02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Şimdi emperyalizme hizmet ettiğine neden şaşıralım? ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Daniel Fried, 23 Mayıs toplantısından sonra yapılan ortak açıklama için "2004 yılından bu yana Kıbrıs sorununun çözümü için atılan en verimli adım" diyorsa, Talat rolünü iyi oynamaktadır. C S TRATEJİ 5 ülkeler girişimlerini yoğunlaştıracak, hiç merak etme. 1995 sonrasında şekillendirdiği sorunlarını AB yoluyla çözme politikası nedeniyle Yunanistan dahi bu cephede yer alacak. Kıbrıs Rum Yönetimi de TürkiyeAB ilişkileri olmaksızın herhangi bir şey elde etmesinin imkânsız olduğunu, çıkarlarının Türkiye’nin AB bağlantısında yattığını iyi biliyor. İKİ YÜZLÜ AB Kosova’da katliamlardan sonra iki halkın bir arada yaşayamayacağına ikna olan AB, ülkeden ülkeye, konudan konuya, toplumdan topluma değişen ikiyüzlü, sahtekâr politikalarını Kıbrıs’ta da devrede tutuyor. 2004 Referandumu öncesinde izolasyonları kaldırma, doğrudan ticareti başlatma sözü verdiğini çabuk unutan AB, hızlandırılmış bir birleşme istiyor. Rum Yönetiminin Türkiye’nin her adımını "veto" etmesini "kısmen" engelleyecek Lizbon Anlaşması devreye girmeden işi bitirmek mi istiyor AB? AB içinde Türkiye’nin üyeliğine kesin karşı olanlar, Konsey kararlarında "veto"nun işlemesi için dört üyenin itirazını gerektiren "nitelikli çoğunluk" maddesinin varlığı nedeniyle Lizbon Anlaşmasını da reddeder endişesi mi taşıyor? ‘Kıbrıs’ı 2009’a kadar çözün’ zorlaması ile Lizbon Anlaşması’nın 1 Ocak 2009’da yürürlüğe girecek olması rastlantı mıdır? Ya Türkiye’ye yapılan baskılar? Hem AB’den hem de içerideki uzantılarından söylenen "Türkiye’nin tek şansı Kıbrıs’ta çözümü sağlamaktır" masalı… Siyasi iktidarın nafile çabalarla içine girmek istediği AB treni zaten durmuşken, Türkiye’nin önündeki tek engelin Kıbrıs olduğunu söylemek ne kadar mantıklı? Kıbrıs’ı verince AB üyesi mi olacak Türkiye? Kimi kandırıyor bunlar? Olmayacak bir hayal uğruna mı gidiyor Kıbrıs adım adım elimizden? HÜKÜMETE SORULAR: Türk Silahlı Kuvvetleri’nin katkısıyla inşa edilen ve savaş uçaklarının da kullanımına müsait Geçitkale Hava Limanı’nın, arkasında ABD’nin bulunduğu CAS adındaki bir İngiliz Şirketine ihale yoluyla satıldığı doğru mu? İsrail’e, üstünde beş bin personelin konuşlanacağı arazi tahsis edildi mi? İsrail’e iki uçak gemisi limanı izni verildi mi? Bu noktada Büyük Ortadoğu Projesi’nin Eşbaşkanı olan Başbakan’ın hükümetine şunları da sormak hakkımız değil mi? Benim ülkem bitti de şimdi sıra Kıbrıs Türkü’nün stratejik kurumlarına ve mübarek topraklarına mı geldi? Nihai amacınız, "bir adım", "bir adım" daha diye diye, KKTC’yi İsrailABD İngiltere üçlüsüne askeri üs yapmak mı yoksa Rum’un keyfine teslim etmek mi? 1571 de verilen 50 bin, 1963’den sonra da on binlerce Mücahit ile Mehmetçiğin uğruna canını verdiği KKTC topraklarını Amerikan Planları için mi yoksa Rum için mi elden çıkaracağınıza daha karar veremediniz mi? Bu sorulara sadece biz değil, hem Türkiye’de hem de Yavru Vatan’da ‘antiemperyalist’ ve kutsal ve şerefli bir dava uğruna hayatlarını feda etmiş, binlerce, on binlerce şehit de cevap bekliyor… Hadi bizi kandırdınız ve ikna ettiniz… Onlara ne söyleyeceksiniz? Onların Yüzüne nasıl bakacaksınız? Hükümet, yok ettiği 40 yıllık devlet politikasının yerine hala sistematik ve Kıbrıs Türkü’nün haklarını koruyacak yeni ve kalıcı bir politika oluşturmuş değil. Kıbrıs’ın elden çıkışını, sessizlikle izliyor. Girit, Rodos, Mora Türkleri gibi varlığını sürdüremeyip yok olan veya azınlık durumuna düşerek sıkıntı içinde yaşayan halkların izine ancak tarih kitaplarında rastlıyoruz. Türkiye’nin mevcut hükümeti, ya bu gerçeği görmüyor ya da böylesi işine geliyor. Türkiye’nin 1960 Garanti Antlaşması’ndaki yükümlülüklerini ve haklarını reddetmek o kadar kolay mı? Türkiye, zaten şaibeli olan AB üyeliğinin tehlikeye gireceği tehdidiyle Kıbrıs konusunda geri adım atmaya zorlandığı bu noktada, artık beklendiği gibi hareket ederek üyelikten geri adım atmalı. Sen, diğer alternatifleri dile getirirsen nasılsa AB içinde Türkiye’nin üyeliği için mücadele verecek bazı Barış DOSTER ağımsız, egemen ve güçlü bir devlet olmanın temel şartları arasında, ekonomi, eğitim ve savunmada ulusal ve güçlü politikalar izlemek gelir. Atatürk’ün bu üç alana büyük önem verdiği, sadece iki bakanlığın, yani Milli Eğitim ve Milli Savunma Bakanlığı’nın adlarının önünde "milli" yazmasından ve henüz Lozan imzalanmadan önce ve Cumhuriyet ilan edilmeden evvel, İzmir’de İktisat Kongresi toplanmasından bellidir. Ama diğer konularda olduğu gibi bu konularda da Atatürk’ün yolundan gitmeyen yönetimler, ülkemizin yüksek teknolojiyi üreten ve her alanda yaşama geçiren bir yola girmesini de, savunma sanayisinde milli ve ileri teknolojiye dayalı politikalar gütmesini de engellemişlerdir. Oysa her ikisi de yüksek teknolojiye dayanan, aynı zamanda büyük kar oranları ile öne çıkan iletişim ve bilişim gibi stratejik alanlarda iddialı olmak, günümüzde bir ülke için yaşamsaldır. Hele de devletin en üst Siber Uzaydan Gelen Tehlike çalışmalarına da ayrıntılı olarak yer veriliyor. düzey yetkililerinin bile haberleşme İnternetin ilk kez ABD Savunma Bakanlığı İleri güvenliklerinin olmadığı, telefonlarının Araştırma Projeleri Ajansı tarafından finanse dinlendiği, Türkiye’nin emperyalizmin maşası edilen bir proje olan ARPAnet adıyla başladığını olan terör örgütüne karşı yapacağı anımsatan yazarlar, meselenin stratejik boyutlarına operasyonlar için bile ABD’den "stratejik dikkat çekerken, Türkiye’nin istihbarat" aldığı bir süreçte, konu avantaj ve dezavantajlarını ise Türkiye için daha da önemlidir. Yazarlar: Yrd. Doç. Dr. Sait Yılmaz şöyle sıralıyorlar: Sait Yılmaz ve Olay Salcan’ın ve Olay Salcan "Türkiye bugün siber uzay birlikte yazdıkları "Siber güvenliği konusunda teknolojik Uzay’da Güvenlik ve Türkiye" Milenyum Yayınları, 168 sayfa gelişmişlik açısından dünyanın konulu kitap, bu konuyu ele önde gelen ülkelerinden alan bir çalışma. Hem kamunun, hem de birisidir. Teşkilatlanma, bilinç ve eğitim açısından özel sektörün gerekli önemi vermediği durum ise tam tersidir. Bununla ilgili atılmış bu alanda, dünyadaki gelişmeleri ve bu adımlar ve yapılan önemli çalışmalar olmasına alanda geri kalmanın, ulusal güvenlik rağmen devlet tarafından bir politika başta olmak üzere başımıza açabileceği oluşturulmaması ve teşkilatlanmaya gidilmemesi belaları ele alıyor. "Bilgi çağı" sözünü dilinden ilgi çekicidir. Türkiye’nin ulusal ve ekonomik düşürmeyen politikacıların çok olduğu güvenliğini etkileyen ulusal altyapısı, bugünkü Türkiye’nin, bu alandaki durumunu saptayan haliyle güvenirlik ve hizmete hazır olma kriterleri çalışmada, iletişimden bankacılığa dek hemen her açısından, ihtiyaçları tam olarak alanda vazgeçilmez konuma gelen bilgisayar karşılamamaktadır. Altyapının tehdide karşı sistemlerinin güvenliğinin pek önemsenmediğini yetersiz oluşu, muhtemel kesintilere ve olabilecek ortaya koyuyor. İstihbarat örgütlerinin bu alandan kötü niyetli saldırılara karşı hassasiyeti nasıl yararlandıklarını örneklerle anlatan kitapta, artırmaktadır". Türkiye’nin uydulardan ve uzaydan faydalanma B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle