22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Yücel ÇAĞLAR Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunları Arş. Der. ilindiği gibi, kapitalizm, gereksinme duyduğunda hastalıkları, onulmaz acıları, bireysel ve toplu ölümleri de metalaştırabiliyor. Öyle ki, gerektiğinde yol açtığı ekolojik, ekonomik, toplumsal ve kültürel, dahası, bireysel yıkımlar karşısında "yavuz hırsız" örneği tutumlar takınıp hüzünlerimize bile sahip çıkabiliyor. Bu amaçla en çok başvurduğu yollardan birisi de popülizm. İşte, sonunda orman yangınlarını da popüleştirdi. Yalnızca bir hafta içinde 300 dolayında yangının çıkabildiği ve yaklaşık 30 bin dönüm ormanın yanabildiği 2000’li yılların Türkiye’sinde yapılan şu açıklamalara bakar mısınız: Çevre ve Orman Bakanı: "Bizim ile aynı iklim şartlarındaki Fransa'nın, İtalya'nın, İspanya'nın, komşumuz Yunanistan'ın bizden daha fazla uçağı var, bizden daha çok helikopteri var ama bizim 50, 100 katımız orman kaybediyorlar. Niye, onların bizim ormancılarımız gibi yüreğini ortaya koyan ve bu işi yurt savunması olarak kabul eden ormancıları yok.'' (Ağustos 2006) Turizm Yatırımcıları Derneği Başkanı: "Golf yatırımları yangın çıkma olasılığını azaltıyor. Sulama yapılması, göletler oluşturulması yangına karşın etkin bir yöntem oluşturuyor." Golf Federasyonu Başkanlığı: "Golf tarihi boyunca hiçbir golf sahasında ve çevresinde yangın yaşanmamış olması asla bir tesadüf değildir…Golf sahaları, çevrelerindeki orman yangınlarına karşı aynı zamanda bir sigortadır." TOBB ETÜ Rektörü: "Orman kenarında piknik yapanları uyarmamışsak, ormanlık alanlara meşrubat şişeleri atmış ya da gördüğümüz şişeleri başka yerlere taşımamışsak suçluyuz. Basın mensupları olarak bu söylediklerimi yazmazsanız siz de suçlusunuz." Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği Başkanı: "Biz turizmcilerin en önemli ürünlerinden biri orman. Orman yangınlarıyla mücadele etmek için bir fon kurulursa ona 5 bin üyemizle destek oluruz. Herkes gönlünden kopan bağışı yapar." Peki; sayıları dokuza çıkan orman fakülteleri ve bu fakültelerdeki bilimciler, ilgili demokratik kitle örgütleri, çevre ve doğa korumacılar ne söylüyor? Ne söylediklerini ve yaptıklarını bilmiyoruz; akıl almaz bir kanıksamışlık, suskunluk içindeler çünkü. Yurttaşlarımızın ise çok büyük bir çoğunluğu yazıklanmakla yetiniyor; hiç sorup soruşturmuyor. Dolayısıyla, sorun da her yıl, ya hava koşullarına, rastlantılara ya da arazi vurguncularının insaflarına bağlı olarak büyüyor ya da küçülüyor; yanan ormanlarımız, insanlarımız, yabanıl hayvanlarımız da yandıklarıyla kalıyor. Oysa, Türkiye’de bundan sonra da orman yangını çıkacak; ormanlarımız, yine az ya da çok yanacaktır; hem de her zaman… "Ekolojik" saçmalık ! Ülkemizde, çoğunlukla, çıkan orman yangınlarının yanan ağaçların, ormanların, evlerin, insanların, yabanıl hayvanların haberleştirilmesiyle yetiniliyor. Bu, en hafif anlatımıyla "ekolojik" bir saçmalıktır. Çünkü ormanlarımızın yapısal özellikleri (ağaç türü bileşimi, yaşı, sıklığı, yanıcı madde birikimi vb), arazi ve iklim koşulları yangınlar için uygun ortamlar yaratmaktadır. Dahası, kimi ormanlarımız doğal olarak yenilenebilmek, gençleşebilmek için yangınlara gereksinme duyabilmektedir; yanma koşullarının herhangi bir nedenle oluştuğu durumlarda da kısmen ya da tümüyle yanabilmektedir. Buna karşılık, ormanlarımızın % 58’ini oluşturan 120 milyon dönümlük kısmı yangınlara karşı son derece duyarlı yapısal özelliklere sahiptir ve yangın için uygun iklim ve arazi koşullarında bulunmaktadır. Ek B Orman yangınları aldı başını gitti olarak, ülkemizde, ormanhalk ilişkilerinde, ormancılık uygulamalarında ve yangın söndürme yönetiminde süregelen olumsuzluklar yangın çıkma ve orman yanma koşullarını pekiştirmektedir. Bu koşullarda ülkemizde yangın çıkmamasını ve orman yanmamasını ummak ya da beklemek hiç de gerçekçi ya da anlamlı bir tutum değildir. Bu nedenledir ki yapılması gereken ne zaman, nerelerde neden orman yangını çıktığının ve daha az ya da çok orman yandığının sorgulanmasıdır. Ne yazık ki, bu gerek ülkemizde hemen hemen hiç yerine getirilmiyor. Getirilmeyince de, orman yangınları popülizmi kolaylıkla sürdürülebiliyor. Önemli olan daha az orman yangını çıkması, daha az orman yanmasıdır ! Orman yangınlarının ülkemizde yalnızca doğal nedenlerle çıkmadığı biliniyor. Öyle ki, yangınlar için son derece uygun orman yapısı, arazi ve iklim koşullarına karşın ülkemizde orman yangınlarının % 10’u bile doğal nedenlerle çıkmıyor: Orman Genel Müdürlüğü (OGM), son on yılda orman yangınlarının % 14’ünün kasıtlı olarak çıkarıldığını, % 7’sinin yıldırım ve % 56’sının da dikkatsizlik ve ihmal nedeniyle çıktığını; % 23’ünün ise nedeninin belirlenemediğini öne sürüyor. Bu saptamalar ve son on yılda yangın sayısındaki artma eğilimi, Türkiye’de temel sorunun öncelikle yangın sayısının azaltılması, sonra da çıkan yangınların daha az yıkımla söndürülmesi sorunu olduğunu açıklıkla ortaya koyuyor. Dolayısıyla, başta kasıtla orman yakmak olmak üzere, yangın nedenlerinin tüm boyutlarıyla sorgulanması; giderek, bu nedenlerin en aza indirilmesine yönelik önlemlerin alınması kaçınılamayacak bir zorunluluk oluyor. Ancak, bu denli yalın gerçeklik karşısında ne yapılıyor, bu yıl da çokça sergilendiği gibi; ya orman yangını popülizmi ya da uçak, helikopter alımı "muhabbeti"... Orman yangınlarının çıkma olasılığının nasıl azaltılabileceği tartışılsa ya; hayır, böylesi bir tartışma orman yangını popülistlerine, yangın söndürme uçak ve helikopteri satıcılarına herhangi bir yarar sağlamaz ki, sağlar mı? Anayasa ve yasa ihlalleri, söz konusu ! Türkiye’de öncelikle orman yangınlarına yol açan nedenlerin tüm boyutlarıyla yerine getirilmesi gerekiyor. Ancak, bu gereğin yerine getirilmesi son derece zorlu ve bir o denli de "belalı" bir uğraş: Sözgelimi; OGM’nin belirlemelerine göre kasıtla orman yakma sayısı, 2005 yılında, önceki yıla göre yaklaşık % 10 dolayındaki artmıştır. Bu artışın nedenleri gerektiğince sorgulandığında; ? siyasal iktidarın "2B arazilerinin" satılmasıyla ilgili Anayasa değişikliği girişiminin bu kez TOBB ve ATO Başkanları tarafından da desteklenmesi, ? OGM’nin, ormanların içinde ve bitişiğinde yaşayan yurttaşlarımızın ormancılığımıza yabancılaşma eğilimini pekiştiren uygulamaları, ? özellikle yeni yetiştirilmiş ormanlarda bakım çalışmalarına gerektiğince ağırlık verilmemesi, ? "devlet ormanı" sayılan arazilerin, başta turizmciler ve madenciler olmak üzere yerli ve yabancı sermayeye tahsis edilmesi vb nedenler öne çıkarsa ne olacaktır ? Çok açık; başta ormanların korunması ile ilgili 169. maddesi olmak üzere Anayasanın ve 6831 sayılı Orman Kanunu’nun çok sayıda maddesinin ihlal edilmesi suçu ! " Peki, suçlular nerede?" mi diyorsunuz; işte, görmüyor musunuz, ellerini kollarını sağlayıp ortalıkta dolanıp duruyorlar… Ancak, ne yazık ki tek suçlu onlar değil; evet, kesinlikle onlar değil. *** Ülkemizde orman yangınları konusunda da çoğunlukla, deyiş yerindeyse "havanda su dövülüyor". Dolayısıyla, yangını sayısının ve yanan orman varlığının azaltılmasını sağlayabilecek önlemlerin alınması da hep "bir başka bahara" kalıyor. Bizler ise hep birlikte bu aymazlığı seyrediyor; üzülmekle, sızlanmakla yetiniyoruz; keşke bu bir işe yarasaydı… "2006 yılında bugün itibarıyla geçen yılın neredeyse iki katı orman yangını görüldü. Bunda son 30 yılın en sıcak temmuz ve ağustosunun yaşanması etkili oldu. Ocak 2006'dan bu yana yanan orman alanı 6 bin hektar civarında. Bu miktar, 2003, 2004 ve 2005 rakamlarıyla ve 10 sene önceki rakamlarla karşılaştırıldığında, Türkiye'nin aslında orman yangınlarıyla ilgili ciddi gelişme gösterdiği görülür." (Eylül 2006) Aynı Türkiye’de şu açıklamalar da yapılabiliyor: Peki; sayıları dokuza çıkan orman fakülteleri ve bu fakültelerdeki bilimciler, demokratik kitle örgütleri, çevre ve doğa korumacılar, yurttaşlarımız ne söylüyor? İşte onu bilmiyoruz. 29
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle