27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

18 GÜNCEL C haberlerin devamı İmam hatiplere katsayı engelini kaldırma girişiminin yargıya taşınacağı vurgulandı 24 KASIM 2006 CUMA CÜNEYT ARCAYÜREK Akıntıya Kürek Çekmek! konusunda hükümetin izlediği politika akıntıya kürek deyişini çağrıştırıyor. Yüksek düzeyli gitmeler, gelmeler, çeşitli zamanlarda üst perdeden yapılan konuşmalara, açıklamalara karşın PKK terörü ile mücadelenin siyasal yönünde bir milimetre ilerleme yok! Türkiye’nin Kuzey Irak’ta yuvalanan örgüte yönelik askeri operasyonlarına izin vermedi ABD. Bağdat’ta hükümet kurulduktan sonra sorunu bu hükümetle konuşmamızı söylemeye başladı. Bağdat’tan soruna çare olabilecek bir hareket çıkmayacağını görünce bu kez üç ülke (ABD, Türkiye ve Irak) arasında kurulan koordinatörlük aracılığıyla PKK terörünün ortadan kaldırılabileceğini savunmaya başladı. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın söylediği gibi; Amerika’nın gösterdiği çare Bağdat’ta çaresizliğe dönüşüyor. ??? Orgeneralin söyleminin kanıtını bu kez kum fırtınası nedeniyle gezisini ertelemeyen Irak Başbakanı Nuri el Maliki Ankara’da verdi. PKK adını vermeden ‘‘aşırı (hangi) uçların komşu ülkelerin güvenliğine tehlike oluşturacak oluşumlara izin verilmeyeceğini’’ söyledi. Fakat ne yapılacağını, hangi önlemlerin alınacağını açıklamadı. Çabalarını kanıtlamak için PKK bürolarını kapattıklarından söz etti. Kısa süre sonra mahkeme kararıyla PKK bürolarının tekrar açıldığı haberi geldi ve anlaşıldı ki Başbakan Maliki hükümetinin Irak’taki devlet otoritesi üzerine söylediklerinin bir değeri, özellikle Kuzey Irak’ta hiçbir etkisi yok! Kuzey Irak politikası iflas etmiş bu hükümetle PKK sorununu çözmenin olanaksızlığını, Irak Başbakanı’nın Ankara’yı ziyaretinde söyledikleriyle bir kez daha öğrenmiş olduk. Amerika yan çiziyor. Birlikte çözüm aradığımız Irak hükümeti kendi muhtaç; nerede bu konuda yardımcı olmak, gücü yetmiyor. Kuzey Irak’ta Kürt aşiretleriyse ABD’nin Irak’ı işgaline kadar beslediğimiz kargalar; gözümüzü oymak için fırsat kolluyor, her fırsatı kullanıyor. Dağdaki örgütle yakın temas halindeler. Amerika’ya sırtlarını dayamışlar. Türkiye’ye her zaman olduğu gibi kuşkuyla, hatta düşman gözüyle baktıkları için Amerika Irak’tan çekilirken askerinin bir bölümünü Kuzey Irak’ta bize karşı güvence olsun diye bırakmasını açıkça öneriyorlar. Kürtleri birbirine vurdurmak döneminin artık geride kaldığını söyleyen aşiret reisi Mesud Barzani; akıl hocası rolünde. ABD’nin emekli asker koordinatörüne terör sorununu çözmemiz için örgütle aramızda arabuluculuk yapmaya hazır olduğunu bildiriyor. Hükümetin PKK, Kuzey Irak, ABD’yle sorunu çözme politikaları sözde kalıyor. ??? Çok zamandır tartışmalara konu olan bir soru var: ABD, Kuzey Irak’ta kimin yanında, kiminle dost? Kürtlerle mi yoksa Türkiye ile mi? Burada, gelişmelere ve gidişe bakılarak varılan sonuç; Washington’un Kuzey Irak Kürtlerini Türkiye’ye yeğlediği noktasında. Fakat Ertuğrul Özkök’ün Hürriyet’te Washington’un tanınmış neoconlarından Michael Rubin’den aldığı ve yayımladığı mektup, buradaki kimi yargılara ters düşüyor. Şöyle diyor Rubin: ‘‘Ne zaman Irak Kürdistanı’na gitsem, Kürtler bizim en iyi müttefikimiz olduklarını ve bu ittifakın karşılıklı olması gerektiğini söylüyorlar. Üzgünüm ama birçok açıdan yanlış bir düşünce. Öncelikle Kürtlerin bizim müttefikimiz olduklarını söylemeleri iyi bir şey ama, Kürt politikacıların rüzgârın yönüne göre politika değiştirdikleri düşünülürse, tüm diplomatik nezaketin yanında Amerikalı politikacıların Kürt politikacılara, onların kendilerine duydukları güvenden daha fazla güven duymaları için bir sebep yok.’’ Bu saptamalara karşı çıkmak, hatta eleştirmek Kuzey Irak Kürtlerini yakından tanıyan Türkiye ve Türkler için olanaksız. Ne çare; bugüne kadar izlediklerimiz Rubin’in, ‘‘Irak Kürtleri şunu anlamalıdır ki, Washington kesinlikle Ankara’yı gözden çıkarmayacaktır. Kaldı ki PKK’nin Kuzey Irak’taki varlığı sürdükçe, Irak Kürtlerini yasadışı terörün destekçisi olarak algılayacaktır’’ cümlelerindeki değerlendirmeye inanmayı zorlaştırıyor. Rektörlerden şuraya veto ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Rektörler Komitesi, 17. Milli Eğitim Şurası’nda meslek liseleri kılıfı altında imam hatipleri katsayı engelinden kurtarmak adına kabul edilen kararın kesinlikle benimsenmediğini ve şura kararları temelinde YÖK’ü devre dışı bırakarak bir düzenlemeye gidilmesi halinde konunun yargıya götürülerek, gösterilebilecek tüm gayretle girişimlerin engelleneceğini bildirdi. Rektörler Komitesi, gerçekleştirdiği toplantının ardından 17. Milli Eğitim Şurası’na ilişkin hazırlanan bildiriyi kamuoyuna açıkladı. YÖK Başkanı Erdoğan Teziç tarafından okunan bildiride, şurada meslek liseleri için katsayı uygulamasını kaldırmayı amaçlayan temenni kararı alındığına işaret edildi. “Konunun alt komisyonda ele alınmasından başlayarak Şura Genel Kurulu’nda son şeklini almasına kadar kamuoyunda ‘imam hatip lisesi mezunlarına uygulanan katsayı engelinin aşılması’ olarak ünlenen temenni benimsenmiştir” denen bildiride, bu nedenle yaklaşan 2007ÖSS öncesi öğrencilerde ve ailelerinde bir takım terüddütler doğabileceği kaydedildi. Şuranın meslek liselerinin üniversiteye geçişlerine ilişkin kararının Türk yükseköğretiminde ve Türkiye’nin insan kaynağı planlamasında onarılamayacak tahribata yol açacak nitelikte olduğunun altını çizen Rektörler Komitesi, söz konusu kararın kesinlikle benimsenmediğini, karar doğrultusunda herhangi bir girişimde bulunulmasının yasal zemine taşınacağına dikkat çekerek, “Yakla GÜNDEM MUSTAFA BALBAY PKK Rektörler Komitesi tarafından yayımlanan bildiride, 17. Milli Eğitim Şurası’nın meslek liseleri için katsayı uygulamasını kaldırmayı amaçlayan temenni kararı eleştirilerek, öğrencilerin üniversite sınavı öncesi yanlış beklentiler içine sokulmaması istendi. şan ÖSS’de bu konuda değişiklik yapılmayacağını kamuoyuna açıklamayı bir görev biliriz” açıklaması yaptı. Açıklama sonrası basın mensuplarının sorularını yanıtlayan YÖK Başkanı Erdoğan Teziç, davetli oldukları halde şuraya katılmama nedenlerini, “Elimize gelen dokümanlar incelendiğinde, bu toplantının amacının ne olduğu ortaya çıktı. Bu amaç, meslek liseleri katsayısı ve asıl önemlisi de imam hatip liselerinden üniversiteye doğrudan geçiş yolunu açmaktı. Bu açıkça belirgin. Onun için, amacın belli olduğu durumda bu amaca hizmet etme durumunda olan yapısı gereği şuraya katılmak, bu aracın içinde olmak, bizim için yerinde görülmemiştir. O nedenle toplantıya katılmadık. Yani bir amaca hizmet ederken, o ara cın içinde bulunmayı doğru bulmadık” sözleriyle açıkladı. ABDABAKP Üçgeni Çökerken... nin iktidara geldiği günlerAKP’ de, AB’ye olan destek yüzde 70’in üzerinde gösteriliyordu. ABD’ye yönelik de belirgin, kemikleşmiş bir karşıtlık öne çıkmıyordu. AKP bu iki dış güce yaslanarak iktidara gelişinin devamında, onlarla tam bir ittifak halinde Türkiye’ye doğru yöneldi! Aradan 4 yıl geçti, ortaya farklı bir tablo çıktı. ABD’den başlayalım... Erdoğan, daha başbakanlık koltuğuna oturmadan Beyaz Saray’ın kırmızı halılarına yüz sürdü. Bush yönetimi Erdoğan’la ilgili şu kanıya vardı: Biz Irak’ta hedeflerimize ulaşırken Erdoğan hükümeti ile son derece uyumlu çalışabiliriz! 1 Mart tezkeresi Meclis’in sağduyusu ile geçmedi ama, AKP hükümeti ABD’nin Irak’la ilgili istemlerinin çoğunu gizliizli bir dizi kararname ile yerine getirdi. Bugün Türkiye’de ABD karşıtlığı yüzde 92’ye yükselirken, ABD’nin Irak’taki hüsranı da giderek derinleşiyor. ABD’nin Irak politikası Türkiye’de iki fay hattını derinleştiriyor: Dinsel bölücülük, etnik bölücülük! ABD rehberliğinde ulaşılacak demokrasinin ne olacağını merak edenlerin, Irak’taki gelişmeleri yakından izlemesi yeterli. Bu gidiş, Türkiye’de de pek çok kesim tarafından algılanıyor. ??? Erdoğan, AB ile temaslarını da 3 Kasım 2002 seçimlerinden önce şu zemine oturttu: ‘‘İktidara geliyoruz. Her alanda sizinle hareket edeceğiz. İlk ziyaretim AB ülkelerine olacak. Hazır mısınız?’’ Erdoğan bunları seçim öncesinde AB büyükelçilerine yemek verirken söyledi. Erdoğan dediğini yaptı. Atina senin Londra benim Brüksel bizim tur üstüne tur attı. AKP için AB hem eldiven hem merdivendi. Çıkamadığı yere onunla ulaşacak, dokunamadığı konuya onun eldivenini takarak müdahale edecekti. AB’ye destek yüzde 70’i geçtiğine göre, AKP’nin attığı adımlar da aynı ölçüde kabul görecekti. Zamanla Türkiye’nin AB’ye alınmasının görünür gelecekte gerçekleşmeyeceği, tersine, AB’nin Türkiye’ye girmek için her türlü istemi dayattığı, kamuoyunun ortak kanısı haline geldi. Şimdi iş tam tersine döndü; AB’yle ilişkilerin kısmen ya da tam olarak askıya alınmasını isteyenlerin oranı yüzde 70’e dayandı, ne olursa olsun devam edelim diyenler yüzde 20’de. Kalanlar da fikrim yok yanıtını veriyor. Anketlerde ‘‘AB bizi tam üye olarak alır mı’’ sorusu yöneltilse ezici bir çoğunluğun ‘‘hayır’’ yanıtını vereceği ortada. Toplumun bu anlayışa gelmesi şöyle yorumlanamaz: Türkiye, çağdaş olmak istemiyor, gelişmiş bir ülke olmak istemiyor, demokrasisini AB standartlarına çıkarmak istemiyor... Kamuoyu, AB’nin Türkiye’yi içine almadan kontrolü altına almak istediğini gördü. Anketlerin özü bu. AKP de bu tablo karşısında şaşkın, AB’ye dert yanıyor: Size olan tepki bize de dönüyor. Çok dayatma yapmayın, bir seçim daha kazanırsak öteki isteklerinizi o zaman yerine getiririz! ??? Üçgenin çöktüğünü gören AKP nasıl bir politika izleyecek? Ulusal çıkarları öne alan bir dönüşüm yapabilecek mi? Bizce zor... Zaten partinin genlerinde böyle bir şey yok. Görünürde bazı değişiklikler olacaktır. Kıbrıs politikasında olduğu gibi mikrofon önünde sitemler yükselecektir ama, politikanın özü değişmeyecektir! Çözüm ne? Elbette Türkiye’yi içine kapalı, dünyadaki gelişmelere sırtını dönmüş bir ülke haline getirmek değil. Sözünü ettiğimiz üçgeni çokgene çevirerek, ABABD ile ilişkileri Avrasya coğrafyasıyla da dengeli hale getirebilmek. ‘YETKİ SAPMASI’ Teziç, rektör atamalarına ilişkin gündeme getirilen “6 adayı MEB belirlesin, YÖK bunu 3’e indirsin ve cumhurbaşkanı da bu isimler arasından atama yapsın” modeline ilişkin soruya da yanıt vererek, bunun daha önce Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilen modelden farklı olmadığını söyledi. Teziç, “Milli Eğitim Komisyonu’nda gündeme getirildi ama komisyonların kanun teklif etme yetkisi yoktur” dedi. REKTÖR YAMAÇ: İNFİAL YARATTI Atilla Yayla’ya ders verme yasağı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Gazi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kadri Yamaç, “Kemalizm gericiliktir” diyen Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Atilla Yayla’nın açıklamalarının üniversitede infial yarattığını belirterek bu kişinin bundan sonra ders veremeyeceğini söyledi. Rektör Yamaç, Yayla’nın İzmir’de AKP İl Başkanlığı’nca düzenlenen panelde yaptığı konuşmaya tepki gösterdi. Gazi Üniversitesi’nin bir öğretim üyesinin Atatürk ile ilgili yapmış olduğu çirkin konuşmanın üniversitenin tümünde infial yarattığını vurgulayan Yamaç, Gazi Üniversitesi’nin Atatürk tarafından kurulan çağdaş bir üniversite olduğuna dikkat çekti. Yamaç, “Gazi Üniversitesi’nin tümü Cumhuriyetin temel niteliklerine derinden bağlı olup şu andaki yönetim de bu yönde eğitimöğretim yapmaktadır. Bu yöndeki politikamızdan taviz vermeyeceğiz. Cumhuriyetin kurucusu büyük Atatürk’e ‘bu adam’ diye hitap edecek derecede ‘terbiye azlığı’ gösteren bu kişi, hepimizde infial yarattı’’ dedi. Anayasanın ve yasaların, “Atatürk ilkelerine bağlı öğrenci yetiştirilmesini’’ öngördüğünü vurgulayan Yamaç, Atilla Yayla’nın bu gerekçelere dayanarak fakültede ders verme görevinden uzaklaştırıldığını, soruşturma sonuçlanıncaya kadar da Yayla’nın ders veremeyeceğini belirtti. ‘Siyaset AKP’yi aşacak’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, “önümüzdeki dönemde yükselen temel dinamiğin ulusal duyarlılıklar olacağını” vurgularken “Artık kimsenin Türkiye’nin ulusal duyarlılıklarına duyarsız kalma imkânı kalmamıştır” dedi. CHP Genel Başkanı Baykal’ın MHP kongresinden sonraki ilk grup toplantısında “ulusalcı” vurguları öne çıkan mesajlar vermesi dikkati çekti. Baykal’ın mesajları ana başlıklarıyla şöyle: Siyaset AKP’yi aşacak: Türkiye siyasetinin dinamikleri şekillenmeye başladı. Türkiye’nin AKP’ye teslim olmayacağı, AKP’nin Türkiye’nin geleceğini ipotek altına alamayacağı, Türkiye siyasetinin AKP’yi aşarak yepyeni bir doğrultuda şekilleneceği artık herkesin bilincine, bilinçaltına yansıyor. Alternatifi yok deniyordu, bunların boş laf olduğu artık ortaya çıkıyor. Bu iktidarı Türkiye’nin demokratik bir şekilde, sandıkta aşacağı netlik kazanmıştır. Ulusal duyarlılıklar temel dinamik: Türkiye’de önümüzdeki süreç ulusal duyarlılıkların daha önem kazandığı, güç kazandığı yeni bir siyaset dönemi olarak şekillenecektir. Yükselen temel dinamik olarak ulusal duyarlılıklar kendini göstermiştir. Artık kimsenin Türkiye’nin ulusal duyarlılıklarına duyarsız kalma imkânı kalmamıştır. Ulusal duyarlılıklara ilgisiz kalmak, dudak bükmek demokratik bir siyaset içinde kimseye etkinlik olanağı getirmeyecektir. Türkiye’yi sürekli bir eziklik duygusu içine itecek bir söylemi bayrak gibi dalgalandırarak itibar sağlama döneminin sonuna gelinmiştir. Artık herkes yerini alacaktır. Bu dinamik, önümüzdeki dönem siyasetini kura “AKP’nin alternatifi yok” söyleminin boş laf olduğunun ortaya çıktığını belirten Baykal, “Bu iktidarı, Türkiye’nin demokratik bir şekilde, sandıkta aşacağı netlik kazanmıştır” dedi. Artık kimsenin Türkiye’nin ulusal duyarlılıklarına duyarsız kalma imkânı kalmadığını söyleyen Baykal, Atatürk’e dil uzatanları eleştirirken de “Biz Mustafa Kemal’in ne olduğunu Anadolu’da yaşadığımız gerçeklerden biliyoruz. Bağımsız bir cumhuriyet kurulmasının ne kadar ilerici, devrimci olduğunu çok iyi biliyoruz” dedi. cak olan dinamiktir. Ulusal duyarlılıkların, hakkı olan değeri, belirleyiciliği kazandığı yeni bir dönem olacaktır. Kimsenin bunu küçümsemeye, dudak bükmeye hakkı yoktur. Türk toplumu kendi tarihini, hukukunu, öz değerlerini sahiplenmektedir. Türkiye herkesten hakkı olan saygıyı talep etme noktasına gelmiştir. Artık Türkiye’yi itme kakma dönemi bitmiştir. Buna sessiz kalma imkânı kalmamıştır. Yeni siyaset bu anlayışın üzerinde şekillenecektir. Bu duyarlılık Türkiye’nin ulusal bütünlüğünün güvencesidir. Atatürk’e ‘gerici’ diyenler: Laik demokratik Cumhuriyete sahip çıkacağız. Birileri, Atatürk’ün modası geçti, Atatürk gerici diyor. Onu söyleyen ne söylediğinin farkında değil. Atatürk’ün fotoğrafları kaldırılacakmış. Ne istiyorsun başka. O fotoğraflar zorla asılmıyor, milletin gönlünde yaşıyor Atatürk. Bu sözleri birileri yıllardır söyler hep. Söyleyenler profesör oldu diye, AB ağzıyla konuşuyor diye onlar doğru ola cak değil. Biz Mustafa Kemal’in ne olduğunu Anadolu’da yaşadığımız gerçeklerden biliyoruz. Bağımsız bir cumhuriyet kurulmasının ne kadar ilerici, devrimci olduğunu çok iyi biliyoruz. Kompleksimiz yok. Kendimize güveniyoruz, tarihimize güveniyoruz ve dünyaya diyoruz ki bekle, Türkiye geliyor. ARİHİN EN BORÇLU DÖNEMİ Ekonomik durum: Ekonomi iyiye gidiyor, denemez. Vatandaşlarımız bugün geçmişten çok daha fazla borçlu hale gelmiştir. Vatandaşın borçluluğu AKP iktidarı döneminde 10 kata yakın artmıştır. Devlet borçlu, vatandaş borçlu, özel sektör tarihinin en borçlu dönemini yaşıyor. Başbakan, sıfırları attık diye övünüyor, ama millet de sıfırı tüketti. Irak’taki gelişmeler: ABD’nin bu bölgedeki girişiminin başarısız olması bizi yepyepi bir tabloyla karşı karşıya bıraktı. Irak’ta 650 bin ölü var. Irak kültürel ve siyasi olarak parçalandı. ABD’nin çekilmesinin kaçınılmaz olacağı, ABD’nin kendi içinde tartışılmaya başlandı. Amerikan halkı Irak sorununa 3 yıl önce CHP’nin baktığı gibi bakma noktasına gelmiştir. Holbrooke’un, Irak’a T NATO güçleri yerleştirilmesini önerdiğine tanık olduk. Bir süre önce Sayın Başbakan’ın da ABD askeri birliklerinin yanı sıra NATO birliklerinin de sevk edilmesi değerlendirmesini hatırlayınca, bu öneri bizi çok daha fazla ilgilendirdi. ABD’nin çekilmesi kaçınılmaz, ama yerini ABD etkisinde bir güç olarak NATO birliklerine devretmesi, sorunun aynen sürmesini doğurur. Türkiye’yi angaje edecek bir tavrın içine girilmemeli. Büyük Ortadoğu Projesi’nin temenniden ibaret kaldığı ortaya çıkmıştır. Eğitim şurası: Bu şuraya “milli” eğitim şurası demeye dilim varmıyor. AKP’nin Türk milli eğitimi üzerindeki niyetlerinin ortaya çıkması, ellerine fırsat geçtiğinde neleri yapacaklarının görülmesi açısından önemli olmuştur. İki siyasi takıntı, katsayı ile özel eğitimi nasıl devlet eğitimi yerine ikame ederiz anlayışı şuraya egemen olmuştur. Dönüşüm alanları tasarısı: Gerekçede depreme karşı iyi niyetle önlem alma gibi gösterilerek yeni düzenlemelerin kapısını açmaya çalışıyorlar... Bu, tapuyu delme yasasıdır. Kamu mülkiyetini de, gecekondu sahibinin tapusunu da delme yasasıdır. Rantı, kârı, talanı düşünen bir yasadır. ankcum?cumhuriyet.com.tr YİMPAŞ’a imar ayrıcalığı Baştarafı 1. Sayfada Şirketin açıklamalarına göre 100 binin üzerindeki tüm kentlerde bu tür “görkemli” mağazalar açılması hedeflenirken, Çorum, Adapazarı, Afyon, Van, Bafra ve İzmir ile Çankırı ve Fatsa’da da YİMPAŞProma’lar bulunuyor. Bunlardan bazılarında da “otel”lerle birlikte “eğlence tesisleri” yer alıyor… Bütün bu mağazalara “daha fazla yapı alanı” ve “daha fazla yapı yüksekliği” sağlayan imar planı değişikliklerini ise sadece belediyeler değil, “merkezi yönetim”e bağlı kurumlar da onayladılar. Örneğin, geçen nisan ayında 6. açılış yılı “Kutlu Doğum Haftası”yla birlikte kutlanan Şanlıurfa’daki YİMPAŞ, sahiplerinin “muhafazakâr”lığına rağmen kentin tarihi peyzajını adeta “ezerek” yükselen azman bir yapı şeklinde… Binlerce kişiye hediyeler dağıtılarak “şölen” türünde kutlamaların yapıldığı binaya ait “ayrıcalıklı” imar planı, GAP İdaresi tarafından yürürlüğe konulmuştu. Çünkü GAP bölgesindeki belediyeler imar yetkilerini ancak GAP İdaresi’nin onayladığı planlarla kullanabiliyorlar; yapılaşma koşullarını da yine aynı idare belirliyor. Şanlıurfa’nın YİMPAŞ’ı için de bu yetkisini “kent dokusunu gözetmeden” kullanan GAP İdaresi, “Peygamberler Şehri”ndeki tarihe saygısız imarın da doruğunu yaratmış oldu… Elazığ’daki YİMPAŞ inşaatı da özel imar haklarıyla kentin en değerli bölgesinde başlamasına rağmen, kaba yapı aşamasında “kaynak yetersizliği” gerekçesiyle uzun süre bekleyince, projeye yeni rant tesisleri eklenerek satış ve kiradan sağlanacak finans kaynağıyla tamamlanması gündeme getirilmişti. Benzer şekilde diğer kentlerdeki YİMPAŞ’larda da yerel ve merkezi kurumların “imar kayırmaları” mimarlık ve şehircilik çevrelerinde tartışma konusu. Bütün bu nedenlerle denebilir ki; YİMPAŞ’ın böylesine güçlenmesindeki en önemli nedenler arasında işte bu ayrıcalıklı yapılaşma haklarıyla elde edilen yüksek ve denetimsiz rantlar da önemli yer tutuyor. Bakalım YİMPAŞ’la ilgili araştırmalarda, mağazalar zincirinin “imar ve ruhsat dosyaları” ile bunların “sorumluları”na da bakmak akla gelecek mi?.. Turhan Selçuk’un yeni sergisi FRANKFURT (Cumhuriyet Bürosu) – Türk karikatürünün dünyaca ünlü ismi Turhan Selçuk’un yapıtlarından bir kesit, Frankfurt yakınlarındaki Mühlheim am Main kentinde sergileniyor. “Jenseits der Propaganda” (Propagandanın Ötesinde) başlığı altında 22 Kasım’da açılışı yapılan sergi, 22 Aralık 2006’ya kadar ziyaret edilebilecek. Turhan Selçuk’un karikatürleri, hafta içinde her gün 9.0018.00 saatleri arasında Rathaus Mühlheim, Friedensstr. 20 adresinde izlenebilecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle