02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

gerçekleştirmesine tanık olunmuştur. Suriye’nin Lübnan’dan çekilmesinden sonra, İsrail’in Lübnan’a girmesi, ilginç bir süreci ifade etmektedir. İsrail, bu bağlamda, Hizbullah’a operasyon fikrini, ön plana çıkarmıştır. Uzun yıllar sonra, İsrail’in ilk kez bir savaştan kesin galibiyetle çıkamaması, İsrail açısından, Hizbullah tehdidinin dürdüğü algılamasını tetiklemiştir. Birleşmiş Milletler’in 1701 sayılı ateşkes kararının oylandığı Knesset (İsrail parlamentosu) oturumunda, ana muhalefet lideri Netenyahu’nun, bu savaşın ikinci raundunun olacağını ifade etmesi, rövanşın zamanlaması beklentisini tedirginlikle birlikte doğurmuştur. Lübnan’a ateşkesin sürmesi için, ülkemizin de içinde bulunduğu çok uluslu güç gönderilmiş, bu sayede, İsrailLübnan (Hizbullah) gerginliğinin, sıcak çatışmaya dönüşmesinin engellenmesi planlanmıştır. Bu çerçevede rövanş beklentisi, İsrail’in Lübnan’la gerginliği senaryosunu da aşarak, Suriyeİran hattını da içeren, bölgesel bir hesaplaşmaya dönüşmek üzeredir. Yaşananları daha iyi algılayabilmek için, son günlerdeki olayları çözümlememiz gerekmektedir. SURİYE’YE GÖZDAĞI, İRAN’A OPERASYON BEKLENTİSİ 5 Eylül’ü 6 Eylül’e bağlayan gece yarısı, İsrail uçaklarının Suriye’yi vurduğu savları, bölgesel bir savaşın başladığı kaygısını uyandırdı. Daha sonra, bu saldırının, Suriye’nin kuzeyinde gerçekleştirildiği bildirildi. Golan ve çevresinde tahmin edilen saldırının, İsrail uçaklarının tüm Suriye’yi geliş ve gidişte koridor olarak kullanıp, Suriye’yi bombalayıp, ülkesine geri dönmesi, Suriye’nin ateş açmasına karşın, İsrail uçaklarını Eylül tarihli Kuveyt’te yayınlanan El Ceride gazetesi, Türkiye’nin, İsrail’e, Suriye’yle ilgili istihbaratı verdiği iddialarına yer verdi. Türkiye de, bu kaosun içine çekilmek istendi. Suriye makamları İsrail saldırılarına ısrarla değinirken, İsrail makamları 19 Eylül’e kadar iddiaları yalanladı. 19 Eylül’de ana muhalefet lideri Netenyahu, Suriye’ye yönelik operasyonu teyit ederek, hükümete destek verdi. İsrail, resmi açıklama yapmamasına karşın, muhalefet liderini yalanlamadı. Aynı gün, ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Nicholas Burns’ün, Türkiye ziyareti dikkat çekti. Zira, Burns’ün dosyasında, İran olduğu savları, yüksek sesle dillendirildi. Yine aynı günün içinde bir başka ilginç gelişme yaşandı. İsrail, Hamas yönetimindeki Gazze Şeridi’ni ‘düşman topraklar’ olarak resmen ilan etti. Böylece, 1993 Oslo süreci sonucunda oluşan Filistin Özerk Yönetimi, resmen bölünmüş oldu. Daha doğrusu Mahmut Abbas’ın devlet başkanlığındaki Filistin Özerk Yönetimi, Ramallah merkezli Batı Şeria’da, Hamas’ın yönettiği Gazze Şeridi, bu sıfatın dışında kalarak tanımlandı. Batı Şeria’da, El Fetih, Özerk Yönetimin hukuki statüsünü de kazanarak, yoluna devam ederken, Hamas, İsrail’in kuşatması altında, sınırlarındaki geçiş kısıtlanarak, izolasyonlara mahkum oldu. Hamas’ın, zaten İsrail’i tanımadan Filistin Özerk Yönetimi’nde iktidar olması, aşılmaz bir çelişkiyi ortaya koyuyordu. Hamas’ın, İranSuriye hattınca desteklenmesi, Filistin’in bir bölümünde de olsa, İran’ın söz sahibi olmasını destekledi. ABD Ortadoğu’da Soğuk Savaş boyunca, Sovyet destekli ülkelerle rekabet ederken, İran bölgesel bir güç olarak, her kriz bölgesinde karşısına çıkmaktadır. Irak’ta Şii Araplar üzerindeki manevi ve siyasi gücü, İngilizler’in, İran etkisindeki güney bölgesinden çekilme hazırlıkları, Hizbullah aracılığıyla Lübnan, Hamas aracılığıyla Gazze merkezli Filistin’deki gücü, ABD açısından, gün geçtikçe artan bir sıkıntıyı ifade C S TRATEJİ 11 etmektedir. Bush yönetimi gider ayak, Ortadoğu’da temel sıkıntı olarak gördüğü İran’ı etkisizleştirmeyi, gerekirse silahlı operasyona başvurmayı düşünmektedir. İran’ın çevresinde oluşturduğu Şii eksenine karşı, Türkiye’deki mevcut iktidar, Lübnan’daki Sinyora hükümeti, Ürdün’de Kral Abdullah ve Suudi yönetimiyle Sünni ekseni kurgulamaya çalışmaktadır. Bölge, önemli bir hesaplaşmanın eşiğindedir. SONUÇ: SUİKAST BÖLGESEL KAOSU HABER VERİYOR 19 Eylül tarihindeki ilginç rastlantılardan biri de, Lübnan parlamentosunda milletvekili, Falanj Partisi üyesi Antoine Ghanem’in suikast sonucu öldürülmesidir. Ghanem, Suriye karşıtı, Hristiyan Falanj Partisi’nde görev yapan bir politikacıydı. Devlet başkanlığı seçimi öncesindeki suikastte Suriye’nin suçlanması, Eylül başında Suriye’ye gözdağı verilmiş olması, sürecin hızlanacağını göstermektedir. İran’la ilgili Bush yönetiminin hesaplarının yoğunlaşması, ülkemizi de etkileyecek bir şiddet fırtınasının öncesini işaret etmektedir. Türkiye’nin, ABD destekli Sünni ekseni gibi oluşumlardan uzak durması gerekir. Ülkemiz, laik ve demokratik yapısıyla, kendi iç bütünlüğünü de zedeleyecek mezhebe dayalı dış politika uygulayamaz. Soğuk Savaş döneminde, SSCB’yi Yeşil Kuşak’la çevirmenin iç politikaya yansıması Türkİslam senteziyse, Sünni ekseninin günümüzde içe yansıması Ilımlı İslam’dır. Bu yaklaşım, Türkiye’yi kronik bir maceranın içine çeker. Atatürk’ün "Yurtta Barış, Dünyada Barış" anlayışına dayalı, çelişen güçleri yatıştıran, akılcılık çerçevesinde bir bakış açısına ivedilikle gereksinim duyulmaktadır. Ortadoğu’da esen rüzgarlar, uzun vadeli bir kaosu haber vermektedir. Ülkemizin barış sürecine katkısı, ancak laik Cumhuriyet yapısıyla mümkündür. Mezhepçi, etnikçi ve dinci yaklaşımlar, Türkiye ve Ortadoğu’yu felakete götürür. düşürememesi, kafaları karıştırdı. 15 İsrail uçaklarının Suriye’yi vurması, bölgesel bir savaşın başladığı kaygısını uyandırırken, bombalamanın Suriye’nin kuzeyinde gerçekleştirildiğinin ortaya çıkmasıyla birlikte, Ortadoğu’daki birçok Arap devleti Türkiye’yi İsrail’e istihbarat vermekle suçladı. Olmert Esad
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle