02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Gözde KILIÇ YAŞIN TUSAM Balkan Araştırmaları Masası [email protected] Önümüzdeki yıla hazırlıklar sürüyor… C S TRATEJİ 9 gelen ciddi bir ses olması nedeniyle "şok" nitelikli bir içerik taşıyor. Ne var ki, makaledeki "Ancak bu tür bir meydan okumanın Rumları çözüm niyetiyle müzakere masasına dönmesini sağlayabileceği" ifadesi de oldukça önemli. Açıkçası bu makalenin de öngörülen yeni sürecin bir parçası olduğunu düşünmemek mümkün değil. Yine anlaşılıyor ki sürecin sonu için tek bir hedef belirlenmiş: Kıbrıs’ta çözüm sağlanması. O halde, çözümün ne olacağı da gidişata bırakılmış, iki alternatifin de gerçekleşmesi mümkün. Ya bölünmüşlük ortadan kalkacak ya da bölünmüşlük resmiyet kazanacak. Esas stratejinin "Birleşik Kıbrıs"ı hayata geçirmenin tüm yollarıyla denenmesi olacağına şüphe yok. Ancak diğer seçenek de geçerliliğini koruyor. Kesin olansa bu sefer uzatmalara yer yok. unanistan Dışişleri Bakanı Dora Bakoyanni 2006’nın son günlerinde, "2007’de Kıbrıs konusunda BM ve AB düzeyinde güçlü bir hareketlilik olacağı" öngörüsünde bulunuyordu. Öyle olmadı. Akdeniz’de petrol alanları nedeniyle Rum Yönetimi ve Türkiye arasında bir hareketlilik yaşandıysa da AB veya BM cephesinde "hareketlilik" olarak nitelendirilebilecek herhangi bir gelişme yaşanmadı. Öyle ki Papadopulos ve Talat’ın BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon ile 2007’nin son çeyreğinde gerçekleştirdikleri görüşmeler dahi sönük geçti. Nitekim 8 Temmuz anlaşmasının sorunun çözümüne katkı sağlayamayacağı da 5 Eylül görüşmeleri ile kayıt altına alınmıştı. 2006’nın sloganı ise uyarı mahiyetinde kullanılan "Kıbrıs sorununa kısa zamanda çözüm bulunmaması durumunda, iki Kıbrıs devleti kurulabilir" oldu. Hem Kıbrıs içindekiler hem de kendilerini Kıbrıs’la ilgili bulanlar bu söylemi bir tehlike vurgusu ile dile getirerek görüşmelere hız vermek istediler. Hâlbuki o devam etmemesini diledikleri statükoyu gerçek anlamıyla sona erdirecek bir yoldu ve pekâlâ bir "öneri" olarak nitelendirilebilirdi. Eğer ki "Kıbrıs Cumhuriyeti" üzerindeki anayasal hakları Kıbrıs Türklerine teslim edilmiyorsa ve Rumlar Türklerle bir arada yaşamayı imkansız görüyorsa ve uluslararası toplum da Rumların "devlet işgalini" engellemeye niyetli görünmüyorsa Kıbrıs Türkleri için yeni bir gelecek planlaması kaçınılmaz biçimde şart olmuş demektir. Hele ki KKTC’de "iki ayrı devlet" temelli çözüm taraftarları hızla artıyorsa başka bir yolun izlenmesinde direnmek de anlamsızlaşır. Belki de Kıbrıs Türkleri adına karar verenler için altlarından kayan zemine tutunma çabasından vazgeçerek yeni bir zemine sıçrama zamanı artık gelmiştir. Gelişmeler Kıbrıs için yeni bir planın uygulamaya konulduğunu gösterirken takınılacak tutumun belirlenmesi aciliyet arz ediyor. Y Kıbrıs’ta yeni süreç BM’nin son girişimi Kıbrıs’ta başarısızlıkla sonuçlanmıştı. ABD ve İngiltere’nin önümüzdeki yıl yeni bir girişim başlatmayı amaçladıkları ortaya FIRSATLAR DÖNEMİ Soğuk Savaş’ın bitimi değişmeyenin sadece çıktı. Bu süreçte Rumlar, Türk kesiminin değişim olduğu bir dönemi başlattı. Dolayısıyla Soğuk Savaş sonrası olarak bağımsızlığı argümanı ile korkutularak adlandırılan dönem, Soğuk Savaş dönemi gibi uzun bir süre aynı tempoda devam edecek bir durağanlık süreci anlamına ‘Birleşik Kıbrıs’ın yaratılmasına gelmiyor. İttifaklar ve müttefiklik ilişkileri her gün yeniden planlanıyor. Dinamik çıkar çalışılacak. kısıtlama altındaki Rum basınının harekete geçirilmesi ve tabanın çözüm talebini canlandırması hedefi güdülebilir. KKTC’ye dönük kimi açılımlar da şüphesiz Rum yönetimini köşeye sıkıştıracak ve aynı hedefe hizmet edecektir. Ancak bir şekilde Rumların masaya oturması sağlanamazsa veya görüşmeler başarılı geçmezse ya da Türk tarafı herhangi bir aşamada oyunbozanlık yapacak olursa bu kez Ada’daki bölünmüşlüğün kesinleşeceği de açık. Bu anlamda tarafların her birinin kendi senaryosunu yazma fırsatı doğmuştur. Denizler ötesinde yazılan senaryoların figüranı olmanın getirdiği sonuçlar ortadayken yeni fırsatların uygun biçimde değerlendirilmesi ve hızlı stratejik açılımlara girişilmesi Türk tarafı için kaçınılmaz olmuştur. ittifaklarının hüküm sürdüğü bir dönemde eski dostluklara güven olmayacağı artık kesin. Değişen şartlar uluslararası arenadaki oyuncuların performansları kadar rollerini de etkilemek durumunda. Ola ki yöneticiler harekete geçmekte tereddüt gösterirse toplum siyaset değişimi talebini iletmekte tereddüt göstermiyor. Türkiye’nin edilgen siyasetten etken siyasete geçtiği bu günlerde Kıbrıs’taki tutumu da değişecektir şüphesiz. Ortaya çıkan fırsatlar döneminde KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın da ekibiyle yeni bir değerlendirme yapması gerekecektir. "Rumların Türklerin nefes almasına bile tahammülü olmadığını" ifade eden Talat’ın strateji değişikliği zamanının geldiğini fark ettiğine hiç şüphe yok. Kendisine verilen sözler tutulmadığı için vaatlerini gerçekleştiremeyen Talat, Kıbrıs Türklerinin kendi senaryolarını yaratmasına destek olmalıdır. Başlangıç olarak "güven arttırıcı önlemler sunmak" yerine Ada’da katliamlara girişen EOKA liderlerinin cezalandırılmasını da içeren "güven arttırıcı önlemler talep etmek" kitabına uygun ve destek bulacak bir girişim olacaktır. Dipnot: 1 Cyprus Sabotage, http://online.wsj.com, 9 Ekim 2007 NÜKLEER SEÇENEK Eski ABD Büyükelçisi Morton Abramowitz de, Lehigh Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Profesör Henri J. Barkey ile birlikte Wall Street Journal gazetesinde yayınladıkları "Kıbrıs Sabotajı" başlıklı makalesinde aslında açıkça bunu dile getiriyordu.(1) AB’nin Türkiye’ye ve Kıbrıs Türklerine haksızlık yaptığı vurgulanan makalede Türkiye’nin limanlarını Rum gemi ve uçaklarına açmaması yerinde bulunuyor ve KKTC’ye uygulanan ambargolar kaldırılmadıkça da bu tutumun devam ettirilmesi öneriliyor. Makalede, Rumların ve AB’nin gerçek müzakereler için hazır olmaması halinde Türkiye’nin "Kuzey Kıbrıs"ı ciddi bir ekonomik kalkınma programı ile güçlendirerek KKTC’nin –İslam dünyasınca tanınması çalışmalarını başlatması önemli bir seçenek olarak sunuluyor. Daha da önemlisi "nükleer seçenek" vurgusuyla "Kuzey Kıbrıs"ın gelecek statüsü konusunda bağımsızlık ve Türkiye’ye ilhak alternatiflerini de içeren bir referandum düzenlenmesi ve BM’nin resmi yollardan sonuçlar hakkında bilgilendirilmesi öneriliyor. Buraya kadarki kısmıyla makale, özellikle ABD’den YENİ BİR GİRİŞİM İngiltere Başbakanı’nın Kıbrıs Özel Temsilcisi Joan Ryan ve ABD’nin Siyasi İşlerden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Nicolas Burns’un açıklamalarından yeni sürecin başını her zamanki gibi ABD ve İngiltere’nin çektiğini anlamak mümkün. "Kıbrıs’ta anlaşma sağlanması zamanının geldiğini" söyleyen Ryan, 2008’i Kıbrıs için çözüm yılı olarak ilan etti bile. Burns de Washington’un "Kıbrıs’ta barış görüşmelerine hız verecek yeni bir BM Kıbrıs Özel temsilcisi atanması" talebini duyurarak yeni süreci ABD’nin sonuna kadar destekleyeceği mesajını verdi. Burns’un "Kendi hükümetim adına Papadopulos’a, yeni bir ilişkinin iklimini yaratacağımızı söyledim" sözleri ABD ve İngiltere’nin yeni bir girişimde bulunacakları iddialarını doğruluyor. GKRY’de 17 Şubat 2008’de gerçekleşecek cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından başlatılacağı anlaşılan süreç şüphesiz ki bildiğimiz "Birleşik Kıbrıs" senaryosunun yeni bir bölümü olarak planlanıyor. Ne var ki dağıtılan rolleri benimsemeyi reddedenler olursa senaryo bu kez baştan sona değişecektir. Seçimleri Papadopulos, Hristofyas ya da Kasulidis’in kazanması başlı başına bir değişiklik sebebi olmayacak elbette. Her üç aday da GKRY’nin mevcut pozisyonunu devam ettirmeye niyetli olduklarını belli etmişlerdi zaten. Ancak görüşmecisi kim olursa olsun GKRY’nin ortak bir devlet oluşturma niyetiyle masaya oturmasının sağlanması planın vazgeçilmez bir parçası. Burada esasen ciddi bir denetim ve Ban Ki Moon
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle