17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

H. Miray VURMAY TUSAM Ortadoğu Araştırmaları Masası [email protected] ABD’nin Ortadoğu’daki yeni yaklaşımı: C S TRATEJİ 5 ÇATIŞMALARDA ‘İRAN’ İZİ Filistin’de, "FilistinFilistin" çatışması tüm şiddeti ile sürerken ajanslara El Fetih kaynaklı ilginç bir haber düştü. Bu habere göre Hamas’ın kalesi olarak bilinen Gazze’deki İslam Üniversitesi’ne yapılan El Fetih baskını sırasında Hamas’lı militanları El Fetih’e karşı kullanılmak üzere, bomba yapımında eğittikleri ileri sürülen 7 İranlı istihbarat subayı yakalandı. Haber henüz teyit edilmemiş olsa da son dönemde, özellikle Hamas’ın iktidara gelmesinden sonra Filistin sorununda İran’ın öteden beri konuşulan gölgesinin iyiden iyiye belirginleşmeye başladığı bilinen bir gerçek. Ancak bu gölge bugüne kadar finansal yardımlarla sınırlı kalıyordu fakat olayların şiddetlendiği son birkaç aydır İran’ın "Filistin’de" olduğu iddia ediliyor. Basit bir beyin jimnastiği yapalım. Irak’ta "iç savaş" var ve taraflardan birinin yani Şiilerin arkasında İran var. Lübnan’da iç savaşın eli kulağında ve Şiilerin/Hizbullah’ın başını çektiği muhalefetin arkasındaki isimlerden biri yine İran. Filistin’de de iç savaş çanları yükseliyor ve taraflardan Hamas’ın arkasındaki isimlerden birinin, henüz diğer iki "iç savaş" alanındaki kadar belirgin olmasa da, İran olduğunu ya da en azından İran’ın da çorbada tuzu olduğunu görüyoruz. ABD’nin Irak, Lübnan ve Filistin’deki çatışmalardaki genel konumuna bakarsak İran’ın tam karşısındaki cenahlarda saf tuttuğunu da hesaba katalım ve şimdi söz konusu üç iç savaştaki ortak noktaları bulun deseler işte size yanıtı, İran ve ABD… (İsrail’i de unutmamak lazım tabii ki…) G azze, dev bir açık hava hapishanesi, Filistin direnişinin, İntifada’nın kalbi… Şimdilerde ise Filistin tarihinin en kanlı sayfalarına tanıklık eden bir (iç) savaş alanı. Dahası savaşan tarafların her ikisi de Gazze’nin, Filistin’in evlatları. Hem de öyle bir savaş ki sanki yüzlerce yıllık kan davası… Hasta ya da yaralı taşıyan ambulanslara ateş açılıyor, karşılıklı suikast planları yapılıyor, üniversiteler basılıyor, evler taranıyor ve tüm bunları "İntifada’nın çocukları", Filistin’in merhum lideri Yaser Arafat’ın, namı diğer Ebu Ammar’ın bir zamanlar "küçük generallerim" dediği Filistinliler yapıyor. Filistin, bağımsızlık mücadelesini unutmuş, var olmayan bir devletin, var olmayan iktidarı için savaşıyor. Daha da acısı birbiriyle savaştırılıyor. Perdenin ardındaki isimlerse tanıdık. Irak’taki, Lübnan’daki iç savaşların senaryosunu kimler yazıyorsa Filistin’dekini de aynı eller yazıyor. ‘Savaştırma stratejisi’ Ortadoğu’daki hedeflerine ulaşmakta zorlanan ABD yeni yollar deniyor. Bunlardan biri de ülkeleri kendi kendisiyle savaştırmak… Bu yaklaşım son dönemde Irak, Lübnan ve Filistin’de sonuçlarını göstermeye başladı. olarak El Fetih’e yardım ederek Filistin’deki konumunu açıkça ortaya koydu. Öyle ki bu yardımlarda askeri mühimmatlardan, kamyonlar dolusu silahtan, roketlerden ve milyonlarca dolardan bahsediliyor. Son olarak da ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, Ocak 2007’deki Ortadoğu seferinde El Fetih’e olan desteklerinin artarak devam edeceğini açıklamış, hatta dünyaya Mahmud Abbas’ın yanında olma çağrısı bile yapmıştı. İnsanoğlu meraklı bir varlık, haliyle merak ediyor insan ve sormadan duramıyor ABD’nin daha dün "terörist" dediği Abbas’a/El Fetih’e olan bu ilgisinin nedeni nedir, ABD Filistin’de neden bir "iç savaş" istiyor olabilir? Yanıtlar çeşitli hatta çelişkili ama malum Ortadoğu burası, sorular kadar yanıtlar da sonsuza ıraksayabiliyor, birbiriyle çelişebiliyor. Ancak biz yine de en mantıklı olanları sıralayalım. ABD’nin Filistin’e olan bu ilgisinin nedeni artık bir klişe haline gelen ABDİsrail kardeşliği mi, Ortadoğu’da "istikrarlı bir istikrarsızlık" yaratmak ve bunun içinde bir sorun makinesine dönüşen Filistin’e "yatırım yapmak" mı yoksa Filistin’de petrol var da bizim mi haberimiz yok? ‘SAVAŞMA, SAVAŞTIR’ Ortadoğu’da git gide yayılan iç savaş senaryolarının yazarlarından biri ve söz konusu savaşların yapımcısı ve aynı zamanda yönetmeni olan ABD’nin Ortadoğu’daki cephesi sadece Irak olarak görünüyor. Ancak ABD’nin bedeni olmasa da ruhu Lübnan’da ve Filistin’de çoktan mevzilenmiş durumda. Hatta önümüzdeki dönemde bu görünmez cephelerden birinin Suriye’de de açılması kuvvetle muhtemel. Ama şimdilik, öncelik Lübnan ve Filistin’de. Zaten her iki cephede de zeminler "iç savaş"a o kadar uygun ki ABD işini askersiz de çok rahat bir şekilde halledebilecek görünüyor. Zaten, Irak deneyiminden sonra Lübnan ve Filistin’de açılan bu yeni cephelerde "askeri çözümlerin" adının bile geçmesi olanaksız. Ama ne derler "demokrasilerde çare tükenmezmiş", hele ki sözü edilen demokrasi "Amerikan demokrasisi" ise hiç tükenmezmiş(!). Ve ABD Ortadoğu’da tıkanan yolunu açmanın çaresini yeni bir strateji üreterek buldu: Savaşma, savaştır… Yirminci yüz yıl başlarında yine Ortadoğu’da uygulanan Filistin’de taraflar, "bölparçalayönet" birbiriyle stratejisinin bir üst modeli çatışmaya olan "savaşma, savaştır" başladı.. stratejisinin aslında çok basit bir mantığı var; Irak’ı Irak’a, Lübnan’ı Lübnan’a ve Filistin’i Filistin’e kırdırmak… Bunun içinse adı geçen ülkelerin bıçak sırtı sorunlarına ki bu sorunların hepsinin temelinde "iktidar paylaşımı" yatıyor gizli ya da aleni bir şekilde taraf olmak. Gerisi ise ‘Wolfowitz’in çorap söküğü’ gibi geliyor zaten. Zira Filistin’deki olaylar da aynen bu şekilde gelişti. Ocak 2006’da yapılan seçimlerde Filistin’in "Hamas" demesi, El Fetih ve Hamas arasında amansız bir iktidar mücadelesini de beraberinde getirdi. 2006 baharında başlayan sürtüşmeler zamanla silahlı çatışmalara dönüştü. ABD ise, İsrail’in de yardım ve onayı ile direk ya da Mısır ve Ürdün üzerinden dolaylı STRATEJİK YA DA TRAJİK Filistin tarihine bakıldığında bu tür olayların yaşandığı, düşmanla işbirliği iddialarının sıklıkla ortaya atıldığını görmek mümkün. Hatta Yaser Arafat dahil olmak üzere Filistin’in lider kadrosundan bir çok ismin zaman zaman "İsrail işbirlikçisi", "ABD maşası" gibi ithamlarla karşı karşıya kaldığı görülmüştü. Ama bu iddialar gerçeğe hiç bu kadar yakın durmamıştı. Baksanıza Mahmud Abbas ABD’nin ve hatta İsrail’in nazarında birden bire badem gözlü oluverdi, hem de daha ölmeden. Öyle ki ABD’nin son dönemdeki yeni gözdesi Mahmut Abbas ve El Fetih, ABD ile adeta "yasak bir aşk" yaşıyor. Resmi ağızlarda "stratejik işbirliği" olarak adlandırılan bu yasak aşkın ne kadar "stratejik" olduğu tartışılır ancak "konjonktürel" olduğu su götürmez bir gerçek. Yani ABD’nin El Fetih’e duyduğu "aşk" bittiğinde ya da El Fetih ile işi bittiğinde Mahmud Abbas’ı "baş terörist", El Fetih’i de yeniden "terör örgütü" ilan etmekten asla çekinmeyeceği unutulmamalıdır. Başka bir deyişle bu "stratejik" işbirliğinin her an El Fetih açısından trajik bir sonla noktalanması olasılığı oldukça yüksek. ABD’nin Soğuk Savaş döneminde SSCB’ye karşı kendi elleri ile kurduğu, büyütüp beslediği Taliban’ın, bir zamanlar flört ettiği Saddam’ın akıbetine bakmak bu olasılığın ne kadar yüksek olduğunu açıkça gösteriyor bizlere. Sonuç olarak Filistin kendi elleri ile kendi kendini, hem de daha doğmadan toprağa gömerken dahası "iç savaş" bir kanser gibi tüm Ortadoğu’ya yayılmaya başlamışken yaşadığımız coğrafyanın "Ortadoğu’nun" geleceğini görebilmek için, tüm bunları bir kez daha düşünmek gerekiyor…
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle