17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

siyaseten beslenenler için bulunmaz bir formül olabilecektir. Diğer bir ifadeyle bu formül, Türkiye’yi daha demokratik, daha şeffaf bir devlet olmaya zorlamayacaktır. AB, Türkiye’deki bu türden sorunları gayet iyi izlemekte ve yükselen AB karşıtı milliyetçi akımların kabul edebileceği öngörüsüyle bu türden bir formülün, tabir yerindeyse, tutacağını hesaplamaktadır. GÜVENLİK BOYUTU Ayrıcalıklı Ortaklığın ikinci temel konusu, güvenliktir. Türkiye için, AB’nin dışında kalmanın en temel çekincelerinden birisi, içerisinde kendisinin yer almadığı bir AB güvenlik mekanizmasının, sınırlarının dibinde ve Kıbrıs’ta faaliyet göstermesidir. Bu durum, Türkiye’nin elinde sadece NATO enstrümanının kalması, ABD’ye istenmeyen durumlarda bile daha fazla yaklaşmak zorunda kalması ve AB’nin güvenliksavunma faaliyetlerinde "öteki" haline gelmesi riskleri taşımaktadır. AB için de Türkiye’yi cazip kılan unsurlardan biri askeri kapasitesidir. Dolayısıyla AB de, Türkiye’nin bu kapasitesini dışarıda değil içeride tutma arzusundadır. Türkiye’nin jeopolitik ve stratejik avantajları ile güvenlik kapasitesinin AB mekanizmalarının içerisine çekilmesi AB’yi Türkiye maliyetine katlanmadan "güç" yapabilecek ve Türkiye’nin de güvenlik bakımından AB’ye tehdit olması bertaraf edilebilecektir. Bu konunun, Türkiye tarafından kabul edilebilir bulunacağı varsayımı hakim bir anlayıştır; çünkü, Türkiye’de siyasal dönüşüm risklerine girmeden stratejik bir işbirliğine girilmesini arzu edecek kesimlerin etkili olduğu düşünülmektedir. Yan alanlardan biri ise, Türkiye’nin AB ile ilişkilerini sürdürmesinde engel oluşturabilecek ekonomik istikrarsızlık risklerine karşı, bazı "yardım"ların öngörülmüş olmasıdır. Bu, Türkiye’nin AB üyesi olmaksızın AB ile sürdüreceği ilişkilerin garanti fonu gibi düşünülebilir. Söz konusu iki temel alanın, daha çok AB’ye yararı olduğu açıktır. değerli olduğunun altı çiziliyor. Burada amaç Türkiye’yi AB içerisinde değil AB’nin yakınında tutabilmek. AB içerisinde Almanya’yla birlikte Fransa, Danimarka ve Avusturya ise bu fikre en sıcak bakan ülkeler. Hıristiyan Demokratlara yakın Robert Schuman Derneği’nin çalışmasında AB’nin şu anki durumunun yönetilebilir gözükmediği ve Anayasal Anlaşma’nın da başarısızlığa uğramasıyla birlikte birliğin kendi içinde umutsuzluk yaratmaya devam ettiği ifade ediliyor. Buna istinaden komşuların (Türkiye) katılım isteğini, yerine getirirse kendi özünü yitirme riskiyle karşı karşıya olduğu savunuluyor. Çözüm olarak da, yapısal olarak belirli konularda geçici ABTürkiye kuruluşlarının oluşturulması, Avrupa politikaları açısından tarım politikası, bölgesel politikalar gibi bazı ortak politikaların sadece üye ülkelerle sınırlı tutulması ve her politika için Türkiye ile ilişkilerin derinleştirilmesi öneriliyor. Bu anlamda imtiyazlı ortaklık, Türkiye’nin bir ortak olarak kabul edilip, uzun vadede AB’nin Ortak Dış ve Güvenlik Politikası’na da dahil edilmesi gibi stratejik bir amacı da içeriyor. Unutulmamalıdır ki, Türkiye ile AB arasında 1996 yılında yürürlüğe giren Gümrük Birliği’nden dolayı zaten bu şekilde bir ortaklık var. Türkiye ayrıca, kendi idari yapılanmasının modernizasyonu için gerekli eşleştirme programları, öğrenci değişimi programları (ERASMUS), çevre programları ve araştırma ve geliştirme programları gibi AB’nin çeşitli alanlarda sağladığı programlara katılıyor. C S TRATEJİ 21 bahsetmekte oldukça zor olacaktır. Bu şekilde neticelenecek bir üyelik tam üyeliği değil imtiyazlı üyeliği ifade eder. İşte imtiyazlı ortaklık teklifi bu yönleriyle Türkiye’yi AB bütünleşme sürecinden dışlayıcı bir tavır içerisindedir. Türkiye derecesi düşürülmüş resmi bir aday ülke statüsünde görülmek isteniyor. 11 Aralık 2006 tarihinde AB Üyesi ülkelerin Dışişleri Bakanları’nın bir araya geldiği Genel İşler Konseyi'nde üye ülkeler, Avrupa Komisyonu'nun, Türkiye’nin Gümrük Birliği'ne ilişkin yükümlülüklerini yerine getirmediği gerekçesiyle, Türkiye ile üyelik müzakerelerinde sekiz başlığın görüşmeye açılmasının durdurulması önerisini kabul etmişlerdi. Bu sekiz başlığın durdurulması kararı yukarıda ifade edilen müzakerelerde bir başarısızlık yaşanması halinde sürecin hangi yöne götürüleceği açısından oldukça önemlidir. Son üç yıl içerisinde TürkiyeAB ilişkilerinin gerilmesinde önemli bir etken olan Avrupa Parlamentosu, 16 Ocak’ta 2007’de Türkiye’nin AB’ye üyeliğine karşıtlığıyla bilinen Alman Hıristiyan Demokrat milletvekili HansGert Pöttering’i yeni başkan olarak seçti. Almanya Başbakanı Angela Merkel gibi CDU üyesi olan Pöttering de her fırsatta Türkiye için "imtiyazlı ortaklık" fikrini savunuyor. Bu bağlamda önümüzdeki dönemde Türkiye’nin, Avrupa Parlamentosu’nun imtiyazlı üyeliği destekleyecek, her an bunun Avrupa Parlamentosu’nda tartışılmasını sağlayacak çabalara karşı hazır durumda olması gerekiyor. Türkiye için öngörülen AB sürecinin "özel şartlara bağlı" olamayacağı her fırsatta ortaya konulmalıdır. Sonuç olarak, eğer Türkiye ile AB arasında üyelik müzakerelerine başlanmışsa, burada amaç tam üyeliktir. Ayrıca, üye olmak isteyen aday ülke Türkiye ayrıcalıklı ortaklığa ilgi göstermiyorsa, bu konuda diretmenin bir faydası da yoktur. Bunun dışındaki başka hiçbir hedef, AB ve Türkiye’nin önündeki geleceğin cevabı olamaz. Türkiye açısından başka hiçbir sonuç kabul edilemez. Ayrıca, Türkiye–AB ilişkilerinin sağlıklı bir yapıya kavuşması ve Türkiye’nin tam üyelik yolunda emin adımlar atabilmesi, müzakere çerçeve belgesinin mutlaka AB hukukuna uygun hale getirilerek, Türkiye’ye yapılmış ayrımcılığın ortadan kaldırılması ile mümkün olacaktır. ÇABALAR ARTTI Burada üzerinde önemle durulması gereken bir diğer nokta ise 17 Aralık 2004 tarihli AB Zirvesi ile birlikte Türkiye’ye imtiyazlı ortaklık önerilmesi ve bunun da yaşama geçirilmesi yönünde çabaların hızla artmış olmasıdır. Yine üzerinde durmamız gereken nokta müzakerelerin sonucu ile ilgilidir. Alınan kararlarda Türkiye’nin müzakere sürecinin "açık uçlu" olduğu belirtilmiş ve buna bağlı olarak müzakerelerin tam üyelikle sonuçlanamadığı durumlarda, Türkiye’nin Avrupa yapılarına ve kurumlarına sımsıkı bağlanması suretiyle imtiyazlı ortaklığı çağrıştıran bir ilişki kurulabilmesinin mümkün olduğu da ortaya konulmuştur. Yani müzakerelerde bir başarısızlık yaşanması halinde Türkiye'nin AB'yle bağlarının korunmasına çalışılacaktır. Bu kararlar göz önünde bulundurulduğunda da günümüz TürkiyeAB ilişkilerinin gelecekte aşağı yukarı nasıl şekilleneceğini okumak zor olmasa gerek. Yine bu kararlar göz önünde bulundurulduğunda kısıtlamalara tabi olunacak bir üyelikten "tam üyelik" biçiminde İMTİYAZLI ORTAKLIĞIN BOYUTLARI İmtiyazlı ortaklığı iki farklı boyutta ele alabiliriz. İlki politika alanlarına katılımda eşitsizlik ikincisi ise karar alma sürecine katılımda eşitsizlik. Politika alanında eşitsizlik, aday ülkenin bazı politika alanlarına katılımının sınırlanması veya katılım şartlarının tam üyelerden farklı olmasıdır. Aşağıda da değinileceği gibi bu aşamada, Türkiye’ye ilişkin olarak, Türkiye’nin tam üyeliğinden kaynaklanacağı düşünülen sıkıntıların giderilmesi amacıyla, Türkiye’nin serbest dolaşıma yönelik olarak ve tarım bütçesinden ve yapısal fonlardan verilecek fonlara yönelik olarak kısıtlamalara maruz kalabileceği belirtiliyor. AB, politikalarını belirlerken kurucu antlaşmalarında yer alan karar alma mekanizmasına uymaktadır. AB’nin bu karar alma sürecine sadece AB üyesi ülkeler katılabiliyor. Diğer üyelik alternatiflerine sahip ülkeler ise kararları muhtelif yöntemlerle etkileyebilme olanağına sahiptirler. Ancak, kararların alındığı masada oturma hakkına sahip değillerdir. Bu da işte karar alma sürecine katılımda ayrıcalıklık anlamına geliyor. Genel olarak imtiyazlı ortaklık, AB’ye ve Türkiye’ye al ya da bırak gibi yıkıcı bir seçenek sunmuyor. Aksine ikisine de katkıda bulunuluyor: Türkiye’nin Avrupa yönelimi teşvik edilirken, aynı zamanda Avrupa’nın bütünleşme gücüne aşırı yüklenilmiyor. Özellikle Soğuk Savaş sonrası değişen güvenlik yapısı düşünüldüğünde, bu formülün Almanya, Türkiye ve Avrupa’nın çıkarlarına aynı anda hizmet ettiği savunuluyor. Özellikle, Avrupa’nın Türkiye’ye jeostratejik ihtiyacı, Türkiye’nin çevresinin AB’nin ana güvenlik endişelerinin kaynağının olması ve bu bağlamda Avrupa savunma girişimleri içinde Türkiye’nin yeri. Ama bu yer karar alıcı düzeyde değil. Buna göre CDU ve CSU tam üyelik yerine AB ve Türkiye içinde yakın bir ilişkiyi öngören imtiyazlı ortaklık kavramını destekliyor. AB ile Türkiye arasındaki imtiyazlı ortaklık, iki taraf için de Türkiye’nin AB’ye ayrıcalıksız üyeliğinden daha İmtiyazlı ortaklık yaklaşımına Türkiye ve AB kamuoylarının tepkileri ölçülüyor. AB müktesebatına da aykırı olarak alınan kararlar Türkiye’ye ayrımcılığı dayatıyor. Erdoğan
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle