02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 Armağan KULOĞLU Emekli Tümgeneral aradeniz Havzası’nın önemi gittikçe artmaktadır. Karadeniz, Hazar Havzası ve Orta Asya petrol ve gazının Batı pazarlarına intikal yolu üzerinde olup enerjinin kontrolünde etkin bir bölgedir. Ayrıca son zamanlarda Karadeniz’de tespit edilen petrol rezervleri bölgenin enerji konusundaki önemini daha da arttırmıştır. Karadeniz, Kafkasya’yı doğrudan kontrol edebilecek bir konumda bulunmaktadır. ABD’nin kontrolünde olması halinde, gücünü Kafkasya ve Orta Asya’ya aktarma imkânı yaratmaktadır. Bu özellikleriyle Rusya’yı bölgede sınırlayan ve güneyden çevreleyen niteliklere sahiptir. Gürcistan’da Osetya ile ilgili meydana gelen olaylar, Rusya’nın bölgede etkin olduğunu ve bu etkinliğini devam ettirmeye de kararlı olduğunu göstermektedir. Bu durum, ABD’nin BOP çerçevesinde Ortadoğu ile birlikte Kafkasya ve Orta Asya’ya hâkim olma projesini olumsuz yönde etkilemektedir. ABD, Kafkasya ve Orta Asya’da söz sahibi olmak amacıyla Karadeniz’de güç bulundurmak istemekte ve çeşitli olayları kullanarak bunu gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Son beş yıl içinde bu konuda üç defa girişimde bulunduğu görülmektedir. ABD’nin son beş yıldaki Karadeniz’e açılma girişimlerinden ilkine, 2003 yılında Irak’a yapacağı müdahale öncesinde, kuvvetlerini Türkiye üzerinden geçirip, Irak’ın kuzeyinden girerek Bağdat istikametinde kullanmasını içeren plan çerçevesinde Türkiye ile yaptığı görüşmelerde rastlıyoruz. Bilindiği üzere uzun müzakereler sonucunda ortaya çıkarılan siyasi, askeri ve ekonomik alanlarda oluşturulan mutabakat muhtıraları, anlaşma niteliğinde TBMM’nin onayına bir tezkere ile sunulmuş ve "1 Mart tezkeresi" olarak literatüre geçen bu tezkere TBMM tarafından kabul edilmemiştir. Bu müzakereler sürecinde, ABD’nin Karadeniz’e gemi gönderme ve Trabzon’da üs bölgesi istemesi oldukça yadırganmıştır. Müzakerelerde, ABD’nin Irak’a yapacağı müdahale çerçevesinde imzalanacak anlaşmayı fırsat olarak değerlendirerek Kafkasya’da etkili olmak amacıyla Karadeniz’e çıkmak istediği anlaşılmış, ancak konu ile ilgisi olmayan bu istek Türk tarafınca geri çevrilmiştir. ABD’nin son beş yılda bu konudaki ikinci teşebbüsü ise 2005 yılında gerçekleşmiştir. 11 Eylül 2001’deki terörist saldırının ardından ABD, Türkiye, İngiltere, İtalya, Almanya, Yunanistan, Norveç, Danimarka, İspanya, Portekiz ve Hollanda donanmalarından tahsis edilen gemilerden oluşan NATO gücü, Doğu Akdeniz’de teröre ve suçlara karşı mücadele amacıyla Aktif Çaba veya Etkin Çaba (Active Endevaour) operasyonunu icra etmektedir. Diğer taraftan da genelde aynı maksatla, 2001 yılında, Karadeniz’e sahildar ülkeler tarafından, Karadeniz’de gö K planı, Karadeniz’in güvenliğinin önemli olduğu gerekçeMontrö’nün delinmesi, siyle Akdeniz’de olduğu gibi terörle ve suçlarla mücadeönerdiğini ifade etmiştir. Türkiye’nin egemenlik haklarının le maksadıyla Karadeniz’de buna benzer bir yapının bulunmasına ve yapıya yeni NATO üyeleri Bulgaristan ve Romansorgulanması anlamına geliyor bu ya’nın da katılması olanağı bulunmasına karşın C S TRATEJİ Cumhuriyet Strateji 1 Eylül 2008 / 218 ABD Montrö’yü zorluyor Türkiye Cumhuriyeti varlığı, sınırları ve egemenliği Lozan Antlaşması ile tespit ve tescil etmiştir. Bu antlaşmada Türk Boğazları üzerinde tam bir egemenlik sağlanamamış, uluslararası denetim ön planda tutulmuştur. Montrö Boğazlar Sözleşmesi ise Türkiye’nin boğazlar üzerinde tam oluşmayan egemenliğini sağlayarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlık ve egemenlik konusunu tescil eden bir kimlik taşımaktadır. rev yapmak üzere Karadeniz İşbirliği Görev Grubu (Blackseafor) sözleşmesi imzalanmıştır. Bu sözleşmeye uygun kuvvet, 2004 yılından beri Karadeniz Uyum Harekâtı ( Black Sea Harmony) adı altında faaliyet göstermektedir. Bu faaliyete Türkiye ve Rusya’nın yanı sıra Ukrayna da kısmen katılmaktadır. Ancak ABD, 2005 yılı içinde, Doğu Akdeniz’de NATO bünyesinde oluşturulan Aktif Çaba Operasyonu görev alanının Karadeniz’i de kapsayacak şekilde genişletilmesi için resmi olmayan bir plan ortaya koymuş ve bu Polonya Deniz Kuvvetleri’nin General Plasky savaş gemisi ABD’nin böyle bir girişimde bulunmasının, belirtilen amacın dışında tamamen ABD’nin bir gerekçe bularak Karadeniz’i doğrudan kontrol altına almak olduğu şeklinde değerlendirilmiştir. ABD’nin bu konudaki son teşebbüsünü de, Gürcistan’da meydana gelen olaylardan sonra, Gürcistan’a yapılmakta olan insani yardım çerçevesinde ABD donanmasına ait iki adet 70 tonluk askeri hastane gemisi adı altında yardım gemisi gönderme isteğinde görüyoruz. Gürcistan’a yardımın hava, kara ve Montrö Sözleşmesi’ne aykırı olmayan bir düzenleme ile denizden de yapılması olanaklıyken böyle bir isteğin, Karadeniz’de ağır tonajlı askeri gemilerle bayrak gösterme, dolayısı ile Karadeniz’e çıkarak bölgeyi etkileme ve Rusya’nın etkisini sınırlama maksadını taşıdığı değerlendirilmektedir. Belirtilen bu üç girişim de Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin ihlali anlamına gelmektedir. Bu sözleşmeye göre Karadeniz’e sahildar olmayan ülkelerin savaş gemileri, Türk makamlarında 15 gün öncesinden izin almak kaydı ile her biri 15 tonu, toplamda 45 tonu aşmamak üzere boğazları geçerek Karadeniz’e çıkabilmektedir. Gemilerin Karadeniz’de bulunma süresi de 21 günü aşamamaktadır. Sivil maksatlı ticari gemiler için bir kısıtlama yoktur. Arzu edilen yardımın ticari gemilerle yapılması, imkânı varken, ABD’nin bu konuda Boğazlar Sözleşmesi’ni görmezlikten gelerek Türkiye’yi izin vermeye zorlaması, ABD ile Türkiye arasında yeniden bir sorun yaratmıştır. Hatta bunun ABD’li ilgililer tarafından, 1 Mart tezkeresinde yaşananlara benzetilmesi de gündeme getirilmiştir. 1 Mart tezkeresindeki durum tamamen, Türkiye’nin siyasi ve güvenlik açısından yapacağı değerlendirme sonucunda alacağı karara bağlı bir konu kimliğini taşırken, Montrö Sözleşmesi’ne uygun olmayan bir izni, başka bir ülkeye vermesi, hem egemenlik konusunu tartışmalı hale getirir, hem de bölgede güvenlik açısından kendi aleyhine bir husumet yaratabilir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin varlığı, sınırları ve egemenliği Lozan Antlaşması ile tespit ve tescil edilmiştir. Bu antlaşmada Türk Boğazları üzerinde tam bir egemenlik sağlanamamış, uluslararası denetim ön planda tutulmuştur. 1936 yılında imzalanan Montrö Boğazlar Sözleşmesi ise Türkiye’nin boğazlar üzerinde tam oluşmayan egemenliğini sağlayarak, bir noktada Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bağımsızlık ve egemenlik konusunu tescil eden bir kimlik taşımaktadır. Bu nedenle antlaşma hükümlerinin korunması ve buna uyulması, Türkiye’nin egemenliğini korunması ve Karadeniz’deki dengeleri de gözetmek suretiyle Türkiye’nin güvenliğinin sağlanması açısından önem taşımaktadır. Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin ihlali, Türkiye’nin egemenlik haklarının kısıtlanması anlamına gelmektedir. Bu nedenlerle Boğazlardan geçişin ve Karadeniz’de bulunma usulünün mutlaka Montrö Sözleşmesi’ne uygun olarak yapılması bir zorunluluktur. ABD’nin, yeni oluşacak durumlara göre gerektiğinde diğer ülkelerin, kendi milli menfaatlerine yönelik olarak bu veya buna benzer konuları, ihtiyaç duydukça ve fırsat buldukça yeniden gündeme getirebileceği düşünülmekte, bu nedenle tedbirli olunması ve taviz verilmemesi hususunda hassasiyet gösterilmesinin ülke menfaatleri açısından hayati önem taşıdığı değerlendirilmektedir. ? Tümg. Armağan Kuloğlu, "ABD Karadeniz Planındaki Israrından neden vazgeçti?", Global Strateji Enstitüsü Web sitesi, 09 Haziran 2006. ? Semih İdiz, "Washington ile Montrö Sıkıntısı", Milliyet, 20 Ağustos 2008. ? "Montrö’yü Delme Çabası", Tercüman, 20 Ağustos 2008.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle