14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 Yrd. Doç. Dr. Deniz TANSİ Yeditepe Ünv. Kamu Yönetimi Bölümü 15 Şubat 2007’de Türkiye’ye resmi ziyaret gerçekleştiren İsrail Başbakanı Ehud Olmert, Ağustos 2006’da Lübnan topraklarında yaşanan Hizbullah çatışmalarından sonra, söz konusu gezi çerçevesinde, ülkemizle ilişkilerde yeni bir çıkış yakalamaya çalıştı. Başbakan Erdoğan’ın, Olmert’in ziyareti öncesi, AKP grup toplantısında, İsrail’in Haremüşşerif’teki kazı çalışmalarını sert bir tonla eleştiren konuşması, geziye damgasını vurdu. Olmert, eleştirilere karşılık vermekten çok, elinde getirdiği fotoğraflarla ve bölgeye Türk heyetini davet etmekle, Haremüşşerif’i yıkmak gibi bir gayelerinin olmadığını ikna etmeye çalıştı. Türkiye, nüfusunun çoğunluğu Müslüman olup, İsrail’i tanıyan ilk ülkedir. Türkiye’nin laik ve demokratik yapısı, söz konusu farklılığı ortaya koymuştur. İki ülke arasında, askeri ve istihbarat alanındaki işbirliği, kesintisiz devam etmiştir. 1990’ların başında, Türkiye, İsrail ve Filistin’in temsilini, eş zamanlı olarak, büyükelçilik düzeyine çıkartmıştır. 1996 ve 1997’de imzalanan anlaşmalarla, Türkiyeİsrail, savunma, güvenlik ve ekonomik konularda ortaklıklar kurarken, 2003’teki İkinci Körfez Savaşı’nın ardından, TürkiyeABD ilişkilerindeki soğukluğa koşut olarak, Türkiyeİsrail ilişkileri de durgunluğa sürüklenmiştir. İsrail’in, Irak’ın kuzeyindeki Kürt oluşumuna, Türkiye’yi dikkate almadan, askeri, istihbari ve savunma konularında destek vermesi, bölgede iki ülkenin derin çıkar çatışması içinde olduğunu gözler önüne sermiştir. Türkiye, Irak’ın toprak bütünlüğünü esas alan politikasında, İran ve Suriye’yi yanında, İsrail’i karşısında bulmuştur. Öte yandan, İsrail’in İran politikası da, Türkiye açısından sakınca teşkil edecek konuma gelmiştir. İsrail, 2004’ten beri, öncelikli tehdit algılaması bağlamında İran’ı görürken, Türkiye, eskiye oranla, özellikle bölücülük konularında İran’la ortak yaklaşım içine girmiştir. Örtüşen ve çelişen yönleriyle Türkiyeİsrail ilişkileri… C S TRATEJİ Ortadoğu tasarımında, Ortadoğu’nun, Irak örneğinde olduğu gibi, klan, kabile, aşiret yapısına göre, yeniden yorumlanması göze çarpmaktadır. Büyük Ortadoğu kapsamında ‘Demokrasi Diyalog Grubu’nda Yemen ve İtalya’la birlikte görevlendirilen, "Diyarbakır’ı Büyük Ortadoğu Projesi’nin Yıldızı Yapacağız" diyen bir anlayışın, İsrail’e karşı, yaklaşan seçimleri de düşünerek, ‘Müslümanların Hamisi’ sıfatıyla yüklenmesi, inandırıcı değildir. Ortadoğu’da, söz ettiğimiz parçalanma, statükoyu ABD ve İsrail lehine bozacaktır. İçerikte, birlikte hareket edilen bir yüzeyde, biçimde ‘efelenmek’ bir anlam ifade etmemektedir. "Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz" atasözümüz, tam da bu duruşu teşhir etmektedir. Ulusal duruş yerine, ‘imparatorluk hayali’, "Dimyat’a pirince giderken, evdeki bulgurdan olmak" sözünü çağrıştırmaktadır. Türkiye için en somut sorun, Irak’ın kuzeyindeki yapılanmanın engellenmesidir. İsrail’le eğer gelecekte ortak bir vizyonumuz olacaksa, bunun en somut test alanı, altını çizdiğimiz bölgede bir istikrar alanı yaratılmasında yatmaktadır. Ülkemizin önceliği Kudüs değil, Irak’ın kuzeyinden topraklarımıza gerçekleşen, terör faaliyetleridir. Bunun dışındaki tartışmalar, nasıl olsa elde edilemeyecek sonuçlar çerçevesinde, tribünlere oynamayı ifade etmektedir. Irak’ın kuzeyi, Türkiyeİsrail ilişkilerinin de belirleyici unsuru olarak değerlendirilmelidir. Bölgedeki ulusdevlet yapısının, istikrarın korunması, Atatürk’ün vizyonu koşutunda, mazlum ulusların dayanışmasını sağlayacaktır. Siyasal İslamcılık görünüşte, İsrail’e odaklanırken, politikaları çerçevesinde, İsrail’i Türkiye siyasetine uyumlu hale getirmek yerine, kendisi bu ülkeye uyumlu bir tasarımın parçası haline gelmektedir. 14 Çıkarlar farklılaşıyor ziyaretinde Haremüşşerif’teki tartışmaları gündemde tutması, siyasal iktidarın dış politika vizyonu hakkında da ipuçları vermektedir. Şöyle ki, iki ülkeyi doğrudan ilgilendiren konular yerine, başbakanlık danışmanlarından, büyükelçi ünvanlı, ‘stratejik derinlik uzmanı’ sayın yetkilinin, Osmanlı coğrafyasını işaret eden pergel teorisine koşut olarak, üç kıtaya nüfuz etme arayışı kendisini hissettirmektedir. Mevcut iktidar yapısı, ulusdevlet olarak kendi çıkarları ve sorunlarını ön plana almak yerine, Müslüman dünyasının hamisi rolüne soyunmayı tercih etmektedir. Üstelik İsrail parlamentosunda Arap vekiller bile ülkemizi eleştirirken, İsrail basınında, atıfta bulunduğumuz danışmanbüyükelçi profili, Hamas’a yakınlıkla eleştirilere maruz kalmaktadır. Türkiye’nin, Ortadoğu’daki sorunlara, modern ulusdevlet yapısı ve toplumsal farklılığıyla, uzlaştırıcı bir rolle yaklaşması beklenirken, siyasal iktidarın tercihleri doğrultusunda, Filistin’deki tartışmalara bile taraf olarak yaklaşması, sürecin figüranı olma konusunda, gönüllü bir unsur olarak yer almasını ortaya koymaktadır. Türkiye’nin, İsrail’le olan ikili ilişkilerinde Haremüşşerif tartışmasından çok, güvenlik boyutunda, Irak’ın kuzeyine olan yaklaşımı, İran’la ilgili konular, ekonomik işbirliği konusunda ise, enerji ve su sorunları gündeme gelmektedir. Türkiye ile İsrail’in ilişkileri bölgedeki diğer ülkelere göre çıkarlar çerçevesinde farklı gelişti. Yeni Ortadoğu, yaklaşımları da farklılaştırmaya başladı. BÖLGE ODAKLI POLİTİKA Türkiyeİsrail ilişkileri, tehditler ve fırsatlarla doludur. Bölgede parlamenter demokrasiye, çağdaş bir ekonomiye, Batı’yla ilişkilere ortak zeminde yaklaşan iki ülke, Yeni Ortadoğu’daki vizyon konusunda çelişmektedir. İsrail, konumu itibarıyla, Irak’ın parçalanmasından sonra, İran’ın da zafiyete uğramasını beklemekte, Kürtleri bu çerçevede doğal müttefik olarak görmektedir. Oysa ülkemiz, vurguladığımız gibi, parçalanmaya karşı, ulusal birliğin ve toprak bütünlüğünün korunduğu bir statükodan yanadır. ‘Arap denizi’nin ortasında yaşadığını algılayan İsrail, bölgedeki bölünmelere karşı, en azından sempati duyan bir görünümü hissettirmektedir. İki ülkenin enerji alanında, KaradenizKızıldeniz hattındaki işbirliği, RusyaTürkiyeİsrail arasında, daha geniş, siyasal ve ekonomik anlamdaki ortaklıkları da özendirecektir. Bu bağlamda ABD eksenli bir Ortadoğu yerine, bölge eksenli, Avrasya bağlantılı bir Ortadoğu, daha farklı bir geleceği de geliştirecektir. Türkiye’nin kendi sorunlarına ABD güdümlü, siyasal İslam içerikli bir bakış açısını tasfiye ederek, ulusal odaklı, Mustafa Kemal’in çizdiği bir çerçevede bakan bir anlayışı geliştirmesi gerekmektedir. Aksi takdirde, yaşamsal çıkarlarımızı unutup, başkalarını kurtarma hevesiyle, belki içteki bir kısım tribünlere seslenerek, varlığımızı tehdit eden sorunlara sessiz kalırız. Önemli olan, aleyhimize hareket eden ülkeleri, yanımıza çekebilecek bir ulusal duruşa sahip olabilmektir. Radikalizm görüntüsü, çoğu zaman, zıt olan güce hizmet eder. Bölgenin köktencilik saplantısında maceracı bir Türkiye’ye değil, akılcı, makul, laik ve toparlayıcı bir Türkiye’ye gereksinimi bulunmaktadır. Böyle bir Türkiye, İsrail’i de makul bir çizgiye getirecektir. GELİŞEN VE UZLAŞILAN KONULAR İran’ın son yıllarda nükleer silah üretme konusunda ilerlemeler kaydettiği savları, İran’ın bu konuda herhangi bir yalanlama içinde olmaması, bu ülkeye karşı yoğun bir uluslararası kampanyayı da tetiklemiştir. ENİ ORTADOĞU VE STATÜKO Ancak, İran’a yönelen eleştiriler, başta İsrail olmak üzere diğer ülkelere yapılmamaktadır. Bu çifte Siyasal iktidarın politikalarında belirleyici unsur, standardın yanı sıra, Olmert, Türkiye ziyaretinde, Kudüs’teki kutsal mekanlara karşı, İsrail’in provokatif ülkemizin İran’a yönelik tutumunu değiştirmek girişimlerini vurgulamak olunca, bu konudaki istediğini vurgulamıştır. Türkiye’yi bu çerçevede ikna inandırıcılığı da ele almak gerekmektedir. ABD’nin edip etmediği, henüz anlaşılamamıştır. Yeni Ortadoğu olarak adını değiştirdiği Büyük Bununla birlikte, Türkiye ve İsrail’in işbirliği konuları, daha çok Olmert’in Ankara ziyaretinden... enerji ağırlıklı bir yüzeyde kendisini ortaya koymuştur. Rus doğal gazını Karadeniz’den, Samsun limanına getiren Mavi Akım Projesi’nin, SamsunCeyhan’la Akdeniz’e, oradan, boru hatlarıyla İsrail’e ulaştırılması, KaradenizKızıldeniz Projesi olarak adlandırılmaktadır. Hatta, söz konusu hattın, Kızıldeniz üzerinden, Hindistan’a varan bir güzergahı kapsayacağı iddia edilmektedir. İsrail, son Lübnan harekatından sonra, uluslararası toplumdan pek çok eleştiri almıştır. BM’nin 1701 sayılı ateşkesi kararını korumak için gönderilen çok uluslu güç, İsrail’in, Lübnan sınırını rahatlatmıştır. Türkiye de, bu güce katkı vermiştir. Hükümetin, Olmert’in Y
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle