17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

20 Erhan AKDEMİR Ankara Üniversitesi ATAUM AB Uzmanı İmtiyazlı ortaklığın değerlendirilmesi… C S TRATEJİ gümrük birliğinin devamı, enerji yollarının güvenliğinin sağlanması, askeri ve savunma girişimlerinde Türkiye’den destek sağlanması buna karşın Türkiye’nin bu işlerin karar alıcı noktalarından soyutlanması, engellenmesi Hıristiyan Demokratların Türkiye politikalarını oluşturuyor. Böyle bir politika da Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğini getirmiyor. Yalnızca işbirliği yapılabilecek bir ortaklık önerisinde bulunmayı öngörüyor. Bu öneri Türkiye–AB ilişkilerinin geleceğini farklı bir statüye taşımak niyetinde olan "İmtiyazlı Ortaklık" önerisidir. B bugün, bir yandan genişleme ile öbür yandan meşruiyetinin oturtulması çabası ve kendi iç reformlarının gerçekleştirilmesi ikilemi ile baş başa. Buna paralel olarak 27 üyeye ulaşmış bir AB’nin kendi işleyiş yöntemlerini oturtamadıkça, üye olan küçük devletler grubu bütünleşme yolunda ilerleme olanaklarına sahip olmadıkça ve üye adaylarına da üye devletlere de Avrupa siyasal bütününün gelişimine en elverişli koşullarda hazırlanma imkânı tanıyacak bir takvim oluşturulmadıkça AB açısından genişleme politikasının nasıl sağlıklı bir şekilde süreceği yanıtlaması zor bir soru olarak görünüyor. Avrupa Parlamentosu Anayasal İşler Komisyonu, 15 Kasım 2006 tarihinde "AB’nin entegrasyon kapasitesi"ni masaya yatırdı, bu kurum tarafından hazırlanan raporda, AB’nin yeni bir genişlemeye hazır olmadığına dikkat çekildi ve "AB yeni bir genişlemeye ya hamiledir, ya da değildir, yarı hamilelilik gibi bir durum olamaz" yorumunda bulundu ve AB’nin yeni sözleşmelere ihtiyacı olduğunu vurguladı. Bununla birlikte genişleme politikasına Türkiye’yi eklediğimizde ve bu genişleme politikasına Fransa Anayasa’nın yeni hükümleri uyarınca (Avusturya ve Danimarka gibi ülkeleri de buna eklemek gerekiyor) halkoyuna başvurmadan yeni bir genişlemenin gerçekleştirilemeyeceği gerçeğini de eklediğimizde soruya yanıt bulmak gittikçe zorlaşıyor. A Türkiye’ye ayrımcılık dayatması 2004’te üye olan on ülkenin getirdiği ekonomik ve siyasi yükler de bu korkunun, endişenin ve genişlemeye karşı tepkinin artmasına neden oldu. Bu tepkinin en somut göstergesi ise 29 Mayıs ve 1 Haziran 2005 tarihlerinde AB’nin iki kurucu ülkesi olan Fransa ve Hollanda’da AB Anayasası’nın reddedilmesi oldu. Böyle bir sonucun çıkmasını ise AB’nin genişleme sürecinin AB’li liderler tarafından takip edilen belirsizliklere mahkum edilmesinde aramak gerekir. Bu bağlamda Türkiye ise, çok önemli ve ayrıcalıklı bir konuma sahip. Ayrıcalıklı çünkü, AB’nin iç sıkıntıları ve bunun yanında AB’nin geleceğini kültür ve din ekseni çerçevesinde görmek isteyenler, ki bunlar Avusturya, Fransa ve Almanya’daki Hıristiyan Demokratlardır, muhafazakârlardır. Bugünkü durum itibariyle Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğini istemiyorlar. Ancak bunlar diğer yandan da AB’ye enerji sağlayan yolların güvenliğinden kaygı yaşadıkça (ki Avrupa Komisyonu tarafından 13 Ekim 2006 tarihinde yayınlanan enerji raporunda Türkiye’den artık kaçınılmaz bir enerji koridoru olarak bahsediliyor) emeklilik oranlarında yaşanan artışa her gün yenileri eklendikçe ve uluslararası arenada yaşanan tartışmalara tanık oldukça Türkiye’den de kesin bir kopuş sergileyemiyorlar. Bununla birlikte Türkiye ile İMTİYAZLI ORTAKLIK Entegrasyonu, genişlemeyle paralel götüremeyen AB, Avrupa halklarındaki tepkiyi de önleyemedi. Türkiye’nin tam üyeliği tepkilerin hedefi konumuna geldi. GENİŞLEME VE DERİNLEŞME Genişleme konusunda AB’nin yaşadığı bir diğer sıkıntı ise bunun Avrupa halklarında yarattığı endişe, korku ve bunlara neden olan genişleme konusunda Avrupa halklarının yeteri kadar bilgilendirilmemiş olmalarıdır. Teorik olarak genişleme, derinleşmeyle birlikte, onunla at başı gitmeliydi. Gerçekteyse genişleme, derinleşmeden daha hızlı gitti. Bu ise Avrupa halkları arasında korkuya, endişeye ve genişlemeye karşı tepkiye yol açtı. Ayrıca, kıtanın Euro’ya geçişi ile birlikte yaşadığı ekonomik sıkıntılar ve 1 Mayıs Chirac ve Merkel... Peki imtiyazlı ortaklık nedir, neyi amaçlamaktadır? En başta söylemek gerekirse Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğinin ekonomik ve sosyal zorluklara neden olacağı düşüncesi, AB içerisinde yer alan bazı çevrelerin imtiyazlı ortaklık taleplerinin zeminini oluşturuyor. "Ayrıcalıklı Ortaklık", günümüz AB mevzuatında hukuki bir bağa karşılık gelmeyen, henüz AB ve Türkiye kamuoylarının tepkilerini ölçme amaçlı bir siyasal ifadedir. Bununla birlikte, konunun bir "Konsey kararı" haline gelmesi, hiç de zor olmaz. "Ayrıcalıklı Ortaklık", henüz içeriği, hükümleri, uygulama biçimleri belli olmayan bir ilişki biçimine karşılık gelmekle birlikte, kamuoylarına yansıdığı kadarıyla, şu türden özellikler taşıyor: Ortaklık, Türkiye’yi tam üye olmak yerine AB’ye bağlı kılmaya hizmet etmekte ve bu çerçevede de iki temel ve bir kaç ikincil konuda tarafların işbirliğini düzenlemektedir. Temel alanlardan birisi, Gümrük Birliği’nin sürdürülmesi ve geliştirilmesidir. Bu yolla AB’nin ve Türkiye’nin sanayi ürünleri pazarı garanti altına alınacak, tarafların sanayi elitleri memnun edilecek ve ekonominin diğer alanlarında da bütünleşme sağlanması için bir çaba gösterilmesine gerek kalmayacaktır. Bu, Türkiye’nin tarımsal uyum sürecinde yaşanacak ekonomik ve daha da önemlisi siyasal dönüşümleri yapmasını gerektirmeyecek, AB’yi de örneğin emeğin serbest dolaşımı gibi bir konuyla uğraşmaktan ya da yapısal fonları akıtmaktan kurtaracaktır. Türkiye ekonomisinin tüm alanlarının AB tarafından hazmedilmesine gerek kalmadan, AB’yi ilgilendiren kısmıyla ilişkileri sürdürmek, Türkiye’de bazıları açısından da "hiç yoktan iyidir" algısıyla karşılanabilecek avantajlara sahip olabilir. Ticaret ve yatırım ilişkilerinde öncelikli durumu bulunan AB ile, bu ilişkilerin tümüyle bozulması arzu edilmeyebilecektir. Öte yandan, AB’ye tam üyelik sürecinin Türkiye’deki siyasal mekanizma, yapı ve ilişkilerin değiştirilmesi anlamına geldiği açıktır. Türkiye’nin azınlık sorunlarını, insan hakları meselelerini, laiklik yapısını, devletsel egemenlik alanlarını, otorite yapılarını, siyasal partiler ve seçim sistemlerini, kısacası son dönemlerde açığa çıkmış tüm sosyalsiyasal sorunlarını çözecek bir yeniden yapılanmaya gitmesi anlamına gelmektedir. Bu durum, Türkiye’nin kuruluşundan itibaren sürdürdüğü anlayışları, yapıları, ilişkileri terketmesini ve bu anlayışları taşıyanların güç ve otoritelerini de bertaraf etmesini gerektiriyor. Tam üyelik süreci, Türkiye’nin söz konusu dönüşümleri AB’yi girilse de girilmese de yapmasını isteyenlerle, girilemeyeceği inancından ya da girilmesini istememekten hareket ederek eski sistemi savunanlar arasındaki siyasal mücadeleye karşılık geliyor. Dolayısıyla ‘Ayrıcalıklı Ortaklık’, Türkiye’nin siyasal dönüşümlerine direnen, ekonominin gelişmesinin önündeki en önemli sorun alanını oluşturan tarım kesiminden
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle