17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

C S vazgeçti, yöntem değiştirdi… Kazakistan’ı ABD’nin Türkistan politikasının merkezine yerleştirmeyi öneren rapor, istikrar adına alınan sıkılaştırıcı kontrol önlemleri dışında Kazakistan’ın her alandaki politikasının ABD menfaatleriyle uyuştuğunu öne sürüyordu. Buna göre yatırımları sayesinde Kazakistan sadece Türkistan’da değil, Güney Kafkasya’da da gelişme lokomotifi rolünü oynayabilir. Ayrıca rapora göre Kazakistan’ın Kırgızistan, Tacikistan, Afganistan, Pakistan ve Hindistan’a yönelik ticari açılım yapması da desteklenmelidir. Bunlara ek olarak Kazakistan’ın siyasi reformlardan önce ekonomik reformları gerçekleştirme politikası olumlu olarak değerlendirilip, ABD Kongresi’nin demokratik yardımların sınırlandırılmasına yol açan kararının yanlış olduğu belirtilmişti. Raporda özgür seçimlerin yapılması ve genel olarak demokratikleşmenin sağlanması amacıyla hafif baskının, ancak özellikle özendirici politikanın yürütülmesi gerektiği vurgulanmıştı. Raporun satır aralarında ABD’nin Kazakistan’da rejim değişikliğini desteklemediği konusunda Kazakistan’ın ikna edilmesi ve bunu gösterecek somut adımların atılması önerilmişti. Ancak raporda önerilen adımların atılması "lale devrimi" ve Andican olaylarından sonraki ABD’nin Türkistan hezimetinin ardından mümkün olmuştu. TRATEJİ 13 yaklaşımı ‘Evrim’ Andican olaylarında yaşamını yitiren bir Özbek... SİSTEM İÇİNDE OYNAMAK 2005 yılının gelişmelerini "bölge güçlerinin ve iç dinamiklerin intikamı" şeklinde özetleyebiliriz. Bu mukavemetle karşılaşan ABD hem genel bölge politikasını hem de onun demokratikleşmeyle ilgili kısmını hızla uyarlama yoluna gitti. Yanlış anlaşılma olmasın, ABD halen bölge ülkelerinin "demokratikleşmesini", daha doğrusu Batı’yla (ve şirketleriyle) dost, şekil olarak Batı tipi demokrasi olmalarını arzuluyor. Ancak buna ulaşma yolu değişikliğe uğradı. Yeni yaklaşım Orta Asya ve Kafkasya Enstitüsü’nden Frederick Starr’ın kaleme aldığı "Orta Asya’da Klanlar, Otoriter Yöneticiler ve Parlamentolar" çalışmasında mükemmel bir şekilde ifade edildi. Son dönemde ABD’nin Türkistan politikası üzerinde oldukça etkili bir isim olarak kendisini gösteren Starr, Türkistan bölgesindeki siyasi sistemleri ayrıntılı bir şekilde analiz ediyor. Daha önce bazı ABD bölge uzmanları bilimdışı bir yaklaşımla bölge ülkelerinin demokratikleşmelerinin önündeki tek engel olarak otoriter devlet başkanlarını gösteriyorlardı. Böyle bir yaklaşım kaçınılmaz olarak devrim yoluyla "rejim değişikliği" politikasına ve sonuç olarak 2005’de ABD’nin bölge etkinliğinin azalmasına yol açmıştı. Halbuki Starr, bu basmakalıp yaklaşımdan kurtulmak gerektiğini belirtiyor ve sorunun başkanlarda değil, sistemde olduğunu iddia ediyor. Starr’a göre bölge liderlerinin iktidardan uzaklaştırılmasına yönelik dış baskıların sadece iki muhtemel sonucu olabilir. Ya söz konusu liderlerin iktidarları belirsiz bir süreyle uzar ya da ülkede kriz patlak verir. Dolayısıyla ABD veya AB’nin bu yöndeki çabaları olumsuz sonuçlara yol açabilir ve açtı da. Buna göre bölgeyle ilgili demokratikleştirme politikasının odak noktasına sivil toplumu yerleştirmek hatalı bir seçimdi. Sivil toplum kuruluşlarının dışarıdan desteklenmesinin demokratikleşmeye yol açmayacağını belirten Starr, sistem dışında bulunan STK’lara yoğunlaşmak yerine sistem içinde bulunan siyasi partilere yoğunlaşmayı ve parlamento seçim sürecinin özendirilmesini önerdi. Bu görüşe göre parlamentolar Orta Asya’nın Batı ile eklemlenmesi için günümüzde ‘bize devrim değil, evrim gerekiyor’ yaklaşımı öne çıkıyor. ABD’li bazı düşünürler, sistem içindeki mevcut unsularla işbirliği yoluyla ‘demokratikleşme’ sağlanabileceğini savunuyor. Ancak millet olmadan, demokratikleşmenin nasıl olacağı sorusuna kimse yanıt aramıyor. ve siyasi partiler devlet başkanlarına ne kadar bağımlı olurlarsa olsunlar, parlamentonun varlığı zaman içerisinde binlerce kişinin siyaset içine katılmasını, topluma karşı sorumlulukların gelişmesine ve kendilerini siyasi süreçte önemli birer unsur olarak hissetmelerine yol açacaktır. Parlamento seçimleri, sistemin özünü oluşturan "yerel klanların, zenginlerin ve güç oyuncularının enerjilerini yapıcı yollara yöneltmenin en iyi yoludur." Bunun da ötesinde seçimler ne kadar adaletsiz olursa olsun, seçimlerin varlığı bile zaman içerisinde yönetimlerin vatandaşa karşı sorumlu olduğu duygusunu yerleştirecektir. Böylece süreç içerisinde yukarıdan oluşturulan suni partiler bile zamanla kendi programlarını oluşturarak, belirli bir grup seçmenin menfaatlerini koruyan bir kuruma dönüşebilecek. Yaygın kanının aksine Özbekistan’da bile parlamento pratiğinin demokratikleşme açısından olumlu sonuçlara yol açtığını sık sık belirten Starr, Batı devletlerini STK’larla değil, sistem içinde kabul edilen partilerle çalışmaya çağırıyor. Batı’nın demokratikleşme tarihine kısa bir atıf yapan Starr, Türkistan’da gelişen sürecin diğer ülkelerin demokratikleşme sürecinden farklı olmadığını da belirtiyor. enerji, ulaştırma altyapısı, ekonomik gelişme gibi konular önemli yer alıyor. Bununla birlikte bölge ülkelerinin "demokratikleşmeleri", yani Batı’ya dost ve şeklen liberal demokratik ülkeler haline dönüşmeleri, gündemden tamamen düşmüş değildir. STK'ların desteklenmesi ve "demokratik yardım" olarak tabir edilen programlar da devam ediyor. Bu konuda değişen sadece yaklaşımdır. Hem demokrasi ve insan haklarına yönelik ABD yaklaşımının hem de genel olarak ABD’nin bölgeye yönelik politikasının değişmesinin sebebi, yukarıda belirtildiği gibi bölgesel güçlerin ve bölge dinamiklerinin mukavemetidir. Bölgede Batı destekli STK’lara karşı geniş çaplı kontrol altına alma kampanyası başlatılmasından kısa bir süre sonra ABD’de STK’ları destekleyerek demokratikleşmeye ulaşılmayacağını savunan yazarların fikirleri baskın gelmeye başladı. Şaşırtıcı bir biçimde bölge içinde kalıplaşan "bize devrim değil, evrim lazım" yaklaşımı ABD’de kabul edilmek durumunda kaldı. "Rejim değişikliğine" götüren fikirlerden farklılaşan daha bilimsel araştırmalar politikaya yansımaya başladı. Ancak sistem içinde çalışan partileri destekleme aracılığıyla demokratikleşmeye ulaşma fikirlerinin sonucunda da bölgede nominal olarak demokratik, ancak gerçekte istikrarsız ve dış etkiye açık sistemler yaratılabilir. BDT alanındaki demokratikleşme deneyimlerini karşılaştıran Starr’ın analizindeki eksik nokta, demokratikleşme ve milli bilinç arasındaki bağlantıdır. Sadece şu soru akıllara geliyor: Batı ülkelerinin demokratikleşme tarihlerinde önemli role sahip olan devlet ve millet inşası konusu, Türkistan bölgesine gelince bilerek mi atlanıyor? Demokrasi çalışmalarındaki birçok otorite isim, sivil toplumun olabilmesi için önce ortak toplum duygusunun olması gerektiği hususuna özel bir vurgu yapmışlardı. Bunu sağlayabilecek tek duygu ise milli birlik duygusudur. Dolayısıyla Türkistan’da gerçek demokratikleşmeyi sağlayacak ön şart bütünleştirici millet fikrinin topluma EKSİK DEMOKRATİKLEŞME Demokratikleştirme konusunda Batı ülkelerini aceleciliğe karşı uyaran Starr, demokrasi ile birlikte bölge ülkelerinin güvenlik ve ekonomik gelişme ihtiyaçlarına cevap verilmediği sürece, geliştirilen politikanın başarılı olamayacağı sonucuna vardı. Gerçekten de, 2005’den sonra ABD’nin bölgeye yönelik olarak demokratikleştirme politikasının arka plana atıldığı, bununla birlikte bölgenin özellikle jeopolitik öneminin öne çıkarılarak çok yönlü politikanın geliştirildiği görülüyor. Bu politikada özellikle güvenlik,
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle