Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Tohumculuk Yasası ve hatırlattığı gerçekler... İbrahim YETKİN Türkiye Ziraatçılar Derneği Genel Başkanı G eçtiğimiz günlerde Meclis’te kabul edilen ve yürürlüğe giren Tohumculuk Yasası, tarımın bir çok önemli konusunun gündeme gelmesine neden oldu. Yasaya yöneltilen eleştiriler şu noktalarda yoğunlaştı: ¦Tasarı, tohum üretimi, pazarlanması ve denetimi konularında tüm yetkiyi tohumluk üreten ve büyük bölümü yabancı sermayeye sahip bulunan çok uluslu şirketlerin yetkisine bırakıyor. ¦Bu durum, tohum üretimi alanında dışa bağımlılığın ve tekelleşmenin yolunu açıyor. Tekel ya da kartel konumundaki büyük şirketlerin, bu konumlarından yararlanarak, kendi ürettikleri dışındaki tohumlukların kullanılmasını engelleyebilmesi ve bu durumdan haksız kazanç sağlamak için yararlanabilmesi imkanı doğuyor.. ¦Yeni tohumlukların geliştirilmesi sırasında Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) yaratılıyor. Türkiye’nin bir "Biyogüvenlik Yasası"na sahip olmadığı düşünülürse, bu şekilde genleriyle oynanmış tohumlukların, bilinçli ya da bilinçsiz biçimde, halk sağlığı ve ulusal güvenlik açısından tehdit oluşturması söz konusudur. ¦Yasa, ancak tescil edilen tohumlukların pazarlanmasına izin veriyor. İçinde yer aldığı coğrafi ve iklimsel kuşak itibariyle geniş bir gen havuzuna sahip ülkemizde mevcut çok sayıda gen, bir şekilde üzerinde oynanarak şirketler tarafından tescil ettirilebilir ve patent aracılığıyla bu gen havuzundan yararlanma olanağı yitirilebilir. Bunun yanı sıra, üreticinin geleneksel olarak ürettiği tohumluklar ortadan kalkabilir. Bir çok konuda olduğu gibi, tohumculuk alanında da esas sorun, elimizdeki zenginliklerin, olanakların değerinin kendimiz tarafından bilinmesi ve bu olanaklardan ulusal yararlarımız göz önüne alınarak yararlanılmasıdır. Bu noktada, şu gerçeği de görmek gerekiyor. Tohumculuk, günümüzde teknoloji yoğun bir üretim dalı haline gelmiştir. Hangi alanda olursa olsun, teknolojiye egemen olamayan kendi teknolojisini geliştiremeyen ülkeler, yaparken, hatta üretim aşamasına geçildiğinde, belirli risklere de açık hale geliniyor. Nedir bu riskler? 1 Laboratuvarda genleriyle oynanmış bir bitki, öngörülemeyen bazı nedenlerle doğaya ve insana son derece zararlı bir organizmaya dönüşebiliyor. 2 Deneyler yeterince uzun ve güvenli değilse, ya da önlemleriniz yetersizse, yaratılan "canavar tohumlar" laboratuvar dışında insan eliyle ya da doğal yollardan üremeye başlayabiliyor. Arılar ve rüzgarlar yoluyla taşınan genetik yapısı değiştirilmiş polenler geniş bir alana yayılabiliyor. 3 Bir bitkiye eklenen gen, doğada başka bitkilerin genetik yapısına girebiliyor ve hiç istenmeyen sonuçlar doğurabiliyor. Örneğin Brezilya kestanesi genleri ile soyada büyük bir ürün artışı sağlandığı; ancak kestanenin alerjen özelliklerinin soya fasulyesine de geçtiği biliniyor. Yine böceklere karşı direncini artırmak için böcek öldürücü bir protein olan Lektin eklenmiş patateslerin zehirlenmeye yol açtığı gibi iddialar sık sık gündeme geliyor. *** Sonuç olarak, gıda teknolojilerinin diğer teknolojilerden çok da farklı olmadığı söylenebilir. Nasıl, nükleer teknoloji, insanlığın yararına kullanılabildiği gibi felaketine de neden olabiliyorsa, gıda teknolojileri de insanlığa yararlı ya da zararlı biçimlerde kullanılabiliyor. Dolayısıyla şu gerçeği görmek gerekiyor: Biz esas hatayı tohumculuk ve genetik konusundaki araştırma enstitülerimizi kapattığımız, bu konunun önemini gözardı edip bu teknolojiye yabancı kaldığımızda yaptık. Siz eğer, elinizdeki bir tohumluktan bire on alıyorsanız, buna karşılık, aynı ürüne ait genleriyle oynanmış (veya oynanmamış) bir tohumluk bire yüz veriyorsa, bu teknolojiyi elinde tutan size eninde sonunda bu tohumluğu dayatacaktır. Yasa çıkartırsanız, bu yasa delinecek, ithalini yasaklarsanız, bu ürün kaçak olarak sınırlarınızdan içeri girecektir. Ve üretici, elindeki geleneksel tohumlarla (örneğin domates tohumuyla) rekabet edemiyorsa, gerekirse bu tohumun bir gramına bir gram altına verdiğinden daha fazla para verip bu tohumdan edinmenin bir yoluna bakacaktır. Şu bir gerçektir ki, günümüzde teknolojinin en hızlı geliştiği alanlardan biri genetiktir. Ve genetik teknolojisi, tarım, sağlık, gıda endüstrisi alanlarında her geçen gün hızlanan bir biçimde eski teknolojileri devre dışı bırakmaktadır. Hal böyle olduğu için de bu alana yapılan yatırımlar, arge çalışmaları için ayrılan fonlar günden güne katlanarak büyümektedir. Yapmamız gereken, bu gelişmenin dışında kalmamaktır. Ancak her zaman olduğu gibi, yapmamız gerekeni değil, yapmamamız gerekeni yaptığımız da bir gerçektir. *** Şunu hemen belirteyim ki, tohumculuk piyasasının bir yasayla düzenlenmesini ve Tohumcular Birliği’nin bu düzenleme içerisinde yer almasını doğru bulmakla birlikte, piyasanın denetlenmesinin Tohumcular Birliği’ne değil, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’na bırakılmasının doğru olacağı düşüncesindeyim. Bunun dışında, yeni yasanın GDO’ları kapsayıp kapsamadığı konusunda konunun uzmanları arasında bir yorum farklılığı söz konusudur. Ancak yasa nasıl yorumlanırsa yorumlansın, her halukârda Biyogüvenlik Yasası’nın en kısa zamanda çıkarılmasıyla bu konuya ilişkin boşlukların kapatılması ve mevcut kaygıların giderilmesi doğru olacaktır. eninde sonunda üstün teknoloji karşısında boyun eğmek zorunda kalmaktadırlar. *** Gen Teknolojisi adını verdiğimiz teknolojiye gelince; bu teknolojinin en büyük sakıncası, uygulamadaki sonuçların, her zaman öngörüldüğü gibi olmayabileceği gerçeğinden kaynaklanmaktadır.. Genetik teknolojiyle elde edilen bir tohum, çok daha verimli olabiliyor ve kuraklığa, zararlı böceklere daha dirençli hale getirilebiliyor. Pirinç, buğday gibi geniş kitlelerin tükettiği ana besin maddelerine insan bünyesine yararlı bazı ek özellikler katılabiliyor; hatta, bazı bitkilerin çevreyi koruyucu özellikleri güçlendirilebiliyor. Ancak, bu sonucu elde etmek amacıyla deneyler *** Bu arada, bu tartışmalar gündeme gelmişken, soruna biraz daha geniş bir açıdan bakmakta yarar görüyorum. 18