23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

24 KASIM 2006 CUMA spor NEYMİŞ ABDÜLKADİR YÜCELMAN Bu çocuğa dikkat! Can İŞBAKAN ist şampiyonalarının usta isimlerinden biri Tarkan Birol. Türkiye’de motorsporları adına genç ve yetenekli bir isim. Ayrıca Tarkan diğer sürücülerin aksine bu işin mutfağından. Almanya’da Daimler Chrysler bünyesinde 4 yıl boyunca mekanik eğitimi alan Birol, Avrupa’da da tanınıyor. Birçok internet sitesi onu “Bu çocuğa dikkat” başlıklarıyla duyuruyor. O artık Türkiye pistlerinde kendini kanıtladı. Bakalım Birol yurtdışında da bayrağımızı dalgalandırabilecek mi? Seat Cup’ta ilk yılın olmasına karşın iyi bir giriş yaptınız... TARKAN BİROL: Aslında istediğim gibi geçmedi. Birçok şanssızlıklar yaşadım. Özellikle mekanik arızalar nedeniyle tamamlayamadığım yarışlar oldu. Seat Cup, Türkiye’de düzenlenen pist yarışlarının şüphesiz en profesyonel organizasyonu ve katılan pilotlar da şampiyonluklarla dolu geçmişleri olan, Türkiye’nin en iyi sürücüleri arasından seçilmiş kişiler. Bu yıl üçüncüsü gerçekleşen organizasyonda yarışan pilotların hemen hemen hepsinin bu araçlarla bir geçmişinin olması ve benim ilk yılımı yaşıyor olmamın dezavantajlarını da yaşadım. Kısa süren sezonun ilk ayaklarında arabaya adapte olmakta biraz problem yaşamama karşın, 3 yarışta podyumda yer bulmayı başardım. C 19 Ayıplı Mal Olur da Ayıplı Sporcu Olmaz mı? P EKSİKLERİ BİLİYORUM Türkiye’de motorsporlarının gidişatını nasıl görüyorsunuz? T.B: Motorsporları sezonunun kısa olmasıyla nedeniyle yapısal bozukluklar oluşuyor. Bu bir gerçek. Ülkemizde de ralli bir hobi olarak görülüyor. Bu nedenle ben profesyonel kariyerimi istediğim boyuta taşıdıktan sonra bir okul açmak istiyorum. Organizasyonlar düzenleyerek bu spora gönül verenlere iyi olanaklar sunmak amacındayım. Sonuç olarak Türkiye’deki eksiklikleri yaşayarak öğrendim. Mesleğim de otomotiv. Bu ikisini birleştirerek bir organizasyon düzenlemek hedeflerim arasında. OTOMOBİLE İLGİ ALANIM DOĞUŞTAN Yarışlarda geri dönüşlerinizle meşhursunuz... T.B: Üst üste puanlar alamadığım etaplar sonrası İstanbul Park’ta yarışın ilk gününde 3. gidiyordum. Ancak burada yaşadığım debriyaj sorunu sonrası yarış dışı kalarak ikinci güne son sırada başladım. 15. olarak start aldım. 10 araç geçtim ve 5. sıraya dek yükseldim. Böyle anılmak istemiyorum ama hiçbir zaman yarışı bırakmadığım ve sonuna dek mücadele ettiğim bir gerçek. Motorsporlarına ilginiz nasıl başladı? T.B: Aslında otomobile olan ilgim doğuştan da diyebiliriz. Ailem çok uzun yıllardır otomotiv sektöründe hizmet veriyor. Bu nedenle Almanya’nin Stuttgart kentindeki DaimlerChrysler AG’de Mekatronik üzerine 4 yıl süren bir eğitim aldım. Sadece otomobile değil, motorsporlarına da ilgim olduğunu burada keşfetmeye başladım. Motorların mekaniğini Tarkan Birol. öğrenerek bir bakıma işin mutfağında bulundum. Zaten küçükken anneme diktirdiğim tulumlarla motorsporlarına olan sevgimi belli ederdim. Daha sonra Türkiye’ye döndüğümde kartinge başladım ve yarışlara ilk adımımı attım. PORSCHE’U İSTİYORUM Gelecek yıl Seat Cup bitiyor. Ne yapmayı planlıyorsunuz? T.B: Kulislerde konuşulan bazı konular var. Doğuş motorsporları yeni bir yarış düzenlemek istiyor. Bu kapsamda yeni bir Porsche Cup düzenlenebilir. Ancak bu şu anda konuşulan; ama henüz netlik kazanmamış olan bir organizasyon. Hayata geçecek mi bilmiyorum. Ama Doğuş Motorsporları Porsche ile burada bir yarış düzenlerse ben de orada olmak isterim. Eğer olmassa Türkiye Pist Şampiyonası’na kendi yaptığım bir araçla katılacağım. porumuz allak bullak oldu, kimin ne yaptığı belli değil, özerkliğe kavuşan federasyonlar özerkliğin anlamını keyfilik olarak anladıkları sürece sporumuz doğru bir raya oturmaz, kaos daha da büyür. Futbolda başlayan çürüme diğer federasyonlara da bulaşırken siyasi güç de işin içine girince sporumuzda çifte standart örnekleri aldı başını gidiyor. Gerçek spor ve sportmenlik unutuldu. Fairplay rafa kalktı. Basketbol sporunun aile sporu olduğu yılları anımsıyorum; pota arkasındaki tribünde takımların basketbolcuları, eşleri ve çocukları maçları neşe içinde izlerdi. Basketbol ailesinin o güzelim fotoğrafları sadece birer anı olarak kaldı. Bugün birbirinin adeta gözünü oyacak hale gelen basketbol ailesi (!) federasyonun çifte standardı ile daha da çirkinliklere sahne oluyor. Efes – Fenerbahçe Ülker maçında basketbolcuların yumruklaşması son yıllarda gördüğümüz olaylardan herhangi birisi. Bu olay daha önceki başka olayı anımsattı. Yumruklaşmanın kahramanları Efesli ABD’li Haislip ile Fenerbahçe Ülkerli Mirsad. Bu iki oyuncu geçmişte aynı takımda oynamışlardı, aralarında eski bir hesaplaşmaları yoktu. Ama ABD’li Haislip’in bir sabıka dosyası vardı. ABD’li Haislip geçen sezon Ülkerspor’da oynuyordu. Real Madrid ile yapılacak çok önemli bir maçın arifesinde kimseye söylemeden, kimseden de izin almadan çekip ABD’ye gitti. Ülkerspor, sözleşmesi olan oyuncusunun dönmesini bekledi. Bekleyiş son güne dek sürdü, 2.5 milyon dolar verdiği ABD’li basketbolcu Türkiye’ye dönüp dönmeyeceğini de bildirmedi. Ülkerliler transferin son gününde Basketbol Federasyonu’na başvurdu; yanıt şuydu: “Sözleşmeyi feshedin, yoksa kontenjanınız dolduğu için başka transfer S yapamazsınız.’’ Ülkerspor çaresiz 12.5 milyon dolarlık sözleşmeyı feshetti. Aradan bir süre geçti, Efes, ABD’li Haislip’i transfer etti. Bir kulüp istediği oyuncuyu elbette transfer edebilir, ama bu ayıplı (ticarette kötü malın adı) oyuncudan başka koskoca ABD’de başka oyuncu mu kalmamıştı?.. Bu da bir yana Basketbol Federasyonu 2.5 milyon dolar alıp toz olan oyuncunun transferine izin verdi, izinsiz gittiği için 4 maç ceza verdi. Kafama takılan şu; Efes’in gönlü rahat mı, acaba bizi de bir gün bırakır gider mi, sporculuğa yakışmayacak böyle bir ayıbı bir önemli Avrupa maçı öncesinde bize de yapar mı korkusu yok mu? Yıllanmış dostluğuma dayanarak Efes’in genel menajeri Engin Özerhun ile konuştum, “Bu ayıplı oyuncudan başka basketbolcu bulamadınız mı?’’ dedim, Haislip’in kuzeninin trafik kazası geçirdiğini, Ülker’den izin istediğini, vermeyince de çekip gittiğini söyledi, ama söylerken de öyle hissettim ki sporculuğa yakışmayan bu transferden sıkıntılıydı. Sevgili Özerhun lafını şöyle noktaladı: “Biz iyi bir oyuncu olduğunu bildiğimiz Haislip’i almakla yanlış bir şey yaptığımıza inanmıyoruz.” Gelelim çifte standarda; geçen yıl 2. ligde oynanan Ali Ağa Belediyespor İstanbulspor maçında rakibine yumruk atan ABD’li basketbolcu Darius Enson 8 maç ceza almıştı, oysa Ülkerspor’un 2.5 milyon dolarını sokağa attıran ABD’li Haislip’in bu sorumsuzluğu ve sportmenlik dışı davranışının karşılığı 4 maç ceza mı, göreceğiz. Disiplin kurulu toplanacak ve yumruklaşmanın cezasını verecek, ama Ülkerspor, Haislip’e kaçıp gitmesinden dolayı verilen 4 maçlık ceza için de tahkime gitti. Bakalım 4 maç 2.5 milyon dolar mı ediyor?.. HAYALİM AVRUPA Avrupa’da yarışmak istiyor musunuz? T.B: Profesyonel olarak bu alanda kariyer yapmak isteyen herkes gibi benim de hayallerim arasında WTCC gibi enternasyonal organizasyonlara katılarak başarılı olmak var tabii ki. Ancak böyle yüksek maliyetli organizasyonlara katılmak sponsorlar sayesinde mümkün olabilmektedir. Bu vesileyle, bugüne kadar benden desteğini esirgemeyen sponsorum Garanti Bankası’na, sevgili Saffet Üçüncü, Ömer Özak ve Doğuş Motorsporları ekibine teşekkürlerimi iletmek isterim. Yarışmanın dışında bir okul açmak hayalim de var. Futbolun gözyaşları BAŞARILARIM BENİ HONDA CUP’A SÜRÜKLEDİ Pistlere ilk olarak Siena Cup’la adım attınız. Burada kazandığınız başarıları nasıl değerlendiriyorsunuz? T.B: 2 yıllık karting tecrübemden sonra pistlere geçişte Siena Cup benim için çok önemli bir deneyim oldu. 6 ayaklı bir yarıştı ve ben bunların hepsinde podyuma çıktım. Bunların üçü de birincilikti. Daha sonra başarılarım beni Honda Cup’a sürükledi. Bu organizasyonda daha güçlü arabalar bulunuyordu. Ancak ben çabuk adapte oldum ve yine her yarışta podyum gördüm. Rakiplerimin de oldukça tecrübeli olmasına karşın daha önceki deneyimlerimin çok faydasını gördüm. Rahat bir şampiyonluk yaşadım. Burada daha iyi kullandığımı hissetim ve başarılı oldum. Bunca başarıdan sonra Seat Cup’ta neden aynı başarıyı yakalayamadınız? T.B: Sanırım bir adaptasyon sorunu yaşadım. Diğer organizasyonlardan daha zor olduğu kesin. Çünkü bu en profesyonel pist yarışı. Seat Cup’ta yarışan pilotlar da çok tecrübeliydi. Otomobiller de çok daha güçlü ve yarış için profesyonel olarak hazırlanmış arabalar. Bu araçları pistte tutmak diğer otomobillere göre çok daha zor, bunun da nedeni son limitlerinde kullanılmak üzere hazırlanmış olmaları. En küçük hatayı affetmiyor. Araca adapte olmak, diğerlerine göre daha fazla zamanımı aldı. Bu da birkaç yarışta iyi puanlar alamamama neden oldu. lusal takımımız, özel maçta İtalyan Ulusal Takımı ile berabere kaldı. Bizim için çok önemli. Çünkü İtalya son Dünyü Kupası Şampiyonu. Ama bu maç, İtalyanlar için ulusal maç ötesinde, sembolleşmiş Facetti’ye vefa borcu ödemek için duygusal bir olaydı. Seyirciler de bu nedenle stada koşmuşlardı. Böyle bir günde İtalyan futbolcuların maça konsantre olmaları çok zordu. Futboldan gelen insanlar bunu çok iyi anlarlar. Yukarıdaki sözlerim, ulusal takımımızın aldığı bu beraberliği küçümsemek anlamında değildi. Bunu düşünerek, büyük havalara girmek, ileride bizi düş kırıklığına uğratır. Medyadan okuduğumuza göre beraberlikten en çok mutlu olan kişi Fatih Terim. Beraberlikle, ne şiş yandı ne de kebap. Fatih Hoca, “İtalya benim ikinci vatanım” diye açıklama yaptı. Üzerinde rant sağlanan toprak, U GÖRÜŞ HALİT DERİNGÖR 1. Vatan, 2. Vatan bizden üstün oynamadılar. Ben zaten onların, bugünkü futbolcuları ile bizimkilerden pek üstün olduklarını düşünmüyorum. Maç süresince bizim üç futbolcumuz ilgimi çekti; Hakan Şükür, kaleci Rüştü ve de Arda. Özellikle Arda, benim ölçülerime göre günümüzün Lefter’i olmaya aday. Kedinin yumak ile oynaması gibi top ile oynuyor. Futbolun çoğu özelliklerine sahip. Özellikle de çalımları çok iyi. Futbol zekâsı da öyle. Özetle; ulusal takımımızın son yıllarda kazandığı bir futbolcu.. ama onu iyi yönetebilmek veya disiplinli insanın vatanı mı sayılıyor? Sanıyorum bu sözler, onun ilerisi için tekrar İtalya’ya gidebilmek için yakılan yeşil ışık... Oysa hepimizin bildiği gibi Fatih, İtalya’da, benim 2. vatanım demesi için bir ortam bulamamıştı. Bulsaydı, döner miydi? Yıllar yılı futbolun içindeyim. Mağrip’ten, Maşrık’tan antrenör geldi Türkiye’ye. Buradan ayrıldıkları zaman, kendi ülkelerinde ‘’Türkiye benim 2. vatanım’’ diyenini görmedim. Fatih Hocamızın sanırım, dili sürçmüş. Zaman zaman da sürçer. Artık alıştık. Maçı televizyonda izledim. Ortam nasıl olursa olsun, İtalyanlar olmasını sağlamak antrenörlerin işidir. Ülkemizde daha nice Arda’lar olabilir. Önemli olan husus, onu bulup çıkarmak ve takıma koymaktı... Hakan ve Rüştü’yü beraber ele alalım. Biri dünyanın en iyi golcülerinden biri, diğeri ise dünyadaki en iyi kalecilerden biri. Ne yazık ki artık ikisi de çaptan düştüler. Bu, futbolcuların kaderidir. Bunların henüz bir alternatifleri yok. Bu nedenle de yaşlanmalarına karşın yine de bir umut kaynağı. Böyle düşünürsek bu 2 futbolcuyu 50 yaşına kadar takımda oynatmamız gerekir. 2008’e kadar mutlaka bu 2 futbolcunun yerine yenileri bulunmalı ve cesaretle takıma konmalıdır. Yoksa, bu şampiyonanın düşü ile yaşayıp her zaman olduğu gibi başlangıçta düş kırıklığına uğrarız ve tarihsel gelişimimizde kazandığımız dünya üçüncülüğümüz ile kalırız. Spor Servisi Futbolun gözyaşları...Dünya futbolunun ve Real Madrid kulübünün efsanevi isimlerinden Macar Ferenc Puskas öldü.Macaristan haber ajanslarının duyurduğu haberde, uzun süredir sağlık sorunları yaşayan ve eylül ayından bu yana hastanede gözetim altında tutulan dünya futbolunun efsanevi isminin, 79 yaşında hayata veda etti. 50’li ve 60’lı yıllarda dünya futboluna damgasını vuran ve 84 kez formasını giydiği Macaristan Milli Takımı’nda 83 gol atan Puskas’ın, son olarak zatürreeye yakalandığı ve durumunun kritik olduğu açıklanmıştı. 79 yaşında hayata veda eden Ferenc Puşkas, 1952 Olimpiyat Oyunları’ndan altın madalya ile dönen Macaristan Ulusal Takımı’nda yer aldı. Macaristan, 1953’te Wembley’de İngiltere’yi 63 yenerken, rakibinin Wembley’deki yenilmezlik unvanını elinden aldı. Bu maçta 2 gol atan Puskas da adını dünyaya duyurmuştu. Ülkesinde gerçekleşen devrim sonrası kulübü Honved’den ayrılan ve 1958’de Real Madrid’e transfer olan Puşkas, Di Stefano, Gento, Kopa ve Santamaria gibi büyük yıldızlarla bir likte İspanyol kulübüne önemli zaferler kazandırdı. 31 yaşında geldiği Real Madrid’de 180 lig maçında 156 gol kaydeden Puskas, 6 lig şampiyonluğu, 3 Şampiyon Kulüpler Kupası şampiyonluğu yaşadı. Macar yıldız, Real Madrid formasıyla 39 Avrupa Kupası maçında 35 gol attı. Ferenc Puşkas, İspanyol vatandaşlığına geçtikten sonra 1962 Şili Dünya Kupası’nda İspanya forması giymiş ancak gol atma başarısı gösterememişti. TURGAY ŞEREN: 1956’da Mithat Paşa Stadı’nda Macaristan’ı 31 yendiğimiz o tarihi maçta Puskas da oynuyordu. Hatta bana golü de o attı.Real Madrid’in başarılarında hep o ön plandaydı. Futbolculuğu kadar teknik direktörlüğü de başarılarla doluydu. Hele Panathinaikos’a final oynatması çok büyük olaydı. O finale beni de davet etmişti. İkimizin de ortak arkadaşı Samaras adında Yunan bir terziydi. Onun aracılığıyla sık sık haberleşirdik. İngiltere’ye karşı 63 ve 71’lik zaferlerden sonra Türkiye’ye 31 yenilmeleri inanılmaz bir olaydı.Tüm dünya bu maçı sürmanşetten verdi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle