02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

22 Erhan AKDEMİR AB Uzmanı A.Ü ATAUM slında tarih boyunca yeryüzünde birçok bölgeye ilişkin olarak birleşme konusunda projeler ortaya atılmıştır. Günümüzde ise bunların en ünlüsü ve tamamına erme konusunda en fazla yol kat edeni ise Avrupa Birliği’dir. Akdeniz için ise durum daha farklıdır. Akdeniz, gerek tarihten, gerek coğrafyadan ve gerekse kültürden gelen özellikleri nedeniyle birleşmeye en yatkın bölge görünümünde olsa da; tarihsel dönem içerisinde bölgede birleşmeler görünmüş olsa da bölgenin tamamını kapsayacak bir Akdeniz Birliği’nden somut anlamada bahsetmek olası değildir. Burada kilit nokta ise Akdeniz’i bölen ve birleştiren unsurların bir arada bulunmasıdır. Kültürel, siyasal ve ekonomik unsurlar Akdeniz için hem bölen hem de birleştiren unsurlar olmuşlardır. Örneğin kültürel unsurlar açısından, Akdeniz insanları, aşağı yukarı aynı yemekleri yeseler de, hayatı aynı şekilde yaşasalar da, benzer tür müziklerden hoşlansalar da, Akdeniz’de ondan fazla dil, üç tane büyük din, insanlarda başka dünyalara ait oldukları duygusunu uyandırmaktadır. Üstelik bu dinlerin tarih boyunca birbirleriyle çatışma içerisinde bulunmaları, ayrılıkları beslemiş ve güven bunalımların yaşanmasına neden olmuştur. Akdeniz’de bir birlik oluşturulmasına yönelik en son düşünce ise Fransa’da 2007 yılında cumhurbaşkanlığı seçimleri esnasında gündeme gelmiştir. Nicolas Sarkozy 2007 yılında cumhurbaşkanlığına seçilirken, Akdeniz Birliği fikrini ilk kez ortaya atmış ve heyecanla projenin gerekçelerini anlatmış ve Akdeniz’deki bütün halklara sesleniyorum: "Herşeye Akdeniz’de karar verilecektir. Barışın ve kültürün büyük rüyasını gerçekleştirmek için nefretin üstesinden gelmek zorundayız. Avrupa ve Afrika arasında bir Akdeniz Birliği bağı kurulmasının zamanı geldi. Avrupa’da 60 yıl önce yaptıklarımızla, yarın Akdeniz Birliği’ni oluşturmayı başaracağız" demişti. Ancak böyle bir oluşumu sadece kendi projesi olarak sunmaktan çekinen Sarkozy, Akdeniz Birliği fikrini Fransa’nın liderliğinde, ama Avrupa Birliği’nin desteğiyle de güçlendirmek istemiş ve birlik üyelerinden destek arayışına girişmiştir. Bunun için de Sarkozy'nin, Akdeniz’e kıyısı olmayan AB ülkelerini de arkasına alması A Almanya’nın Doğu’ya doğru attığı adımlar, Sarkozy’i ABD ile yakınlaşmaya yönetti C S TRATEJİ Cumhuriyet Strateji 1 Eylül 2008 / 218 Fransa’nın dengeleme çabası AB’nin genişlemesine paralel olarak, Almanya’nın kendisinin "arka bahçesi" olarak gördüğü Polonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti ve hatta Baltık ülkelerinin 1 Mayıs 2004’de AB’ye tam üye olmaları ekonomik açıdan büyük önem taşıyor. Genişlemenin Almanya lehine doğru ivme kazanması ve bu dönem içerisinde Fransa’nın ise uluslararası alanda ve özellikle de AB içerisinde saygınlık ve güç kaybına uğraması Fransa’da aşırı bir rahatsızlık yarattı. Fransa da, Almanya’nın Doğu’daki etkisini dengeleyerek bu ülke ile olan ekonomik ve siyasi etki farkının giderek açılmasını önlemek için yeni arayışlar içerisine girdi. Sarkozy gerekmiştir. Bu aşamada öncelikle Almanya ile bu önerisini paylaşan Sarkozy, bundan umduğunu bulamamıştır. Berlin, Barcelona Süreci’yle bölge ülkeleri arasında zaten bir işbirliği bağı olduğu gerekçesiyle Akdeniz Birliği fikrine direniş göstermiştir. Sarkozy’nin 3 Mart 2008’de Almanya’da Merkel ile bir araya gelmesi ve bu görüşmeden sonra projeye ağırlığını koyan Almanya’nın direnişi sonrasında Sarkozy geri adım atmış ve böylece bir uzlaşma formülü bulunmuştur. Buna göre, Akdeniz’e kıyısı olmasa da isteyen her AB ülkesi Akdeniz Birliği’ne katılabilecekti. Barcelona Süreci'nin ötesine geçilebilmesi için de işbirliği alanları enerjiden iklim korumaya, göçten güvenliğe dek genişletilecekti. Bu bağlamda da Akdeniz Birliği önerisi "Barselona Süreci: Akdeniz İçin Birlik" şekline dönüşmüştür. Akdeniz Birliği önerisi "Barselona Süreci: Akdeniz İçin Birlik" şekline dönüşmüş olsa da Sarkozy’nin bu işbirliğinden asıl beklentisinin ne olduğu ve bu çerçevede Fransız dış politikasını nasıl yönlendirdiği oldukça önemlidir. Tarihsel Fransız – Alman çekişmesinin özellikle son yıllarda, AB’nin de genişlemesine paralel olarak, ki Almanya’nın kendisinin "arka bahçesi" olarak gördüğü Polonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti ve hatta Baltık ülkelerinin 1 Mayıs 2004’de AB’ye tam üye olmaları ekonomik açıdan Almanya için hayati derecede önemlidir, Almanya lehine doğru ivme kazanması ve bu dönem içerisinde Fransa’nın ise uluslararası alanda ve özellikle de AB içerisinde saygınlık ve güç kaybına uğraması Fransa’da aşırı bir rahatsızlık yaratmıştır. Bu bağlamda Fransa, Almanya’nın Doğu’daki etkisini dengeleyerek bu ülke ile olan ekonomik ve siyasi etki farkının giderek açılmasını önlemek ve AB’de tekrar sözü geçen bir ülke durumuna gelebilmek için yeni arayışlar içerisine girmiştir. Bu çerçevede de Fransa’nın NATO’nun askerî kanadına yeniden dâhil olmasını sağlamak (NATO’ya dönüşün resmî açıklamasının 2009 yılında yapılması bekleniyor) ve Akdeniz birliği ile Avrupa’da ve uluslararası düzlemde zayıflamış olan konumunu güçlendirmek, yani bir anlamda Fransa’yı ‘bölgesel güç' olarak yeniden tesis etmek Sarkozy’nin temel dış politika hedefleri arasında yer almıştır. Sarkozy, bu amaçlara ulaşmak için de bugünün en büyük ekonomik ve askerî gücüne sahip olan AngloSakson dünyayla ilişkilerin geliştirilmesine de büyük önem vermekte ve bu açıdan da gerek Amerika ile gerekse de İngiltere ile ilişkilerini geliştirmek arzusundadır. Bu temelde, Avrupa’nın en antiAmerikan ülkesi olan ve Beşinci Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana Amerikan karşıtlığı geleneğini sürdüren Fransa, ilk defa Nicolas Sarkozy ile hem siyasi olarak ABD’ye bu kadar yakın duran hem de Amerikan kültüründen zevk alan bir cumhurbaşkanına sahip olmuştur. Bu da Sarkozy’nin, gerek Charles de Gaulle döneminin gerek Jacques Chirac
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle