17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

14 gerektiğini savunması, buna karşılık Sosyal Demokratların Genel Başkanı Gusenbauer’in ise, AB’den çekilmenin kaosa neden olacağını ve kıtanın en büyük barış projesinin bozguna uğrayacağını savunmasıdır. Avusturya’da yaşanan bir diğer büyük sıkıntı ise ırkçı saldırıların sayısının önemli ölçüde artış gösteriyor olması. Viyana’da ırkçı davranışlara maruz kalan mağdurlara danışmanlık yapan ZARA adlı kuruluşun da belirttiği gibi Avusturya’da ırkçı saldırılar büyük bir hızla artıyor. ZARA’nın yayınladığı rapora göre geçen yıl içinde toplam 1105 ırkçı saldırının yapıldığı kaydedildi. Türkiye’nin AB üyeliğine organize bir şekilde karşı çıkan aşırı radikal Hıristiyan, aşırı sağ, ırkçı ve yabancı düşmanı çevreler başta Kıbrıs konusu olmak üzere yukarıda saydığımız yapay gündemleri Türkiye’ye karşı can simidi olarak kullanıyorlar. Avrupa demokrasilerine açık olunması ilkesi günümüzde "Avrupalı" aşırı radikal Hıristiyan, aşırı sağ, ırkçı ve yabancı düşmanı çevreler tarafından, özellikle AP Hıristiyan Demokrat Grubu tarafından çiğneniyor. AB’nin ve özellikle de ifade özgürlüğünün, düşünce özgürlüğünün ve demokrasinin kısıtlandığı bir AB’nin ne kendine ne de dünyaya yararı olacaktır. Ortaçağ düşünce çizgisinde ilerleyen AB’nin geleceği için ise şu mısraları Avrupalı dostlarımızda yarar görüyoruz; "Kimseye etmem şikâyet, ağlarım ben hâlime Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbâlime Perdei zulmet çekilmiş, korkarım ikbâlime Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbâlime" Sonuç olarak, Türkiye–AB ilişkilerinde müzakere sürecinin devam ettiği şu aşamada, Türkiye’yi kendi iradesi ile masadan kaldırma gayreti içerisinde olan çevrelerin yukarıda bahsedilen konuları Türkiye’nin önüne ısıtıp ısıtıp getireceği muhakkak. Bu çerçevede Türkiye’nin yapması gereken ise, bu kısır görüşlere kendini çiğnetmeden, sağduyusunu yitirmeden ve karşılıklılık ilkesi çerçevesinde muhataplarına yanıt vermeli ve muassır medeniyet seviyesine ulaşma yolunda hevesinden ve azminden hiçbir şey kaybetmeden yoluna devam etmelidir. Dipnotlar (1) Hasan Saim Vural, Avrupa’da Radikal Sağın Yükselişi, İstanbul, İletişim, 2005, s. 17 19. (2) Mehmet Taş, Avrupa’da Irkçılık, Ankara, İmge Kitabevi, 1999, s.21 – 23. (3)http://www.fpoe.at/fileadmin/Contentpool/Por tal/PDFs/Dokumente/FPWahlprogrammNRWahl2006.pdf (4) http://www.bzoe.at/wkpage/10punkte.pdf (5)http://www.moderat.se/(S(at5fssekdexpgt55ac iajn55))/material/pdffiler/moderat10328.pdf mücrim: suçlu Perdei zulmet: kara perde KIBRIS VE ERMENİ İDDİALARI Süreç içerisinde Türkiye’nin AB üyeliğine karşı olan ve ellerinde bu süreci kurumsal olarak durdurabilme yetisi olmayan çevreler Türkiye’ye karşı az önce bahsedilen konular çerçevesinde baskılar yapmaya devam edeceklerdir. Ancak, ? Gusenbauer burada Fredrick ? üzerinde önemle durulması gereken nokta ise şudur; gerek Kıbrıs sorunu olsun gerek Ermeni iddiaları olsun gerekse de ifade özgürlüğü gibi konular olsun, bu konuların gerçekten bu ülkeler tarafından samimi olarak savunulup savunulmadığı, yani bu ülkeler bu kargaşayı gerçekten insan hakları adına mı, özgürlükler adına mı yapıp yapmadığıdır. Ve eğer, gerek Güney Kıbrıs gerek Ermenistan kendilerine şu aşamada destek olan AB üyesi ülkelerin siyasi liderlerinin az evvel ifade edilen amaçlar doğrultusunda çalıştıklarını düşünüyorlarsa o zaman işte bu ülkeler için çok yazık. Çünkü, ne Fransa ne Almanya ne de diğer AB üyesi ülkeler, ne Ermenilerin siyasi ve özgürlük haklarının ? Sarkozy savunucusudurlar ne de Güney Kıbrıs’ın çıkarlarının. Eğer onlar için bugün Ermeni konusu, Kıbrıs konusu, oy getiriyorsa, çıkarlarına uygunsa onlar bu konuları kaşımaktan çekinmeyeceklerdir. Bizlere bunun en güzel örneğini Fransa İçişleri Bakanı Nicolas Sarkozy veriyor. Çünkü, Kıbrıs konusunda, Ermeni sorunu konusunda bu kadar gürültü koparan bu kadar tehlikeli siyaset izleyen Nicolas Sarkozy sonunda France Inter Radyosu’na "Türkiye, soykırımı tanısa da AB’ye giremez" demecini verdi. Bu demeç gösteriyor ki, Sarkozy ve Sarkozy gibi düşünenler için soykırım sorunu, Kopenhag Kriterleri, ifade özgürlüğü gibi konular bir iç politika malzemesi olmaktan öteye gitmiyor. Onların siyasi bakış açıları Türkiye’nin AB içerisinde yer almamasını gerektiriyorsa, onlar bunu başarmak için her türlü konuyu, rahatça ve geleceği düşünmeden, bir araç olarak kullanabilirler. AB’nin kuruluş değerlerinden bir tanesi olan bütün İSVEÇ VE MACARİSTAN İsveç’te 17 Eylül 2006 Pazar günü gerçekleşen genel seçimlerde de sağ blok üstün geldi. Fredrik Reinfeldt liderliğindeki sağ blok, seçimleri yüzde 1 farkla kazandı. Sağ bloğun bu başarıyı elde etmesindeki temel söylemlerin başında ise yine yabancılar ve işsizlik konuları geliyor. Sağ blok yabancı/mülteci girişini durduracağını ve işsizliği bu şekilde çözeceğini seçim çalışmaları boyunca yineledi.(5) Macaristan’da 1 Ekim’de yapılan yerel seçimlerin galibi ana muhalefet partisi konumundaki Genç Demokratlar Partisi (FİDESZ) oldu. Sağ milliyetçi FİDESZ ve seçim müttefikleri yüzde 54’lük oy oranıyla 19 yerel yönetimden 18’nde birinci parti oldular. Son on yılda, aşırı sağ partilerin kısmi seçim başarılarının altında yabancılar ve göçmenler aleyhine sistemli bir propagandayla kamuoyunun duyarlı hale getirilmesi yatıyor. Bunun ötesinde, hükümetlerin göç ve etnik farklılığa yönelik kısa vadeli politika uygulamaları işi uçuruma sürüklüyor. SAĞCILARIN CAN SİMİDİ Türkiye açısından duruma bakacak olursak; gerek AP içerisinde en büyük siyasi gurup olan, gerek üye ülkelerin siyasi yelpazelerinde önemli yerlerde bulunan Hıristiyan Demokratlar’ın büyük bir bölümü ve aşırı sağcılar, Türkiye’nin müzakere sürecini durduramayacaklarını bildikleri için, Türkiye’nin masadan kalkmasını sağlama amacıyla "ellerinden gelen her şeyi yapma" hevesindeler. Bunu başarmak için de Türkiye–AB ilişkilerini yapay ve saçma sapan gündemlerle tıkamaya çalışıyorlar. Bu yapay gündemlerin başında ise, AP başta olmak üzere birlik genelinde Türkiye’nin üyeliğine karşı çıkan aşırı sağ Hıristiyan cephenin Türkiye’ye yönelik Güney Kıbrıs Rum Kesimi bandıralı uçak ve gemilere Türk limanlarını açması ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ni tanıması baskısı yer alıyor. Ayrıca, AB’de köktendinci Hıristiyan, ırkçı aşırı sağ partiler ile yabancı düşmanı çevreler Türkiye’nin müzakere masasından kendiliğinden kalkmasını sağlamak için sözde Ermeni, Suryani, Pontus soykırımı gibi konuları da yapay gündem olarak kullanıyorlar. Bu şartların Türkiye tarafından yerine getirilmemesi durumunda ise, müzakerelerin biran önce kesilmesi çağrısında bulunuyorlar. Ayrıca, AB üyesi ülkelerde Hıristiyan Demokratlar’ın iktidarda olduğu hükümetlerde de Türkiye’ye karşı Kıbrıs ve diğer konulardaki baskıları dikkat çekiyor. Bu da gösteriyor ki
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle