22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Kuş gribi tehlikesinden çıkarılacak dersler Marifet hasta etmemekte Prof. Dr. Ayhan FİLAZİ (Ankara Bölgesi Veteriner Hekimler Odası Başkanı) D ergimizin 9 Ağustos 2005 tarihli sayısında hayvanlardan insanlara geçen (zoonoz) hastalıkların yayıldığını ve hayvancılığın gelişimi için yalnızca üreticiye doğrudan ödeme yapılmasının yeterli olmadığını, aynı zamanda kurumsal ve idari yönden önemli düzenlemelerin yapılması gerektiğinin altını çizmiştik. Bu yıl özellikle Kırım Kongo Kanamalı Ateşi ve Şarbondan dolayı onlarca yurttaşımız etkilendi. Yıllardır kuduz ve brusellozdan başımızı kaldıramadık. Derken dikkat geliyorum diyen kuş gribi de şakası olmadığını gösterdi. Bu durum ortaya çıkmadan önce Türk Veteriner Hekimleri Birliğinin 15 Eylül 2005 tarihinde yapılan "Kuş gribine dikkat" başlıklı basın açıklaması ne yazık ki kimse tarafından görülmedi veya ne demek istediğimiz anlaşılamadı. Ancak gerçekten kuş gribi denen illet ortaya çıkınca birden bire gündemin birinci sırasına oturuverdi. Konuyla ilgisi olan olmayan bir sürü uzman türedi. Özellikle televizyonlarımız tuttuğunu uzman diye konuşturdu. Bu arada sıcağı sıcağına basın toplantısı yaparak halkı bilgilendirmeye çalışan Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesinden konunun gerçek uzmanı ve yıllarını bu işe adamış bilim adamları ise sadece birbirlerini bilgilendirdiler. Birkaç gazetenin dışında açıklamalarını okumak kısmet olmadı. Dikkat ettim olayın patlak vermesinden sonra bir hafta boyunca hemen her gün konu gündemin ilk sırasından veriliyordu. Halbuki Dünya Sağlık Örgütünün verilerine göre dünyada her yıl normal insan gribinden 150.000 ile 300.000 insan ölürken ve kuş gribinden dolayı sadece 116 insan etkilenip 60 tanesi hayatını kaybederken acaba bizim bilmediğimiz bir olay mı oldu diye düşünmekten kendimi alamadım. Sonunda ne oldu? Tavuk satışları yüzde 80 oranında, fiyatları ise yüzde 30 oranında düştü. Olan yine tavuk üreticisine oldu. Geçen yıl Erman Hocanın hormonuna takılıp düşen gariban ta vuğun bu sene üzerinden silindir geçti. Halbuki daha tavukta tespit edilmiş hiçbir vaka olmamıştı. Ayrıca hastalığın tavuk etinden veya yumurtasından insana geçtiğine dair bir rapor bulunmuyordu. Herkesin bildiği gibi yalnızca hasta hayvanla ve onun bulaştırdığı malzemeyle direkt olarak yakından temas eden insanlar bu hastalığa yakalanıyordu. Tavuk bu konuda masumdu. Ayrıca zaten kümes içinden dışarıya çıkmasına izin verilmiyordu. Yumurtadan çıktığı günden kesileceği güne kadar kapalı tutuluyor. Yalnızca kesime gideceği zaman kamyonlara yüklenirken veya indirilirken gün yüzü görüyordu. Hadi geçen yıl olayın sorumlusu belliydi. Bu yılki olay ise faili meçhul olarak mı kalacak? (Suçlu göçmen kuşlar olabilir mi acaba? ) Kuş gribi konusunda Tarım ve Köyişleri Bakanlığı gerekli önlemleri anında aldı. Bu sefer hastalığı gizlemedi. Biliyorsunuz, 1995 yılında Sığır Vebası çıktığında bir türlü kabul etmek istemedi ve uzunca bir süre herkesten gizlediği gibi gerekli önlemleri de almadı. O nedenle ülkemiz 10 yıl kaybetti. Uluslararası Hayvan Hastalıkları Ofisi (OIE) ülkemize "Sığır vebasından aridir" belgesini daha yeni verdi. Kuş gribi konusunda önceden bir acil eylem planı hazırlayarak gerekli tatbikatı yaptı ve dualar okuyarak beklemeye başladı. Bu anlamda geçirdiği değişim olumludur. Ancak yeterli değil. Çünkü marifet hasta etmemektir. Fıkrayı bilirsiniz, Nasrettin Hoca oğluna çeşmeden su doldurmaya gitmeden önce bir tokat atar. Durduk yerde oğluna niye tokat attın diye soranlara da "testi kırılmadan önce kulağına küpe olur, testiyi kırdıktan sonra dövmenin bir anlamı yok " diye yanıt verir. Yorum sizin. Aynı hastalığın kendisine bulaşmasını bekleyen Almanya’da Ekim ayının başından Kasım ayının sonuna kadar tüm kanatlı hayvanların dışarıya çıkması yasaklanmış. Sahipli güvercinlerin bile uçması yasaklanmış ve bu süre zarfında barınaktan çıkarılmama şeklinde önlemler almış. Bizde ise Çevre ve Orman Bakanlığı olayın patlak vermesinden ancak bir hafta sonra yaban kuşlarının avlanmasını yasakladı. Halbuki bu kuşların ne zaman göçeceği belli, konakladıkları yerler belli, her şeyi biliniyordu. Demek ki daha öğreneceğimiz çok şey var. Aslında bugün kırmızı et ve besicilikle ilgili bir yazı yazacaktım ama konu sıcak olduğu ve bununla ilintili olduğu için yukarıdaki satırları yazma ihtiyacı hissettim. Şimdi sizinle basit bir matematik hesabı yapalım. Türkiye’de resmi verilere göre yılda bir kişi yaklaşık 9 kg kırmızı et tüketiyor. Ülkemizin nüfusu 72 milyon olduğuna göre yıllık Türkiye’nin kırmızı et ihtiyacı yaklaşık 650.000 ton olarak ortaya çıkar. Tarım ve Köyişleri Bakanlığının ruhsatlı mezbahalarında kesilen kayıtlı et miktarı ise 400.000 ton. Bu rakamı 650.000’den çıkarırsak 250.000 ton kırmızı etin her türlü denetimden uzak ve ne idüğü belirsiz olduğu ortaya çıkar. Demek ki yılda 250.000 ton kaçak kırmızı et tüketiyoruz. Bunlardan bir kısmı yakın komşu ülkelerden valizlerle gelmekte, diğer bir kısmı da denetim olmayan her türlü hijyenik ortamdan yoksun, kedi, köpek ve her türlü zararlı yaratığın gezindiği yerlerde kesilen hayvanlardan elde edilmektedir. Bunlar birer resmi veridir. Kısacası Türkiye’deki kırmızı etin yüzde 35’i kaçak. Bu ülkenin başkentinde bile (ilgilenen resmi görevli varsa birlikte gidebiliriz) kaçak kırmızı et pazarı kurulabiliyorsa hayvanlardan insanlara geçen hastalıkları kontrol altına alabilir misiniz? Hayvancılıktan geçinen ve işini doğru bir şekilde yapmaya çalışan binlerce aileye verilen maddi zararın hesabını kim verecek, bu hastalıklardan dolayı etkilenen insanların sağlığı nasıl geri verilecek. Sevdiklerimizin başına bir iş gelince mi aklımız başımıza gelecek. Artık bu kontrolsüzlüğe ve vurdumduymazlığa son vermemiz lazım. İnsan sağlığı her şeyin başında gelir. Yapılması gerekenler bellidir. Bunları yapacak kadrolarımız da mevcuttur. Yeter ki siyasi irade ve sağduyuya sahip olalım. Başka da bir şey istemiyoruz. Kuş gribine magazin penceresinden bakmayalım Cengiz GÜRER (Veteriner Tavukçuluk Derneği Yön. Kur. Üyesi) nsanlığı tehdit eden bir salgın mi ? Evet, tıpkı Ankara da şu sıralar salgın olan Kolera gibi, Afrika, Uzak Doğu, Amerika ve Avrupa’da 150 .000.000 dan daha fazla insanın bulaşık olduğu AIDS gibi, sadece Türkiye de 300.000 den fazla tüberkuloz hastasının aramızda olması gibi ve daha bir çok salgın tehlikesi ve riskinde olduğu gibi… İnsanlık bir kaç yüzyıl içinde bir çok salgın yaşamış ve önlemini almayı ve mücadele etmeyi öğrenmiştir. Kuş gribinde ise olayın başındadır. Enfeksiyonu yeterince tanımamakta ve korunma ve sağaltma önlemlerini bilmemektedir. Korku ve telaş budur. İnsan sağlığı ve hayatı şüphesiz ki her şeyin üstündedir. Ancak doğayı ve çevreyi korumadan insanı da var edemeyiz. Kuş gribinde olduğu gibi sadece insan sağlığı boyutunu ön plana çıkararak mücadele de edemeyiz. Ya da, "aman insanlara bulaşabilir" korkusuyla kuşlara ve beyaz et üretimine ve üretenlere karşı cephe alamayız. Önce şu vurgulamayı yapmak zorundayız; sağlıklı şartlarda üretilmiş kanatlı eti sağlıklı şartlarda tüketime sunulursa kesinlikle sorun yaratmaz. Bu tüm gıdalar için genel bir kuraldır. Türkiye’de kanatlı eti üreten işletmeler, kurdukları teknoloji, kullandıkları teçhizat ve uyguladıkları genel kurallarla sözünü ettiğimiz sağlıklı üretim şartlarını şüpheye neden bırakmayacak şekilde yerine getirmişlerdir. Dikkat edilirse, enfeksiyon, söz konusu işletmelerde çıkmamıştır. Ve bu işletmeler enfeksiyonun kendi kümeslerine ve üretimlerine atlamaması için sert önlemler alınmasını desteklemiş ve uygulamışlardır. Enfeksiyonun böyle bir işletmeye sıçramasının mali boyutu öylesine büyüktür ki, hiç bir işletme önlemleri göz ardı edemez, yok sayamaz. Öte taraftan bu önlemler işletmelere olağan üstü mali yükümlülükler de getirmiştir. Söz konusu kuş gribi Türkiye de tespit edilmeden ve sadece başka ülkelerden sıçrayabileceği varsayımıyla bu önlemleri artırmışlar ve işletmelerine böyle bir enfeksiyonun girme şansını ortadan kaldırmak için çalışmışlardır. Bu işletmelerin asli görevi sağlıklı beyaz et üretimi ve üretileni tüketime sunmaktır, ve enfeksiyon riskine karşı yaptık İ ları işin esası olarak kendi işletmelerini korumaya yönelik önlemlerini almışlardır. İşletmelere enfeksiyonun girmesi, işletmenin sonu olur ve onlar bunun farkındadırlar. Tam bu aşamada Türk medyasında, konuya uzak ancak fikri sorulan kişiler kanatlı ürünlerinden insanlara enfeksiyonun geçebileceği teziyle halkı sözde kollayan rollere soyunmuşlardır. Bu noktada tüketiciler sağlıklı beyaz et ve beslenme konusunda üstüne düşeni yapamamış, magazin haberlerine itibar ederek beslenme ayaklarından önemli bir elemana beyaz ete uzak kalmayı yeğlemiştir. Tüketici son 1015 yıldır artık "tavuk" değil "beyaz et" tüketmektedir. Beyaz et bir sanayi ürünüdür. Bu ürün sofrasına sağlıklı koşullarda üretilip gelmektedir. O halde bu korku ve telaş nedendir? Bilmemekten ve bilimden uzak yaşamasındandır. Balıkesir Kızıklı Beldesindeki olay üzerine Sayın Bakanın hemen duyuru yapıp gerekli karantina önlemlerini aldırması, artık Türkiye de bazı şeylerin değiştiğini göstermektedir. Bundan 78 sene önce gizlenen "sığır vebası" enfeksiyonu nedeniyle, hem doğruyu gizlediğimiz için AB ülkelerinde ambargo yediğimizi ve hem de önlem alınmadığı için 2 yılda tüm ülkeye yayıldığını unutmuyoruz. Sonuçta 3 yıllık bir kampanya ile tüm ülke çift tırnaklıları gereksiz yere aşılandılar ve milyarlarca dolar ülke kaynağı boşa akıtıldı. Ve ülkemiz, hastalıkları gizleyerek, güvenirliğini yitirdi ve başka ülkeler için risk oluşturan ülke statüsüne alındı. Bu olay açıklık politikasının uygulanmaması durumunda çok büyük kayıpların oluşabileceğinin bir örneğidir. Kuş gribi olayında, açıklık politikası yönünde hızlı karar alınması, önlemlerin ivedilikle uygulanmasını sağladığı için çok yararlı olmuştur. Olayın "erken açıklandığı ya da bir süre gizlenebilirliği" gibi tartışmalara yer yoktur. Referans laboratuvar olarak kabul edilen Bornova Hayvan Sağlığı Araştırma Enstitüsü bu konuda yetkilidir ve sayın bakan yetkili kurumun yetkililerince yapılan testlere güvenerek bu açıklamayı yapmıştır. Bu uygulama bile, yetkililerin artık kendi insanına inandığının bir ifadesidir ve yabancıların yorum yapmasına gerek kalmaksızın kendi imkanlarımızla kendi kararlarımızı alabileceğimizin bir göstergesidir. Sonuçta enfeksiyon lokalize edilmiş, dışarı sıçramamış ve küçük bir sürüyle belki de kontrol altına alınmıştır. Sektör seferberlik uygulamasından başarıyla geçmiştir. Kuş Gribi enfeksiyonu gizlenseydi neler olabilirdi? Ülke genelinde var sayılmayan enfeksiyona karşı önlem alınmayacak ve enfeksiyon hızla başka bölgelere sıçrayabilecekti. O zaman sorun insan sağlığıyla birlikte ancak belki de daha ön planda kanatlı sektörünün içine düşeceği kriz olacaktı. Ülke genelinde en büyük 500 sanayi kuruluşu sıralamasında 8 beyaz et üreticisi bulunmaktadır. Bu işletmelerde çalışan ve iş yapan yaklaşık 100.000 kişi olaydan direk etkilenecek ve büyük bir kısmı belki de işsiz kalacaktı. Sektör kendi canı için mücadele ederken, insan sağlığı açısından da risk büyüyecekti. Sonuçta kanatlı sektörü, gerekli önlemleri zamanında alarak, insan sağlığına yönelik en büyük korunmayı sağlamış bulunmaktadır. Türkiye halen ucuz ve kolay sağlanabilen protein yetersizliğ çeken bir ülkedir. Nüfusumuzun yarısı tavuk eti (beyaz et, kanatlı eti) yememekte ya da yiyememektedir. Yiyebilenlerin büyük bir kesimi bu eti ucuzluğunun yanında değişik sağlık parametrelerine daha uygun olduğu gerekçesiyle tercih etmektedir. Kuş gribi ve insan sağlığı söylemleri basına yansıyınca, kanatlı etinden uzaklaşan kesim genellikle üst eğitim düzeyinde ve ortaüst gelir düzeyinde kesimde daha çok yaşanmıştır. Dar gelirli kanatlı eti tüketicisi bu olaylardan çok az etkilenmiştir. Onlar için öncelik ucuz et kaynağı olmasıdır. Hatta markasız satış yapılan bölgelerde yaşanan düşüş çok daha az olmuştur. Bu da göstermektedir ki, halk sağlığı söylemleriyle ortamı belirsizliğe itenler bu dar gelirli kesimin bu söylemlere hiç da öyle aldırmadığını görememişlerdir. Öte yandan bu kişiler, aynı zamanda, alternatif et kaynaklarına dikkat çekmişlerdir. Söylemleri eğitimli insanları ürkütmüştür. İşin bir başka boyutu da, eğitimli kesim daha çok markalı ürün tüketen kesimdir. Markalı et üreten işletmeler, en sağlıklı ve kontrollü üretim yapan işletmelerdir ve belki de satışları en fazla düşen işletmeler de onlar olmuştur. Sonuçta hem üreticiler ve hem de tüketiciler açısından bir paradoks yaşanmıştır. Yaşanan kuş gribi olayı, bilim kurumlarıyla sanayinin iç içe olması gerektiği ve sorunlara birlikte çözüm bulunabileceğini göstermesi bakımından önemlidir. Ancak iyi zamanda, doğru bilgilendirme çalışmalarıyla, kötü zamanda çatlak seslerin etkisiz kılınabileceğini de kanıtlaması bakımından alınabilecek dersler olduğunu göstermektedir. 27
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle