22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Organize hayvancılık bölgeleri oluşturulmalı Prof. Dr. Kemal ÖZKÜTÜK (Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi) H alkımızın beslenmesinde hayvansal orijinli protein miktarı, olması gerekenin yarısı kadardır. Altı milyar insanın yaşadığı dünyamızda en ciddi sorunlardan biri beslenme sorunudur. Avrupa Birliği’ne giriş aşamasında Roma Antlaşması’yla ortak bir politikanın yasal temelleri oluşturulmuştur. Bu antlaşmanın 39. maddesinde "tarımsal verimliliği artırmak, tarım ürünlerini ekonomik kullanmak, tarımsal yaşam standardını yükseltmek" asıl amaç olarak belirlenmiştir (Eski,2002). Beklentiler de bu yöndedir. İstatistiklere bakıldığında, halkımızın beslenme standardı bakımından fert başına düşen gerek protein ve gerekse enerji tüketimi gelişmiş ülkelerden geride değildir. Ancak, tüketilen proteinin hayvansal orijinli kısmı olması gerekenin yarısı kadardır. Ayrıca, gelir dağılımındaki bozukluk, beslenme bakımından verilen ortalamaların önemini düşürmektedir. Türkiye kişi başına hayvansal protein üretimi 22g/gündür. Bu değer, gelişmiş ülkelerde 56 g/gün olup halkımızın hayvansal protein bakımından yetersiz beslendiği açıkça görülmektedir. Hayvancık konusundaki istatistikler de yeterli değildir. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, 2003 yılı istatistiklerine göre 9,5 milyon civarındaki sığır varlığının, yaklaşık yüzde 30’u kasaplık olarak bilinir. Bu durumda her yıl kesilen hayvan sayısı 3 milyonun üzerindedir. Aynı istatistiklere göre, et üretimimiz 450 bin ton olarak gözükmektedir. Bu miktara kaçak kesimler, dahil edilmemiştir. Kaçak kesimlerin oranı bakımından farklı yorumlara rastlanmaktadır. Mezbaha ve kombina dışı kesimlerin yüzde 4060 arasında olduğu ifade edilmektedir. Bu durumda üretimimiz 1 milyon ton kadar kabul edilmelidir. Son yıllarda hızla azalan manda yetiştiriciliği artık istatistiklere giremeyecek kadar azalmıştır. Bunun başlıca nedeni, bu türün, giderek çoğalan saf ve melez kültür ırkları ile rekabet edememesidir. Tarımla uğraşan nüfus olması gerekenin çok üzerindedir. Toplam nüfusun yüzde 35’ten fazlası köylerde oturmaktadır. Tarım sektöründe çalışan ve gelirinin tamamını veya bir kısmını buradan sağlayanların oranı yüzde 4045 olarak tahmin edil mektedir (Kumlu, 1999; DİE, 1999; Tekinşen ve ark, 1997). Tarım kesiminde iktisaden faal nüfusun giderek arttığı fakat ülke nüfusuna oranının düştüğü bildirilmektedir. Süt ve et üretiminde periyodisite nedeniyle üretim fazlalığı bazı zamanlarda fazla, sonbahar ve kış ayları başında ise azalmaktadır. Bu nedenle fiyatlar yıl içerisinde değişim göstermektedir. Süt veya et almak isteyenler kolaylıkla bunları temin etme imkânına sahiptirler. Ancak, alım gücü ve fert başına düşen milli gelir dağılımındaki bozukluklar nedeniyle tüketim az olmaktadır. Hayvansal orijinli gıda tüketimindeki eksiklik alım gücünden kaynaklanmaktadır. Yapılan bir araştırmada, et ve süt fiyatlarının diğer bazı ürünler karşısında yıllar itibariyle dalgalanma gösterdiği fakat uzun yıllar ortalamasına bakıldığında süt fiyatlarında bir düşüş açıkça görülmektedir. Türkiye sığır yetiştiriciliği yönünden AB ülkeleri ile kıyaslandığında bir hayvancılık cenneti değildir. Bu söz 60’lı yıllarda Tarım Bakanlığı danışmanlığı yaptığı bildirilen Fiersson tarafından bildirilmiştir. Türkiye’nin hayvansal protein üretiminin yaklaşık yarısı sığırdan sağlanmaktadır. 19842003 yılları arasında ülkemizdeki sığır sayısı 12.4 milyon baştan 9.8 milyon başa inmiştir. Sığır sayısındaki azalma ne yazık ki birim başa verim artışıyla seyretmemiştir. Türkiye’de istatistiklere yeterince güvenmek mümkün değildir. Örneğin, Türkiye’de sığır populasyonunun süt verimi sağılan hayvan sayısıyla birim başına süt verimi ile çarpılarak hesaplanır. Bu hesaplama da her iki değişken de tahmine dayalıdır. Daha önce belirtilen et üretiminde gözlenen belirsizlik söz konusu olduğunda istatistiklere karşı yorum yapmak zorlaşmaktadır. Bunlara ilaveten Türkiye sığır populasyonu AB ülkelerine kıyaslandığında çok farklı bir yapı görülmektedir. AB’de kültür ırkları yaygınken ülkemizde yerli ırklar, kültür ırkları ve bunların çeşitli kan dereceli melezleri bulunmaktadır. Her bir genotipin de önemli derecede farklı karkas ağırlığı ve süt verimi söz konusudur. Bu nedenle verilen ortalamalarda fazla anlam taşımamaktadır. Daha da önemlisi verilen bu değerler bakımından ( ırklar, karkas ağırlığı, süt verimi oran ve miktarları) bölgeler arasında yine çok önemli farklılıklar mevcuttur. Bütün dünyada hayvancılığı ileri ülkelerde sürü büyüklükleri önemli gelişmeler gösterirken Türkiye’de hemen hiç değişmemiştir. Türkiye’de sığır bulunan işletmelerin yüzde 88.2 sinde 9 ve daha az sığır bulunmakta, bunun da yüzde 40’ının inek olduğu düşünülürse her işletmede 34’ten fazla inek olmadığı anlaşılır. Köyde bulunan nüfusun şehre göçünü önlemek ve fakir üreticiye kaynak aktarmak amacıyla hâlâ kırsal kalkınma kooperatiflerine her aileye 2 veya 4 gebe düve vermek suretiyle az sayıda hayvan olan yetiştirici sayısı devamlı teşvik edilmektedir. Birçok kesim tarafından kırsal kalkınma kooperatiflerine verilen gebe düvelerin bir arada bakılıp beslenmesine müsaade etmemektedir. Kooperatife üye aileler ve köydeki diğer ailelerden bir kişi sabah erken kalkıp 2 veya 4 ineği sağmaktadır. Pratik olarak buna köydeki yaklaşık bütün aileler sabah ve akşam orada bulunmak ve sağım yapmak zorundadır. Devlet büyük sığırcılık işletmelerini teşvik edecek önlemleri almış olmasına rağmen, bu kredileri alıp kullanmak hem bürokratik engeller hem de yatırımın büyüklüğü nedeniyle gerçekleşememektedir. Ayrıca kaynakların büyük bir kısmının kırsal kalkınma projelerine aktarılması nedeniyle köy işletmelerinin kurulması için kaynaklar azalmaktadır. Birçok ilimizde meskun alanlarda hayvan beslenmektedir. Bu şehir içi yetiştiriciliğinin şehir dışına çıkarılması zorunludur( mahalli hayvancılığı) ancak bu kişilerin küçük aile ve besi işletmeleri olduğu düşünülürse yürürlükteki mevzuatın uygulanması durumunda uygun bir yere taşınmaları mümkün olmamaktadır. Genellikle şehir içinde yaşamaya alışmış bu ailelerin şehir dışındaki köylerden daha uzak yerlere gitmesi, taşınması öngörülmektedir. Bu nedenle şehir içindeki hayvancılık şehir dışına çıkarılamamaktadır. Bu amaçla organize hayvancılık bölgeleri kurulması ve işletilmesi çalışmaları başlatılmış fakat bugüne kadar hiç birinden bürokratik engeller nedeniyle sonuç alınamamıştır. Ülkemizde mutlaka organize hayvancılık bölgeleri kavramı bir yerde acilen uygulanmalı ve bilimsel çalışmalar sonucunda en iyi organize hayvancılık bölgelerinin nasıl olması gerektiği koşulları ortaya koyulmalıdır. 21
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle