Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
gelere girmesi lazım. O bölgelerde ki kesimhanelerden ya da tesislerden yapılacak ihracatı dünya piyasalarıyla rekabet edecek ölçüde destekleyeceksiniz. Devletin öncelikle yapması gereken nedir? Türkiye’de tarım ve hayvancılığa destek var. Ama bu bir şekilde kaybolup gidiyor. O bölgelerde bu sektörde çalışanları desteklemek gerekiyor. Devletin öncelikli olarak yapması gerekenin ihracat pazarı açması ve sadece Doğu ve Güneydoğu Anadolu tesislerinden yapılan ihracatı desteklemesi. O zaman batıdaki insan boş olan tesisleri ya kiralar ya da satın alır. Bizim komşu ülkelerimizde et daha ucuz. Çünkü Türkiye’de sistem pahalı. Ama siz belirli bir noktaya getirirseniz Türkiye’yi yine rekabet etme şansı elde eder. Dünyanın her ülkesinde hayvancılığı desteklemek için ihracat sübvanse edilir yoksa kendi iç pazarındaki piyasalarla ihracatı gerçekleştiremezsin. Avrupa, Amerika içeride bir fazlalık yaratıyor. İçerdeki fazlalığı da sübvanse ederek, ihraç ediyorlar. Bu şekilde köylüyü de zarara sokmuyorlar. Ama bizim köylü endişeli. Orada böyle bir endişe yok. Orada belirli kar marjı üzerinden hareket ediyorlar. Türkiye’de her hükümet bir şey yapıyor ama uzun vadeli politika olmazsa başarılı olamazsınız. Türkiye’ye ne kadar kaçak et geliyor? Türkiye’de 10 milyon civarında sığır var. Bunun yüzde 30'u, küçükbaş hayvanda da yüzde 10’u kesime gidiyor. O zaman Türkiye’de 550 bin ton civarında et üretimi var. 1 milyon ton da tüketiyorsunuz. O zaman 500 bin ton bir yerlerden kaçak geliyor. İnsanlar ne yediğini bilmiyor. Şarküteriler, hipermarketler 33.5 milyona salam, sucuk, sosis çok sattılar. Bunları bile bile sattılar ve insanları zehirlediler. Sadece sat para kazan mantığıyla. Bunlar satılırken denetim yine medyadan geldi. Et kaçakçılığının önüne nasıl geçilebilir? Türkiye’de et kaçakçılığını önlemenin tek yolu denetimdir. Yurttaş her şeyi medya vasıtasıyla öğreniyor. Piyasada 33.5 YTL ye sucuk var. Bu fiyata sucuk olamayacağını yurttaş televizyonlardan, gazetelerden yavaş yavaş öğreniyor. Yoksa yeni bir denetleme sonucunda elde edilen bir başarı değil. 33.5 YTL ye sucuk olması mümkün değil. Bunun içinde et olmaz. Ne olduğunu hepimiz biliyoruz. Denetimsizlikten halk bunları çok yedi. Büyük mağazalar ve hipermarketler de bunları sattı. Bu işi tetikleyen büyük mağazalar ve hipermarketlerdir. Denetimler yeterli mi? Ayrıca denetimleri güçlendirmek için ne yapılmalı? Türkiye’de ciddi boyutta denetimsizlik var. Denetleme için imkan verilmesi lazım. Denetlemeler, imkansızlıklarla ve kağıt üzerinde olmaz. Ciddi denetim mekanizmalarına ihtiyaç var. Denetlemenin de belli bir düzene oturtulmadan önce çalışan insanlara eğitim verilmesi gerekiyor. Şu an için yapılması gereken sıkı bir denetimdir. AB’ye girmeden önce en sıkıntılı nokta tarım ve hayvancılıktır. Hükümet, AB’deki yayınlara göre kanunlar, tebliğler çıkartıyor. Bakanlığın bu konudaki çalışmaları düzgün bir şekilde gidiyor. Ama önemli olan bunu uygulatmak. Denetleme eksikliğinden dolayı da uygulatamıyorlar. AB’nin ödünün patladığı nokta bölgesel farklılık, tarım ve hayvancılık. Hazmedemedikleri nokta burası. Alım gücü açısından dağılım nasıl? Türkiye’de insanlar üçe ayrılıyor. Birincisi alım gücü olmayanlar, bunlar zaten et alamıyorlar. İkincisi zarzor geçinenler, bunlar da ucuz mala yöneliyorlar. Üçüncüsü alım gücü olan insanlar, bunlar da kolestrol ve hijyenden dolayı almak istemiyorlar. Ayrıca bu çerçevede pazarı genişletmekte mümkün olmaz. Türkiye’de 66.5 dolar olan et fiyatı, dünyada 22.5 dolar civarında. Kırmızı etin sağlığa etkisine dönük eleştiriler var? Beyaz et kırmızı ete göre daha çabuk bozuluyor ve bozulduğu zaman insana daha çabuk etki ediyor. Kırmızı etin bozulma riski daha az. Kırmızı et dokuz gün gibi bir süre dayanabiliyor ama beyaz et iki gün içinde bozuluyor. Kırmızı ete kolestrol değerleri açısından haksızlık yapılıyor. Çünkü kırmızı etin bazı yerleri beyaz etten daha az kolestrole sahiptir. Son dönemdeki at etinin de yenebileceğine dönük tartışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz? At etinin başka ülkelerde yeniyor. Ama Türkiye’de bu işin olacağını sanmıyorum. At eti en pahalı etlerden biridir. Ama Türkiye’de bu iş olmaz. AB’ye uyum çerçevesinde bir takım uygulamalar yapıyorlar, ama Türkiye’de at eti tüketilmez. Pınar Et Genel Müdürü Zeki Ilgaz: Sektörün sıkıntısı kayıtdışılık İ ZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) Yaşar Holding’e bağlı şirketlerden Pınar Et’in Genel Müdürü Zeki Ilgaz, kırmızı et sektörünün sıkıntılarının, hayvancılığımızın yapısal sorunlarından ayrı tutulamayacağını vurguluyor. 1980’li yıllardan itibaren başlayan canlı hayvan ve et ithalatı sonucu, 19822002 döneminde sığır varlığının 14.4 milyondan 10,5 milyona, koyun varlığının 49.6 milyondan 27 milyona , çayır ve mera alanlarımızın ise 21 milyon hektardan 12 milyon hektara indiğine dikkat çeken Ilgaz, "Türkiye'de çalışan nüfusun yüzde 33’ü tarım sektöründe istihdam edilerek GSMH’de yüzde 14 pay almaktadır. Hayvansal üretimin tarımdaki payı ise yüzde 22’dir" diyor. Ilgaz’ın verdiği bilgiye göre, Türkiye’de 4.1 milyon tarım işletmesinin sadece yüzde 4’ünde ihtisaslaşmış hayvancılık yapılıyor. İşletme başına ortalama sığır sayısı 4 baş , arazi büyüklüğü ise ancak 6 hektar. AB’de 7.5 milyon tarım işletmesi bulunuyor. İşletme basına düşen arazi büyüklüğü 17.5 hektar. İşletme başına ortalama hayvan sayısı ise 45 baş. Ilgaz, kırmızı et sektöründe kayıtdışılığın ciddi boyutta bulunduğunu vurgulayarak, şu görüşlere yer veriyor: "İstatistik verilerine göre kayıt altındaki karkas üretim miktarı 380 bin ton iken, tüketim miktarı ise 680 bin civarındadır. Bu rakamlar esas alındığında sektörde 300 bin tonun diğer bir ifadeyle yüzde 45’lik kısmın kayıt dışı üretim olduğunu varsaymak gerekmektedir. Kayıt dışı üretimin önemli kısmını kurban bayramı kesimleri oluşturmaktadır. Kurban ve adak kesimlerinden elde edilen et üretiminin 150 bin civarında olduğu tahmin edilmektedir. Bunun dışında kalan yaklaşık 150 bin tonluk üretimin ise kaçak kesimler ve kaçak hayvan girişlerinin oluşturduğu düşünülmektedir." Ülkemizde tarımsal işletmelerin büyüklük ve teknoloji düzeylerinin yeterli olmadığını, kaliteli ve ucuz hammadde bulunmasında sıkıntı yaşandığını da belirten Ilgaz, "Tarım ve hayvancılığın yapısal sorunları ve verim düzeylerinin düşük olması gibi nedenlerden dolayı kaliteli, sürekli, yeterli, rekabetçi fiyatla standart yem hammaddesinin temini önemli bir sorundur. Bunun sonucunda yüksek pazar fiyatları nedeniyle et tüketimi azalmakta ve arz gelişememektedir" diye konuşuyor. Ilgaz, canlı hayvan ve et borsalarının yetersiz olduğunu da söylüyor. Özellikle canlı hayvan borsalarının, yönetim, işleyiş, güven ortamı ve hayvan barınmabesleme, sağlık gibi altyapı koşulları bakımından, istenilenden çok uzakta kaldığını vurgulayan Ilgaz, bu durumun, üretimin kayıt altına alınması ve piyasada fiyat regülasyonu sağlamada önemli rol üstlenen borsalara hayvan arzını sınırlandığını kaydediyor. Ilgaz’a göre bir başka sıkıntı, piyasadaki et ticaretinin yüzde 90 gibi yüksek kısmının celep ve et tüccarlarının egemenliğinde olması. Sektörde bu şekilde kayıtdışılık artarken, sağlıklı kesim koşullarının ve denetimin sağlanmasını güçleşiyor. Bir başka sorun da, karkas sınıflandırmasının olmaması. Sınıflandırma olmadığı için, yağlılık, etlilik, randıman, renk gibi kriterler fiyatlandırmada dikkate alınmıyor. Sınıflandırma ve kesim standartları eksikliği nedeniyle kaliteli et üretimi teşvik edilemiyor. Pınar Et Genel Müdürü Zeki Ilgaz, çözüm önerilerini ise şöyle sıralıyor: "Et üretiminde verimlilik artışı sağlamak için Angus, Charolais, Limousin ve Hereford gibi et ırkları ithal edilerek, ırk ıslahı ve üretim artışı sağlanmalıdır. Kaliteli damızlık materyal teminine yönelik etçi damızlık işletmeleri kuruluşu teşvik edilmelidir. Destekleme sisteminde verimlilik esas alınmalıdır. İşletmelerin miras hukuku ile bölünmesini önleyici yasal düzenlemeler hızla hayata geçirilmelidir. Kaçak hayvan ve et girişleri engellenmelidir. Özellikle İran, Irak menşeli kaçak hayvanların doğu ve güneydoğu illeri üzerinden ülkemize girişi önemli boyutlardadır. Bu durum kayıtdışılık yanında bulaşıcı ve salgın hastalık riski taşıması nedeniyle hayvan varlığımız üzerinde ciddi tehdit oluşturmaktadır. İşletme ölçekleri büyütülmeli, ihtisaslaşma teşvik edilmelidir. Yapısal dokuda iyileşme sağlanabilmesi, üretim maliyetle rinin optimizasyonu, kaliteli ve sağlıklı hayvan üretimi sağlanabilmesi için işletme ölçeklerinin büyütülmesi bu suretle ihtisaslaşmış hayvancılık işletmelerinin kuruluşu teşvik edilmelidir. Hayvan hastalıkları ile etkin mücadele sağlanmalıdır. Et ve et mamullerindeki KDV oranları düşürülmelidir. Temel gıda ürünü olmasına rağmen et ve et ürünlerinde uygulanan halen uygulanan KDV’nin yüksek olması kayıtdışını cazip hale getirirken, aynı zamanda yeterli ve dengeli beslenme için gerekli protein tüketimini azaltmakta, sektörü ve tüketicileri negatif etkilemektedir. Bu amaçla etin toptan aşamasında uygulanan yüzde 1 oranı perakende aşamasında da uygulanmalı, et mamullerindeki KDV oranı yüzde 18’den yüzde 8’e düşürülmelidir. Bu uyarlamalar vergi tabanının yaygınlaşması ve kayıtdışı oranının azalmasından dolayı KDV gelirini artıracaktır. Çiftlikten sofraya uzanan zincirin tüm aşamalarında gıda güvenliğini sağlamaya yönelik denetimlere caydırıcılık Türkiye’de 4.1 milyon tarım işletmesinin sadece yüzde 4’ünde ihtisaslaşmış hayvancılık yapılıyor. kazandırılmalı, cezai yaptırımlar artırılmalıdır." Ilgaz, Yaşar Holding ve Pınar Et’in sektördeki yerini de değerlendirirken, holdingin tarıma dayalı sanayinin gelişmesindeki öncülüğünü anımsatıyor. Pınar Süt’ün 1975 yılında UHT tekniğiyle dayanıklı süt üretimine başladığını, 1983 yılında kurulan Çamlı Yem Besicilik AŞ’in de ülkemizde ilk kez balık yemi ürettiğini vurguluyor. Ilgaz, Türkiye’deki ilk et entegre tesisinin 1985’te Yaşar Holding tarafından Pınar Entegre Et ve Un Sanayi AŞ adıyla kurulduğunu, ilk kültür balıkçılığı tesisinin 1985, ilk entegre hindi tesisinin de 1998 yılında yine Yaşar Holding tarafından yaşama geçirildiğini söylüyor. Pınar’ın gıda güvenliğini esas alarak, tüketici sağlığını ve kaliteli ürün sürekliliğini kendisine ilke edindiğini belirten Ilgaz, şöyle konuşuyor: "Yaşar Gıda Grubu’nun et, süt, su ve balık ürünleri kategorilerinde ‘Pınar’ markalı 600’ün üzerinde çeşit, ambalaj ve gramajda ürünü bulunmaktadır. Yenilik Pınar misyonunun bir parçasıdır. Pınar, 30 yıldır Türk tüketicisine hep en iyiyi en yeniyi sunmaya çalışmaktadır. Pınar olarak yenilikleri tüketici ihtiyaçları doğrultusunda geliştirmeye önem verilmektedir. Tarıma dayalı sanayi kuruluşu olmamız nedeniyle hayvancılığın geliştirilmesine yönelik projeler üretmek, her platformda hayvancılığın sorunlarını dile getirmek ve çözüm yolları aramak grubunun ana misyonudur." 9