22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Kopenhag ölçütleri yerini tarım ölçütlerine bıraktı Gökhan GÜNAYDIN (Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı) AB ile tarım ve kırsal kalkınma konusundaki tarama süreci 5 Aralık’ta başlayacak. A vrupa Birliği Konseyi, Türkiye ile gerçekleştirilecek müzakerelere ilişkin "Çerçeve Belge" yi 3 Ekim 2005 tarihinde kamuoyuna açıklamıştır. Çerçeve Belge’nin 3 no’lu eki, görüşmelere konu olacak 35 müzakere başlığına ilişkin bir liste vermektedir. Buna göre; "tarım ve kırsal kalkınma", "gıda güvenliği, hayvan ve bitki sağlığı" ile "balıkçılık" olmak üzere üç müzakere başlığı, tarım sektörünü doğrudan ilgilendiren konular olarak öne çıkmaktadır. Bunun yanında; dokuz müzakere başlığı, dolaylı olarak tarım sektörünü etkileyecek, ondaki gelişmelerden etkilenecektir. Avrupa Komisyonu kaynaklı bilgilere göre; tarım ve kırsal kalkınma konusunda tanıtıcı tarama süreci 5 Aralık 2005 tarihinde başlayacaktır. Ancak aşağıda belirtilen konular, AB ile yürütülecek görüşmelerde ortaya çıkacak sorunların habercisi niteliğindedir: ¦ 6 Ekim 2004 tarihli "İlerleme Raporu", aynı tarihli "Etki Değerlendirme Raporu", 17 Aralık 2004 tarihli "Konsey Kararı" ve 3 Ekim 2005 tarihli "Müzakere Çerçeve Belgesi"nde tarım sektörünün sosyoekonomik özelliklerine ilişkin ortaya konulan belirlemeler, ¦ Avrupa Birliği Ortak Tarım Politikası’nın güncel yönelimleri ile Türkiye’nin kendi tarım sektöründen beklentilerinin örtüşmemesi ve bu alanda görülen "açığın" giderek artmakta oluşu, ¦ Türkiye’nin sektöre aktardığı destek miktarı ile AB’nin destekleme düzey ve çeşitleri arasında görülen önemli farklılıklar, ¦ Görüşmeleri yürütecek olan Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın idari kapasitesinde ortaya çıkan aşınım. Öncelikle ve önemle belirtilmelidir ki, yaşanacak olan, günlük kullanım dilinde geçerli olan ve tarafların karşılıklı rızalarının uyumlaştırılmasına yönelik bir uzlaşma arayan "müzakere süreci" değildir. Tarım sektöründe görüşülecek olan, AB’nin tüzük (regulations), karar (decision), tavsiye (advice) ve görüş (opinion) hiyerarşisinde bağlayıcılığa sahip mevzuatının Türkiye’ye aktarılmasına yönelik zaman ve finansman planlamasıdır. Türkiye gibi, 39 milyon hektar ile 25 üyeli AB’nin toplam tarım alanının % 23’ü oranında tarım alanına sahip, toplam istihdamının % 33’ü tarımda çalışan büyük bir ülkede, yukarıda ifade edilen işin gerçekleştirilebilmesi, hem Türkiye’nin etkili ve doğru politikalar izlemesi hem de Topluluğun, tıpkı diğer aday ülkelerde olduğu gibi, sektörel sorunları giderip farklı yapıların uyumlaştırılmasına yönelik irade ortaya koyması, buna yönelik yönetimsel ve finansal araçları devreye sokması ile olanaklıdır. Oysa görülmektedir ki, AB bu anlamda tam tersi bir tutum izlemektedir. Müzakere Çerçeve Belgesi, tıpkı 17 Aralık 2004 tarihli Konsey Kararı’nda olduğu gibi, tarım sektörü, yapısal politikalar ve kişilerin serbest dolaşımına yönelik "uzun geçiş dönemleri", "derogasyonlar", "özel düzenlemeler" ve "kalıcı koruma hükümleri" getirilebileceğini; serbest dolaşım alanında üye devletlere azami rol verileceğini ifade etmektedir. Buna karşılık Türkiye’nin talep edebileceği geçici tedbirler bağlamında; geçiş dönemleri kısa ve az sayıda olacak, Birliğin kural ya da politikalarına bir değişiklik getirmeyecek, bunların sağlıklı işleyişini bozmayacak ve rekabete büyük ölçüde zarar vermeyecektir. Bu bağlamda, Türkiye tarım sektörünün Topluluğa getireceği yük ve sorunlardan uzak kalma konusunda açık bir çaba sergileyen ve bu alanda bir sorumluluk almaktan kaçınan AB, mali alanda da benzer bir tutum sergilemektedir. AB, tarım ve kırsal kalkınma önlemlerine halen yılda 42 milyar Euro düzeyinde harcama yapmaktadır. Oysa, genişleme öncesi tarım yardımı dü “Salt teknik bir çalışma sürecinin, Türkiye’nin orta dönem çıkarlarına aykırı bir politika seçimi olacağı bilinmelidir.” zeyi, yılda 520 milyon Euro ile sınırlandırılmıştır. Genişlemeden tarıma aktarılan fon miktarı ise, en çok 3.4 milyar euro / yıl ile sınırlı kalmıştır. "Bütçe dengeleyiciler" politikaları çerçevesinde, ileriye yönelik olarak, genişleme politikalarının Birliğe maliyetini sürekli olarak kontrol etme ve indirgeme eğilimi içinde olan AB’nin, ne bugün ne de 3 Ekim 2005 tarihli Müzakere Çerçeve Belgesi’nde sözü edilen ve 2014’ten itibaren başlayacak olan döneme ilişkin olarak oluşturulacak Mali Çerçeve’de, Türkiye’nin tarım müktesebatına yönelik olarak ortaya çıkacak maliyeti karşılamaya istekli olmadığı açıktır. Batı kaynaklı hesaplamalar, Türk tarımının AB’ye uyumunun, yılda 20 milyar Euro’nun üzerinde bir kaynağa gereksinim duyduğunu ortaya koymaktadır. Buna karşılık, böyle bir kaynağın tarıma ayrılması konusunda ne AB ne de mevcut Hükümet’in bir planının olmadığı açıktır. Yukarıda açıklanmaya çalışılan gerçeklerin ortaya koyduğu tablo, sürecin Türkiye için vahim sonuçlara gebe olduğunu ortaya koymaktadır. Şöyle ki; gerekli mali yardım yapılmadan gerçekleştirilebilecek olası bir üyelikte, tarıma yönelik kalıcı derogasyonların kaldırılması halinde; AB Ortak Tarım Politikası’nın üç temel ilkesinden "Mali Dayanışma" dışında kalan diğer ikisi olan "Pazar Birliği" ve "Topluluk Tercihi" nin işlemesiyle; "Etki Değerlendirme Raporu" nda da belirtildiği gibi, yalnızca yaş meyve ve sebze, fındık, koyun eti ve bakliyat alt sektörlerinin rekabetçi olabileceğini, diğer alanlarda ise AB tarımsal ürünlerinin Türkiye pazarını dolduracağını öngörmek zor değildir… Bunun yanında, DİE rakamları ile ortaya konulan kırsal yoksulluk verileri, mutlak yoksul oranını % 9.3, göreli yoksul oranını % 21.8 olarak belirlemektedir. Böyle bir ortamda, iç ticaret hadlerinin sürekli tarım aleyhine gelişimi, kırsal alanda yaşayanların büyük bir kopuşla kentlerin varoşlarına doğru yönelmesi sonucunu doğuracaktır. İşte bu ortamda, işsizlik ortalaması % 8 olan AB, kişilerin serbest dolaşımına kalıcı derogasyon getirerek, bu alanda üye devletlere azami bireysel rol tanıyarak, tarımdan kopacak 6 milyon işgücünün, aileleri ile birlikte doğuracağı sorunları Anadolu coğrafyasına hapsetmek istemektedir. Bu bağlamda, tarım yanında serbest dolaşıma ve yapısal politikalara getirilebileceği ifade edilen kalıcı derogasyonlar ve ilk kez bir aday ülkeye uygulanan "Birliğin hazmetme kapasitesi", tarım sektöründen dolayımlanan konulardır. Bu durum, "Kopenhagh kriterlerinin yerini tarım kriterleri aldı" yolundaki açıklamamızın gerekçesini oluşturmaktadır. Yine aday ülkelerden yalnızca Türkiye’ye uygulanan bir başka yaptırım, her müzakere başlığının açılmasında ve kapatılmasında, üye ülkelerin onaylarının zorunlu tutulmasıdır. Bu durum, "tarım ve kırsal kalkınma", "gıda güvenliği, hayvan ve bitki sağlığı" ile "balıkçılık" olmak üzere tarımla ilgili üç müzakere başlığında, 25 üye ülkeden toplam 150 onayın gerekli olduğunu ortaya koymaktadır. Teknik çalışmaların ötesinde, siyasi değerlendirmelerin öne çıktığı ortamda, bu onayların alınmasında oluşabilecek zorlukları öngörmek zor değildir… Kaldı ki, ilgili AB belgelerinde sözü edilen; "müktesebatı üstlenme kapasitesini tam olarak yerine getirememesi durumunda, mümkün olan en kuvvetli bağla Topluluk yapılarına demirlemesi sağlanacaktır" ibaresi, Avusturya’nın 3 Ekim sürecinde gösterdiği çabaların maddi temelinin kurgulandığına ilişkin açık bir gösterge niteliğindedir. Tüm bu çerçeve içinde, AB sürecinin siyasi – sosyal ve ekonomik içeriğinden uzak, "salt teknik" bir çalışma sürecinin, Türkiye’nin orta dönem çıkarlarına aykırı bir politika seçimi olacağı bilinmelidir. 25
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle