Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Gece ilerledikçe, masalardaki gürültü de yükseliyor. Arada bir, müziğe ayak uydurup aşka gelenler, göbek atmak için ortaya fırlıyorlar. Pavyon dedin mi kadın gelir, et ticareti gelir akla. Şimdiki sazların da pavyonlardan pek farkı kalmadı, biraz daha ucuz ve kaİitesiz oluşları dışında..." Bu tatlı sohbetten sonra, "Ferah Saz'a gitmek şart oldu," deyip çıkıyoruz Beyoğlu Saz'dan... Ferah Saz, İstiklal Caddesi'ne açılan sokaklardan birinin üstünde... tçeri girdiğimizde loş bir salon, gelişi güzel serpiştirilmiş masalar ve amatör bir okul tiyatrosunun sahnesini anımsatan bir sahne karşılıyor bizi... Sahne, bütünüyle bordo renkli kadife ile Ferah Saz'a gidelim yor saatler ilerledikçe. Arkalarda oturan ve masalarında kadın olan müşteriler, genelliklc sahneyi pek izlemiyorlar. Müziğin gürültüsünden olacak, konuşmaları da yüksek sesle oluyor bu masalarda oturanların... Yanımızdaki masada 40 yaşlarında bir kadınla, iri kıyım bir adam oturmuş yüksek sesle sohbet ediyorlar. Her ikisinin konuşması da gcnellikle "Ulan" diye başlıyor... Kadın arada bir tokat da vuruyoı adama... Sevgi gösterisi olmalı... "Ulan" diyor, "Benim Ustiime giil koklarsııı ha..." Adamdan yine ses yok... Kadın omuzıına bir yumruk daha indirince, önce sunturlusundan bir küfür savuruyor adam, sonra da ekliyor: "Hiç mi giil görmedik ulan..." Sonra güliışüyorlar aralarında... "Sevgi biçimleri böyle olmalı" ya da "sazın raconudur" diye düşünüyoruz... Sonra, masalar arasında dolaşan şık yiyimli orta yaşlı bir görevliyle, sazlarda ç;t lışan kadmların içinde bulundukları koşulları konuşuyoruz... Konuşmalarından, oldukça deneyimli olduğu anlaşılan göre\li anlatıyor: fiklanna kadar masa masa dolaşıp hesaplann kabarması için çahşacaklar. Saz heyetinin isi k sesler, solistin sesine oranla daha bir :1ü.. viavi pötikare basmaların örttüğü maırı, çiçekli melamin tabaklarla, pek faz)zelliği olmayan çatal, kaşık ve bıçaksüslüyor. Masalar tek tük dolu... Karızdaki masada gcnçten bir adam, yadaki kadının kulağını öpüyor... Kadın, 'amadığımız bir şeyler söyleycrek, teple adamı biraz itiyor, sonra da kahkaar yükseliyor aynı rnasadan... lemen yanımızdaki masada da iki mla bir kadın oturmuş. Masaları ötenasalara oranla daha bir zcngince... Büyük bir rakı şişesi, çeşit çeşit mezeler var... Biraz ileride ise, göğüsleri yarıya kadar açık, tombul ve yaşlıca bir konsomatris... Tek başına oturmuş, "işbaşındaki" arkadaşlarını hüzünlü bakışlarla süzüyor. Gözlerinde geçmişe özlem var. Tam karşımıza düşen, kalın bıyıklı, doğu görunumlü iri yarı adam, rakı kadehini kaldırıp arkadaşlanna doğru uzattıktan sonra, büyükçe bir yudum alıyor. lçkiyi almasıyla yüzü de çarşamba pazarına dönüyor bir anda... Arkadaşlanna doğru eğiliyor, ne diyecek diye merak ediyoruz. Yüzünün ekşimesinden, aklımıza ilk gelen, "Rakılar da iyice bozuldu," ya Yaşlı bir konsomatris, tek başına oturmuş, "işbaşındaki" • arkadaşlarını hüzünlü bakışlarla süzüyor. Gözlerinde geçmişe özlem var. da "Şu mereli içmeyeceğim artık," gibisinden bir şcy bekliyor insan... İri kıyım adamın ağzından dökiilenler, beklediğimizin tam karşıtı: "Lokum Allahıma..." Gece ilerledikçe, masalardaki gürültü. de, sahneye çıkanların gUrUltüsü de daha bir yükseliyor. Arada bir aşka gelip, müzikle göbek atanlar da var... eyoğlu Saz'daki sohbetimiz sırasında, orada tanıdığımız yaşlıca bir müştcri, "Eski sazlardan bir de Ferah Saz kaldı, gerisi pavyon," diyor laf arasında... Bir şeyler anlatmak ister gibi bir hali var, bu yaşlı dos<nde. Adamm fotoğrafçıdan korkusu yok, tun. Üsteleyince anlatıyor: "Eski sazlarda, fasıl vardı, müzik variıunü örtmüş, ya konu komşu, mahalleli, dı... Saz başka, pavyonbar başkaydı... Onun yaşmdakller, çoktan unlannı eleyip elejclerini duvarlara asmışlar. O hâlâ ayakta. F.linde mikrofon, belleğinde kalan şarkıları bir bir sıralıyor. Bu işe nasıl başladığını unutmuş bile. Çatallaşmaya başlayan sesi, onun yaşam garantisi. Sesinin sonu, yaşamının da sonu olacak. kaplanmış. Sahnenin sol tarafındaki sü• tunun üstünde ise, büyükçe bir Atatürk portresi asılı... Sahnede 5055 yaşlarında bir adam "Klasik Tiirk Musikisi"nden örnekler sergiliyor... Masalardan tek tük kendisine katılanlar da var... Müzik fazla gürültülü... Adil Tonton adlı yaşlı solist, programını tamamladıktan sonra, eline tef alıp saz ekibine katılıyor... Mikrofon artık 2830 yaşlarında kadın solistin. Solist, nar çiçeği kırmızısı renginde bir tuvalet giymiş üstüne... Tuvaletinin iki bacağının üzerine rastlayan bölümlerinde iki büyük yırtmaç var... Kadın şarkı söylerken her hareket edişinde, yırtmaçlar biraz daha açılıp kalın, beyaz bacakları biraz daha ortaya çıkıyor... Kendisini izleyenler, yaşamlarından memnun. Solistin bacakları her açılışında, onların da gözleri faltaşı gibi açılıyor... Müzik biraz daha fazla güröltülü olu"Buralarda çalışan kadınlar, 2. Şube Ahlak Masası'na kayıt yaptırıp çalışma karnesi alırlar. tşyerinden helirli bir iicret aldıklurı gibi, ayrıca miişleri ile içlikleri her içkiden de yüzde alırlar..." Laf arasına girip, "Sık sık kontrol edilir mi buralar?" diye soruyoruz, görevli yanıtlıyor: "Bir de kaçak çalışanlar vardır, atna onlar yakalandı ını dogru Can Can'a..." "Orası da neresi?" "Ziihrevi Ilaslalıklar Hastanesi'ne 'Can Can' denir buralarda." Ferah Saz'dan çıkarken, bir önceki sazda dinlediğimiz yaşlı müşterinin söyledikleri geliyor aklımıza; "Eski sazlar pavyon oldu artık..." Mehmet Yaşin'e, "İhtiyann söyledikleri doğru galiba," diyorum.. Ikimiz de çakırkeyifi/, Yaşin: "Fazla konuşma, Can Can'a götiirürüm seni" diyor. D B 17