Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Sorun “kanun” mu, teknoloji yetersizliği mi? Mahir GÜRBÜZ TEMA Danışmanı B ilindiği gibi tohumculuk sorunu, bu konuya özel olarak çıkarılmış bulunan Kanun nedeniyle, yaygın biçimde tartışılmaya başlanmıştır. İzleyebildiğimiz kadarıyla, özellikle medyaya yansıyan tartışmalar, içerik ve sorunun bütününü kavramak anlamında büyük ölçüde yetersiz kalmıştır. Bu yazıda, Kanuna yönelik olarak yapılan ve "bilgiye dayalı olduğu için haklı" ya da "bilgisizce yapıldığından haksız olan" kimi eleştirileri yinelemek yerine, kanunun sağlayabileceği olası yararlarla, neden olabileceği olası olumsuzluklara çok özet biçimde değinilmeye, çok yaşamsal bulunan bir sorunun özellikle altı çizilmeye ve bu sorunun temelde aşılmasına dönük kısa bir değerlendirme yapılmaya çalışılacaktır. Bir genelleme olarak, kanunun ülke tarımına çok önemli yararlar sağlayacak bir düzenleme olduğu söylenebilir. Benzer bir genel yaklaşımla, tarımın ihtiyaçları açısından yeterli olmadığı ya da kamu yararı ve ulusal bağımsızlık ilkesi anlamında çok sakıncalı hükümler içerdiği de ifade edilebilir. Bize göre bu tür olumluolumsuz değerlendirmeler yapılırken, "konuya toptancı ret ya da kabul yaklaşımlarıyla" bakmamak, bu türden yüzeysel genellemelerle yetinmemek ve ön yargısız, analitik ve nesnel bir yaklaşımı benimsemek gerekir. Tohumculuk sektörü, “yüksek verimli, kaliteli ve Böylesi bir bakış açısıyla yapılmaya olumsuz koşullara dayanıklı” ithal materyale bağımlı çalışılan bir değerlendirme sonucunda; yeterlilikleri tartışılabilir olsa da kanunun, "tohumculuk sürecinin tüm aşamalarını olabildiğince kavrayan, bu süreci bilimteknikyönetim ve hukuk anlamında düzenleme niyeti taşıyan, sektörü ve tohum materyalinin ıslahüretimdağıtımı ve kullanım aşamalarını kayıtlı hale getirmeyi amaçlayan, ıslah tescilüretimsertifikasyon dış ticaret ve denetim konularına kural getirmeyi hedefleyen, bilim ve tekniğe göre tohumculuk anlayışını özendirmeye çalışan ve bilimsellik temelinde tohumculuğu bir meslek sayan ve meslek kuruluşu yaklaşımıyla örgütlenmesini öngören" nitelikleriyle, çok sayıda olumlu hükümler getirdiği söylenebilir. Çok kısa olarak özetlenen bu olumlulukların yanında, olası sorunların giderilmesine katkı amacıyla, sorun olduğu düşünülen konulara daha ayrıntılı olarak değinilmesi gerekli bulunmuştur. de de benzer bir yetki devri hükmünün olduğunu, ancak Kanımızca; karşımıza kanunun en olumsuz boyutu bugüne kadar kullanılmadığını, öncelikle belirtmek geolarak, kamu yararı için kullanılması ve devlete ait olrekir. Ne var ki, benzer bir hükmün şimdiye kadar kullaması gereken yetkilerin, özel hukuk tüzel kişilerine (şirnılmaması, bilinçli olarak getirildiği anlaşılan şimdiki ketlere) devrine olanak tanıyan on beşinci maddesi hükhükmün de kullanılmayacağı anlamına gelmemektedir. mü çıkmaktadır. Maddeye göre; Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'na taKanunda ortaya çıkan bir diğer temel sorunu ise; nınmış bulunan bu yetkiler, üniversiteler, başka kamu başta insan sağlığı olmak üzere hayvan ve bitki sağlığı kuruluşları ile Türkiye Tohumcular Birliği ve "özel huve özet olarak yaşamın bütünü bakımından önemli riskkuk tüzel kişilerine de, daha açık bir anlatımla, yerli ya ler taşıyan Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO) toda yabancı firma temsilcisi nitelikli tohumculuk firmahumlarının, ülkemizde üretimine, ithalatına, ve pazarlarına da" devredilebilecektir. Bakanlığa verilmiş tüm lanmasına engel olacak hükümlerin getirilmemiş olmayetkilerin başka kamu kuruluşları ve üniversitelere devsı, dolayısı ile bu tür materyale bir anlamda kapı açılmari, kamu yararıkamusal erk kullanımı ilişkisi anlamınsı hususu oluşturmaktadır. Kanunun temel amacı bakıda, kanımızca sorun olmaz. Sürecin tümündeki genel mından hiçbir sakınca taşımadığı halde ve tüm öneriledenetim yetkisinin Bakanlıkta saklı tutulması koşulu ile re rağmen; üretim, ticaret ve çeşit tanımı ile ilgili madbu yetkinin, "mesleki etik, bilimsellik ve kamu yararını delere insan, hayvan ve bitki sağlığı açısından duyulmagözetme" doğrultularında üyelerinin denetimi anlamınsı gereken biyogüvenlik ihtiyacını karşılayacak amacıyda, Birliğe verilmesi de uygun olabilir. Bütünüyle teknik la, (GDO lar hariç) türünde bir ifade ekletilememiştir. bir etüd, analiz, gözlem, inceleme ve değerlendirme hizBu iki öncelikli sorun dışında; "amaç maddesinde meti niteliği taşıyan, esasen Bakanlık tarafından başarıkamu yararı yaklaşımının bulunmaması, tüzük ve yönetlı yürütülemediği de kabul edilen "sertifikalandırma sü meliklerle düzenlenmesi mümkün olan tohumculuk kuruluşları için gereksiz biçimde yirmi dört maddelik yer ayrılması, tohumluk kontrolörlüğü ve sertifikasyon süreçleri ile ziraat mühendisliği arasında yeterli ilişkilerinin kurulmamış olması, sürecin bütününü kavraması gereken denetim fonksiyonunun yalnızca piyasa ile sınırlanmış gibi ifade edilmesi, yerli özgün çeşitlerin kayıtlanmasını öngören yeterli ve açık hükümlerin bulunmaması, süreçte meydana gelecek uzlaşmazlıkların çözümü için tüm tarafları temsil eden bir yapı yerine tohum kullanan köylüyü dışlayan ve tohum üretenlerle satanların tek yanlı etkili olacakları bir yapının öngörülmesi, ihraç gerekçesiyle ithalat yapanların bu materyali yurt içinde pazarlamalarının engellenmesini sağlayacak hükümlerin bulunmaması ve tohumculuk meslek kuruluşlarına kamu tüzel kişiliği ile bağdaşmayan hukuka aykırı ayrıcalıkların tanınması" gibi olumsuzluklardan söz etmek de, hatta bunlara yenilerini eklemek de mümkündür. Üstte de belirtildiği gibi; bize göre kanunun en sakıncalı hükmü, önceki maddelerle devlete tanınmış olan "yerli koşullarda üretime ve iç ve dış ticarete izin verilmesi ve tüm sürecin denetimi" gibi yetkilerin, on beşinci madde ile kamu dışı kesimlere aktarılmasının öngörülmesidir. Bu hükmün içeriğine girmeden böylesi bir düzenlemenin ilk kez yapılmadığını anımsatmak ve 1963 tarihli Tohumlukların Tescil, Kontrol ve Sertifikasyonu Hakkındaki 308 sayılı Kanun'un ikinci maddesin recinin" ise organik tarım gibi başka alanlarda olduğu gibi, Birliğe bırakılmasında zarar değil, kanımızca bir çok yarar da sağlanabilir. Burada asıl sorun, üretim ve dış ticaret konusunda devlete tanınmış yetkilerin, özel firmalara devrine olanak tanıyan anlayışta yatmaktadır. Bu yetkilerin özel hukuk tüzel kişilerine yani firmalara devri durumunda, "ülkemizde hangi tohumların, ne tür koşullarda, nasıl, nerede üretilebileceğine, hangilerinin ithal ve ihraç edileceğine ve denetimin kimlerce nasıl yapılacağına" teorik olarak o firmalar ya da o firma karar verebilecektir. Böyle bir durumun ne ölçüde ağır sorunlara yol açabileceği, tohumculuk sektörünün yapısı analiz edildiğinde daha iyi anlaşılacaktır. İleri ülkeler düzeyinde bir teknolojik gelişimi gerçekleştiremediğimiz için ülkemizde tohum üretimi ve pazarı; büyük ölçüde ithal materyalin doğrudan dağıtıldığı veya çoğaltılarak pazarlandığı" bir özel sektör yapısına dayanmaktadır. Yerli koşullarda geliştirilmiş tohumluklar kamu kesimi aracılığıyla ancak, hububatın çoğunluğu, bir ölçüde yem bitkileri ve pamuk gibi ürünlerde kullanılabilmektedir. Çok belirleyici olmamasına rağmen, kimi tarla ve bağbahçe bitkilerinde de yerli özel sektörce ıslah edilen çeşitlerin tohumluklarının kullanıldığı da bilinmektedir. Ne yazık ki; ulusal nitelikli olan ama uluslar arası teknolojik gelişmeler bağlamında yeterli olamayan bu önemli süreç, ülkenin tohumluk ihtiyacını karşılayamamaktadır. Bütün bu nedenlerledir ki; üstte belirtilen ürün guruplarındaki kamu tohumculuğu ve kimi alanlardaki yetersiz yerli tohumculuk dinamiği rağmen sektör, "yüksek verimli, kaliteli ve olumsuz koşullara dayanıklı" ithal materyale bağımlıdır. Sebzelerin çok büyük çoğunluğunda ve tarla bitkilerinin önemli bölümünde dış ülkelerde geliştirilmiş ve çok uluslu tekellerin egemenliğinde bulunduğu bilinen tohumluklar kullanılmaktadır. Pazarın çoğalan ve çeşitlenen talebinin karşılanması ihtiyacı ile üreticinin yüksek verim, dolayısıyla yüksek gelir amaçları karşısında, bunları sağlayan ithal materyalin kullanımı zorunlu hale gelmektedir. Mülkiyet yapısı olarak özel kesimin, teknolojik nitelik olarak ithal materyalin belirleyici olduğu bu süreçte, yerli çeşit tohumlarını üreten ve pazarlayan yerli firmaların değil, doğal olarak yabancı firmaların tohumlarını çoğaltan ve pazarlayan, yani yabancıların yerli uzantıları özelliği taşıyan özel kuruluşların egemenliği geçerli olmaktadır. Tanımlanmaya çalışılan böyle bir yapıda, "üretim ve dış ticaret izin yetkilerinin özel hukuk tüzel kişilerine, yani özel firmalara verilmesinin" sonuçlarını kestirmek güç değildir. Bu tür bir yetki devrinin gerçekleşmesi durumunda, yabancıların uzantısı da olması mümkün olan özel firmaların toplum ve ülke yararı yerine, kendi yararlarını gözetmeleri kaçınılamaz sonuç olacaktır. Zorunlu olarak dışa bağımlı olduğu sergilenen bu yapıya, ülkemizde dışarıda geliştirilenlerle yarışabilecek nitelikte çeşit ve tohumluk üretilememesinin neden olduğunu, hiç unutmamak gerekir. Bu durumun devam etmesi halinde, kanunun sakıncalı hükümleri olsa da olmasa da, üstün nitelikli çeşit geliştiren çok uluslu tekelci dış odaklara teslimiyetin kaçınılmaz olduğunu görmek gerekir. Bu konuda en ileri düzeye ulaşmış olanlarla yarışabilecek özellikte çeşit ve tohum geliştirmeyi öngören "yeni bir tarımsal araştırma ve geliştirme siyaseti" yaşama geçirilemediği sürece, sorunun temelden çözülemeyeceğinin ayırdında olmak gerekir. Bütün bu nedenlerledir ki kanımızca temel sorun, kanun hükümlerinden değil, ülkeyi yabancılara mahkum eden bilim ve teknik politikalarının yetersizliğinden ve yanlışlığından kaynaklanmaktadır. 6