17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 Yrd. Doç. Dr. Barış DOSTER Marmara Üniversitesi Küreselleşmenin mantığı savaş alanlarına da yansıdı… C S TRATEJİ sınıfların yerini artık, bu alanlarda uzmanlaşmış özel şirketler alıyor. Ve bu işi yurt savunması için, ulusal çıkarlar için değil, eski bir TV reklâmında geçtiği gibi "tamamen duygusal" nedenlerle yapıyorlar. War on Want adlı uluslararası kuruluş Ekim 2006 tarihindeki raporunda, Irak’ta görev yapan özel güvenlik şirketlerinin yaptıkları insan hakları ihlallerine dikkat çekse de, bu şirketlere yaptırım uygulamak çok zor görünüyor. Düzenli ordularla karşılaştırıldıklarında, bu tür suçlardan deyim yerindeyse "paçayı sıyırmaları" çok daha kolay oluyor. Askerliğin kurallarına ve kültürüne uymuyorlar. Bu alandaki yaptırımlar onlara işlemiyor. Savaş hukukuna uymamanın yolunu bulup, işi "kitabına uyduruyorlar". Bu şirketlerin çalışanları, ordularda görev yapan askerlere göre çok daha sert, acımasız oluyorlar. Yaptıkları vahşet boyutuna ulaşabiliyor. Ne de olsa ellerini tutan yok. "Müşteri memnuniyeti gereği" ve parasıyla yaptıkları için, hizmette kusur etmiyorlar. BD’nin, henüz Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) zihinsel egzersizlerini yaptığı dönemlerde gündeme getirdiği kimi kavramlar vardı: Başarısız devletler gibi, önleyici vuruş gibi. Washington, kendi ölçütlerine göre bir ülkeyi "başarısız" hatta "başıbozuk" devlet ilan ediyor, teröre destek olduğuna inanırsa, "önleyici vuruş" doktrini gereği, şüphelerini kanıtlamadan, BM’yi devre dışı bırakarak, uluslararası hukuku, kamuoyunu, meşruiyeti hiçe sayarak saldırma hakkını kendinde görüyordu. Nitekim Afganistan ve Irak’ta böyle oldu. Ancak Soğuk Savaş boyunca, tüm kirli yöntemlere başvurmuş olmasına karşın, esas olarak nizami harbe göre kurgulanmış bir ordunun, gayri nizami harbe yanıt vermesi, hele de Ortadoğu’da kolay olmuyordu. Vietnam başta olmak üzere, ABD’nin yaşadığı hezimetler anımsanacak olursa, bu ülkenin yeni savaş tekniklerine gereksinim duyduğu aşikârdı. "Asimetrik savaş" da tam bu aşamada devreye girdi. Her anlamda ve her yönüyle birbirinden farklı güçlerin savaşıydı bu. ABD de militanlara, gerillalara, intihar komandolarına karşı bu yönteme başvuruyordu. Savaşmadan hükmetmeyi düşündüğü ülkeler için de "denetlenebilir istikrarsızlık" doktrinini devreye sokuyordu. A Irak’ta savaş özelleştirildi ABD son dönemlerde askeri harekat düzenlediği Afganistan ve Irak’ta özel firmalara ait askerleri de kullanıyor. Bir anlamda savaş ve işgal özelleştirilmiş durumda. Firmalar, aldıkları iş gereği, savaş, çatışma, sokak güvenliği, ‘VATAN SAVUNMASI’ KÜLTÜRÜ istihbarat gibi çok sayıda görevi yerine Bilindiği üzere askerlik, başta Batı ülkeleri olmak üzere pekçok ülkede çoğunlukla getirmeye çalışıyor. profesyonel ordularla ya da zorunlu değil 300 milyar dolarlık iş yaptırdığı biliniyor. Tahmin ve takdir edileceği üzere, çoğu Amerikan ve İngiliz olan (onları Güney Afrika izliyor) yüz dolayında firmanın faaliyet gösterdiği bu sektör, dünyada hızla gelişen sektörler arasında sayılıyor (90’larda borsada işlem görenler, Dow Jones endeksine göre iki kat fazla büyümüşlerdi) ve cirosunun 2010’da 200 milyar doları bulacağı öngörülüyor. Nasıl bilişim ve iletişim sektörleri, halk deyimyle "yükte hafif, pahada ağır" yönleriyle, hem büyük paralar kazandırıyor, hem de zihinlere hükmettikleri için stratejik olarak nitelendiriliyorlarsa, özelleştirilen savaş ve saldırı hizmetleri de giderek bu kapsamda ele alınıyorlar. İngilizce’de "Private Military Companies" denen bu firmalar orduların istediği tüm hizmetleri veriyorlar. Özel güvenlik pastasının 10 milyar doları çoktan geçtiği Irak’ta bulunan ABD askerlerinin onda biri, özel şirketlerin çalışanları. Bu şirketler, stratejik planlamadan taktik saldırılara, lojistik destekten istihbarata, teknik hizmetlerden eğitim vermeye dek herşeyi yapıyorlar. Kısacası piyade, topçu, levazım, istihkâm, muhabere, hava savunma gibi askeri Irak’tan son şiddet görüntüleri... ÖZELLEŞTİRİLEN İŞGAL Irak’taki gelişmeler, asimetrik savaşta pek başarılı olamayan ABD’nin imdadına özel güvenlik şirketlerinin yetiştiğini gösteriyor. Bu şirketler, ülkemizde de son yıllarda yaygınlaştığı üzere bankaları, alışveriş merkezlerini, zenginlerin yaşadıkları toplu konutları, sinemaları koruyan özel güvenlik şirketlerinden (Emniyet Müdürlüğü bünyesinde bu şirketler için bir şube müdürlüğü de var) farklılar. Bunlar, ABD ve onun stratejik ortağı İngiltere için paralı asker savaştıran, işgale "profesyonel" destek veren şirketler. Küreselleşme ve özelleştirme çerçevesinde küçültülen, bizde Kamu Yönetimi ve Yerel Yönetimler reformlarında görüldüğü üzere, "merkezden yerele yetki devri" adı altında ulusal, kamusal ve toplumsallığından arındırılan devlet, yani "zor kullanma yetkisini yasayla elinde tutan güç", ABD’de dış güvenliği de özelleştiriyor. 20 yıl önce bu sektörde çalışan 10 şirket varken günümüzde bu sayı ABD’de 40’a yaklaşıyor. En büyükleri arasında Blackwater, Zapata, Northrop Grumman, ADS, MPRI, AEGİS, Halliburton’un yan kuruluşu olan ve Dick Cheney’in uzun süre görev yaptığı Kellogg Brown and Root, Dyn Corp, Erinys, Custer Battlas, Meteoric başı çekiyor. Afganistan ve Irak işgallerinin de kazandırdığı ivmeyle pazar hacmi 100 milyar doları aşıyor. 19942002 yılları arasında ABD’nin bu şirketlere gönüllü hizmet esasına dayanan bir anlayışla yürütülüyor. Yani her durumda asker, ülkesi için savaşıyor. Bunun toplumsal hafızada ve ulusal kültürde bir karşılığı oluyor. Dış güvenlik hizmeti veren firmalarda çalışanlar ise asker değil, profesyonel savaşçı, yaygın kullanımıyla lejyoner oluyorlar. Orduya değil, şirkete bağlı savaşıyor, ordunun askeri olarak değil, şirketin işletme maliyetleri arasında bir kalem olarak görülüyorlar. Ölünce de yurt savunmasında yaşamını yitiren, şehit düşen bir asker olarak değil, "iş kazası" olarak kayıtlara geçiyorlar. Savaştan dönünce gazi olmuyorlar. Görevini tamamlayan bu profesyonellerin, ülkelerine döndüklerinde çete, mafya, cinayet örgütlerinde "istihdam edildiklerini" gösteren çok ciddi kanıtlar bulunuyor. Para için savaşıp, para için öldürüyor, aldıkları para kadar ve para aldıkları sürece savaşıyorlar. Davaya ya da ulusa sadakat, bayrak, yurt ve görev aşkı değil, iş akdinde yazanlar öne çıkıyor. Böyle olunca da savaşın ortasında görev yerini terk eden ya da saf değiştiren bir profesyonel "vatana ihanet" etmiş olmuyor, daha çok para veren şirkete, "profesyonelliğin gereği" olarak geçiyor. Vatan ve ulusal çıkarlar için değil, şirket çıkarları için savaşılınca, savaşın meşruiyeti, zorunluluğu daha çok tartışılıyor. "Ordu millet", "Halk ordusu" geleneği ve kültürünün çok güçlü olduğu ülkemizde, gerekçelerini, avantajlarını ve sakıncalarını akıldan çıkarmadan, "ordunun küçültülmesi", "askerliğin profesyonelleştirilmesi" söylemlerine bir de bu açıdan bakmakta yarar var. Özelleştirmenin dış güvenliğe de yansıması, bunun iktisadi bir seçenek olmaktan çok, ideolojik bir tercih, küreselleşmenin bir dayatması olduğunu ortaya koyuyor. Irak’ın işgali insanlığı büyük acılara boğarken, savaşla özelleştirme, işgalle özel çıkar, emperyalizmle çok uluslu şirketlerin karı iç içe geçiyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle