Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Sorun belli, çözüm aranıyor! Prof. Dr. Ayhan FİLAZİ Ankara Bölgesi Veteriner Hekimler Odası Başkanı B ir habere göre Tarım ve Köyişleri Bakanlığı "Avrupa Birliğine Uyum Sürecinde Hayvancılığımızın Sorunları" isimli bir rapor hazırlamış ve Sayın Bakan Mehdi EKER tarafından Bakanlar Kuruluna sunulmuş. Bakanlığın raporuna göre hayvancılığın karşı karşıya bulunduğu başlıca problemler; hayvan hastalıkları nedeniyle oluşan ekonomik kayıplar, hastalıklar ile mücadele için bütçede ayrılan ödeneklerin yetersizliği, işletmelerin çok küçük ve dağınık olması, yetersiz teknoloji kullanımı, genetik potansiyelin yetersizliği, kayıt dışılık, eksik veteriner hekim kadrosu, pazarlama organizasyonunun yetersizliği ile yem fiyatlarının yüksek olmasıdır. İnanın böylesine net bir tabloyu ortaya koyduğu için bu raporu hazırlayan kişileri ve bunu cesurca ortaya koyan Sayın Bakanı tebrik etmek gerekir diye düşünüyorum. Bu dergiyi sürekli takip eden değerli okurlar bilirler ki Bakanlığın sunduğu bu tablo, bu sütunlarda defalarca derinlemesine işlendi ve her kesimden insanlar tarafından işlenmeye devam ediyor. İnsan emeklerinin boşa gitmediğini görünce daha çok umutlanıyor. Demek ki mesajlar yerine ulaşıyormuş. Bu sütunlarda elimizden geldikçe yapıcı eleştirilerimizi yapmaya devam edeceğiz. Amacımız üzüm yemek, bağcı dövmek değil. Ülkemizde yalnızca hayvan hastalıkları nedeniyle oluşan yıllık ekonomik zarar, süt ve et üretimimizin yüzde 25'ine eş değerdir. Bu da yaklaşık 2,7 milyar YTL'dir. Bu rakam sadece hayvancılık sektörünün yaptığı zararı yansıtmakta, hayvanlardan insanlara geçen zoonoz hastalıkların insan sağlığına verdiği zarar ve insan kaybını yansıtmamaktadır. Süt ve süt ürünleriyle insanlara bulaşan ve malta humması adıyla bilinen bruselladan dolayı etkilenen veya teşhis konabilen insan sayısı Sağlık Bakanlığı verilerine göre yıllık ortalama 18.000 ve yapılan sağlık harcaması 100.000 Amerikan dolarıdır. 2005 yılı kuduz riskli temas vaka sayısı 120.000 ve yapılan masraf 10.000.000 YTL’ dir. Sağlık Bakanlığının ihbarı zorunlu hastalıklar tebliğinde bulunan 52 hastalığın yüzde 50’si zoonoz karakterdedir ve bir varsayıma göre önümüzdeki yıllarda 40 adet daha yeni zoonoz hastalık bütün dünyayı etkisi altına alacaktır. Peki biz bütün hayvan hastalıklarının önlenmesi için Tarım Bakanlığının bütçesine ne kadar pay ayırmışız? 2006 yılı için 20 milyon YTL. Halbuki Bakanlık raporuna göre hayvanlarda sadece verem ve brusellanın önlenmesi için 2,7 milyar YTL’ye gereksinim var. Sorunlar tamam. Bunlara ekleyeceğimiz veya çıkaracağımız herhangi bir şey yok. Son derece yeterli ve aklıselim kişiler tarafından hazırlandığı belli oluyor. Demek ki ülkemizde bu sorunları görebilecek yetkin kadrolarımızın olduğu görülüyor. Bunu anladık. Anlayamadığımız çözüm için niye yanlışlıklar yapıldığıdır. Hekimlikte temel kural hastanın gösterdiği belirtilere ve çeşitli laboratuvar verilerine göre teşhis koymak ve buna göre tedavi uygulamaktır. Bakanlığımızın sunmuş olduğu rapor sadece hastalığın belirtilerini ve çeşitli istatistikleri ortaya koymaktır. Henüz teşhis konulamamıştır. Bu nedenle yapılan tedavi yanlıştır. Yine hekimlikte 2 çeşit tedavi olduğunu hatırlatalım. Birinci tedavi şekli en doğru olan radikal tedavi şeklidir ki asıl nedene yönelik tedavi uygulamaktır. İkinci tedavi şekli ise kesin teşhis konulamadığı zaman uygulanan belirtilere yönelik tedavi şeklidir. Buradan şunu anlıyoruz; ya konulan teşhis yanlış ya da uygulanan tedavi yetersizdir. Hayvancılığa sadece parasal destek yapmak veya hayvan ıslahını yapmak için özel sektörü teşvik eden uygulamalar yapmakla, kanun ve yönetmelik çıkarmakla bu sorunun üstesinden gelemezsiniz. Bu desteklemeleri hayata geçirecek olan örgütlenmeyi kurmak zorundasınız. Siz yıllarca bu ülkede tüm il ve ilçelerde yaygın olarak aracı ve gereci ile çalışmalar yapan veteriner teşkilatını ortadan kaldıracaksınız, il Sağlık müdürlükleriyle birlikte ortak çalışmalar yürüten ve koruyucu halk sağlığı hizmetlerini olanaksızlıklara rağmen yürütmeye çalışan Belediye veteriner müdürlüklerini lağvedip kaçak kesimlere ve sokak hayvanlarının üremesine davetiye çıkaracak, meraları tahrip edecek, ormanların yakılıp yerine villalar yapılmasına göz yumup yaban hayatını bozarak kenelerin evcil hayvanlara ve insanlara bulaşmasına yol açacak, göçmen kuşlara konaklayacakları yer bırakmayacak, hayvan ıslahını yapacak Suni tohumlama teşkilatının başına suni tohumlamanın günah olduğunu ileri süren bir zatı getirecek, daha sonra oturup bunu nasıl çözeriz diye kara kara düşüneceksiniz. Mümkün değil! Bizim koyduğumuz teşhis örgütlenme sorunudur. Tarım Bakanlığındaki örgütlenme çağ dışı bir örgütlenmedir ve bu örgüt yapısıyla tarım kesimine para da yağdırsanız olmaz. Acaba çözümü AB veya ABD’de mi arıyoruz? Emekli Büyükelçilerimizden Sayın Sacit Somel 11 Ağustos 2002 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan "Sanayileşmemizi Engelleyen Dış Güçler" başlıklı makalesinde "1949 yılında kalkınmamız için Amerika’dan bize bir plan hazırlamasını istediğimizde, Amerika bize, kalkınmamız için ülkemizde soba, basit pompa, pulluk, çekiç ve testere üretmemizin çok yararlı olacağını bildirmiş, daha önce Rusların yardımı ile kurulan şeker fabrikalarının ve dokuma tezgahlarının ortadan kaldırılmasını istemişti" diyerek aslında bunların planını net bir şekilde ortaya koymuştu. Tarih tekerrürden ibarettir. Şu anda bunların değiştiğini söylemek de abesle iştigaldir. Bunlar hiçbir dönemde bizim dışa bağımlılıktan kurtulmamızı istemediler. Bu sömürgeci devletlerin şekerimize, tütünümüze ve fındığımıza yaptıkları gün gibi ortada. Artık bunların peşine takılıp durmayalım. Bizim sütunları okuyanlar çözüm için AB’deki uygulamalardan örnekler verdiğimizi iyi bilirler. Çözüm yine onlarda. Ama söylediklerinde değil yaptıklarında. Madem ki ülkemiz AB’ye üye olmak için çırpınıyor. AB’nin tarım ve hayvancılıkla ilgili mevzuatı, yapısı da belli. Bu yapıya kavuşmadan bizi üye etmeyeceklerini de her seferinde söylüyorlar. Üye olmayı bir kenara bırakalım, bizim onlara ihtiyacımız yok. Bu değişiklikleri biz kendi ulusumuzun geleceği için yapalım, onlar bizi üye edecek diye değil. O halde niye yapılmaz. Gizlenen bir şeyler mi var? Birileri engel mi oluyor? Ege Vet Genel Müdürü Yavuz: 'Etçil sığırcılık desteklenmeli' İ ZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) Ege Vet Genel Müdürü Tahir Yavuz, ülkemiz sığırcılığında sütçü ırklara ve süt kalitesine göre verilen teşviklerin, etçi ırklara ve et kalitesine göre de verilmesi gerektiğini vurguladı .Yavuz, "Ülke karkas ortalaması 171 kilogram. Halbuki bu rakam çok kısa sürede 240 kilograma çıkartılabilir" dedi. Süt desteklemelerinin sektöre canlılık getirdiğini ve kalitenin önünü açtığını belirten Yavuz, benzer çalışmaların et alanın da yapılması durumunda tüketiciye yansıyan fiyatların düşeceğini söyledi. Yavuz, ABD’deki büyük çiftliklerin besilik dana ihtiyacının karşılandığı ırkların ve melezleme yöntemlerinin ülkemize getirilmesiyle, ortalama karkas ağırlığının artacağını belirterek, şu noktalara dikkat çekti: "Ülke karkas ortalaması 171 kilogram. Halbuki bu rakam çok kısa sürede 240 kilograma çıkartılabilir. Etçi ırklarla yerli ırklarımızın ve mevcut melez ineklerimizin tohumlanması buzağıların dayanıklılığı, değerli et dediğimiz kısımların yani, bonfile, kontrfile, antrikot, nuar gibi bölümlerin büyük olması, hızlı can lı ağırlık artışı sağlanması ve yemden yararlanmanın artması gibi sonuçlar doğuracak, sektörün kazancı artarken, yatırımlar ve vergi gelirleri de artacaktır. Bunun için yapılması gereken sütçülükle ilgili olarak halen uygulanmakta olan suni tohumlama ve buzağı desteklemelerinin, etçi ırklara da uygulanmasını sağlamaktadır. Irkları değerlendirdiğimizde kolay doğum oranı, yönetilmelerinin kolaylığı, et kalitesi, sütten kesme çağından sonraki hızlı gelişme açısından Angus ırkının uygun olduğu kanaatine vardık. Diğer yandan yerli ırklarımızın uyum yetenekleri ve dayanıklılıklarıyla birleştiğinde çok olumlu sonuçların ortaya çıkacağına inanıyoruz. Yerli ırklarımızın süt verim yeteneklerinde ise bir olumsuzluk olmayacaktır. Angus etçi bir ırk olmakla birlikte, Angus ırkı inekler yerli ırklarımızdan çok daha fazla süt de verirler." Tarım Bakanlığı'nın son günlerde Türkiye'nin doğu bölgelerinde başlattığı TARET projesine de dikkat çeken Yavuz, besiciliğe yatırım yapan ya da buna karar veren şirketlerin Angus tipi danalara ihtiyacı olduğunu da savundu. Yavuz, "Bundan eti işleyenler de yüksek oranda memnuniyet duyacaklardır. Bugüne dek yerli ırklarımızdan veya sütçü ırkların erkeklerinden elde edilen etlere göre tüketiciye daha kaliteli et sunmanın şartları yerine getirilmiş olacaktır" dedi. Tahir Yavuz 25