26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

16 dünyasında tek vücut olarak daha güçlü bir yer edinebilmek üzere ciddi gayretler içerisinde olduğunu Haziran 2007 Zirvesi’nde aldığı kararlarla da göstermiş oldu. Zirvede "Avrupa Komşuluk Politikası’nın büyük önemi"ne vurgu yapılması (md.45) ve Haziran 2007’deki G–8 Zirvesi’nde Brezilya, Çin, Hindistan, Meksika ve Güney Afrika ile yeni bir diyalog başlatmak üzere devreye girdirilmiş olan "Heiligendam süreci"nin memnuniyetle karşılandığı görüşüne yer verilmesiyle AB; dış dünyaya, AB’ye üye devletlerin dış politikada da "ortak bir tek ses" vermeye kararlı olduklarının mesajını vermiştir(md.48). Diğer yandan Euromed yapılanmasıyla Akdeniz ülkeleriyle ilişkilerin önemine vurgu yapılması, Orta Asya ile yeni bir ortaklığa ilişkin bir AB stratejisinin kabul edilmesi (md.47) ve Haziran 2005 Zirvesi’nin Sonuç Bildirgesi’ni dikkate alarak ortak bir ABAfrika stratejisinin Aralık 2007’ye kadar kabul edilebilmesi için Afrika Birliği ile daha yakın ilişkilere verdiği önemin altını çizilerek, "AB ve Afrika: Stratejik Ortaklığa Doğru" başlıklı AB stratejisinde üstlenilen taahhütlerini keskin bir şekilde yineleyerek "Birleşik Avrupa" hedefini yeniden dünyaya ilan etmiştir.(md.5051). ? AB Antlaşması’nın 49. maddesinin sonuna yapılan ekle; Kopenhag kriterlerinin, AB’nin yazılı antlaşmaları içerisine alınmasına ve üyeliğe aday olan ülkelerin bu kriterleri yerine getirip getirmedikleri yargı denetimine açık hale getiriliyor (EKI). Alınan bu kararın uygulama aşamasına getirilmesi halinde, Türkiye’nin önünü kesmek üzere önemli bir araç muhalif üye devlet ve AB vatandaşlarının eline verilmiş olacaktır. Zira, kafası kızan veya Türkiye’yi sevmeyen her AB vatandaşı, Adalet Divanı’na konuyu götürmeye kalkacaktır. Tabii ki Türkiye de, bütün kriterleri yerine getirmiş olmasına rağmen "siyasi gerekçelerle" AB’ye üyeliğe alınmadığı iddiasıyla Yüksek Mahkemeye müracaat etme hakkına sahip olacaktır. Ayrıca Türkiye’ye, bütün üyelerin ortak onayıyla "aday üyelik hakkı" kendisine verilmiş olması nedeniyle, kazanılmış haklarını koruma imkânı da doğmaktadır. Bu değişik ekle birlikte AB’ye üyelik hususunda, AB’nin yargı sistemi doğrudan sorunun içerisine çekilmiş oluyor. Dolayısıyla, "Türkiye’yi oyuna getirmeye çalışanların oyuna düşmeleri" büyük ihtimaldir. ? Temmuz 2007’nin sonunda toplanacak olan Avrupa Birliği Hükümetler Arası Konferans (HAK)’ta hazırlanacak olan Reform Antlaşması yoluyla genişlemiş olan birliğin etkinliği, derlenip toparlanması, daha da yekvücut olması ve demokratik meşruiyeti ile dış faaliyetlerinin tutarlılığını güçlendirmek amaçlanmaktadır. Reform Antlaşması, yürürlükte kalacak olan mevcut Antlaşmalara, 2004 yılındaki HAK’tan kaynaklanan yenilikleri getirecektir. Reform Antlaşması; diğer anlaşmalara dokunmadan, sadece Avrupa Birliği Antlaşması ile Avrupa Topluluğu’nu Kuran Antlaşmayı değiştiren iki esas maddeyi içerecektir. AB Antlaşması mevcut ismini muhafaza edecek ve Avrupa Topluluğu Antlaşması’nın ismi "Avrupa Birliği’nin İsleyişine İlişkin Antlaşma" olarak değiştirilecek, birlik tek bir tüzel kişiliğe sahip olacaktır. "Birlik", "Topluluk" sözcüğünün yerine geçecektir. İki Antlaşmanın Topluluğun dayandığı Antlaşmalar olduğu ve "Birliğin" Topluluk yerine geçerek halefi olduğu belirtilecektir. Euratom Antlaşması ve mevcut Protokollere ilişkin teknik değişiklikler, 2004 yılında HAK’ta karar verildiği üzere, Reform Antlaşması’na eklenen Protokollerle yapılacaktır (EK I, md.12). ? AB Antlaşması ve Avrupa Birliği’nin İsleyişine İlişkin Antlaşma anayasal bir niteliğe sahip olmayacaktır. Antlaşmalarda kullanılan teknik terimler bu değişimi yansıtacaktır: "Anayasa" kavramı kullanılmayacak, "Birlik Dışişleri Bakanı" Birliğin Dış İlişkiler ve Güvenliğe İlişkin Yüksek Temsilcisi olarak adlandırılacak, mevcut "tüzük", "direktif" ve "karar" kavramları korunacak ve "kanun" ve "çerçeve kanun" kavramları kullanılmayacaktır. Benzer şekilde, değiştirilen Antlaşmalarda bayrak, marş vs. gibi AB’nin sembollerine ilişkin madde olmayacaktır. AB hukukunun üstünlüğü dikkate alınarak; HAK, Adalet Divanı’nın mevcut içtihat hukukunu hatırlatan bir Deklarasyon kabul edecektir. Mevcut antlaşmalarda yapılan değişikliklerin içeriği dikkate alındığında; 2004 yılında HAK’ta karar verilen yenilikler AB Antlaşması ve Avrupa Birliği’nin İsleyişine İlişkin Antlaşmaya entegre edilecektir. Üye devletlerle son 6 ay içinde yapılan görüşmeler sonucunda bu yeniliklerde yapılan değişikliklerle "AB hukukunun üstünlüğü AB Antlaşması’nda tekrarlanmayacak" ve HAK, şu deklarasyon üzerinde anlaşmaya varacaktır: "Konferans, Adalet Divanı’nın istikrarlı içtihat hukuku uyarınca, Antlaşmaların ve Birlik tarafından Antlaşmalara dayanarak kabul edilen hukukun, söz konusu içtihat hukukunda belirlenen şartlar altında, Üye devletlerin hukukları üzerinde üstün olduğunu hatırlatır." Buna ek olarak, Konsey’in Hukuk Hizmetleri bölümünün görüşü (580/07) Konferans’ın Nihai Senedi’ne eklenecektir (EK II, md.34). C S TRATEJİ statüsüne de sahip olmuş olacaktır. Bu durum da, AB’nin devlet niteliğinde bir kurumsallaşma yolunda emin adımlarla ilerlediğini göstermektedir. (EK I). ? Mevcut "nitelikli çoğunluğa dayalı oy sistemi" 2014 yılına kadar korunmakla beraber; Polonya’nın ısrarlı itirazlarının daha sonra da süreceği ihtimali dikkate alınarak, 31 Mart 2017'ye kadar geçiş süreci varsayılırsa, bu tarihten itibaren "ikili çoğunluğa dayalı oy sistemi" de denebilecek olan çifte çoğunluk sistemine geçilecektir. Bu sistemde, üye ülkelerin karar alabilmeleri için ülke sayısı yönünden bakınca yüzde 55 ve ülke nüfusları yönünden bakınca ise yüzde 65 oranında destek sağlamaları gerekecektir. Üyelerden herhangi birinin erteleme talebi de dikkate alınarak, 2014–2017 yılları arasındaki bir tarihte yürürlüğe konulacak olan yeni oylama sistemi "karar alma sürecinde" üye ülkelerin "oy ağırlıkları" nüfuslarıyla doğru orantılı olacaktır. (EK I). Hâlbuki 2000 yılında yapılan Nice Antlaşması’na göre örneğin, 82 milyon nüfusa sahip olan Almanya’nın 29 oyuna karşılık "Polonya’nın oy sayısı" 27 idi. Bu dengesizlik sebebiyle AB’nin motor gücü konumundaki büyük ülkelerin reform hamleleri oldukça ağır işlemektedir. Haziran 2007 Zirvesi’nde alınan kararların, Temmuz sonunda toplanacak olan HAK sürecinde veya daha sonraki HAK’larda değiştirilmesi ihtimal dahilinde olduğu göz önünde bulundurulursa; "oylama sistemiyle ilgili" bu değişim eğer daha erken gerçekleşirse, AB’nin "birleşik kıta devleti" yönündeki yürüyüşü daha da hızlanacaktır diye bir kanaat belirtebiliriz. Sonuç olarak; AB’nin Haziran 2007 Zirve Toplantısı’yla birlikte "bir kere daha" görüldü ki; AB Projesi, öyle kolay gerçekleştirilebilecek bir açılım ve ideal değildir. Mevcut haliyle ya da "biraz daha gelişkin olmakla birlikte" çok başlı haliyle yaşamını sürdürecek olan bir AB, fazla bir rahatsızlık vermeyebilir belki; ama, birleşik bir kıta devleti olma yönünde ilerleyişini sürdürecek olursa, "en başta ABD" buna fırsat vermemek için her yolu deneyecektir. Mesela, son zirve toplantısında "direniş" sergileyen İngiltere, Polonya, Hollanda ve İspanya’nın bu davranışları "ABD’nin endişe ve karıştırmaları" bağlamında değerlendirilebilir. Bu noktadan bakınca; kuşkusuz AB’nin gelişim sürecinde "birincisi ilerlemeyi isteyen ve ona inanan bir çoğunluk, diğeri ise ulusal ve siyasi amaçlarla AB’nin rolünü kendine göre biçenler" şeklinde ikili bir yapının varlığı 2007’nin İlkbahar Zirvesi’nde yeniden tescillenmiştir. Buna rağmen, alınan kararlar ve ortaya koyulan heveslerin gerçekleştirilmesi açısından bakarsak, eğer dış müdahalelere karşı gerekli tedbirler alınabilirse, AB’nin ilerleyişi emin adımlarla sürecektir görüşünü rahatlıkla savunabiliriz. ADI KONMADAN DEVLET... ? Alınan kararlarla, reform çalışması yapılacak olan kararların en önemlilerinden bazıları ise şu şekilde özetlenebilir: İki buçuk yıllığına seçilecek olan AB Konseyi ya da AB Başkanı, aynı zamanda dönem başkanlığı uygulamasının yerine geçmiş olacak. Bu değişimle birlikte AB, neredeyse "birleşik devlet" çağrışımı yapacak bir hüviyete kavuşacaktır. Üye ülkelerin "veto yetkisini" kullandıkları alan epeyce daraltılmış; "ulusal veto yetkisi" sadece savunma, dışişleri, mali konular, sosyal güvenlik ve kültür alanlarında korunmuştur. Üye sayısının üç desteye varmış olmasının neden olduğu karmaşa nedeniyle çalışamaz ve dengelenemez bir duruma düşürülmüş olan AB Komisyonu, 2014'ten itibaren olabildiğince küçültülerek, üyelerin rotasyonla seçilmesi sistemine geçilecek olması AB’yi önemli ölçüde hantallıktan kurtaracaktır. Bu değişimden başka, ihdas edilecek olan AB Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilciliği makamı, aynı zamanda AB Komisyonu Başkan Yardımcısı AB toplantılarından... Adı konmadan, ABD’nin vesayetinden çıkmış kıtasal bir devlet olma arayışı birlik içindeki bazı ülkelerin itirazına da neden oluyor. İngiltere, Polonya ve İspanya’nın bu yaklaşımı ABD’ye sempati izlenimi veriyor. Ancak alınan kararların uygulanabilmesi birliği güçlendirebilir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle