17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Yunan karasularının payı yüzde 43.5’ten yüzde 71.5’e çıkacak, Türk karasularının payı ise yüzde 7.5’ten sadece yüzde 8.8’e yükselecektir. Türkiye ise bu durumu 1970’lerden sonra bir savaş sebebi (casus belli) sayacağını bildirerek konu üzerindeki görüşlerini açıkça ortaya koydu. Çünkü şayet 12 mil karasuları oluşursa Ege tam anlamıyla bir Yunan gölüne dönüşecektir. Nitekim zaten Yunanistan’ın karasularını 6 milin üzerine çıkarması BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin (UNCLOS) tarihi haklar ve özel coğrafi koşulların göz önüne alınmasını öngören 15. maddesine aykırıdır. Ancak söz uluslararası hukukunsa eğer Türkiye’nin karasuların 12 mil olması durumunu savaş sebebi (casus belli) saymasının da uluslararası hukuka aykırı olduğunu belirtmek gerekiyor. belirlenmesinde bu faktörlerin de dikkate alınması gerektiğini belirtmektedir. Başka bir deyişle Yunanistan sadece kıta sahanlığını sorun olarak görüyor ve diğer anlaşmazlık noktalarını problem olarak addetmiyor. Bu nedenle görülüyor ki iki ülke arasındaki anlaşmazlık daha sorunların tanımlanmasından başlıyor. C S TRATEJİ 23 her iki ülke de taviz veren taraf olmak istemiyor. Yunanistan’a göre, Türkiye ile Yunanistan arasında Ege’deki tek bir meşru devletlerarası sorun vardır, o da kıta sahanlığı sorunudur. Bu sorun dışında Ege Denizi kaynaklı hiçbir sorun Yunanistan tarafından meşru sayılmıyor. Zira Yunanistan, Türkiye’nin Ege Denizi üzerindeki politikalarının her zaman yayılmacı ve güç gösterisine dayalı olduğunu iddia ediyor. Yunan tezine göre, Türkiye Ege’deki her konuda uluslararası hukuka aykırı iddialarıyla sorun çıkarmakta ve Ege’deki meşru ve yasal Yunan egemenliğini her fırsatta tehdit etmektedir. Türkiye ise, Ege sorunlarının bir bütün halinde ele alınmasını ve siyasal görüşmelerle hukuki bir çözüme kavuşturulmasını destekliyor. Nitekim Türkiye Yunanistan’a oranla Ege’deki sorunlarda daha uzlaşmacı ve hukuksal çözüm taraftarı olmuştur. Ege ile ilgili konularda iki operasyonel kural, Yunanistan ve Türkiye ile ilgilidir. Türkiye’nin çıkarı açısından Ege’nin bir "Yunan Gölü" ne dönüştürülemeyeceği açıkça belirtilmelidir. Yunanistan’ın çıkarı açısından ise, On İki Ada ve Doğu Ege Adaları gibi Yunan topraklarını Türkiye’nin fonksiyonel yetki alanında olacak bölge ve bölgelerde bırakacak şekilde Ege’nin taksim edilmeyeceği veya bölünmeyeceği kaydedilmelidir. Ancak unutulmamalıdır ki Türkiye konusunda her daim "taraflı" olan AB, Yunanistan’ın 1981 de AB üyesi olmasıyla Ege Sorunu’nda iki kat daha fazla taraflı davranmaya başlamıştır. Türkiye bu sorunları, ikili görüşmelerle çözmeyi tercih ederken Yunanistan, özellikle AB’ye girdiği 1981 yılından sonra Avrupa siyasi arenasında güçlenen konumundan istifadeyle, konuyu uluslararası platforma çekmeyi tercih etmiştir. Bugün "Yunanistan sınırları AB’nin de sınırlarıdır" diyen AB üyeleri Yunanistan’ın Ege tezlerine neredeyse sorgusuz sualsiz destek verirken, "AB üyesi" Yunanistan’ın, AB üyeliği için çabalayan "komşusu" Türkiye ile masaya oturup Ege konusunda müzakerelere başlamaması, Türkiye ile anlaşmaması için hiçbir neden yoktur. Bir sorunlar bütünü olarak Ege Sorunu’nun çözümü, her iki ülkede de sorunları çözme yönünde bir siyasal iradenin eş zamanlı olarak ortaya çıkmasına bağlıdır. KAYNAKLAR 1) NACHMANİ, Amikam, Günümüz Türk Dış Politikası ve TürkYunan ilişkileri, Yunanistan,2002 2) Birgül DemirtaşCoşkun, Değişen Dünya Dengelerinde TürkYunan ilişkileri, idris Bal (der.), 21.yüzyılda Türk Dış Politikası, Ankara Global Araştırmalar Merkezi, Ankara, 2006 3) Şule Kut, Türk Dış Politikasında Ege Sorunu, Faruk Sönmezoğlu (der.), Türk Dış Politikasının Analizi, İstanbul, Der yayınları, 1998 ‘TEKNİK’ EGEMENLİK İDDİASI Yunanistan’ın Ege hava sahası 1931’den bu yana 10 mildir. Hukuken de bir devletin karasuları ile hava sahası sınırları örtüşmelidir. Ama 1931’den bu yana önce 3 mil sonra 6 millik Yunan karasuları ile 10 millik hava sahası arasında mevcut bu fark, Türkiye tarafından ilk kez 1975’de dile getirilmiştir. Bu süreç, kıta sahanlığı meselesinin doğması ve iki ülke arasında ciddi bir krizin oluşacağının sinyallerini vermiştir. Buna bağlı olarak TürkYunan ilişkilerinin belirleyici olgusu olan Ege’deki bir başka sorun da "FIR HATTI" ( Flight Information Region: Uçuş Bildirim Sistemi) sorunudur. Bu sorun 1944 Chicago Sözleşmesi uyarınca kurulan Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü kuralları çerçevesinde, hava güvenliği açısından her üye devletin belli hava koridorlarında sorumlu olmasını içermektedir. Bunun yanında Ankara, Atina’nın teknik bir görev olarak kendilerine verilen FIR hattı sorumluluğunu bir egemenlik hakkıymış gibi kullanmalarından duyduğu rahatsızlığı dile getirmektedir. SORUNUN ‘ADI YOK’ TürkYunan ilişkilerinde Yunanistan’ın karasularını 12 mile çıkarmasının Ege’de açık deniz alanlarının azalması ve Yunan egemenlik alanının genişlemesinin yanı sıra ortaya çıkaracağı kritik bir diğer sonuç/sorun da kıta sahanlığı sorunudur. Türkiye ile Yunanistan arasında Ege kıta sahanlığıyla ilgili sorunların ortaya çıktığı 1973 yılı tüm Ege Sorununun tarihçesinde önemli bir dönüm noktasıdır. Kasım 1973’te Türkiye’nin Türk Petrolleri Anonim Ortaklığı’na (TPAO) Ege denizinde petrol arama ruhsatı vermesi ve kendisi de 1961’den itibaren bu ruhsatları vermekte olan Yunanistan’ın bunu bir notayla protesto etmesiyle baş gösteren kıta sahanlığı sorunu, sonraki 2 yıl içerisinde iki ülke arasında bir gerginlik nedeni olmakla beraber, kriz boyutlarına ulaşmıştır. Kıta sahanlığı sorununda iki kriz göze çarpmaktadır. Bunlardan ilki Sismik 1 adlı Türk araştırma gemisinin uluslararası sularda sondaj yapmaya başlaması üzerine Yunanistan’ın Türkiye’yi BM’ye şikayet etmesidir. Diğer sorun ise Yunanistan’ın kendi Taşoz adasının doğusunda karasuları dışında petrol aramaya başlaması üzerine Türkiye’nin Bern Sözleşmesi’ne atıfta bulunarak Yunanistan’ı uyarmasıdır. Bir sahildar devletin, kara ülkesinin deniz altındaki doğal uzantısının dibi ve dip altı olarak tanımlanan kıta sahanlığının sınırları genelde karasularının genişliğinin ölçülmeye başlandığı hatlardan itibaren 200 deniz milidir. Ege kıta sahanlığı sorununda sınırlandırmanın hangi ilkeler üzerinde yapılacağı, sınırlamada nelerin göz önünde bulundurulacağı ve bu sınırlandırmaların kim tarafından yapılacağı anlaşmazlıkları söz konusudur. Yunanistan, adaların kendi kıta sahanlıkları olduğunu öne sürerken, Türk tarafı, Ege’nin yarı kapalı ve çok sayıda adaya sahip bir deniz olduğunu vurgulamakta ve kıta sahanlığının ÇÖZÜM: SİYASİ İRADE İki ülke arasındaki tarihsel süreci incelendiğinde ve bugün ile mukayese yaptığımızda ilişkilerin pamuk ipliğine bağlı olduğu görülmektedir. Ege gerçekten de her iki ülke için bir egemenlik meselesidir. Ege Sorunu’nun çözümü için belli noktalarda tarafların her ikisinin de kesinlikle taviz vermesi gerekiyor. İki ülke de Ege Sorunu’nun çözümünde tavize yanaşmadıkları için sorunlar halen varlığını koruyor. Çünkü İki ülkenin Ege’deki sorunlara yaklaşımlarındaki fark daha tanım aşamasında başlıyor. AB üyesi Yunanistan ile birliğe üye olmaya çalışan Türkiye arasındaki eşitsizlik hemen göze çarpıyor. Sorunun çözümü iki tarafta da siyasi iradeyi gerektiriyor. Bakoyyannı Gül
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle