17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ercan ÇİTLİOĞLU Bahçeşehir Üniversitesi Bir 2015 ekonomik öngörüsü… C S TRATEJİ 21 dengeleri olumsuz yönde etkileyeceği dikkatlerden uzak tutulmamalıdır. Çünkü anılan coğrafyanın karmaşık etnik yapısı, bugüne kadar güçlükle de olsa sindirdiği iç baskıların dış dayatmalara dönüşmesi karşısında, mikro milliyetçilik akımlarını tetiklemeye son derece uygunluk taşıyor. Bölgede, gerek etnik kökene dayalı mikro milliyetçilik akımlarının güç kazanması gerekse Şia ve Vehhabilik arasındaki ezeli çekişmenin bu akımların çekim alanına girmesinin, yalnızca bölgeyi değil, bölgenin ayrılmaz bir parçası konumundaki ülkemizi de ne ölçülerde etkileyeceği düşünüldüğünde, İslam dünyası ile karşılaştırıldığında kendi Rönesansını, Cumhuriyet ile gerçekleştirmiş olan Türkiye’nin ne kadar dikkatli ve iç barışını her şeyin üzerinde tutmaya ne kadar zorunlu olduğu bir kere daha ortaya çıkıyor. Uluslararası ticaret ve dış yatırımların, yükselmekte olan pazar ülkelerde, bu ülkelerin sosyoekonomik sistemlerinin şeffaflaşması oranında yoğunlaşacağı, böylelikle "kapalı ekonomi ve siyasal yapıların" dramatik değişimlere uğrayacağı varsayılan 2015’li yıllarda özel sektörün çok daha dinamik ve aktif bir düzleme atlayacağı ve mevcut kaynakların daha etkili kullanımını kamçılayacak olan ekonomik büyümenin dünyadaki ticari kuruluşlar için bir öğreti kaynağı olacağına inanılıyor. Bilgi teknolojisindeki gelişmelerin, alt yapı ve yetişmiş insan gücüne sahip ülkelerdeki olumlu ve ivme kazandırıcı etkilerine karşın bu olanaklardan yoksun ülkelerin ekonomik gelişme yarışında kulvar dışı kalabileceklerine değinen uzmanlar büyümedeki eşitsiz gelişme ve dağılımın risklerine de görüşlerinde yer veriyorlar. Ekonomik büyüme dışı kalabilecek ülkelerin endemik içsel ve bölgesel sorunlarla karşılaşabilecekleri riskin varlığına dikkat çekilen 2015’li yılların, bu tür ülkelerde gelir dağılımı açısından mevcut farklılıkların artacağı bir dönemi başlatacağı ve sonuçta Kuzey Afrika, Ortadoğu, Orta Asya, Kafkasya, Euroasia olarak adlandırılan doğu Avrupa ülkeleri ile bazı Güney Amerika ülkelerinde yaşanan sosyal sorunların yükseleceği, üzerinde durulan olasılık hesapları arasında yerini alıyor. Mevcut bilgi kaynaklarından yola çıkarak kıyas metodu ile geleceğe dönük ön ve uz görüler üretip, ülkelerince saptanacak orta ve uzun vadeli (515 yıl) stratejilerin oluşmasına katkıda bulunan uzmanların; gelir dağılımı açısından ülkelerarası var olan farklılıkların artması ve toplumsal beklentilere ulaşılamaması durumunda işaret ettikleri ve yakın geleceğin en önemli sorunları arasında saydıkları risk etmeni, artışı kontrol edilemeyecek yasadışı göç hareketleri ve terörizmdir. Nitekim, doğudan batıya uzanan yasadışı göç yolları üzerinde yer alan Türkiye’nin bu konuda daha şimdiden karşılaştığı sorunlar ve gerek ABD gerek İngiltere kaynaklı muhatap olduğu eleştiriler dikkate alındığında, yakın geleceğin bu çok önemli sorununun ülkemiz açısından, uluslararası ilişkilerindeki saygınlık ve güvenilirliği açılarından ne derece önem taşıdığı ortaya çıkmaya başlamış bulunuyor. ilgi akışındaki sınırsız gelişmelerin; kültürel değerler, sermaye, mal ve hizmet ile insan unsurlarında yaratmakta olduğu hızlı değişimlerin damgasını basacağı küresel ekonomik ağın, 2015’li yıllarda, siyasal istikrar sağlanmasında motor bir işlev üstleneceği ancak bu işlevin tüm ülkelere eşit ve etkili dağılımının mümkün olamayacağı noktasında birleşen uzmanlar küreselleşme sürecinin sanayi devrimine oranla çok daha baskılı olacağını işaret ediyorlar. Küresel ekonominin, 1960 ve 1970’li yıllardaki hızlı büyümeyi yeniden gündeme taşıyacağı, ekonomik büyümenin ise daha yüksek yaşam düzeyi, gelişmiş ekonomik politikalar, dış ticaret ve yabancı sermaye yatırımlarının artması, daha dinamik bir özel sektör yaratacağı düşünülen 2015’lerde gerek mali açıdan gerekse enerji kaynaklarının dağıtımında kesintilere neden olabilecek krizlerin gölgeleri de göz ardı edilmiyor. Finans sektöründe yapısal değişim ve reformlarını küreselleşen ekonominin gereklerine uyarlamakta geç kalan gelişmekte olan pazar ülkelerin, olası ekonomik ve enerji kökenli krizlerde ağır darbeler alabileceği varsayılan 2015’li yıllarda özellikle finans sektöründeki kurumlaşmanın önem ve gerekliliğine dikkat çeken uzmanlar, bu kulvarın dışında kalacak ülkelerin refah payını arttırma yarışında diskalifiye olacakları konusunda düşün birliği içindeler. Sayıları dünyada iki milyar olarak saptanan ve 2015’li yıllarda 2.5 milyara varması beklenen orta sınıfın, demokratikleşmenin yaygınlaşması ve bilgi akışının sınırsızlığı nedeniyle beklentilerinin yükseleceği, bunun ise yönetenler üzerinde siyasal baskılar yaratacağı düşünülen yakın geleceğin bir diğer yansıması da makro ekonomik politikalardaki gelişmeler olacaktır. B Türkiye, bölgesel değişimlere hazır olmalı BOP’un kapsadığı bölgede, bilginin engellenemeyen akışı eşliğinde değişim ve dönüşüm kaçınılmaz olarak görülüyor. Önümüzdeki 10 yıl içinde çok uluslu firmaların egemenliğinin artacağı, devletlerin zayıflayacağı düşünülüyor. rejimlerin teokratik bir öncelik modeli altında uygulandığı Kuzey Afrika, Ortadoğu ve Körfez bölgeleri olacaktır. Anılan coğrafyanın, dünyadaki enerji rezervlerinin yüzde 70’ini barındıran ve batıdan doğuya doğru uzanan bir kuşak olduğu düşünüldüğünde, 2015’li yılların, Türkiye’yi de çok yakından ilgilendiren kriz bölgeleri bir anlamda kristalize olmaya başlamış bulunmaktadır. Bu coğrafyanın aynı zamanda sıkça tartıştığımız Büyük Orta Doğu Projesi’nin sınırları ile de örtüştüğü dikkate alındığında gelecek 10 yılın, Türkiye açısından yaşamsal ölçüde gelişme ve değişimlere sahne olacağını söylemek olanaklı görünüyor. Bastırılmış ve sindirilmiş toplumların; bilgi akışının sınırsızlığı nedeniyle uyanışı ve düşünsel prangalarından kurtuluşu olarak adlandırılabilecek bu değişim sürecinin ‘Ortadoğu ve Körfez ülkelerinin’ asırlarca gecikmiş Rönesansı olacağı dikkate alındığında, bu sürecin özellikle dış yönlendirmeler ve toplum mühendisliği uygulamaları ile hızlandırılmak istenilmesinin bölgedeki kritik DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜM Demokrasilerde; sivil toplum örgütlerinin güç kazanarak sistemin en önemli yönlendirici ve denetleyici enstrümanlarına dönüşmesi, devletlerin ise klasik anlamdaki güçlerini giderek yitirmesi ya da paylaşması anlamına gelen demokratikleşmenin yaygınlaşması, demokrasi dışı rejimlerle yönetilen ülkeler üzerinde daha baskıcı ve değişken etkilere neden olacak gibi görünüyor. Bilgi akışındaki sınırsızlık ve akışın engellenememesi, yalnızca orta sınıfların ekonomik beklentilerinin yükselmesi ile değil özellikle Irak’a yönelik ABD totaliter rejimlerle yönetilen harekatı sonrası küresel ekonomiyi olumsuz ülkelerde, alt sınıfların da etkileyen petrol kuyusu katılımları ile güçlü siyasal yangınları... istekleri barındıran toplu hareketlere dönüşebilir. Toplumlarından yükselen bu güçlü sinyalleri zamanında algılayarak siyasal bir dönüşüm hareketini gönüllü olarak başlatabilen totaliter rejimlerin az hasarla atlatabileceği bu değişim süreci, varlık ve kazanımlarını yitirmeme adına direnmeyi seçen rejimlerde yıkıcı toplumsal depremlere neden olabilecektir. Bu sürecin en baskılı geçeceği varsayılan coğrafya ise monarşik SICAK PARA Gelişen ticari bağlar ve küresel finans kurumları arasındaki entegrasyonun, herhangi bir ülkedeki derin ekonomik krizi,
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle