Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
22 Prof. Dr. Necdet ADABAĞ C S TRATEJİ bedenle eşinin Köşk’teki varlığı olmaktadır. Çok ötelere gitmeye gerek yok. Ne Hz.Meryem’in başörtüsü ne de eski cumhurbaşkanlarının eşlerinin başı açıklıkları… Aslında ülkemizdeki yaşam biçimindeki anlayış değişikliği ve giderek ülkenin karanlıklara sürüklendiğinin işareti Abdullah Gül’ün annesinin başörtüsüyle eşinin türbanı arasındaki farklılıkta gizlidir. İki resmi yan yana koyduğunuzda sinsice yürütülen bir sürecin Türkiye’yi nereden nereye getirdiğini çok net biçimde vermektedir.Bundan sonrası Kilise’nin çizgisinde –adları Müslüman Demokratlara çıktığına göre ruhban sınıfı oluşturmaktır.İlk tohumları atıldı bile. Yeni Aktüel dergisine göre Vatikan’da yüksek lisans yapan Betül Avcı’ya, Papa tarafından "Müslüman Rahibe"payesi verilmiş.Benim dinler arasındaki kıyaslamamda Müslümanlık lehine koyduğum ve her yerde övünerek savunduğum dinimizde ruhban sınıfının olmadığı ve ardından günah çıkarma gibi bir görevin bu sınıfa verilmediğidir.Tanrı ile birey arasına hiç kimseyi sokmayan dinimizin en temel özelliğidir bence.Biz hep modaya uyarız ya; bunda da mı modaya uyuyor ve Batı’nın aydınlanmacı aklını,çağdaşlığını, uygarlığını, bilimini,ekinini alacağımıza ne kadar köhnemiş olumsuzlukları varsa,onu alıyoruz… Adına ne deriz, bilmiyorum…Dinler buluşması mı ? Ama kesinlikle çatışması değil… Dinler bir yerlerde bir araya gelmeye çalışıyor ama karanlıklarda ve birilerine karşı. Küreselleşen dünyamızda dinin ağırlığı giderek artıyor. Salt Türkiye’ye özgü değil gibi gözüküyor. Kilise’nin insanlar üstünde daha çok ağırlığını duyurmak istediği bir gerçek. Öteki dinleri de yanına çekmek ve laik dünyaya savaş açmak gibi bir düşüncesi var sanki.İktidarının sallandığını mı görüyor? Yakında ülkemizde de sokaklarda tarikatına göre rengarenk giyinmiş rahibe ya da rahip kılıklı insanlarla karşılaşırsanız şaşmayın. Biliyorum, zaten var diyeceksiniz... Türbanlar boşuna mı farklı renklerde…Ama bu kez çok daha öteye giderek giydikleri giysilerle kendilerini belli edecekler…Yeni anayasa taslağında anayasanın 24. maddesinde yapılan değişiklikle din ve vicdan özgürlüğüne yönelik sınırlamalar kaldırılırken laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan ibadet,dini ayin ve törenler serbest bırakılıyor (Cumhuriyet).ABD’de yapılan bir kamuoyu yoklamasında halkın çoğunluğunun dindar bir başkan istediği ortaya çıkmış. Şimdi, görüldüğü kadarıyla, Batılılar da laik ve dindar ayrımı gibi kurmaca bir ayrımın arkasına takılmışlar. İşin ilginç yanı Amerikan ordusuna sızmış ve etkin boyutlarda yerleşen Evanjelistler,gene Yeni Aktüel’in haberine göre,yalnız Amerika için değil,tüm dünya için tehlike oluşturuyorlar.Türkiye dahil 132 ülkede 737 ABD üssü varmış;Avrupa’daki 70 ABD üssünün 11’inde ise nükleer silah varmış ve bu üslerdeki Evanjelistler herkes için tehlike oluşturuyormuş. Öyle görülüyor ki nerdeyse tüm dünyadaki yönetenler geleneksel din anlayışını bir yana bırakarak insanları laikdin çatışması gibi sonu ancak karanlıklarda bitecek çıkmaz bir sokağa sokmaktadırlar. Bu akıntıya biz kapılmayabilirdik.Ne ki bize yol gösterenimiz olmadı.Tarikat takımı gözümüzün içine baka baka laikantilaik ayrımı yaparken biz halkımıza gidip bunun doğru olmadığını;tıpkı zamanında komünistantikomünist ayrımı yaptıkları gibi şimdi de insanlarımızı bölmeyi amaçladıklarını anlatmadık.Türbanı(sıkmabaşı) başörtüsü olarak halkımıza yedirmeye kalktılar (ki yedirdiler) bizden çıt çıkmadı. Gidip meydanlarda, kahvelerde,sokaklarda,tezgahlarda oldum olası kadınlarımızın istediklerinde bir başörtüsüyle her zaman başlarını bağlayabildiklerini ancak türbanın,başörtüsü olmadığını, dinci takımın bağlı Seçimlerden sonra ne olacak? ugün içeride ve dışarıda Türkiye İslamlaşıyor diye alkış tutanlar var; kaygı taşıyanlar var. Kimileri kazanıyoruz diye seviniyor; kimileri yitiriyoruz diye çırpınıyor. Bugüne dek Türkiye İslam değil miydi? Müslüman bir ülke değil miydi? İktidara herkesten daha Müslüman olduğunu iddia eden bir parti geldi diye mi Türkiye daha Müslüman bir ülke oldu? Ya da dindar olduğunu iddia eden biri cumhurbaşkanı seçildi diye mi? Bundan önceki cumhurbaşkanları dindar değiller miydi? İçlerinde Tanrı korkusu yok muydu? Yetim, öksüz haklarına saygılı değiller miydi? Din ve vicdan özgürlüğünü bilmiyorlar mıydı? İnsanları dini görevlerini yerine getirmekten alıkoyanı mı vardı? Anayasaya, yasalara aykırı davrananlar mı oldu ? Yoksa laik düşünceli oldukları için mi bugün dindar sayılmıyorlar? Günümüzde Türkiye’de özdeksel çıkarlar üstüne kurulu kendi tarikat felsefelerini aşılamak için insanların saf ve temiz dinsel duygularını kullanarak dindarlaik ikilemini ortaya atanlar mı dindar oluyor? Tüm bunlar boş laflar. Bu çıkar sevdalısı insanların temel beklentisi kendileri gibilerin iktidara gelmeleridir. Arkasından sürükleyip getirdiği trilyonluk bir davanın şaibesine bakmaksızın "dindar" cumhurbaşkanı özlemini dile getirmeleri raslantısal değildir. Din, daha eski çağlardan beri iktidar aracı olarak kullanılmaktan;özdeksel kazanımlar için bir vesile olmaktan kendini kurtaramamıştır. Hz.İsa’nın havarisi San Paolo Efes’e geldiğinde elinde Hz.Meryem’in heykelcikleri vardı. Efesliler o güne dek geçimlerini Artemis heykelciklerinden kazandıkları için çıkarlarına ters düşen bu B Türkiye islamlaşır mı? Nerdeyse tüm dünyadaki yönetenler geleneksel din anlayışını bir yana bırakarak insanları laikdinci çatışması gibi sonu bilinmeyen bir yöne sürüklüyor. Türkiye’de ise bu, tarikatlar eli ile gerçekleştiriliyor. girişiminden ötürü San Paolo’yu yakalayıp hücreye tıkmışlardır. Laik düşünceli Efeslileri rahatsız eden bir başka etmen de Artemis’in cerbezer kişiliğine, doğurganlık imgesi veren simgelerle süslü bedenine, özgürlükçü duruşuna işaret eden, başı açık heykelciğine karşın Hz.Meryem’in boynu bükük, mazlum ve insanlığa kırgın yürek burukluğu içindeki bastırılmış kadın kimliğiyle, başı bağlı resmi olmuştur. Ne ki zaman gelmiş Roma İmparatorluğu, Hıristiyanlığı resmi din olarak kabul etmiş ve o günden sonra Kilise tüm Batı’da etkin boyutta egemenliğini sürdürerek kadını rahibe yapmış, manastırlara sokmuş;hak ve özgürlüklerinden soyutlamıştır. Dışarıdaki rahibeleri de evlenip çoluk çocuğa karışmak gibi en doğal haklarından yoksun bırakmıştır. Erkeklere de uyguladığı bu yöntemle kendini tümüyle tanrısına adayan rahip ve rahibelerden oluşan ruhban sınıfını yaratmıştır. O gün bugündür Batı dünyasında laiklik uğruna verilen tüm savaşımlara karşın Kilise’nin dokunulmaz egemenliği kendini her alanda duyurmaktadır. Batı’da devlet laik gibi görünmektedir.Ama sinsi bir elin devlet işlerine de el attığı ve çoğu zaman dilediği biçimde işleri yönlendirdiği gözden kaçmamaktadır.Geçmişteki siyasal iktidar sevdalısı Papa’ları,örneğin II.Julius’u düşündüğümüzde Kilise’nin özünü yadsımadığını görürüz. Şimdi bizde de laik anlayışın yerine Murat Bardakçı’nın (Cumhuriyet)dediği gibi son iki yüzyıldan bu yana iktidar savaşımını sürdüren Nakşibendilik, Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesiyle "devlete resmen hakim" olmuştur.1600’lere dek anaerkil bir aile yapısının egemen olduğu bir toplum olan Osmanlı İmparatorluğu’nda kadını kafes arkasına sokan zihniyeti yıkan Ulu Önder’in tarikatlara karşı vermiş olduğu savaşımla ülkemizi Batı’dan da öte laik bir toplum yapmıştır. Ancak Abdullah Gül’ün Çankaya’ya çıkışını tarikatların laik anlayışa karşı bir başarısı olarak görenler de vardır.Doğru olabilir.Bu kanıyı uyandıran salt Cumhurbaşkanının tarikatçı kafası değil,Artemis’i andırır biçimde önde giden önceki başı açık cumhurbaşkanları eşlerinin yerine Hz.Meryem’in başörtüsünü aratan ve kadının özgürlüğüne vurulmuş bir pranga olarak görülmesi gereken sıkmabaş altındaki bir Erdoğan