Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURIYLT DERGİ nacaktım. Işkencede kaldığımız on üç günlük sürede işkencecilerkendikarargâhlarındayenildiler. Devrimci onurumuzuçiğnetmedik. On üç gün sonra tutuklanıp Bayrampaşa Cezaevi 'ne götürüldük. Ben yine Habip Gül adıyla tutuklanmıştım. Rastlantıdır, cezaevine girdikten birkaç gün sonra Eskişehir yeniden açıldı. Tüm cezaevlerinde süresizaçlık grevleri patlamıştı. Bu üçüncü 45 günlük açlık grevim olacaktı. 45 gün süren dırenişimiz, devletin isteklerimizı kabul etmesiyle son buldu. Bayrampaşa Cezaevi 'nde sekiz ay tutuklu kaldıktan sonra yine aynı isimle, Habip Gül olarak serbest bırakıldım. lstanbul 4 no'lu DG M 'deki davam hâlâ sürüyor. Tüm bu olupbitenlerden annemin, karıının ve çocuklarımın haberi yoktu. Nasıl olsun ki? Polisin defalarca karımı gözaltına alıp beni sormuş olmasından da elbettc benimhaberimolamazdı.Sokaktaoğlumaşckervenp,evegelipgelmediğimisorduklannıdasonradanöğrenecektim. Birkaç kezde annemi, "Oglunu vurduk, gel cesedini al" diyerek morga götürmüşler. Sonra da, "Işte senin oğlunu da bir gün böy le vuracağız!" dcyipgeri göndermişler. Bayrampaşa Cezaevi 'nden çıktıktan sonra başka sahte bir kimlikle faaliyetlerime devam ettinı. Birbir buçuk ay sonra bir şekilde bacağımdan yaralandım. Kurşun kasığımdan girip siniri kopararak dışarı çıkmıştı. Gizli çalışmanıntahminedilebilecekkoşulları yüzünden dört gün doktora gidemedim. Çok kan kaybettim. Hem ameliyat olmak hem de siyasal faaliyetlerimi sürdürebilmek için Ankara'yageldim. Ameliyat olduktan bir süre sonra çiftkoltuk dcğncğiylc gezmeye başladım. Yaralı bacağım boydan boya alçıyaalınmıştı. Tam koltuk değneklerini atmış ve bacağımdaki alçıyı yeni çıkarmıştım ki, Ankara'daörgütümüze karşı girişilcn biropcrasyonlatekraryakalandım. Bayrampaşa Cezaevi 'nden salıverilmemın üzerinden altı ay geçmişti. Bukezüzerimde Hüseyin Yadigar Özüdoğru adına düzenlenen sahte bir kinılik vardı. I^kcncecilerbcni öldürcceklcrini söylüyorlardı. Ölümü göze aldığım için tehditleri beni hiç mi hıç etkilemiyordu. Tehditleri ırademin beton duvarına çarpıp tuzla buz oluyordu. On üç gün içinde iki kezgece yarısı Gölbaşı 'na götürüldüm. Bir çukura yatınp p» rek, sağa sola ateş ettiler. Butehditleri de işe y aramay ınca, bir dişimle birkaç kaburgamı kırarak beni emniyctc gcri götürdüler. Kol ları ımlan askıya ası lmam yüzünden koltuklarımınaltiyırtılmıştı.Tersaskıdanayak bileklerimin derisi çok kötü bir şekilde yüzülmüştü. Coplatecavüzgirimlerinden makatımda ağır bir hasar meydana gelmişti. Oturamıyordum.Oturupkalkarkendayanılmazaeılarçekiyordum. Bcdenim bütün bütün acılaraboğulmuştu.Ama her nepahasına olursa olsun dayanacaktım. Dayanmalıydım! Gözaltından çıktığımdasol tarafım tutmuyordu. Tim Şefi son gün beni DGM'yc götürürkcnomıi7İançökmüşhaldeyakıniyordu:".... örgütü senin gibi on kişiyi buraya gönderirse biz... yedik demektir. Birdahakinekarşılaşırsakseninlebukadaruğraşmakyerine..." Habip Gül adını mahkemede de sahiplcndim. DGMbua'dlabenıtutukladı. Yirmigün AdanaCezaevi'ndekaldım. Sonrada Malatya DGM'de yargılanmak üzere Malatya E Tipi 'negönderildim. Buradayediay tutulduktan sonra yinc Habip Gül adıyla tahliye edildim. Buradakimahkememhâlâsürüyor. Cezaevınden çıktiktan sonra Istanbul'a gittim. Habip Gül kimliği deşifre olmuştu. Artık işimi görmeyecekti. Ben de Altan Ersoy kimliğiyle gizli faaliyetlere başladım. Ben artık Altan Ersoy idim. Gerçek adımı bazen tatlı bir nostaljiyle hatırlayıp, tcbcssüm edıyordum. 1995 yılının 26 Nisangünü lstanbul Bağcılar'dakievimizgeceyansıpolislercebasıldı. Baskında bir bayan arkadaşla gözaltına alındık.Örgütümüzeyönclikbuopcrasyonda aynı gecede, aynı saatlerde değişik semtlerdealtıevdahabasılmış.dokuzyoldaşimız yakalanmıştı. Altan Ersoy adınadüzenlenen kimliğin sahteliği gözaltına alınışımızın ertcsigünüortayaçıktı. YollarımızHabipGül ile yeniden kesişmişti. Belli ki bırbirimizı çoksevmıştık! Habip Gül olduğumveAdana'da yakalandığım her nasılsa ortaya çıkmıştı. Ben de Habip Gül ismineitirazetmedim. Bcsbelli yine Habip Gül olarak tutukla sağıma, soluma ateş ettiler. Ankara'da ... Şubesi'nin garaj olarak da kullanılan alt katında, bir mctrc derinliğinde kapaklı bir tuvalet çukuru var. Beni bu tuvalet çukuruna koyup, kapağı üzerime kapatarak orada her seferinde, bir saate yakın pisliğin içinde tutuyorlardı.Kollarımdanasıyor, bedenimcelcktrikveriyorlardı. Yaralı bacağımı tekmeleyip, kasığımdaki kısmen yırtık sinırleribüsbütünkoparmayaçalışıyorlardı. Orada, devrim ile karşıdevriınin iradeleri çarpışıyordu. On üçgün sonra sistcmatik işkence artık bitmiş, sıra parmak izlcnmi almayagelmişti. Parmak ızıtespitine götürülüyoruz. Parmak izlerim alındıktan on dakika sonra beni bir odaya götürdüler. Sivil giyimli bir komiscr, üstüme hışımla gelerek suratıma sertçe bir tokat attı ve "Sen kimsin lan, adın ne?" dıye kükredı. Ben de gayet sakin, "Hüseyin Yadigar özüdoğru" dedim. "Peki 1995 yılının 26 Nisan günü lstanbul 'da Altan Ersoy olarak yakalanan kim?" Evet, anlaşılan kimliğımın sahte olduğu açığa çıktı. Yeni bir kımlik araştırmasının önünü kesmek için, hazır bir cevapla, "Orada bir yanlışlık var" dedim. "O kimliği bulnruştum. Genel kimlik kontrolü sırasında üzerimde ıki kimlikbulunduğuıçıngözaltınaalındımve serbest bırakıldım. Yoksa ben Altan Ersoy falan değilim" dedim. Ney se ki, beklediğimden de erken ikna olup, biriki tehditten sonra beni TerörleMücadeleŞubesi'negerı götürdüler. TcrörleMücadele Şubesi'nin kapısına geldık, garaj kapısının anahtarı yok. Arıyorlar. Biryandantelsizleiçeridenkapının açılmasını anons ederken, bir yandan da Hüseyin Yadigar Özüdoğru ehlıyetiyle,yanı benimchliyetimlckapıyıkurcahyorkomiser. Böylekurcalarkenehliyetinköşesi kmldı.Banadönüpehliyetigösterdi,"Allahbilir budasahtedir. Bunukıracağımsanada...vereceğim" dedi. Ben de gayet normal bir şekilde, "Olur, bcncc mahsuru yok" diye karşılık verdim. Komiser, sataşmalarına böyle rahat bir şekilde cevap verdiğimi görünce, "babacan" bir tavırla, belki de acıyarak "Niye lan?" diye sordu. "Çünkü, scn bcndcn her kimlik sorduğunda, onu sana gösteririm de ondan" diye karşılık verdim. Bu sözlerime sinirlenen işkenceci, küfrederek suratıma birkaç yumruk savurdu. O sırada garaj ın kapısı açılmıştı. Beni götürüp, hücrcme attılar. Ogece, yanıma kimsc uğramadı. Ama kapı her açıldığında,mutlaka başka bırsahte kimliğimaçığaçıktı.düşüncesiyleher seferinde başka bir kimlik için kafamda bir süriiccvap hazirlamak zorundakaldım. Sabah, yani on dördüncü gün, DGM 'ye çıkanldım. Bu kez, 1 lüseyın Yadigar Özüdoğru olarak DGM'ye çıknııştım. Savcıya, bu yeni kimliğiınle ifade verdim. Savcının odasından çıktım. Uzun bir beklemeden sonra tam hâkimin odasınagirecekken, Tim Şefi, elinde bir faksla yanıma gcldi. I stanbul 'dan birfaksgeldiğini,benimHabipGülolduğumu ve daha önce de lstanbul ve Adana'da yakalandığımı, hışımla söyledi. Bendenönce, hâkimin yanına giderek, durumu açıkladı. Beni yeniden emniyette sorguya almak için hâkimdenizinistedi.Bubeklenmedikgelişme üzerine ifadem hâkimlikçe, Habip Gül olarak alındı. Bütün işkencecilcrinsuratıgörülmeye değerdi o sırada. Bızi nasıl on dört gün atlattın, diye köpürüyorlardı. 22 Mayıs 1996 günü Habip Gül olarak Ankara UlucanlarKapalı Cezaevi 'ne geldiğimdc pcrişan bir haldeydim.Süresız açlık grevi, bizden iki gün önce, 20 Mayıs giinii başlamıştı. Birhaftalık birdınlenmeden sonrasüresiz açlık grevınc katıldim (irevın ellinci gününde, örgütümüzün kararıyla, gönüllü olarak, ölüm orucuna başladım. On iki şehit verilerek 20 Teınmuz günü sonuçlanan ölüııı orucununbittiğigeeehastancyckaldınlırken