02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 Mustafa ÖZBEK Uluslararası Avrasya Metal İşçileri Federasyonu Genel Başkanı Dünyanın gözü orada... C S TRATEJİ devletler olarak tarih sahnesine çıkmaları, nihayet bölgenin güçlü ülkeleri olan Türkiye ve İran’ın varlığı Avrasya’nın siyasal güç merkezi haline gelmesine etki yapmaktadır. Şüphesiz, bölgenin en önemli güçlerinden biri olan Rusya’nın toparlanarak dünya siyaset arenasında yeniden yerini alması da Avrasya’nın diğer bir üstünlüğünü oluşturmaktadır. Avrasya, sahip olduğu ekonomik değerler bakımından da yeni yüzyılda küresel güçlerin iştahını kabartmaya devam etmektedir. Dünya petrol ve doğalgaz rezervlerinin büyük bir kısmının sahibi olan Avrasya, pamuğu, uranyumu, altını ve daha pek çok madenleri ile 21. yüzyılın "ekonomik kalbidir. Bu kapsamda su kaynakları, bakir toprakları ve en önemli ekonomik değer olarak genç nüfusu Avrasya’nın dikkat çeken zenginlikleri arasındadır. Bütün bu değerlerinden dolayı Avrasya günümüzün emperyalist küresel güçleri olan ABD ve AB ülkelerinin her bakımdan saldırıları altındadır. Kural tanımayan bu emperyalist güçler, işgal ederek (Afganistan ve Irak), sivil toplum kuruluşlarını etkileyerek, zihin kontrolü operasyonları yaparak, renkli devrimlerle yönetimleri değiştirerek Avrasya’nın kaynaklarını sömürmek istemektedirler. Geldiğimiz noktada stratejik soru şudur: Avrasya’yı Avrasyalılar mı yöneteceklerdir, yoksa Avrasya, ABD ve AB ülkelerinin politika ve çıkarları doğrultusunda mı şekillenecektir? Tarihin bize öğrettiği gerçek şudur: Kaynaklarımıza ve bütün değerlerimize sahip çıkarak, küresel emperyalistlerin bütün oyunlarına rağmen işbirliği imkanlarını her sahada artırarak Avrasya’nın kaderine Avrasyalılar olarak bizler sahip çıkmalıyız. Evet, Avrasya Avrasyalıların olmalıdır. Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Sayın Putin’in Münih konuşmasında belirttiği gibi; Dünya’nın jandarmalığına soyunan ABD’nin küresel bir dayatması olan "tek kutupluluk" reddedilmeli; Kazakistan Cumhurbaşkanı Sayın Nursultan Nazarbayev’in önerdiği "Orta Asya Birliği"nden başlanarak yeni bir siyasi, ekonomik ve askeri "Avrasya Güç Merkezi" oluşturulmalıdır. Avrasya Güç Merkezi’nin ilk nüvesi, buradaki 300 milyonluk nüfusa dayanan Bağımsız ve Özerk Türk Cumhuriyetleri tarafından Türkiye öncülüğünde oluşturulmalıdır. Ardından bölgenin önemli güçleri olan Rusya, Çin, Hindistan, İran, Pakistan ve Tacikistan ile bu halka genişletilmelidir. Kafkasya, Ortadoğu ve Balkanlardaki diğer ülkeler üçüncü halka olarak bu güç merkezine katılmalıdır. Şüphesizdir ki böylesine önemli bir projenin hayata geçirilmesi kolay değildir. Herhalde bunun ilk şartı bir "Avrasyalılık Bilinci"nin oluşturulması ve bütün bu ülkelerin bağımsız hareket edebilen politikalar izlemeleridir. Uluslararası Avrasya Metal İşçileri Federasyonu olarak sadece çalışma hayatında, sendikal alanda, kıt imkanlarla bizim başardığımız işbirliği de bu konuda en büyük örneği teşkil etmektedir. Bilindiği gibi, inanmak başarmanın yarısıdır. İnanırsak başarabiliriz. İnanıyoruz, o halde başaracağız. T arih içindeki gelişmelere bakıldığında, siyasal, ekonomik, askeri ve kültürel olarak "güç merkezleri"nin zaman zaman farklı coğrafi alanlara kaydığı görülmektedir. Genel anlamda "coğrafyanın milli güç unsurlarına olan etkileri"ni inceleyen jeopolitik bilimi, tarihteki bu güç merkezlerinin oluşumunu bazı teorilerle açıklamaktadır. Özellikle ülkelerin dünya üzerindeki coğrafi ve fiziki konumları, bu ülkeler üzerinde kurulan devletlerin de konumlarına uygun jeopolitik teorilere göre politikalar oluşturmalarını ve bu politikalara uygun olarak hareket etmelerini bir zorunluluk haline getirmiştir. Bu genel jeopolitik prensip günümüz dünyasında da geçerliliğini korumaktadır. Eğer, kıta içi bir devlet iseniz buna uygun olarak "kara hakimiyeti teorisini", ada devleti iseniz ve dünya egemenliği veya sömürgecilik gibi deniz aşırı politikalar izliyorsanız buna uygun olarak da "deniz jeopolitiği teorisini" esas alarak devletinizi yapılandırmanız gerekmektedir. Ülkenizin konumundan kaynaklanan ve fiziki coğrafyanızın sizi zorladığı bu tercihlerin dışında bir de "kenar kuşak teorisi" gibi dünya kaynaklarının ve jeopolitik imkanların kümelendiği alanların kontrolü öne çıkabilir. Bunu "uzay jeopolitiği, bilgi jeopolitiği" vs. gibi diğer teoriler kapsamında genişletmek mümkündür. Şüphesiz bütün bu teoriler aslında, sanayileşme, sömürgecilik, küreselleşme gibi insanlığı derinden etkileyen olgulardan kaynaklanır ve şekillenirler. Bunların geri planındaki düşünce ilk başta "bekanın korunması" ise de çoğunlukla "dünya hamiyeti" düşüncesidir. "Eski Dünya" da denilen, Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarından oluşan alan, tarihsel süreçte genellikle dünya hakimiyeti bakımından hep önemli olagelmiştir. Bu kıtaları çevreleyen denizler, buralardaki kanallar ve boğazlar gibi önemli su geçitleri, kritik adalar ile ticaret yolları eski dünyayı küresel güçler açısından iştah kabartan coğrafyalar haline getirmiştir. Yine insanlığın gelişmesine ve ihtiyaçlarına paralel olarak önem kazanan, ipek, pamuk, altın, petrol, doğalgaz, uranyum gibi ekonomik kaynaklar da eski dünyanın kontrolünü zorunlu kılan etkenler olmuştur. İşte "Avrasya" diye ifade ettiğimiz ve Adriyatik’ten Çin’e uzanan, Balkanlar, Türkiye ve Orta Doğu’yu da içine alarak genişleyen büyük alan tarihin her döneminde bu jeopolitik açılımlar bakımından daima gözde coğrafya olmuştur. İnsanlığın büyük medeniyetleri Avrasya’da yaratılmış, Avrasyalı güçler dünyaya yön vermişlerdir. Tarihsel süreçte Avrasya coğrafyasının değerini hiçbir zaman kaybetmediği, bu coğrafya üzerindeki küresel kavganın her dönemde canlı bir şekilde devam ettiği görülmektedir. Kısaca hatırlatmak gerekirse, insanlığın yaşadığı iki büyük dünya savaşı Avrasya’nın kaynaklarını kontrol etmek için, paylaşmak için çıkmıştır. Siyasal ve askeri bakımdan Avrasya, kendi içinde bir güç merkezi veya birlikte hareket edebilen güç merkezleri oluşturabildiği dönemlerde huzur bulmuş, kendi kaynaklarını kendi insanlarının refahı için 21. Yüzyılın Güç Merkezi: Avrasya Avrasya, sahip olduğu ekonomik değerler bakımından da yeni yüzyılda küresel güçlerin iştahını kabartmaya devam ediyor. Dünya petrol ve doğalgaz rezervlerinin büyük bir kısmının sahibi olan Avrasya, pamuk, uranyum, altın ve daha birçok madeni ile 21. yüzyılın "ekonomik kalbi" durumunda. Avrasya, su kaynakları, bakir toprakları ve en önemli ekonomik değer olarak genç nüfusuyla da dikkat çekiyor. kullanarak büyük hamleler yapabilmiştir. Fakat, bu güç merkezi veya merkezlerinin bölge devletleri tarafından oluşturulamadığı dönemlerde ise dışarıdan gelen müdahalelerle bölge bir kan gölüne dönmüş, bölge ülkelerinin bir çoğu kaynaklarının sömürülmesine, insanlarının açlık ve sefaletle yaşamasına seyirci kalmıştır. 21. yüzyıla girerken yapılan bütün jeopolitik ve stratejik değerlendirmelere bakıldığında Avrasya’nın yeniden bir yıldız gibi parladığı ve yüzyılımızın jeopolitik kalbinin Avrasya olacağı anlaşılmaktadır. Özellikle, Sovyetler Birliği’nin dağılması, Çin ve Hindistan’ın yeniçağın gereklerine göre büyük hamleler yapmaları; Azerbaycan, Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan ve Türkmenistan’ın yeni bağımsız ulus
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle