırmak için böyle diyor. ??? Demokrasi gökten zembille inmemiştir. Aydınlanma ve Endüstrileşme Devrimleriyle laikleşen, kentlileşen ve işçileşen insanın icadıdır. Demokrasi kendi kendine işlemez. Onu seçmen, politikacılar ve siyasal partiler işletir. Seçmende, politikacılarda ve siyasal partilerde sorun varsa, demokratik rejim doğru dürüst işlemez. Türkiye’de bu her üç öğe de kusurludur. Seçmen demokratik hakları açısından bilinçli ve yeterince örgütlü değildir: Demokrasiyi, sadece seçim zamanlarında sandık başına gitmek zanneder, yağmacı kültüre eğilimlidir. Politikacılar ülkeyi düşünmez. Önce kendileri, sonra aileleri, en sonra da partileri gelir. Siyaseti ülke kalkınması ve refahı için değil kendi ceplerini doldurmak için yaparlar. Siyasal partiler demokratik değildir. Hepsinde lider oligarşisi vardır, özeleştiri ve parti içi demokrasi yoktur. ??? Kusurlu seçmenle kusurlu politikacı arasında, kusurlu siyasal partiler düzleminde oluşan bu yoz ittifakı 5 Kasım 2006 tarihinde yazdığı “Cici Demokrasi” başlıklı makalede İlhan Selçuk şöyle tanımlıyordu: “Cici demokrasi kentin çevresine gecekonduları, göbeğine gökdelenleri oturtmak yolunda taban ile tavan arasında yapılan anlaşmanın rejimidir... Cici demokraside milletvekili, belediye başkanı, parti lideri iktidar koltuğuna G ekongar?cumhuriyet. com.tr; www.kongar.org asanlar bulunuyor. Gazete, demokratik olmayan mahkeme kararlarının, merkez sağdaki Yeni Demokrasi Partisi’nin 1990 yılında iktidara gelmesiyle boyut kazandığına dikkat çekiyor. Dönemin Başbakanı Konstantin Mitçotakis’in göz yumduğu soruşturmalarda, buna neden olarak AB’den Yunanistan’a gönderilen ödeneklerin kesilmesinden kaynaklanan korkular olduğu belirtiliyor. Konuyla ilgili olarak konuşan Dışişleri Bakan Yardımcısı Virginia Çuderu, uygulamalardaki iki önemli noktaya dikkat çeki yor. Çuderu’ya göre birincisi, bu yargılamaların Türkiye gibi AB’ye “aday bir ülke”de değil, 26 yıldan bu yana AB üyesi olan ve ifade özgürlüğü gibi temel hakların güvenceye alındığı Yunanistan’da gerçekleşmiş olması. İkinci önemli nokta ise kendini “liberal” olarak niteleyen zamanın hükümetlerinin sadece bir tek üyesinin yargılamalara itiraz edebilmiş olması. Çuderu tutuklamaları gerçekleştiren polisleri de “dar kafalılıkla” suçlayarak, “Umarım sanıklar aklanacaklardır” dedi. AB’yle Kürtçe gerginliği türel zenginliği artıracak ve Kürt asıllı toplum daha fazla bilgiye ulaşma şansı yakalayacaktır. Bu nedenle kursANKARA Avrupa Birliği’nin lar sadece özel sektör tarafından de(AB) ilerleme raporunda Kürtçe kursğil devlet tarafından da açılabilir. ların ‘‘devlet tarafından kapatıldığı Kursları yaygınlaştırın: Türkina’’ ilişkin ifadelere yer vermesinin neye’de sadece belli bölgelerde ve az sadenleri belli oldu. yıda kurs açıldığından Kürt asıllıların Kursların kapanmasının ardından çoğu kurslara ulaşamamış, kurslar da AB’nin Türkiye’den bu yapıları deskapanmıştır. Eğitim programları çeteklemesini ve yaygınlaştırmasını isşitli bölgelerde yaygınlaştırılmalıdır. tediği öğrenildi. Kurslara maddi destek: Kürtçe Ankara’nın, kursların ilgisizlik nekurslarının devamlılığı AB krideniyle kapatıldığı ve devletterleri bakımından ve azınle bağlantısı bulunmadılık hakları için önemli ğını anımsatması üzeriAB’nin bir unsurdur. Kurslane ise ifadelerin ilerKürtçe rın hızla kapanmasıleme raporuna girnın engellenmesi diği belirtileğitiminin için kurslara maddi.Diplomatik yaygınlaştırılmasını di kaynak sağlankaynaklardan istemesine karşılık malıdır. edinilen bilgileAnkara’nın kursların Öğretici bure göre, Türkilun: Yeterince ilgisizlik nedeniyle ye ile AB arave nitelikli öğsında Kürtçe kapatıldığını anımsatması retmen bulunagerilimi yaşanıüzerine ‘‘kursların maması, eğitim yor. devletçe kapatıldığı’’ görmek isteyenleBu sorunun ifadeleri ilerleme ri engelleyici bir özellikle ilerleme unsurdur. Türkiraporunun hazırraporuna girdi. ye’nin öğretiminin nilanması öncesinde telikli olabilmesi için gündeme geldiği ve öğretici bulması ya da yeAB’nin Kürtçe kurslarıtiştirmesi gerekmektedir. nın kapanmaması için çeşitli Kürtçe öğretici yetiştiren tek kutaleplerde bulunduğu ifade edildi. rum ise İsveç’teki Kürt Enstitüsü... Özellikle Azınlık Hakları ile Eğitim Ankara’nın bu konuda tüm ölçütleri başlıklarındaki tarama süreci devam yerine getirdiğini anımsatarak ‘‘Kursederken gündeme gelen bu taleplerin lar talep olmadığı için kapanıyor. çeşitli yöntemler kullanılarak kurslaDevlet yükümlülüklerini yerine gerın varlığının korunması yönünde birtiriyor’’ yanıtını vermesinin ardından, leştiği dile getirildi. AB’nin Türkiilerleme raporunda ‘‘anadilde eğitim ye’den talepleri şu şekilde oldu: kurslarının devlet tarafından kapatıl Kursları devlet açsın: Anadilde dığı’’ ifadesi yer aldı. eğitime ilişkin kurslar, bölgedeki külMahmut GÜRER abancı Üniversitesi’nde tarih doçenti Cemil Koçak’la yapılan söyleşi, bilim dışı değerlendirmelerin sadece Kurtuluş Savaşı’nı ve Türkiye’nin işgalini küçültmeyle sınırlı değil. Söyleşinin hemen her paragrafı, olgulara aykırı düşüncelerle dolu. Bu bakımdan pazar günü başladığım yazımı sürdürecek, bu söyleşiden, insanı kışkırtan bir paragrafın sadece bir kısmıyla ilgileneceğim: “Bugün Atatürkçülerin dile getirdiği bir ‘cumhuriyet ilkesi’ var. Oysa cumhuriyetçilik, devlet başkanının hanedan üyesi olmayıp, bir şekilde seçimle gelmiş olmasından ibaret bir yönetim şeklidir. Yani saltanata son vermektir. Cumhuriyeti bu şekilde tanımlarsanız, ‘cumhuriyetçi’ olmanın manası pek yok. Ama bizde bir de ‘cumhuriyetin temel ilkeleri, değerleri’ diye bir lakırdı var. Cumhuriyetin içi, kendisiyle ilgili olmayan laiklik meselesiyle doldurulmaya çalışılıyor. Aslında Atatürkçülük, laiklik meselesidir. Bugün Atatürkçülükten geriye ne kaldı derseniz, laiklik meselesi kaldı. Atatürkçülüğün içinde demokratik bir mesele hiç yok.” ??? Tarihçinin Cumhuriyet kavramı, “devlet başkanının bir şekilde seçimle gelmiş olmasından ibaret bir yönetim şekli”. Tanımınız böyle olursa, her siyasalideolojik hareket, Cumhuriyetin içini kendi dolduracaktır. Nitekim yeryüzünde türlü çeşitli Cumhuriyetler var. Bizim Cumhuriyetin içi de, ülkemizin kendi tarihsel gelişmesi içinde doldurulmuş ve bir bakıma ülkemizin yönetim içeriği belirlenmiştir: “Laik, de S CUMA YAZILARI ORHAN BURSALI İçi Kof Cumhuriyet! tartışılmalıdır. Devletin sosyal niteliği mezara gömüldü! O halde demokrasi de tehlikededir! Ülkemizdeki müthiş sosyal erozyon, işsizlik, gelir uçurumları, yoksulluğun artması, demokrasiyi tehlikeye sokuyor. Çünkü yoksul kitleler, demokrasiyi tali gören cemaatçiliğin ağında! ??? Cemil Koçak, iyi bir bilimci mi? Bilim, birtakım belgeleri bulup yayımlamak değil. Bu teknik bir konu! Akademisyenlik, olgular arasında doğru ve sistematik bağlantılar kurmak, bütünü göz önünde bulundurarak, doğruya yakın yorumlar, değerlendirmeler yapabilmek, tezler, teoriler ortaya atabilmektir! Cumhuriyetin doğuşu, laiklikle birliktedir. Halkın egemenliği ve kiliseden bağımsızlıktır özü. Cumhuriyet ve laiklik, birlikte gelişerek demokrasiyi yarattı. Yani demokrasi, bu ikilinin bir çocuğu! “Tarihçimiz”, Cumhuriyet kavramını bu tarihsel kökeninden kopartarak “devlet başkanının oyla seçimi” derekesine indiriyor! Koçak, Atatürk için şöyle diyor: “Din hâkimiyetini yok etmeden demokratik bir dü mokratik, sosyal bir hukuk devleti”. En “Kemalist”, “Atatürkçü” kurum olarak Ordu’yu ele alacak olursak, komutanların dile getirdikleri, tartışmaya açık “Atatürkçü Düşünce Sistemi”nin bu niteliklere sık sık gönderme yaptığını görürsünüz. Fakat dönemsel ve aktüel olarak, Cumhuriyetin bu niteliklerinden birinin tehlikeye girdiği savı kaumoyunda öne çıkabilir. Nitekim, örneğin “demokrasi”, demokartik hak ve özgürlükler çok tartışıldı ve hâlâ tartışılıyor. Demokrasi kadar önemli, aslında temelini oluşturduğu için daha önemli olan laiklik ilkesini (laikliğin olmadığı bir demokrasi örneği yoktur!), mezara gömecek gelişmelerin bugünkü gibi ön plana çıkması ve buna karşı duyarlığın artırılması da çok doğal. Gözü sadece “demokrasi”yi gören, ama laikliği görmeyen, laiklik hassasiyetini vurgulayanları ise “cumhuriyetçi diktatörler” olarak niteleyen bir aydın, tarihçi, köşe yazarı “sınıfı” türedi! Aslında, Cumhuriyetin yukarıda saydığımız niteliklerinden “sosyal” ve “hukuk” da diğerleri kadar önemli. Hukuk devleti, demokrasi kadar, duruma göre daha çok zenin kurulamayacağını düşünüyor. Dinin insanlar üzerindeki baskısının ancak otoriter bir düzende ortadan kaldırabileceğine inanıyor. Atatürkçülük esas itibarıyla budur ve tipik bir aydınlanma felsefesidir. Atatürkçülük siyasi felsefe olarak otoriterliğin dışında asla tanımlanamaz.” Koçak’ın Atatürk’ü zerre kadar öğrenemediğini, araştırmadığını, bilgi edinemediği için de çok yüzeysel yargılara vardığını görüyoruz. Bir bilimci bunu yapamaz. 1) Toplumda din hâkimiyetini yok etmeden demokrasi mi kurulabilirmiş?! 2) Ayrıca Atatürk, aklı hep demokraside bir lider oldu! Bunu gösteren sayısız olgu var. Atatürk durmadan parti kurdurdu, ancak her defasında Cumhuriyetin dincilerin eline geçeceğini gördü ve önlem aldı! Yüzde 90’ı okuma yazma bilmeyen, bilimsel bilgi ile tanışmamış bir halk ve Osmanlı şeriatı düşüncesinin egemen olduğu bir toplum yapısı! Acaba böyle bir toplamda doğabilir miydi? Cumhuriyet derhal hangi rengi, niteliği kazanırdı? Mustafa Kemal’in ideolojisi vardır: “Milli egemenlik” ve “bilime dayalı bir Cumhuriyet”. Hedef demokratik cumhuriyettir. Kuruluş aşaması, demokratik yurttaş yaratma projesidir. Demokratik yurttaş, yani akli ve eleştirel düşünen birey, demokrasinin ve Cumhuriyetin vazgeçilmez unsurlarıdır... Koçak, neci ve ne istiyor? Neden bu söyleşiyi bu kadar önemsedim? Açıklayacağım! obursali?cumhuriyet.com.tr