Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
38 Baştarafı 36. sayfadan Cumhuriyetimizin 91. Yılı 29 EKİM 2014 Çarşamba Uygarlaşma, gelişme, ileriye, aydınlık, özgür günlere açılma ülküsü ile başlayan Türkiye Cumhuriyeti’nde, ortaçağ kalıntısı bir bağnazlığın gençleri tutsak etme tehlikesinin yeniden baş gösterdiğine tanık olmaktayız. Günümüzde, ortak toplumsal değerler çözülmüş, çocukları ve gençleri özenle eğitme, Cumhuriyetin kanatları altında eşit güvencelerle yetiştirme ülküsünün yerini, onları çok farklı koşullarda sürdürmek zorunda kaldıkları bir koşunun karanlık labirentlerinde yalnız bırakan acımasız bir yarışmacılık tutkusu almıştır. Gençlere ulaşmaları gereken hedeflerin akılcı ve gerçekçi yolları gösterilmeksizin; yapay ve büsbütün yollarını kesen, özgüvenlerini sarsan bir özendirmecilik yaygınlaşmıştır. Pek çok gencin kiminle ve ne yolla, hangi donanımla yarışacaklarını bilemeden, kararsız bir biçimde, belirsiz hedef arayışlarına yönelmiş olduklarını; bir kısmının da bu karmaşadan kurtulabilmek için kendilerini bireyselliğe kapattıkları ve paylaşımdan uzak, öznel bir benmerkezcilik içinde ülkesinden, toplumundan ve çağından uzaklaşıp yabancılaştıkları görülmektedir. Bugün dünyada çocuk işçiliğinin son bulmasına yönelik gelişmeler varken, ülkemizde çok sayıda çocuk işçinin var olduğu, çocukların emek sömürüsünün ağır çarkları altında ezilip madde bağımlılığı riski ile karşı karşıya bırakıldıkları bilinmektedir. Köyden kente göç, yoksullaşma ve ailenin dağılması gibi toplumsal zorlanmalar sonucu sokaklarda olumsuz yaşam koşulları altında yaşamak durumunda kalan çocukların sayısı giderek artmaktadır. Yine yoksulluk, sosyal devlet olanaklarından yoksun olma ile birlikte, toplumda etnik ayrımcılığın öne çıkarılması ve şiddetin körüklenmesi, ülkemizde, çocuk ve gençleri bu şiddet sarmalının içine çekmekte, onları bu toplumsal şiddetin hedefi ya da aracı kılmaktadır. Ülkemiz cezaevlerinde işkenceye maruz kalan çocuklar bulunmakta; çocuk ihmal ve istismarı oranı ülkemizde yükselmektedir. u Bugün dünyada çocuk işçiliğinin son bulmasına yönelik gelişmeler varken, ülkemizde çok sayıda çocuk işçinin var olduğu, çocukların emek sömürüsünün ağır çarkları altında ezilip madde bağımlılığı riski ile karşı karşıya bırakıldıkları biliniyor. Köyden kente göç, yoksullaşma ve ailenin dağılması gibi toplumsal zorlanmalar sonucu sokaklarda olumsuz yaşam koşulları altında yaşamak durumunda kalan çocukların sayısı ise giderek artıyor. Cumhuriyetin en önemli kazanımlarından biri olan “Eğitim Birliği Yasası” dikkate alınmaksızın, özellikle kız çocuklarının önünü kesen ve eğitim hakkından eşit yararlanmaları engelini ve riskini içeren 4+4+4 sistemi ve kılık kıyafet yönetmeliğinde kız çocuklarının başlarının bağlanmasını öngören son değişiklikler, toplumumuzda “çocuk gelinler” kavramının giderek yaygınlaşıyor olması; kız çocuklarının değersizleştirilmesi, dışlanması, kimliksizleştirilmesi ve ayrıştırılmasının göstergeleridirler. Kendi özgün kültürel yapımızda “çocuk yetiştirmeye önem verme” benimsenmiş, yerleşik bir toplumsal tutum özelliği ve “annelik” çok saygın bir konum olarak bilinirken, biz “Cumartesi “Anneleri”ni yaratan ve üstelik onları hırpalayan ve örseleyen bir topluma dönüştük. Cumhuriyetin ülkemiz insanlarına getirdiği “insan olma”, “yurttaş olma” onuru, devlet yönetimindeki bilinçsizlik ve aksamalar sonucu, Cumhuriyetin özüne gerektiğince sahip çıkamama ile birlikte gelişen toplumsal değerler çalkantısı içinde gölgelendi, “yurttaş olma” bilinci silikleşti. Ancak sanıyorum ki, toplumumuzda hele de çok zorlu ve özverili uğraşlar sonunda elde edilmiş ortak bir kazanım olan bu “onur” ve bilinç” öylesine kolay yitirilecek ve vazgeçilebilecek bir nitelik değildir. Ülkemiz çocuk ve gençlerine Cumhuriyet Türkiyesi’nin yurttaşı olma hakkını tanımak, “yurttaşlık” bilincini aşılamak ve onlara bu “yurttaşlık kimliği”ni, doğru örnekler sunarak kazandırmak, onlar için kendilerini geliştirebilmelerini ve kişiliklerini sağlam temeller üzerinde bocalamadan, özgürce oluşturabilmelerini sağlamanın en geçerli yolu olacaktır. Ülkemiz, Türkiye Cumhuriyeti, çocuk ve genç yurttaşları ile birlikte gelişecek ve ileriye doğru yol alabilecektir. Bir ülke çocuk ve gençlerine özen gösterdiğinde ancak; bu özen onlar yetiştiğinde kendisine geri dönebilecektir. *Çocuk İstismarını ve İhmalini Önleme Derneği Başkanı