Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Anadolu beyazı “out” Brüksel lahanası “in” Dr. Gökhan GÜNAYDIN Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı 5 553 sayılı Tohumculuk Kanunu, 8 Kasım 2006 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Yasa, TBMM önüne "AB Uyum Yasası" adı altında getirildi. Tıpkı daha önce Şeker Yasası, Tütün Yasası, Üretici Birlikleri Yasası’nda olduğu gibi. Biliniyordu ki, "AB Müktesebatına uyum" ise söz konusu olan, akan sular durur bu ülkede... Aradan yıllar geçtikten sonra, yasaların yıkıcı etkisi görüldükten, toz – duman dağıldıktan sonra, "bu yasalar Anadolu’nun can damarlarını kesiyor" diye seslenenlerin sesi biraz duyulur, ama geçmiş ola… Şimdilik, işimize bakalım… Kimileri "en son 8 Kasım 2006 tarihinde yayımlanan İlerleme Raporu’nda Ulusal Biyogüvenlik Yasası’nın çıkarılmadığı AB tarafından eleştiriliyor, ancak 1963 tarihli ve 308 sayılı Tohum Kanunu’nun uyumsuzluğundan söz edilmiyor" dese de, umursamayalım, gemimizi yürütmeye bakalım… "1998 yılından bu yana bu ülkeye her yıl en az 2 milyon ton genetiği değiştirilmiş mısır ve soya giriyor, tüketici bunları bilmeden tüketiyor, rant uğruna bu ülkeye ‘Muz Cumhuriyeti’ muamelesi yapılıyor" diyenler kronik muhaliflerdir, yalanlayalım, rantımıza bakalım. GDO’lu mısır ve soya gemilerini Anadolu limanlarına yanaştıralım, nişasta bazlı şeker yapalım, ithalatın – dağıtımın – paranın tadına varalım… GDO’lu tohumların bu ülkede ekilmesini sağlamak için Yasa’nın "bitki çeşidi" tanımına eklenti yapalım, Ulusal Biyogüvenlik Yasası’nın yokluğunda GDO’lu tohumları meşru kılalım, iş üstünde yakalanırsak "pardon" deyip bir küçük geri adım atalım… "Anadolu coğrafyası 13 bin bitki çeşidine ev sahipliği yapıyor, bunların 3 bini endemik, başka bir deyişle başka hiçbir ülkede görülmüyorlar. Tüm Avrupa kıt’asında varolan bitki çeşidi sayısının Anadolu’dan az olması, ülkemizin gen bankası olma özelliğinin en açık göstergesidir. Böylesine varsıl bir biyoçeşitliliğe sahip ülkenin yurttaşları olarak yerli çeşitleri koruyup geliştirmek yerine çokuluslu tohum tekellerinin taşeronu olmak onur kırıcıdır" diyenlere internet üzerinden saldıralım, çamur atalım… Tohuma yılda 50 milyon dolar ithalat parası ödüyorsak ne olur, 6 milyar doları aşan toplam tarım ithalatımız içinde 50 milyon doların lafı mı olur diye düşünelim, "tohum bir yaşam paketidir, ona sahip çıkamayan tarımına sahip çıkamaz" diyenlerin vicdanımızı rahatsız etmelerine izin vermeyelim. Tam bağımsızlık eski modadır, artık karşılıklı bağımlılık ilkesi geçerlidir diyelim, çağdaşlaşalım !... Amerikan’ın Irak’a atadığı Genel Vali L. Paul Bremer imzasıyla 26 Şubat 2004 tarihinde yayımlanan 81 sayılı Karar’ın "Patent, Endüstriyel Haklar ve Bitki Çeşidi Hukuku" başlığını görünce, günde 50 kişinin öldüğü Irak’ta neden en ivedi yasal düzenlemenin tohum alanında yapıldığını hiç merak etmeyelim … Petrol, tohum, mülkiyet hakları, Irak, Amerika, Avrupa Birliği, İsrail, emperyalizm gibi adlar – kavramlar hiç ilgimizi çekmesin… Brüksel lahanasının sağlığa ne denli iyi geldiğini açıklayan TV programları önünde, uyuşalım, unutalım, teslimiyetin sıcaklığı sarsın benliğimizi … "Yasa açıkça tohumlukların üretimi, sertifikasyonu, ticareti ve piyasa denetimi alanında Bakanlığın tüm yetkilerinin Tohumcular Birliği’ne devrini amaçlıyor, bu düzenleme ile Türkiye tohumculuk sektörünün kontrolü tümüyle çokuluslu tohum tekellerine devrediliyor" diyenlere inanmayalım, tohumcularımızın çoğu yerli, bir şey olmaz diyelim. "Sözü edilen yapıya dönüşecek organizasyon çatısı altında, 16 Aralık 2005 tarihinde yapılan Ayçiçeği Tohumluğu Toplantısı’na katılan toplam 24 kişiden 17’si çokuluslu şirketlerin temsilcisi. Bu mevcut durumu açıkça ortaya koyan bir tablodur" denildiğinde azıcık kafamız karışsa da, idare edelim, büyüklerimiz her şeyi bizden daha iyi bilir – düşünür nasıl olsa… "Bir işin ticaretini yapan piyasa denetimini nasıl yapar" sorusunun bizi meşgul etmesine izin vermeyelim… "Yasa’nın 33 üncü maddesinin b bendi, Tohumcular Birliği ile üçüncü kişiler arasında ortaya çıkacak anlaşmazlıkları Tohumcular Birliği’nin Hakem Kurulu önüne götürüyor, bu durumda üreticinin, firmaların hakem kurulu önünde hesap verme durumu ortaya çıkıyor" diyenlere, nasıl olsa kimse araştırmaz diye, ‘ISF kuralları böyle diyor kardeşim!’ ünlemesi yapalım. Birileri "Uluslararası Tohum Federasyonu’nun (International Seed Federation) ilgili düzenlemesinin (Procedure Rules for Dispute Settlement for the Trade in Seeds for Sowing Purposes and For The Management of Intellectual Property, Mediation, Conciliation, Arbitration) yalnızca profesyoneller arasındaki anlaşmazlıklarda hakemlik kurullarını yetkilendirdiği, buna karşılık 5553 sayılı Yasa’nın ilgili hükmündeki ‘üçüncü kişi’ tanımının hakemlik müessesesinin yetkisini kuralsız bir şekilde genişlettiği, bunun kabul edilemez olduğunu" ortaya koyup açıklarlarsa, konuyu başka taraflara çekelim, liberalizmin doruklarının keyfini sürelim… Kimin umurunda bu Yasa Anayasa’nın 5, 10, 44, 45, 56, 166, 167 ve 172 inci madde hükümlerine aykırı oluşu… Kim inceleyecek, kim araştıracak, kim Anayasa Mahkemesi’ne götürecek… Üstelik bu ülkede herkes bilmektedir ki, bir ya da birkaç kere delinmekle Anayasa’ya bir şey olmamaktadır !.. Şimdilik işler tıkırında, çomak sokmayalım… Bir Anadolu deyişinde olduğu gibi; "Her köylüden bir tavuk, eğer köylü verirse; bu gidiş iyi gidiş, eğer sonu gelirse … " Karaman’da tarım işçileri eğitilecek KARAMAN (A.A) AB Yerel Kalkınma Girişimleri Hibe Programı kapsamında, Karaman Pazarcılar Odası tarafından hazırlanan proje kabul edildi. Karaman Pazarcılar Odası Başkanı Bekir Sağer, söz konusu projenin Türkiye Sebzeciler, Meyveciler ve Seyyar Pazarcılar Federasyonu denetiminde, ürün kayıplarının önlenmesi konusunda bölgedeki tarım işçilerine eğitim verilmesini amaçladığını söyledi. Projeyi, bazı ürünlerin çöpe gittiğini görmeleri ve bu ekonomik kaybı önlemenin çaresini aradıkları için hazırladıklarını ifade eden Sağer, şunları kaydetti: ''Örneğin ağaçtaki elmayı yanlış şekilde koparırsan, o elma normalden çok az daha kısa sürede çürür. Bu da kasadaki diğer elmaları bozar. Sonra bu durum sizi satıcı olarak tüketici önünde zor durum K da bırakabilir. Bunun için bu projeyi tasarlayarak, AB'ye sunduk. Projemiz kabul edildi, kısa süre içinde uygulamaya geçeceğiz. Projenin amacı, Karaman'da sebze ve meyve toplayıcılığı işlerinde geçici olarak çalışan, bugüne kadar hiç bir mesleki eğitim almamış, sosyal güvencesi olmayan bireylerin sebze ve meyve toplayıcılığı işinde eğitim yoluyla, bilgi ve becerilerinin geliştirilmesini sağlamak.'' Bu proje sonuç vermeye başladığında meyve ve sebze toplama işinde çalışan işçilerin de örgütleneceğini ve belli hakları kazanacakları ifade eden Sağer, ''Bu eğitimi alan insanlar öğrendiklerini çevrelerine de öğretecekler. Yaptıkları iş artık bir meslek olacak. Bu da hem bu işten geçimlerini sağlayan bu kişileri memnun edecek, hem de israftan kaynaklanan ülke ekonomisinin kaybı önlenecektir'' diye konuştu. 4