14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

18 Barış ADIBELLİ A.Ü. SBF Uluslararası İlişkiler Bölümü badibelli@yahoo.com Putin’in yeni açılımları, Pekin’i ŞİÖ ve diğer konulardaki politikalarını güncellemeye itiyor… C S TRATEJİ Rusya’nın bu söylemini eyleme dökmemesi nedeniyle söylemden öteye gidememişti. Çeşitli vesilelerle Putin bu tip açıklamalarda bulunsa da, esas gelişmeler AB ile yaşanan enerji krizi nedeniyle Rusya’nın giderek Batı tarafından yalnızlığa itilmesi ve ABD’nin de buna göz yumması oldu. ABD, Rusya ile Avrupa arasında yaşanan krizin kazançlı çıkacak tarafının kendisinin ve NATO’nun olacağının farkındaydı. Rusya’nın yeniden tehdit olarak görülmesi AB’yi daha fazla ABD yanına iter. Zaten bu yeni Soğuk Savaş söylentileri de Amerikan basını tarafından kasıtlı olarak gündeme getiriliyor. NATO’nun Riga zirvesinde küresel çapta etkinliğe kavuşma yönünde kararlar alması ve bunun ilk elden Afganistan’da uygulanmaya çalışılmasında Rusya’nın payı büyüktür. Cepheleşmenin farkında olan Putin de giderek üslubunu sertleştirdi. Münih konferansındaki konuşmasının içeriğinin daha önce 24 Ocak günü Soçi’de İtalya Başbakanı Romano Prodi’yle yaptığı basın toplantısında Amerika’nın adını vermeden dünyayı tek bir ülkenin yönetemeyeceğini söyleyerek işaretlerini vermişti; ancak pek fazla dikkate alınmamıştı. 5 Mart 1946 tarihinde Başbakan Winston Churchill, Fulton’da (ABD) yaptığı konuşma çoğu tarihçi için Soğuk Savaş’ın ilanı veya başlangıcı olarak kabul edilir. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in 10 Şubat günü Almanya'da düzenlenen 43. Münih Güvenlik Konferansı’nda ABD ve NATO’yu eleştirdiği konuşması da Fulton konuşması kadar olmasa da dünya gündeminde oldukça büyük bir yankı buldu. Yeni Soğuk Savaş’ın ayak sesleri olarak yorumlanan bu konuşma aslında Rusya ve Putin iktidarının arka planında yaşanan farklı bir mücadelenin bir yansımasıydı. Putin’in bu sert çıkışının ardında aslında Rusya’nın son iki yıldan beri sessiz sedasız uygulamaya koyduğu Avrasya politikası yatmaktaydı. Her ne kadar, Putin ABD’yi hedef gösterse de, esas mesaj Çin’e gitti. Putin, tek bir ülkenin tek başına hareket etmesinin dünyada her zaman daha fazla acıya neden olduğunu savunarak, ABD’nin tekil gücünü eleştirmekten çok dünyanın ikinci bir süper güce daha ihtiyacı olduğunu ima etti. Putin, ABD'nin birçok alanda sınırlarını aştığını da söyleyerek Rusya’nın çıkarlarının ihlal edildiğini üstü kapalı olarak söyledi. Putin’in asıl derdi Rusya’yı yeniden büyük güç yarışına sokabilmektir. Bu nedenledir ki, Washington yönetimi Putin’in açıklamalarını oldukça alttan alarak fazla bir polemiğe girmeden kapattı. Rusya ile Çin ayrışmaya başladı Gerçi, Putin’in bu tip çıkışları pek yeni sayılmaz. Anımsanacağı üzere 35 Aralık 2004 tarihleri arasında Putin, Hindistan’ı ziyareti sırasında yaptığı açıklamada ABD’nin küresel politikalarını eleştirerek, tek kutuplu dünya düzenini eleştirmişti. Putin, çözüm olarak ise, Rusya, Çin ve Hindistan’ın oluşturacağı yeni bir işbirliği mekanizmasına işaret etmişti. O günlerde de bu açıklaması oldukça yankı bulmuş, fakat Putin, dış politikadaki faydacı yaklaşımını yine kullanmaya başladı. Çin’in yükselişini, Afrika’daki atılımlarını gören Putin, yeniden ABD ile yakınlaşma sinyalleri veriyor. ÇİN KÜRESEL TEHDİT Mİ? Putin, bu açıklamayı yaptığı sıralarda Çin Devlet Başkanı Hu Jintao da 11 gün süren Afrika gezisinden Pekin’e dönmekteydi. Çin Dışişleri Putin’in Münih’teki konuşması dikkatleri çekmişti...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle