02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

olacaktır.(9) Bu teostratejik modele göre Türkiye, yeni dönemde tarihsel mirasına uygun bir rol almak için kuruluş felsefesinden vazgeçmeli ve yüzünü Ortadoğu’ya çevirmelidir. Bunun gerekçesi ise şöyle açıklanır: Merkezboşluk ayrımına bağlı olarak sürdürülen politikalara göre 22 Müslüman ülke bağlantısız arkında yer alıyor. 22 ülkeden müteşekkil bu coğrafya yenidünya sisteminin politik ve ekonomik kurallarına uymak zorundadır. Uymak istemeyen ülke tasfiye edilmek durumundadır.(10) Merkezboşluk arasında yer alan Türkiye bu modelle, yeniden inşanın öncülüğünü yapabilecek bir ülkedir. Türkiye, küreselleşmenin uyum sağlayamamış, boşluk tanımının ya da küresel ekonomiyle en az bağlantılı ve bu yüzden de kitlesel şiddet ve çatışma riskine en açık ülkeler grubuna dâhildir. Yeni dönemde Türkiye, ancak böyle bir misyonla küresel tehdidin dışında kalabilir.(11) Çünkü BOP doğrudan İslâm coğrafyasının yeniden şekillendirilmesini amaçlayan bir projedir. Hem siyasi iktidar hem de anılan cemaat bu projenin içinde yer aldılar. Ne var ki kurulan yeni ittifak ve izlenen strateji oldukça riskli olduğundan "gevşek bir yöntemi" tercih ettiler. İlk aşamada, popüler kültür ve popüler kültürün yaygınlaştırılmasını amaçladılar. Yeni stratejinin gereklerine uygun algı kalıbı ürettiler. Çünkü uluslararası politik stratejinin temel ilkelerinden birisi; kendine tehdit olarak gördüğü kültürü ve siyasi gücü etkisiz kılmaktır. Kültürel yabancılaşma bir toplumu istila etmenin çatışmasız ve kansız yoludur. Bunun içindir ki; bir toplumun değer yargılarını, ahlâki ve insani esaslarını çarpıtmak, insanları dilsiz, tarihsiz ve coğrafyasız yapmakla eş değerdir. Ilımlı İslâm projesi, her şeyi ahlaki ve insani kıymetler alanından araçlar alanına taşıyarak bu milletin kültürel değerlerini parçalamakta, direnç noktalarını kırmakta ve küresel güçlerin (ABD ve AB) politik hedeflerine uygun bir dille adeta ateşe malzeme taşımaktadır. C S TRATEJİ Irak’taki ABD askerleri... 19 değerlere sahip olduğumuz insanların kanı üzerinden demokrasi ve özgürlük edebiyatı yaparak geçinmek nasıl bir mantığın uzantısıdır? Yoksa ahlaki ve insani değerlerin özgürlükler dünyasında teskin edici bir bedeli mi var? ABD’nin bu proje ile sunduğu "özgürleştirme modeli" emperyalizm karşısında direnme gücü veren dini ve milli değerlerden vazgeçmeyi sağlamak için üretilmiş politik projedir. Bu yönüyle diyebiliriz ki Peygambersiz İslâm anlayışı üretme, milli bilinci ve kültürü küresel kültür potasında eritme faaliyeti, kelimenin tam anlamıyla kültürel intihardır. Öyledir, çünkü kapitalist kültürel mantığın ürettiği bütün dengesizliklere karşı olan İslâm’ı, bu mantığa uydurmak İslâm’ın içinden değil, kapitalist kültürün içinden konuşmaktır. Bu gün ülkemizde din adına özgürlük edebiyatı yapanların etnik ayrışmaları din adına körükledikleri ve bunlara açık ve dolaylı destek oldukları ortadadır. Bunların zihninde özgürlük; giderek daha fazla oranda haklar ve ayrıcalıklar elde edip kişilerin kendilerini ifade etme ve ihtiyaçlarını giderme hakkı olarak algılanmaktadır. Özgürlüğü; ayrımcılığı destekleyen kalıba yerleştiren ve buna dinsellik rengi katan bir kişinin İslâm adına hareket ettiğini hiç kimse ileri süremez. Çünkü İslâm, ayrışmayı değil birleşmeyi emreder. İçeride ayrışmayı özgürlüğün gereği sayan bir anlayışın dışarıda egemen gücün etrafında birleşmeyi talep etmesi BOP çerçevesinde özgürleştirme projesinin ne anlama geldiğini yeterince anlatır. Ilımlı İslâm yörüngesi içinde pişirilen anlayışa göre Türkiye’de etkin olmak için etkin kurumları sınırlandırmak ve uluslararası güçlerle birlikte hareket etmek gerekir. Bu mantığa göre uzun süredir Türkiye’nin önünde duran AB’yi önemli bir vesile gördüler ve bu vesileye yapıştılar. Türkiye’nin aleyhine olduğu açık ve net olan birçok kararı paylaştılar, hatta bu konuda siyasi iktidarları etkilemeye çalıştılar. Bunu yaparken hiçbir kaygı duymadıklarını ve bütün bunları ülkenin geleceği için yaptıklarını ilan ettiler. AB ye girmek adına cumhuriyetin kuruluş felsefesinde ve temel niteliklerinde değişiklik yapılmasını söyleyen küreselcilerin sözlerini aynı kalıpla ve aynı vurgu ile dillendiren liberal İslâmcılar, özgürlüğün kazanıldığına değil, bahşedildiğine inanmaktadırlar. Oysa özgürlük alınıpsatılan meta değildir. Alınansatılan özgürlük, esaretin kalıbıdır. Ne var ki kendilerini zillete alıştıran insanlar esareti özgürlük sanabilirler. Dipnotlar: 1 Bryan S. Turner (1993) Orientalism, Postmodernism and Globalism, Londra: Routledge. 2 Graham E. Fuller (2004: 7879) Siyasal İslâm’ın Geleceği, (Çev: M. Acar) İst: Timaş Yay 3 Fuller (2004:82) 4 M. Hakan Yavuz, John L. Esposito (2005: 27) "Türkiye’de İslam: Laik Yoldan Geri Dönüş mü?" Laik Devlet ve Fethullah Gülen Hareketi, (Çev: İ. Kapaklıkaya) İst: Gelenek Yay. 5 İhsan Yılmaz (2004:275) "Lisanı Halle İçtihat ve Tecdit" Laik Devlet ve Fethullah Gülen Hareketi, (Der: M. Hakan Yavuz, John L.Esposito) (Çev: İ. Kapaklıkaya, İst: Gelenek Yay. 6 Turan Yavuz (2006:51) Çuvallayan İttifak, Ankara: Destek Yay. 7 Yavuz (2006: 53) 8 Fuller (2004: 214) 9 Fuller (2004: 7879) 10 Thomas P . M. Barnett (2005) Pentagon’un Yeni Haritası: 21 Yüzyılda Savaş ve Barış, (Çev: C. Küçük) İst: 1001 Kitap Yay. 11 Barnett (2005: 78) Bu yaklaşım, sömürgeci güçlerin yayılışını meşrulaştırmak için üretilmiş dinipolitik bir araçtır. Dolayısıyla Ilımlı İslam; neoliberal mantığa uydurulmuş ve içeriğini kaybetmiş din anlayışıdır. sunmaktadır. Şu veya bu biçimde siyasi iktidarların sacayaklarından birisi olan bu hareketler ikili bir dille devletin kurumlarına sızarak devletin güç perspektifini kendi lehlerine kullanmanın yollarını aradılar ve açıkça belirtelim ki bu çabalarında da başarılı oldular. Batı kaynaklı her tehdidi, ürettikleri sahte İslam anlayışıyla meşrulaştırma girişimi, kendi varlıklarını sürdürmek için egemen güce yaslanmanın geçerli olduğu savına ve cumhuriyetten kopuşun ürettiği dinipolitik mantığın esaslarına bağlılıkla doğrudan ilişkilidir. O halde Ilımlı İslam, postmodern imparatorluğun Türkiye üzerinden İslâm coğrafyasında gerçekleştirmek istediği hedeflerin politik aracıdır. Çünkü insanlık tarihinde çok az rastlanan işkenceler, tecavüzler, katliamlar ve ülkemizde yeniden üretilmek istenen terörist faaliyetler postmodern imparatorluk ve onun güç şemsiyesi altında yer alanlar tarafından yapılmaktadır. Bunun adı da özgürleştirme ve demokratikleştirme oluyor. Oysa demokrasi sadece özgürlükleri garanti altına almak ve bu ülkenin tarihi geleneği içerisinde özel bir yeri ve görevi olan kurumları sınırlandırmak değildir. Aynı zamanda ve en azından özgürlükler kadar önemli olan husus demokratik sorumluluktur. Kaldı ki etnik ve dini ayrımcılığa gerekçe yapılan hareket ve bu hareketlerin içinde yer alan insanlar, demokratik sistemin bütün imkânlarından fazlasıyla yararlanmakta ve bizzat devleti yönetme imkânını elde etmektedirler. Bu tespitle, özgürlükler adına dayatılan talepler arasında derin bir çelişki var. Bu durum ne özgürlük anlayışı ile ne de siyasi ahlak ve demokratik sorumlulukla bağdaşır. Daha özgür ve daha kalkınmış birey ve toplum için adres gösterilen Batı dünyasının liberal ve demokrat yüzü eğer her durumda sevimli ise şu iki şıktan birisi geçerlidir. Birincisi; insan hakları ve özgürlükler işkence ve katliam yoluyla elde edilir veya insanlar böyle bir yöntemle demokratlaşır ve liberalleşir çıkarımına inanıyoruz demektir. İkincisi; eğer bu çıkarımı tutarsız buluyor, inanmıyorsak, o zaman da yaşanan olayların ve gelişmelerin adını koymamız gerekir. Eğer adını koymuyorsak, çelişkilerin biçimsizleştirdiği bir zihinle, yaşanan işkenceleri, tecavüzleri ve katliamları izlemek nasıl bir fikri duyarlılığın sonucudur, bunu bütün gerekçeleriyle açıklamamız gerekir. Kim bilir belki birçok insanın bilmediği ve düşünemediği noktalar vardır. Eğer bilinmeyen, gizli ve kapalı bir alan yoksa şu sorunun cevabını vermemiz gerekir: Kendi insanımız ve ortak ABD NE AMAÇLIYOR? ABD, Ilımlı İslâm denilen anlayışla kendi politikekonomik kurallarına uyum gösteren fertler üretmeyi amaçlıyor. Yönlendirme faaliyetini toplumun en zayıf damarından sürdürüyor. Amaç, kapitalist kültürel mantığın bütün araçlarını ve sömürü faaliyetini meşrulaştırmaktır. Ilımlı İslam, sömürgeci güçlerin yayılışını meşrulaştırmak için üretilmiş dinipolitik bir araçtır. Dolayısıyla Ilımlı İslam; neoliberal mantığa uydurulmuş ve içeriğini kaybetmiş din anlayışıdır. Çünkü bu anlayışı benimseyenler, birçok olaya karışmış, zulmetmiş, her türlü cinayeti işlemiş güçler hakkında çok iyimserdirler. İslam’ın koymuş olduğu esasları çıkar ve güç uğruna görmezlikten gelmektedirler. Ilımlı İslâm müntesipleri, hiçbir sınır tanımayan küresel azgınların zulümlerini günah sayarak ölüm sonrası dünyaya bile havale etmiyorlar. Hatta küresel güçlerin katliamlarını dünyaya barış ve huzur getirmenin aracı olarak görüyorlar. Açıktır ki Ilımlı İslâm denilen yorum; dinin anlam haritasını çok sinsice bulandıran, bozan ve çarpıtan bir yaklaşımdır. Ne yazık ki bu okuma, bir değer algısından ve üretiminden daha çok var olmanın hesaplarını yapmakta; milli siyaseti yönlendirmenin ve küresel stratejik hedeflere eklemlenmenin bütün malzemelerini
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle