Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Arazileri yabancılaştıran Tarım Kanunu Zakir ÇELİK Araştırmacı H er şeyden evvel bağımsız ve özgür bir ülkede tarım yapılmasının bir tek hukuku vardır: halkın beslenmesi ki bunu ülkenin yurttaşları kendi kültürleriyle yapacaklardır. AKP hükümetince hazırlanıp 18/04/2006 tarihinde ve TBMM’nin yine AKP çoğunluğu tarafından kabul edilen 5488 sayılı Tarım Kanununda Türk köylüsüne dair bir tanımlama ve düzenleme bulunmuyor ve hatta köylü sözcüğüne dahi yer verilmiyor. Köylüler, kent merkezlerinde kurulu seralarda sebzemeyve ya da pencere önlerine konulmuş saksılarda çiçek değil, köyde zirai ürün ve hayvan yetiştirmektedirler. Ancak, aynı zamanda, onlar Avrupa Birliği’nde ve ABD’deki gibi çiftçi ya da zirai girişimci değillerdir. Amerikan ve Avrupa çiftliği asli olarak, pazarda avantajlı bir şekilde satarak kar elde etmek amacıyla meta üretir. Bu çiftlikler, pazardan satın aldıkları üretim faktörlerini (tohumluk, gübre, makine, işgücü vbg.) bir araya getiren bir iş girişimi; piyasa koşullarında meta üretimi yapan kapitalist işletmelerdir. Köylü ise ekonomik anlamda bir girişimci değildir; çünkü o, bir işletmenin işlerini değil; hane halkını idare etmektedir. Yani, sadece sermaye ve ücretli emeğin bileşkesi değildir. Bir işletmeden farklı olarak, Türk köylüsü, aynı zamanda vatan topraklarının altında kefensiz yatandır. Bağımsız Türk Ordusunun çağlar boyunca gönüllü askeridir. Ülkeyi ve Ordusunu besleyip doyurandır. Türk köylü kültürü, aynı anda en az üç kuşağın sosyal güvenliğini sağlayan (ana ve atasının, kendisinin, çocuklarının her türlü iaşe, ibate, sağlık, istihdam vbg. gereksinimlerini sağlamaya ve güvence altına almaya yönelik) bir sosyal güvenlik hukuku ve örgütüdür. O, yeni kuşaklarını eğitip toprağı işlemesini öğreten eğitimcidir. Çağlar boyunca yönetimlerin mali dayanağı, iç ticaret hadleri yoluyla diğer sektörlerin destekleyicisidir. Kısacası ve daha birçok nedenle Türk köylüsü bu ülkenin gerçek sahibi ve efendisidir. Onun üretim dışına itilmesi; Türk yurdunu sahipsiz bırakılmasıyla aynı anlama gelir ki ibret alınması için Afrika örneği önümüzde durmaktadır. Kanunun 1’inci maddesinde "… tarım sektörünün ve kırsal alanın, kalkınma plân ve stratejileri doğrultusunda geliştirilmesi ve desteklenmesi için gerekli politikaların tespit edilmesi ve düzenlemelerin yapılması" biçiminde anlatımını bulan bu Kanunun amacında: Türk köylüsünün kalkındırılarak diğer sosyal sınıflara evrilmesinin desteklenmesi yerine; kalkınmada "tarım sektörü ve kırsal alan" esas alınmaktadır. Böyle bir yaklaşım temelinde, köylülerin sefalete itilerek dağıtılmak ve yerlerine kapitalist işletmeler ikame edilmek istendiği açıktır. Hemen devamında, Kanunun 2 numaralı maddesinde Kanunun amacının nasıl gerçekleştirileceği açıklanmaktadır: " … tarımsal destekleme politikalarının amaç ve ilkeleriyle temel destekleme programlarının tanımlanması; bu programların yürütülmesine ilişkin piyasa düzenlemeleri, finansman ve idarî yapılanmanın tespit edilmesi; …." Açıktır ki, tarımsal destekleme programları kapitalist piyasanın işleyiş koşullarında oluşturulacaktır. Bugün Türk köylü tarımının finansman ve pazar sisteminde önemli yeri olan kooperatif ve birlikler ile destekleme alımları, (her ne kadar etkisizleşitirilip yozlaştırılmışsa da) yerini ticari kara endeksli piyasaya bırakacaktır. İdari yapılanma değiştirilerek Bakanlığın bünyesinde istihdam edilen ziraat mühendisi ve veterinerler köylüye gitmeyecek; uzun vade de bakanlık bu nitelikte personel istihdamından vazgeçecektir. Elbetteki, böyle bir olgu girişimci ve sermayeye avantaj sağlayacak, köylü tarımına yaşama hakkı tanımayacaktır. Girişimci ve sermaye kültürü taşımayan köylü ise, bu Kanun gereği kolaylıkla üretim dışına itilmiş olacaktır. Tarım politikalarının amaçları Kanunun 4’üncü maddesinde: "…tarımsal üretimin iç ve dış talebe uygun bir şekilde geliştirilmesi, … suretiyle tarım sektöründeki refah düzeyini yükseltmektir." biçiminde ortaya konulmaktadır. "… tarımsal üretimin iç ve dış talebe uygun bir şekilde geliştirilmesi" ifadesi aslında ilk bakışta olağanmış, olması gerekliymiş gibi geliyor. Önce iç talebin karşılanmasından sonra dış talebin karşılanacağını düşünmek bu ülkede yaşayanlar açısından olması gereken mantıksal bir süreçtir; ancak Uluslararası Tarım Fuarı Antalya’da açılacak ANTALYA (A.A) Uluslararası Tarım Fuarı ''Growtech Eurasia'', 30 Kasım'da Antalya Expo Center'de açılacak. NTSR Fuar Organizasyon Şirketi'nden yapılan yazılı açıklamaya göre, bu yıl altıncısı düzenlenecek Uluslararası Sera, Tarım Ekipmanları, Çiçekçilik ve Teknolojileri Fuarı (Growtech Eurasıa) 30 Kasım3 Aralık tarihlerinde Antalya Expo Center'de gerçekleştirilecek. İspanya'dan 20, Hollanda'dan 11, Fransa'dan 7, İsrail'den 6, İtalya'dan 5, Ürdün'den 3, Yunanistan'dan 2, Bahreyn'den 2, Çin, Birleşik Arap Emirlikleri ve Ukrayna ile Almanya'dan birer firmanın katılacağı fuarda, Hollanda Çiçek Konseyi de yeni çiçek türlerini tanıtacak. Açıklamada, bölgenin gerek iklim şartlarının elverişli olması, gerekse meyve, sebze üretim ve satış potansiyeli ile tarım sektöründe Türkiye'nin kalbi konumunda bulunması nedeniyle Growtech Euraisa Fuarı'nın Antalya'da yapıldığı belirtilerek, Antalya'nın uluslararası pazarın büyük ilgisini çektiği kaydedildi. iç ve dış talep arasında öncelik belirtilmemiştir. Bu önceliğin belirtilmemiş olması sebebiyle tarım ve gıda ürünleri fiyatlarında iç ve dış piyasalar işletme faaliyetleri açısından yasal anlamda aynılaşacaktır. Dolayısıyla, işletme, satış karı yüksek piyasayı, pek muhtemel ki dışsatıma özendirmeler nedeniyle öncelikle dış piyasayı tercih edecektir. Şunu belirtmek gerekir ki, 1961 Anayasasının 52. maddesinde: "Devlet, halkın gereği gibi beslenmesini, tarımsal üretimin toplumun yararına uygun olarak artırılmasını sağlamak, toprağın kaybolmasını önlemek, tarım ürünlerini ve tarımla uğraşanların emeğini değerlendirmek için gereken tedbirleri alır." şeklinde bağımsızlıkçı ve ulusalcı bir özümsemeyi içkin olan bir hüküm bulunurken, benzeri bir hüküm 1982 Anayasasında bulunmamaktadır. Görüldüğü gibi aksi mümkün değilmiş gibi görünse dahi 1961 Anayasasının bu hükmü bağımsızlık bilincini yansıtan ve yeni Tarım Kanunu dikkate alındığında da; 1961 Anayasa’sına, 1982 Anayasa’sından farklı olarak, bağımsızlığı koruyup güvence altına alan bir karakter kazandırılmıştır. Sonuç yerine: Tarım Kanunu, tarımsal üretimin sermaye ve girişimci tarafından yapılması gereğine uygun olarak düzenlenmiştir. Kanun ile öngörülecek standart ve normlara uygun üretim yapamayan, yani işletmeye dönüştürülemeyen Türk köylü aileleri tarım üretiminden dışlanarak (Kuş gribi vakasında köylü evinin eklentisi kümesleri yıkmak isteyen bakanları hatırlayalım.) sahip olduğu topraklarını satmak zorunda kalacak; dolayısıyla mülksüzleşerek ücretli emek durumuna gelecektir. Emek arzındaki bu artış genel ücretler seviyesini bugünkünden daha da aşağı doğru çekecektir. Türk Milli Demokratik Devriminin durdurulması ve 1950’li yıllar itibarıyla ülkenin kademe kademe emperyalist sömürüye açılmasının sonucunda, ülkenin sermaye birikimi olanaklarının ortadan kaldırılmış olmasına bağlı olarak ulusal sermaye birikimi yetersiz bulunan ülkemizde, tarım sektörüne yatırım yapacak ulusal sermeyenin kısıtlılığı nedeniyle dış borç ödemeleri nedeniyle de hiçbir zaman yeterli olamayacaktır köylülerin terk ettiği tarım arazilerinin büyük bir kısmı işlenmeyecek ve dolayısıyla ülke ve/veya ulus kendisini besleyemeyecektir. Tarım arazileri ancak yabancı sermayenin ilgisi ve kar oranları ölçüsünde işlenebilecektir. (İsrail’li şirketlerin GAP ve Konya Ovası Sulama Projesine ilgilerini anımsayalım.) Öte yandan, Kanunda öngörülen sözleşmeli üretim, mülksüzleştirmeye karşı dirençli köylünün yani ülkenin en mümbit arazilerini işleyen köylünün de üretim ve pazarlama bakımından yabancı sermayenin ve girişimcinin kontrol ve denetimine girmesini kolaylaştıracak bir nitelik taşımaktadır. Bu bağlamda özetlersek: AKP Hükümetinin çıkartmış olduğu bu Tarım Kanunu, Türk halkının beslenmesini sağlayan ülke tarımını, yabancı sermaye ve girişimci egemenliğinin kurulmasına ve geliştirilmesine sınırsız biçimde açmakla ulusumuza açlığı, dolayısıyla köleliği yazgılamaktadır. 30