Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2000 yılına doğru Eski bir kente yeüı çehreli yapılar oturtabilmenin ne kadar zor olduğunu biz Türkiye'deki örneklerinden biiiyoruz. Acaba Fransızlar bu işi nasıl yapmışlar? Gelin, değişen Paris'te dolaşalım... Yazı ve fotoğraflar ENİS ÖZBANK . e Procope, 18. yüzyılın farklı vagonlanndan çıkmıştık, metroya binen sonlarında, Paris'in en her insan gibi bir an önce yeryüzüne çıkmaya yoğun siyasi vc cdcbi tar çalışıyorduk. Kız üçbeş adım önUmde yürütışmalarının mekflnı ola yordu. Birden tamtam seslerı gelmeye başlarak, hareketli bir kahve dı, adımlarımız ritm ile hızlandı, koridorun sohane kisvesinde Jean nunda tamtamalarla yüz ytlze geldik ve birden Jacques Rousseau'lara, durakladık. Ben kameramın vizörüne yönelirVoltaire'lere hizmet sun ken, kız kendini tamtamın ritmine kaptırmışmuş. 19. yüzyılda ise me tı bile. Bunları düşünürken, zenci kadın şarkân biraz degişmiş, da kıcı da şarkısını tamamlayip para toplamak mak tadıyla yine ünlüleri, örneğin Balzac gi üzere masalara yönelmişti... Yüzünde bir anbi midesine düşkün yazarlan kendine çeken bir lık da olsa hiç tanımadığı insanlara verdiği hazlokanta olmuş. Buraya gelenler, "Şu masada Voltaire oturmuş, bu masada Balzac notlanm karalamtş, Rousseau, haftanın belli günlerinde dostlanyla burada buluşmuş" düşüncesiyle seçkin yiyecckleri tadarken, Le Procope'un özel mahzeninden gelme şaraplannı yudumluyorlar. Yemeği, "gastronomi" sözcüğü ile bilim seviyesine çıkarmış olan Fransızlar, mutfaklarıyla dünyanın dört bir yanında Unlüler. Yolumun Ustündeki herhangi bir lokantanın 48 franklık fiksmönü listesinc bakıyorum, başlangıçta: ta Soğan rendesi çorbası Avocado ezmesi Yağda kızartılmış kayıu ktvammda yumur Av kuşlan ciğeri güveci.... Ana kaplarda yer alanlar ise şöyle sıralanıyor: Sarmısak yahnisi Basilic usulıi pişirilmiş iskorpit balığı Normandiya usulıi escalope Muscadet şarabma yatırılmış ördek yavrusu Lokantalann dekorasyonları çok özenli. "La Belle e'poque" döneminin havasını birçoğunda yaşamak olası. Paris lokantaları bir ev gibi yaşanan yerler. Fransızlar, büyük kent hayatının yıpratıcı temposundan, kendilerine ayırabildikleri, uzun öğle ve akşam yemek saatleriyle uzaklaşmaya çalışıyorlar. Quartier Latin'in, irili ufaklı yollarında yürürken, her köşede yolumuzu bir mUzik sesi kesiyor. Bir bakıyorsunuz, Afrika'nın neresinden geldiğini bilmediğiniz zenci bir kadın şarkıcı, Edith Piaftan bir şarkıyı, tüm duyarlılığı ile kahve masaları önünde söylüyor. Zenci kadın, birden az önce metro istasyonunda karşılaştığım tamtam çalan zencileri ve onların müziğine kendini kaptırıp dans etmeye başlayan Fransi7 kızını anımsatıyor bana; aynı metronun yemeklerini, geçen yüzyıldan kalma bir binada, o dönemin atmosferi içinde tadabilmenin key/i bambaşkadtr. Bunun en güzel örneği, müşterilerine, özel mahzeninden gelme şaraplar yudumlatan Le Procope Lokantası (solda). Seine Nehri üzerindeki köprülerden Eyfel Kulesi'ne bakarken "Yeni Paris" görüntülerinin, "Eski Paris'"e saygıyla uyum sağladığını görüyorsunuz (sağda). f mutfağımn zın mutluluğu okunuyordu; aldığı üçbeş frank ise işin profesyonelliğini simgeliyordu. Quartier Latin'de bir sokak boyu sağlı sollu Yunan lokantaları sıralanıyor. Her kapıdan buzuki sesleri yükseliyor; rastgele bir kapıdan içeri giriyorum. Yerler tabak kırığı dolu, anlaşılan az önce sirtaki oynanmış; iki genc insan müziklerinden örnekler sunuyorlar. Her akşam kınlan tabakların lokantaya pahalıya mal olup olmadığını soruyorum. Gülerek yanıtlıyorlar, "Bu tabaklan kınlmak için imal eltiriyoruz, müşlerilerimiz ne kadar çok dans eder ve tabak kırarlarsa, bu o kadar mullu oluruz!" Bölgedeki ilginç kahvelerden birinde bir fın can kahve içmek için Yunan lokantalarının sokağından ayrılıyorum. Kahve içmek bir yana, oturmak mümkün değil... Kahvenin etrafı insanlarla çevrilmiş, orta yerde üç tngiliz genci Beatles çalıyorlar. Kahvenin garsonları bile servisi unutup kendilerini müziğe kaptırmışlar, müşteriler ise önlerindeki içkiyle yetiniyorlar. Paris kahveleri, kentin her yaryndan mantar gibi fışkırıyor. Sevilen bir dost ile buluşmanın, yeni dostlar edinmenin yolu bu kahvelerden geçiyor. Günun her saatinde kahveler, dı>arı taşan masa ve iskemleleri ile insanlara değişık hizmetler sunuyorlar. Bir kahve veya bir bira içmek için durakladığınız kahvcde, biranızdaha yanya gelmeden bitişik masada oturanlar la koyu bir sohbete girmeniz olası... Dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen insanlar, kente kültürlerini taşırlarken, Paris'in dinamik ortamından paylarını almaya çalışıyorlar. Resimde, müzikte, edebjyat ve mimaride, kısacası tüm sanat dallarında her ulustan insanın ortak bir atölye gibi kullandıkları Paris kentinin çevre düzenlemesi, mimaride eskiyi koruyan, yeniye ise tüm kapılarını açık tutan biı yaklaşımla surduruluyoı. Bu anlayışın en belirgin örneklcri, Centre Pompidou, Forum des Halles binaları... Bu binaları çevreleyen eski binalar ise, 2000 yılının habercilerine ayak uydurmak için, cephelerini yenilemekle yetıniyorlar. 16