17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

14 itibariyle ne ABD’nin mevcut tek taraflı Ortadoğu politikası, ne İsrail’in yürütmekte olduğu bölgesel politika, ne de Kuzey Iraklı Kürt liderlerin takip ettikleri kışkırtıcı politika sürdürülebilir politikalardır. En az İran’ın dizginlenmesi kadar ABD, İsrail ve Iraklı Kürt liderlerin de dizginlenmesi gerekiyor. Bugün halkın desteğine dayanmayan birkaç Sünni Arap yönetimlerinin dışında ABD, İsrail ve Iraklı Kürt liderlerin politikaları bölge halkları ve devletleri tarafından tehlikeli bulunuyor. C S TRATEJİ Araplarla mezhepsel bazda bir politika takip etmiyor. Bölgedeki gerginliği düşürücü politikalar izleyen Türkiye, diğer gruplarla olduğu gibi Sünni devletler ve gruplarla da görüşerek bölgedeki gerginliklerin/çatışmaların sona erdirilmesi için gayret gösteriyor. Bunun en güzel örneğini Iraklı Sünnilerle görüşerek onların Irak’taki siyasi sürece katılmalarını sağlaması oldu. Türkiye hem Şiilerle hem Sünnilerle hem de ABD ve İsrail’le görüşmelerini sürdürüyor. Fakat bu çabaların tek başına yeterli olmadığı görülüyor. Türkiye bölgedeki yaşanan/yaşanacak gerginliklerden herkesin olduğu gibi kendisinin de zarar göreceğini fark ettiği için neredeyse bütün dış politika enerjisini Ortadoğu kaynaklı sorunlara harcıyor. Fakat Türkiye’nin bütün yapıcı çabalarına rağmen bir tarafta ABD, İsrail ve Iraklı Kürt grupların diğer tarafta ise İran’ın kışkırtıcı ve tahrik edici davranışları Ortadoğu’daki saflaşmaların netleşmesine neden oluyor. Bu saflaşmaların hızla devam etmesi Ortadoğu’da yıkımın daha fazla yaşanmasına neden olacaktır. Yapılması gereken "kontrolsüz güç, güç değildir" ilkesi çerçevesinde tarafların mevcut politikalarını tekrar gözden geçirerek yapıcı politikalar takip etmeleridir. Aksi takdirde mevcut maliyet daha da artacak ve her grubun çıkacak sonuçtan zarar görmesine sebep olacaktır. Bölgedeki saflaşmaların devam etmesi ve mevcut sorunların daha da derinleşmesi, Türkiye’nin çok taraflı politikasını terk etmesine ve ulusal çıkarları doğrultusunda bölgedeki bu saflaşmalardan birine dâhil olmasına neden olabilir… VE TÜRKİYE Ortadoğu’da saflaşmaların her geçen gün artmasına rağmen Türkiye, çok yönlü ve açık bir politika izliyor. 2003 yılında ABD’nin Irak’ı işgali ile bölge devletleri yürütmekte oldukları politikalarını gözden geçirme gereği duydular. Bölgede sorunların daha da çıkmaza girmesi belli gruplaşmaların ortaya çıkmasına neden oldu. Türkiye yukarıda da açıkladığımız gibi netleşmeye başlayan gruplaşmaların dışında durmaya çalışıyor ve her grupla da ilişkilerini sürdürüyor. Türkiye konumu ve bazı angajmanları gereği her grupla ilişkisini sürdürüyor ve bölgede yapıcı politikalar izliyor. Örneğin İran ve Suriye ile Kuzey Irak’taki yapılanma, terör ve komşuluğun da gerektirdiği ikili siyasi ve ticari ilişkilerini sürdürüyor. Özellikle Irak konusunda Türkiye, İran ve Suriye ile Irak’ın siyasi birliği ve toprak bütünlüğü konusunda aynı kaygıları paylaşıyor. Türkiye ABD ile de sıkı ilişkiler içinde. Hem tarihsel ilişkileri, hem yıllarca aynı savunma örgütünde (NATO) yer almalarından hem de sıkı bağları ile ABDTürkiye ilişkileri zaman zaman 1 İttifak arayışı karşılamalara da yansıdı... Mart Tezkeresi örneğinde olduğu gibi darbe yese de devam ediyor. Fakat ilişkiler devam etse de TürkAmerikan ilişkilerinde bir güven bunalımı yaşandığı ortada. Bu güven bunalımının yaşanmasında ABD’nin Türkiye’nin önemli hassasiyetlerini göz ardı etmesi yatıyor. Diğer bölge devletleri tarafından iyi karşılanmayan İsrail ile de Türkiye’nin ilişkisi mevcut. İsrail’in başta Filistinliler olmak üzere diğer Araplarla yaşadığı sorunlarda Türkiye her zaman olduğu gibi iki taraf arasında tarafsız davranarak iki grup arasındaki ilişkilerde kanal açıcı rol oynuyor. Kuzey Irak’taki Kürt grupları yıllarca destekleyen ve onları Saddam’ın zulmünden koruyan Türkiye, 2003 yılından bu yana Kuzey Iraklı Kürt liderlerin izledikleri kışkırtıcı politikalarından rahatsızlık duyuyor. Türkiye bölgede herkesle olduğu gibi Sünni Arap devletleriyle de ilişkiler içinde. Kendisi de çoğunluğu Sünni halka sahip olan Türkiye, Sünni Deutsche Welle: Irak civarında neler oluyor? 15.02.2007 rak’taki terör günlük yaşamın bir parçası haline geldi. Komşu İran’da ise bombalı saldırı haberlerine çok ender rastlanıyor. İran’ın güney doğusunda düzenlenen bombalı saldırıda on bir devrim muhafızı öldü. Sistan Belucistan vilayetinin merkezi Zahedan’da, devrim muhafızlarını taşıyan otobüsün önüne geçen bomba yüklü aracın havaya uçurulması İran’ı şoke etti. DW editörlerinden Peter Philipp, Pakistan ve Afganistan sınırları yakınındaki bu saldırının arka planına ışık tutuyor. Tahran’daki yetkilililer, en az on bir devrim muhafızının öldürüldüğü Zahedan’daki bombalı saldırının, sadece dış mihrakların desteğindeki haydutların işi olabileceğini söylüyor. İlk bakışta bu açıklama makul geliyor. Çünkü son yıllarda Sistan Belucistan vilayetinde yaşanan saldırı, baskın ya da güvenlik güçleriyle çıkan çatışmalarda sınır üçgeninden ülkeye uyuşturucu sokan ve yıllardır güvenlik güçleriyle kovalamaca oynayan şebekelerin parmağı vardı. Faillerin eylemlerini siyasi gerekçelere bağlamaları ise yeni bir gelişme. 2003 yılında, Şiiler’in çouğunlukta olduğu İran’daki Sünni I topluma daha fazla hak tanınması talebiyle Allah’ın Askerleri adlı bir örgüt peydah olmuştu. Belucistan’ın büyük bölümünü kapsayan Pakistan’da da faaliyet gösteren bu örgüt, İslamabad yönetimi tarafından El Kaide bağlantılı olmakla da suçlanıyor. Son zamanlarda Tahran yönetimi de Allah’ın Askerleri ile El Kaide arasındaki bağlantılardan söz etmeye başladı. Oysa İran yönetimi ülkedeki terörün ABD ve İngiltere tarafından teşvik edildiğini öne sürmekteydi. Örgüt bu iddiaları kesinlikle ret ediyor. Her ne kadar bu iddia kısmen Amerikan kaynaklarına dayansa da Amerikalı araştırmacı yazar Seymour Hersh Amerikan gizli servislerinin ülkeyi karıştırıp rejimi zayıf düşürmek için İran’daki muhalif grupları desteklediğini ortaya çıkarmıştı. Washington’ın bu amaçla Belucilere büyük önem verdiği, aynı zamanda son yıllarda saldırıların arttığı Huzistan’daki Arap azınlığın da ABD’den destek aldığı öne sürülmekteydi. Tahran’daki yönetimi yıpratma girişimlerine alet edilen üçüncü grup ise Kürtler. Son zamanlarda ABD’nin Kuzey Irak’taki Kürt bölgesinde militanları eğitip eylem yapmak üzere İran’a sızdırdığına dair haberler gelmekteydi. Bu iddiaların doğruluk derecesi kestirilemiyor. Ancak komplo teorilerinin İran’ın dış politik ve ideolojik planlarına uyması halkın bu iddialara inandırılmasını kolaylaştırıyor. Oysa militan grupların sahneye çıkmasının asıl nedeninin, azınlıkların siyasi ve ekonomik ayrımcılığa uğratılmaları olduğu unutuluyor. Allah’ın Askerleri adını alan örgüt, zaman zaman İran’dan bağımsızlık hayalleri kuran Arap ve Kürtlerin aksine, kendilerini İranlı saydıklarını ve sadece yoksul Sistan Belucistan bölgesinin fırsat eşitliğine kavuşturulması için mücadele ettiklerini söylüyor. Tahran yönetimi böyle bir ayrım yapmıyor. Öncelikle Ortadoğu’daki teröristleri hürriyet ve direniş savaşçısı olarak adlandıran İran yönetimi Belucistan ya da Huzistan’daki olaylara karışanların ise ‘sonuna kadar takip edilmesi gereken haydutlar’ olduklarını söylüyor. Mollalar rejimi bu ‘son’ ile neyi kastettiğini de, Zahedan’daki bombanın patladığı gün, geçen yıl bombalı saldırı düzenleyen en az üç Arap’ı Huzistan’ın merkezi Ahvaz’da idam ederek gösterdi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle