17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

14 Dr. Sıddık ARSLAN [email protected] B, 2123 Haziran 2007 tarihindeki Zirve toplantısında, Anayasa Antlaşmasından geriye gidilerek, "mini anayasa" denebilecek Reform Antlaşması kararıyla bir "alt dalgayı harekete geçirme" yaklaşımı benimsedi. Bu geriye gitme görüntüsüyle; aslında, "anayasa hukuku"nun doğuş koşullarını sahiplenir bir hava yansıtırcasına, "Kara Avrupa’sı" hukuk düzeninden "Anglosakson" geleneğe evrilmeyi tercih etti denebilir. Bu dönüşümü hiç yabana atmamak lazım. Zira AB’nin köklü temellere ve iz bırakıcı geleneklere dayandırılma mantığı bağlamında soruna bakınca; modern hukuk tarihinin en önemli basamaklarından biri konumundaki Manga Carta’nın AB’ye mal edilmesine zemin hazırlanması bakımından, bu tercih ciddi bir hamle olarak değerlendirilebilir. Dolayısıyla, AB Anayasa Antlaşması’ndan geriye gidilerek "mini anayasa" çalışmalarına rıza gösterilmesi belki bir başarısızlık olarak ortada duruyor olsa da; Manga Carta çizgisine dönülmesi yönünden bakınca, şayet iyi kullanabilirlerse, AB için ciddi bir sükse olabilir. Birliğe Anglosakson hukuk modeli… C S TRATEJİ derinleşmesine yönelik tartışmalar bu sefer onun daha önceden kabul ettiği antlaşmalarından da vazgeçmesini gerektirecek ciddiyete ulaştı." O nedenle, Anayasa Antlaşması’ndan vazgeçilmiş olması ciddi bir "şok gelişme" olmakla birlikte; alınan kararların hedeflediği nokta ve ortaya koyulan birliktelik ruhu dikkate alındığında; her şeye rağmen AB’nin hedeflerinde ne derece kararlı olduğunu belirgin bir biçimde ortaya koyuyor. Ancak, Türkiye açısından soruna baktığımızda; AB’nin nihai hedefinde Türkiye’nin "üyelik arzusunun karşılanması" değil de, topraklarının belli bir parçasının ele geçirilmesi olduğu rahatlıkla hissedilmektedir. Zira her şeye rağmen "orta büyüklükteki" Türkiye’yi yanlarında tutma gayretlerine rağmen, Kopenhag Kriterleri’nin Antlaşmalara girdirilmesi yönünde oluşan yaklaşımlara bakınca, reform dayatmaları altında öngördükleri gelişmeleri sağladıktan sonra, mevcut haliyle Türkiye’yi dışlayacaklarının sinyalini vermişlerdir. Bu bağlamda, uzun yıllar yaptığımız çalışmalardan anladığımız; "Doğu ve Güneydoğu" bölgelerini başkalarına bırakmış (parçalanmış) bir Türkiye’nin AB’ye alınması hesaplarına yönelik hazırlıklarını hızla sürdürmektedirler. A AB ‘mini Anayasa’ya yöneldi MAGNA CARTA SÜRECİ Öte yandan Kara Avrupası bu evrilmeyle birlikte, bütünleşme uğruna, kendilerine yabancı saydıkları gelenekleri benimseme konusunda bile ne derece mahir olduklarını, "mini anayasa" seçeneğini benimsemekle net bir şekilde göstermiş oldular. Bilindiği üzere, İngiliz hukuk geleneği Manga Carta (Büyük Sözleşme) veya Magna Carta Libertatum (Latince: "Büyük Özgürlükler Sözleşmesi")’dan beri, "mini yazılı metin" geleneği üzerine kurulmuştur. İngiltere’nin yazılı bir anayasasının olmaması da buradan kaynaklanır. Dolayısıyla, AB’nin Haziran 2007 Zirvesi’nde alınan "mini anayasa" kararı, 1215 yılında imzalanmış bir İngiliz belgesi niteliğindeki Manga Carta geleneğinin Avrupa entegrasyon sürecine damgasını vurmaya başladığı anlamına gelebilir. Zaten Manga Carta’nın, günümüzdeki anayasal düzene ulaşana kadar yaşanılan tarihi sürecin en önemli basamaklarından biri olduğu dikkate alınınca, AB’nin bu tercihinde pek yadırganacak bir durumun söz konusu olmadığı rahatlıkla ileri sürülebilir. Ayrıca, Kara Avrupa’sında Anayasa deneyimi ile entegrasyonunu derinleştiremeyen AB, son toplantılarında ciddi kararlar alarak yöntem değiştirdi. ‘Bakan’, ‘milli marş’, ‘bayrak’ gibi simgelerden vazgeçen AB, Anglosakson hukuk modeline geçerek mini anayasa modelini benimsemiş KÜÇÜLTÜLMÜŞ TÜRKİYE görünüyor. Şimdi hedef bu anayasanın Gerçekten, AB’nin üzerinde bina edildiği Antik Yunan ve Roma referandumsuz kabulü… geleneklerinin bulunduğu önemli coğrafi yerleşik Anayasa sisteminin "birleşik Avrupa" idealine uygun olmadığı; şayet, illa da bir Anayasa yazılacaksa, üyelerin uzlaştırılabilmesine zemin hazırlamak üzere olabildiğince kısa, özet ve teknik olması gerektiği yaklaşımı geliştiği için, Anayasa Antlaşması’ndan Reform Antlaşması’na çark edilmiştir. O nedenle, Kara Avrupa’sına ait AB fikrine Anglosakson hukuk modeli uygun görülmüştür. Bu durumun zayıf ve güçlü yönlerinin, ne getirip ne götüreceğini şimdiden belli ölçüde öngörebilmek için, AB’nin Haziran 2007 Zirvesi sonuç bildirgesinin satır aralarını ve ruhunu iyi okumak gerekir. Zirvede, "1 Mayıs 2004 genişlemesinden sonra yapılan her AB zirvesinde yaşanan AB’nin geleceğine, genişlemesine, yer ve mekânların Türkiye’nin batı kısımlarında yer aldığı gerçeğinden hareket edersek; Manga Carta’ya sahiplenme istidadındaki bir AB’nin, Türkiye’deki kutsallarından vazgeçme niyetinde olmadığı noktasına varıyoruz. Zaten, "imtiyazlı ortaklık" ya da "Akdeniz Birliği’nin başat aktörü olma" vs. gibi sürekli çeşitlendirilen projelerle Türkiye’nin kafasını karıştırmaya çalışmalarının ve hatta çeşitli reform çalışmalarıyla çözülmeye itmelerinin arkasında hep "AB’nin Türkiye üzerindeki emelleri" vardır denebilir. İşte bu oyalama ve uyarlama taktiklerinin devreye girdirilmesindeki asıl amaç, AB’nin hazmedeceği büyüklükte bir Türkiye’nin oluşturulması için yeterli zamanı kazanmaktır. Bu yönden bakınca, AB’deki gelişmelerin değerlendirilmesini; Türkiye’nin AB aile fotoğrafı...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle