22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Avrupa’nın gen teknolojisindeki belirsizliği, Türkiye tarımını da olumsuz etkileyebilir Türkiye’ye gen kaynakları uyarısı Osman ÇUTSAY F RANKFURT Türkiye’nin gen kaynaklarının layıkıyla korumaması halinde bitki örtüsündeki özgün karakterini kaybedeceği, tarımda yaşanan büyük depremin gen etkisiyle kısa veya orta vadede toplumsal yapıyı sarsacağına bir kez daha dikkat çekildi. Alman uzmanlar, Ankara’nın "gen kaynaklarını korumak için çok ülkeli dev şirketlerin saldırılarına kararlı bir direniş göstermesi" gerektiğini vurguladılar. Gerek Berlin, gerek Brüksel’de tarım ürünlerinde uzmanlaşmış çok ülkeli tekellerin "kâr hırsı"nın egemen olduğunu da hatırlatan bu uzmanlara göre, "tarım şirketlerinin lobisi, sorumsuzluk ve azami kâra yönelik çıkarlarıyla AB komisyonu üzerinde çok etkili" oluyor. Cumhuriyet’in sorularını yanıtlayan Alman uzmanlar, "çok geç kalınmaması" uyarısında da bulundular ve uluslararası bilgi alışverişinin önemine dikkat çektiler. Dünya ölçeğinde etkinliklerini sürdüren Protestan Kalkınma Hizmetleri (EED) Dünya Beslenme Sorunları bünyesinde çalışmalarını sürdüren uzman Dr. Rudolf Buntzel, gen teknolojisinin tarımsal gündeme "açlığı ve beslenme yetersizliğini önleme" bahanesiyle sokulduğunu kaydetti. Dr. Bunztel, şu görüşleri dile getirdi: "Zaten tarımsal ürün fazlası veren zengin Kuzey ülkelerinde genleri değiştirilmiş ürünleri gerekçelendirmek zor olduğundan, yoksul Güney ülkeleri bahane olarak ortaya sürülüyor. Gen teknolojisinin tarım ve gıda ürünlerine uygulanmasının dünyadaki açlığı önleme hedefine işaret ediliyor. Oysa gen teknolojisinin riskleri yoksul ülkelerde daha büyük ve yararı ise daha düşüktür." Türkiye gibi gelişmekte olan "eşik ülkelerin" yerel gen kaynaklarını korumasını ve bitki örtüsünün tozlaşmalarla özgünlüğünü yitirme tehdidine karşı mücadele etmesini isteyen Dr. Buntzel, bazı hukuki olanakların varlığını öne çıkararak bunların kullanılabileceğini belirtti: "Kültür bitkileri son derece çeşitlidir ve bu çeşitlilik çok sayıda küçük üretici tarafından korunmaktadır. Yeni genleri değiştirilmiş ürünlere ruhsat verilirken sosyoekonomik denetim ölçütleri ve itiraz nedenleri için daha güçlü bir hukuki konum da önemlidir. Türkiye’nin, her yeni GDO (genleri değiştirilmiş organizmalar) türüne verilen ruhsatın denetiminde kendi ulusal hukuk normlarına göre hareket etmesinde yarar var. ABD gibi, GDO’lu gıda ve yem ihraç eden ülkelerin siyasal ve ekonomik tehditlerine aldırış etmemeli, baskı altında tutulmasına izin vermemelidir. Kaldı ki, Türkiye, Biyogüvenlik Protokolü ‘Cartagena’nın da üyesi. Eğer bu konvansiyonun kurallarını uygularsa, ABD’den gelen ve GDO’lu ürünler içeren gemileri geri çevirecek kozlara sahip olduğunu görür. Türkiye bu noktada, AB ile birlikte, bu konvansiyonun 18.3’üncü maddesi gereğince gemilerdeki genleri Dr. Rudolf Buntzel, gen teknolojisinin tarımsal gündeme "açlığı ve beslenme yetersizliğini önleme" bahanesiyle sokulduğunu belirtiyor... sorularını şöyle yanıtladı: değiştirilmiş her olayın ihracatçı ülkeler tarafından "Tarımsal ürünler alanındaki bu dev şirketlerin belgelenmesini isteyebilir. Türkiye, ısrarlı olmalıdır." insani değil, ticari hedefleri vardır. GDO’lu tohumlar Tarım ve Köy Ekonomisi Çalışma Topluluğu patentlidir ve bunlarla birlikte kullanılması gereken (AbL) bünyesindeki "Almanya’da Gen gübre ve tarım ilaçları da bulunuyor. Dünyanın Teknolojisinden Arınmış Bölgeler" Koordinatörü yoksul ve açları için gıda üretmeyi değil, yeni olarak göreve yapan uzman Annemarie Volling de pazarlar fethetmeyi amaçlıyorlar. Bu stratejiler Türkiye’daki tarım sektörünün gen macerasına karşı üreticilerin pahalı, dışsal üretim araçlarına artan bir korunmasını istedi. Genç uzman Cumhuriyet’in bağımlılığı beraberinde getiriyor ve ulusal beslenme sorularını yanıtlarken, çabalarının Alman yasa güvenliğini de engelliyor. GDO’lu bitkilerin koyucu üzerinde etkili olmayı hedeflediğini verimliliği de konvansiyonel kültür bitkilerinden belirterek "Yasalar bir çerçeve yaratmalıdır. Bu daha yüksek değildir. Köylülerin üretim maliyetleri çerçevenin en büyük hedefi, genleri değiştirilmiş yükselmiş, tarım ilaçları kullanımı artmış, GDO’lu bitkilerin tozlaşma yoluyla yerleşik bitkilerin ürünlerin piyasa fiyatları geleneksel ve ekolojik saflığını yitirmesine engel olmaktır" dedi. Volling, ürünlerden daha düşük düzeyde oluşmuştur. şöyle konuştu: Dolayısıyla köylülerin geliri de gerilemiş "Şu sıralarda oylama aşamasında bulunan ve bulunuyor." yasalardaki reforma temel oluşturması gereken ‘köşe Gen teknolojisinin ağır toplumsal sonuçları taşları’, bu hedeften çok uzaktır. Özellikle olduğuna da dikkat çeken Ulrike Bickel, Berlin ve araştırmalar, yani ürün araştırma ve geliştirme Brüksel’de gen teknolojisi lobilerini çok etkili çalışmalarına kapılar ardına kadar açılıyor. Gen olduğunu belirterek, Türkiye’nin de buna karşı teknolojileri sanayiinde faaliyet gösteren tekeller, hazırlıklı olması gerektiğinin altını çizdi. Amerikan melezleştirme olaylarından da sorumlu tutulmalıdır. devi "Monsanto" şirketinin çalışmalarını "satın almaEn önemlisi, gelişmekte olan ülkelerin gen patentleme denetleme" aşamalarından örneklerle teknolojisi sanayiinin vaatlerine kapılmamasıdır. açıklayan Bickel, "Berlin olsun Brüksel olsun, Kırsal alandaki aç yığınların eksikliğini hissettiği buralar, kendi çıkarları doğrultusunda şey, toprak ve su gibi kaynaklarla satın alma gücüdür. biçimlendirdikleri yasaların gelişmekte olan ülkeler Yoksa gen teknolojisi ürünü tohumlar değil. üzerinde sinyal etkileri olduğunun da pek bilincinde Gelişmekte olan ülkelerin küçük tarım üreticileri için değiller" dedi. bölgeselgeleneksel türlerin en az riskli ve en verimli Alman uzmanlar, kurumlarının Türkiye’deki türler olduğu da ortaya çıktı." gelişmeler ve GDO’lu ürünlerle mücadele biçimleri Annemarie Volling, yoksul Güney ülkelerinde konusunda bilgilendirilmelerinin önemine dikkat sağlık, çevre ve biyolojik çeşitliliği çekerken, bu alandaki işbirliğinin uluslararası alanda olumsuz etkileyen GDO’lu tohum olumlu sonuçlara yol açabileceğini de belirttiler. üretimine de dikkat çekerken, Türk Özellikle Annemarie Volling, Türkiye’deki sorumluları uyardı: uzmanların, kendileriyle bu "yeni sektördeki tehlikeli "Türkiye’deki siyasetçiler, gelişmeler" konusunda bağlantı kurabileceğini genleri değiştirilmiş bitkilerden hatırlattı. arındırılmış bir pazardan ne kadar yüz çevireceklerini ve GDO’lara ne kadar oynayacağını iyi düşünmeli. GDO’lu soya, mısır ve kolzanın ithalinden sonra, Kanada ve BD’de büyük ihracat gerilemeleri yaşandı. AB ve Asya pazarları GDO’suz ürünler istiyor. Bu alanda birçok sakınca var. GDO’lu tohum kullanan tarım üreticileri, kısa vadede bazı tek tük avantajlar elde edebilir. Örneğin başlangıçta zararlılara karşı daha az ilaç kullanır vb... Ama hemen kısa bir süre sonra bir direnç ortaya çıkıyor ve zararlılarla mücadelede daha çok ilaç kullanmak gerekiyor. Ayrıca GDO’lu tohumların verimi daha yüksek değil, hatta tersine, daha düşük. Üstelik bu genleri değiştirilmiş tohumların fiyatı da daha yüksek. Şu anda dünyadaki gen teknolojisinin girmediği tarım alanlarının oranı yüzde 94. Biz de Almanya ve AB’de GDO’suz ürünlere yöneliyoruz. Türkiye’deki yasa koyucu, işin başından gen teknolojisini kabul etmeyen düzenlemelere giderse, sürekli büyüyen bu GDO’suz bölgeler hareketimize, Türkiye’de gerek kalmayabilir. Bu yüzde 94’lük alan için mücadele etmemiz gerekiyor." Yoksullukla mücadelede Almanya’nın önde gelen kurumlarından "Misereor" adına açıklamalarda bulunan uzman Ulrike Bickel de, biyoteknoloji devlerinin tek taraflı aşırı kâr için atağa kalktığını hatırlattı. Katolik Kilisesi ile bağlantılı Misereor’un uzmanı Bickel, Cumhuriyet’in Dr. Rudolf Buntze 21
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle